26 Haziran 1954 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 23

26 Haziran 1954 tarihli Akis Dergisi Sayfa 23
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TIB Kan verme Bir küçük tarihçe İ lk çağlardanberi insanlar şu üç a- maca ulaşmağa çalışmışlardır: Has- talıkları iyi etmek, ihtiyarlığa — engel olmak, ölümü yenmek... Hayatı senbolize eden kan olduğu için cesaretin, sıhhatin, sonsuz gençli- ğin sırrı bunda aranmıştır. Tarihin ga- lip muharipleri, mağlüplarının damar- ların ıaçarak, hayat kaynagı saydıkları kanı içerlerdi. Kelimenin tam mâna- sıle kan aktarma (Transfusıon) Akde- medeniyet başlar. Bunların kullandıkları teknıgı bılmıyoru Mı- sırlılar Firavunlara, kan vermek sureti le şifa sağlamağa çalışmışlardır. Ancak bu sıralarda da kan verme sihir, büyü, keramet vasıtası olarak, gençleştirmek, delilere akıl — vermek için — kullanılmıştır. 1492 de Papanın hayatını kurtarmak için, üç gencin ka- nı alınarak bir şerbet yapılmış, Papa- ya içirilmiştir. FFakat Papa kurtarıla- madıktan başka kanlarının son damla- u muka ödeve harcayan üç genç de vefat etmıştır Sonraları da- mardan kan içme ve kan banyoları terkedilmiştir. 1616 da Harvey'in kan dolaşımım bulmasından sonra transfüzyon'un ilmi dönemi, başlar. O sıralarda bu işin ta- raftarlarına — karşılık — muhalifleri de vardı Bazıları kan vermenin lüzum- suz olduğunu, hekimliğin bütün başa- rılarının kan almakta saklı bulunduğu- su söylüyorlardı. — Teknik ilerlemedi- ğinden kan verme sırasında bir çok kazalar oluyordu. Asepsi.antisepsi bi- linmediğinden enfeksiyon, insanlara hayvanlardan kan aktarıldığından uy gunsuzluk belirtileri ortaya çıkıyor kan verenlerin çoğu ölüyordu. B tün bu başarısızlıklardan — ötürü aktarma tehlikeli sayıldı, yasak edıldı unutuldu. Bir kaç yüz yıl kan vermeyi kimse tekrar denemedi. Ancak, 1818 de bu mesele yeniden ele alındı. İlk çağlarda çok, zaman hetorejen kan ak- tarılıyordu. Yani bir hayvanın alda- marı, insanın venasına madeni kemikten bir kamille tarda kan veriliyordu. 19 uncu yüzyıl- da ise homojen kan, yani insan kanı, devamlı olarak değil, aralıklarla ve a- zar azar aktarılıyordu. Bu ış de iki dönemde yapılıyordu. Önce ka bir kaba alınıyor. e bu kan alıcının me tekniğinde şırınganın kullanılması, zamana göre, büyük bir yenilik sa- yılmaktaydı. Hayvandan insana kan aktarma usulü de artık terkedilmişti. Çünkü cinsleri ayrı hayvanların kan- larının birbirine uymadığı ve çok teh- likeli insandan insana yapılan trans- füzyonlarla da bazı arızaların ortaya çıktığı görülmüştü. Bunlar da enfeksi- 24 DÜNYASINDA Bir gerçeğin hikâyesi (*) Bizde de var Azizim... Ka ımpaşa Bahriye — hastanesinin başhekimi babacan simasına müm kün mertebe sert bir ifade vermeğe çalışarak — kat'i bir lisanla — "olmaz efendim", — dedikten sonra gittikçe yumuşayarak devam etti: "Seni Al- manyaya gönderemeyiz. Yahu, görü- nen imkânsız demişler. Motosiklet kazası bu. Olmedıgıne şükret. Bak maşallah güçlü kuvvetli, aslan gibi bir gençsin. Yaşın arttıkça belki dü- zelir. Ne yapalım be birader, katı şeyler yemeyiverirsin. Çenen bun- dan ziyade açılmaz. Fennen imkân- SIZ. Boylesıne Almanya ne yapacak. Her şey imkânla mukayyet değil mi, aziz kardeşim?" Yapacak şey kalmamıştı. Çarkçı Yüzbaşı Salim boynunu büktü, se- lâm verdi, odadan çıktı. Salim Haliçte General vapurun- da Alman bahriye heyeti yanında ça- lışıyordu. Uç ay kadar evvel bir ka- za geçirmiş; altındaki motosiklet o- lanca hızı ile bir duvara çarpmış, Sa- limi yerinden fırlatıp atmıştı, fakat yüzbaşı pek ucuz kurtulmuş, yalnız çene kemiği kırılmıştı. Bir ay kadar hastahanede . Kemik kaynadı. a çenesi açılamıyordu. Ancak a- ralanabiliyordu. İki ay geçti. Hiç bir salâh alâmeti belirmedi. Yemek ye- mesi imkânsızdı. Süt, muhallebi, la- pa gibi şeylerle beslenıyordu imin kati cevabı bütün ü- mitlerini kırdı. Ertesi sabah işine pek üzgün gitti. Gece hiç uyumamıştı. Perişan bir halde idi. Utanmasa ağ- layacaktı. Beraber çalıştığı Alman arkadaşı gene eski tavsiyesini tekrar etti: "ben eminim ki bir Almanyaya — gidebil- sen, Hamburg Bahrıye hastanesin- de mutlaka çeneni duzeltırler Ailen zengin. Ma demki t gönder- miyor. Kendi paranla git. Görecek- sin. İyi olacaksın Bana çok çok dua edeceksin Salım son çare olarak bu yolu de- nedi. Sağdan soldan tavsiye ve ilti- maslar buldu; bir hayli uğraştıktan sonra bir aylık izin koparabildi. He- m yola çıktı. Bir hafta — sonra Hamburg Bahrıye Hastanesinde i- di. Kasımpaşa Bahriye hastanesi- nin — başhekimi sesini — yükselterek "girin!" dedi. Çarkçı — Yüzbaşı Salim şen bir yuzle başhekimi selâmladı; "O... Gene sen misin, fendi? Ne haber?" "Hayırlar, efendım Çenemi gös- termege ge "Yahu, sana anlatamadık gitti. Salim E- Çenen kabılı tedavi değil. Fennin hükm Salım evap yarine ağzının olan- ca açılma kabiliyeti, ila ust üste bir kaç defa geniş geniş esn zara kar: şısında ba eki- min gozlerı Salimin ağzını — gıptaya duşurecek derecede açıldı, — büyü. dükçe büyüdü, bu yarışta ağzı da gerı kalmadı. "Ne?.. Demek çenen düzeldi, ha? Çok sevındın vallahi. Zaten ben demiştim ya: yavaş yavaş kendiliğin" den açılır. Bak dediğim çıktı," "Hayır, efendım Kendılıgınden a- çılmadı Alm adım Ne Almanyası?" Kendi paramla izinli gittim. Hamburg Bahriye Hastanesinde yir- mi gün yattım. Onbeşinci güne kal- madan, kabili-tedavi olmayan çenem açıldı İşlemeğe başladı. me, Allahı'sen? Yahu bu Al- manlar sahiden yaman be. Biz fen- nen imkânsız deyip dururken onlar çaresini bulmuşlar bile. Otur be kar- deşım. Anla t bakayım Ameliyat u- n sürdü mü "Amelıyat fılan yapmadılar. Has. taneye — girdiğimin ertesi gün ağzı- ma iri bir burgu soktular. Her gun biraz aha, iraz aha — çevire çevre onbeş günde çenem tabii ha- line geldi. in daha tuttular; müşahede altında kaldım. Sonra ta- burcu oldum. Dön up geldim Herifler her gün yenı bır şey icat ediyorlar. Ben hep soylerım ya Almanlarla başa çıkıla Bu sırada Salim yavaşça cebınden bir paket çıkardı Başhekımın masa. sının üstün o "Hastanenıze kuçuk bir hediye", dedi, "belki günün birinde benım gibi bir kazazede daha çıkar da işe yarar diye aldım Paket açıldı: ıçınden parlak ma- denden topaca benzer burgu gıbı bir şey çıktı Başhekim bunu görünce yüzü tuhaflaştı. Kendini tutamadı: bir kahkaha salıverdi, adamın sinir- leri oynamıştı, durmadan gülüyor- u Şimdi şaşırma sırası Salimde idi. u manzara karşısında afalladı, kal- vak'a tamamiyle gerçektir ve Birinci Dünya Harbi yıllarında ; ( Bu İstanbulda geçmiştir. Muharrir sadece, kahramanın ismini değiştirmiştir. AKİS, 26 HAZİRAN 1954

Bu sayıdan diğer sayfalar: