13 Kasım 1954 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 30

13 Kasım 1954 tarihli Akis Dergisi Sayfa 30
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TİYATRO Oğlum Edvard Yokluk Piyesler Ayda bir değişiklik T yatro mevsiminin ikinci ayının or- tasındayız. Bizde, üstün bir alâka toplamadıkça eserlerin bir ayda değiş- tirilmesi âdet oldu. Bu usul her hangi bir eserin ortalama — bir ay tutunması mânasına alınmamalıdır; tiyatrolar an- cak bir ayda yeni bir eser hazırlıyabi- liyorlar da... İstanbul tiyatrolarının hemen hepsi geçen hafta programlarını değiştirdik- leri halde Ankarada henüz bur hareket yok. Mevsimin ilk operası da yarın ak- şam başlıyacak. Opera için daha fazla zamana ihtiyaç görüldüğünden, Manon hazırlanıncaya kadar Devlet operası es- ki repertuvarı ile idare etti. Küçük Ti- yatroda Yaslı Aile, Büyük Tiyatroda da Gılgameş Destanı hazırlanıyor. Eserler tutunduğa için değil, yenileri hazırla- için eskiler devam etmekte. Biz, bu hafta, İstanbul tiyatroların- dan edındıgımız intibaları bildireceğiz. İşi kıdem sırasına göre ele alırsak: Dökmeci İ stanbulun ve memleketin en eski ti- yatrosu olan İstanbul Şehir Tiyatro- su üç yıldanberi Eminönü lokalinde de ayrı bir bölüm halinde temsiller ver- mektedir. Aslına bakılırsa bu bölüm, ileri tiyatro hareketlerini — aksettiren eserlerin halkımıza gösterilmesi maksa- dı ve, o zamanlar tiyatroda müdür olan Orhan Hançerlioğlu'nun gayret ve te- şebbüsü ile kurulmuştu. Ama bu günkü faali ile, —toprağı bol olsun— Mınak- yan Efendinin gününden yirmidört sa- 30 içinde güzel piyes at dahi ileri gitmiş değildir. İstan bul Şehir Tıyatrosunun mev- sime bir geç giren bu bölümünde Bekir Arkın tarafından yazılmış «Dök- meci» isimli bir piyes temsil ediliyor. Eseri radyofonik tiyatro üstadı Kemal Tözem sahneye koymuş. Başlıca rolleri de Kani Kıpçak, Şaziye Moral, Gül Gül- gün, Selâhattin Moğol, Şakir Arseven, Neşe Yulaç oynuyorlar. İstanbul Şehir Tıyatrosunun ileri hareketini temsil eden hu bö e, bu dölğdE - zayıfı) bu derece tıyalro olmıyan ve bu derece fena Türkçe konuşan bir topluluğu seyrettikten sonra, İstanbul da bir şehir tiyatrosunun mevcudiyetini iddia edenlere verilecek cevabımız yok- İstanbul Belediyesinin, sokağa ata- cak kadar bol parası varsa, ona da tav- siyemiz şu olabilir: Paranızı sokağa atı- nız, fakat bu tiyatroya vermeyiniz, zira memleket tiyatrosunun geleceğine de kasdetmiş oluyorsunuz! Söze nereden başlayalım? Eserden mi, sahneye vazedilişinden mi, ların melodramdaki maharetinden mi, güzel ahengi ile kulaklarda musiki his- si uyandıran Turkçemızın dejenere edi- lişinden mi, — yoksa bir intikal edebiyatını bu günün seyircisi için mü- nasip gören İstanbul Şehir Tiyatrosu- nun mesullerinden mi bahsedelim? Eserin yazarını tanımıyoruz: Bu o kadar mühim bir şev değil, fakat iler tutar bir tarafı olsaydı bari... âlim, feylezof bir adam... çisi, bir evlâtlığı, bir karısı ve bir de kardeşinin oğlu ile oturuyor. Aklıseli- mi, iradeyi ve ilmi temsil ediyor. Bu adam karısı çocuk doğurmadı diye ona düşmandır. Bu adamın evlâtlığı aslında bir balıkçının kızıdır ve öyle fakir bir evden çıkmış olmasına lanet yağdırmakta, tekrar o fakir hayata dönmek ihtimali — ile baygınlıklar ge- çirmektedir. m adamın hizmetçi- si, duru «hizmetçi parçası» olmaktan duyduğu aşağılık - duygusunu Ortaya koymakta, hizmetçiliği — hakika- ten aşağılık bir işmiş gibi — göstermek için gayret sarfetmektedir. Servetini çocuk sahiplerine ve ha- yır işlerine bağışlıyacak — derecede ali- cenap olan mezkur adamın kardeşının oğlu ise, servete — sahi için amcasını öldürmeye kalkışmaktadır. Bütün bu kusurların bir araya toplan- ması az görülmüş olmalı ki, mert v iyi kalpli Dökmeci, tazyik altında iş- lenen bir günahın nedamet hisleri ile göz yaşlarına bile aldırış et- o üzerine kapatıyor. Eserde bazı kırıntılar yok — değil. Yer yer fikir, — felsefe ve ayat — var. lâna'nın mevcudiyetleriyle dolu» Günlük hayatta hangimiz böyle bir cümle tertib ederiz? sahneye vazedilişi oynandığı iddiası — ile izah edilebilir. Sahneye her giren söz- lerini okuyup çıkıyor. Hepsi bu ka- dar... Oynıyanlar, Şaziye — Moral, Atıf Avcı ve Saltuk Kaplangil istisna edilir- se, gerek melodram ifadesi ve gerekse ahengi bozuk Türkçe halamlarından Mınakyan efendi kumpanyasının deva- mından başka bir şeyi — hatırlatmıyor- Eser böyle, ise, — rejisörsüz lar. Dil bakımından eseri yazanla sa- natkârlar elbirliği etmiş ümkün ol- duğu kadar Türkçemizi bozmuşlar ancak İstanbul şehir tiyatro- tiyatrosuna — suikast tertibetmekte — devam ettiğinin bir de- lili olarak izah edilebilir. Aksi halde telif eser olarak daha münasip bir pi- yes seçilebilirdi. Yaz hareketi sunun memleket bekârı : Kuçuk Sah Hamlet faciasın- dan sonra Georg Axelrod' dan ley- tiği bir Amerikan komedısmm temsi- line başlandı : «Yaz Bekarı: iğer Ame k Yaz Bekarı di eserle- rinde olduğu gibi, günlük hayatımızın bir tarafını aksettiriyor. Ama en tabii, en samimi ve en hususi tezahürleri ıle İnsan adeta, tiyatro — seyrettiğinin bile farkına varmıyor da, kendi kendine dü- şünüyor, hayal kuruyor gibi oluyor. Bu his, eseri okuduğumuz zaman her halde daha kuvvetli duyulur zira Kü- AKİS, 13 KASIM 1954

Bu sayıdan diğer sayfalar: