30 Mart 1957 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 29

30 Mart 1957 tarihli Akis Dergisi Sayfa 29
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

M U S İ Kİ Sanatkârlar Kalender virtüöz Ankaradakı konserinden iki üç sa- önce bir gazeteci, Amerikalı kema ncı Ruggiero Rıccıye İstanbul- daki dinleyicileri hakkında be düşün- düğünü sordu. Ünlü viyolonist bir gün önce İstanbulda, Türkiyedeki ilk resıtalını vermişti. Cevap suydu: "Nezaket gösterdiler; beni iyi karşı- ladılar. Fakat neden bu kadar çok bağırdılar acaba?" Gerçekten Türk dınleyıcısı lıydı, nazikti. Fakat zam sakindi de. Nadir hallerde aşırı taş- kınlık gösterirdi. Gazeteci o gece, dinleyicilerin neden bu şekilde hare- ket ettiklerini anladı. Ricci'nin Büyük saygı- manda Tiyatro salonunda verdiği konser "nadir hallerden" biriydi. Ankaralı dinleyiciler de aynı tepkiyi — gösteri- yorlardı. Hele resitalin sonlarına doğ- ru balkon dinleyicileri arasında girt- laklarını yırtarcasına " o" "diye haykıranlar vardı. Sahnedekı sanat- kârın, günümüzün en büyük keman- cılarından biri olduğuna şüphe yoktu. Gerek tekniği, gerekse derin musiki- şinaslığıyla, dinleyiciye — darbe tesiri apan bir kemancı Son koltuğuna kadar dolu opera salonunda o akşam, Ankaradaki bü- tün belli başlı profesyonel kemancı- lar hazır ve nazırdı. Saat tam 9'da Ruggiero Ricci, beraberinde refakat piyanisti Eugenio Bagnoli, olduğu halde kalender, gösterişsiz hareketler- le sahnenin ortasına doğru yürüdü. Çalışı da kalender ve gösterişsizdi. Hârika çocuk Ricci Emeklemeden — yürüdü AKİS, 30 MART 1957 Fakat, konseri açan küçük bir Vival- di parçasının daha ilk ölçülerinde herkes, büyük bir viyolonisti dinledi- ğini hissediyordu. Parçal r birbirini takip ettikçe Ricci'nin harikulade bir virtüöz olduğu, müthiş bir tekniğe malik bulunduğu, fakat imkânlarını teşhirciliğin değil, musikinin emrine verdiği anlaşılıyordu. — Arada sırada bir iki bozuk ses çıkmasına, bir iki notanın yutulmasına aldırdığı yoktu. Yer yer tekniği —-mesela şaşırtıcı bir hız ve eşitlikle icra edilen sol el piz- zicato'larında, ya da çift flajole ton- larda- musikiyi unutturan bir 'tesir yapıyordu. Fakat Ricci'nin çalışında asıl dikkat çeken, musikiye gösterdi- ği, saygıydı. Sanatkârın üstün şahsi- yeti bu yolda tecelli ediyordu, Her notasında hayat, her cümlesinde mâ- na vardı. Çalıp bitirdiği her bölüm bir bütün olarak ortaya çıkıyordu. Beethoven'in "İlkbahar" sonatının ger- çi, inandırıcı bir tefsire — kavuştuğu iddia olunamazdı. Bu eserde biraz a- celeci, oldukça sert ve vurgulu, ikin- ci muvmanda "molto espressivo çok ifadeli" olmayan, piyanistle anlaşma bakımından oda musikisi muvazene- sinin gerçekleşemediği bir icra orta- ya eritti. Fakat Bach'ın "Re Minör Partita'sında Ricci'yi büyük sanat- kâr yapan vasıflar toplu olarak din- leyiciye sunuldu. Yayı ve telleri üs- tünde kurduğu şaşmaz kontrol saye- sinde eserin polifonik yapısı bütün yüceliğiyle canlanıyordu. Tempoları alışılandan daha hızlıydı ve bölüm tekrarlarını yapmıyordu. Fakat bu tu- tum sayesinde belki de bu eserin can sıkma ihtimali bertaraf ediliyor, ifa- desindeki derinlik ve asalet, bütün tesir kudretiyle dinleyenlere ulaştırı- lıyordu, öte yanda Bartok'un "Ru- men Halk Dansları"nı, birçok ke- mancının yaptığı gibi lokanta musi- kisi atmosferi içinde değil, tam bir köylü şivesiyle çalması, Ricci'nin us- lâp anlayışının sağlamlığını gösteri- yordu. Paganini ve Sarasate'nin par- çaları, halkı coşturan gösteriş parça- ları olmakla kalmadılar: zengin mü- zikal ifade kazandılar. Korner bitti- ğinde, salonu terketmeğe bir türlü yanaşmayan dinleyiciler, — sanatçıya 7 tane ek parça çaldırdılar. Programda, Türkiyede ilk defa o- larak çalınan iki eser vardı. Bunlar- dan ilki, Amerikalı bestekar Gail Ku- bik'in Sonatin' iydi. Bugün 43 yaşında bulunan Kubik, aynı zamanda v lonisttir. Sonatın i, lirik hatlarıyla dikkat çeken, fakat belirli karakteri olmayan, Copland'i ve Milhâud'yu hatırlatan bir musikiydi. Zaten Gail Kubik, herhangi bir Amerikalı bes- tekâr olmaktan ileri geçmemişti. Ö- teki eser, Prokofiyef'in Solo Keman Sonatıydı. Bu sathi gösteriş parçası, her şeye rağmen, bestekârın damga- sını, şahsiyetini taşıyordu; yazı us- talığına, kemanı çok iyi tanıdığı- na, iyi bir palyaço gibi dinleyici- yi güldürebilen bir keman sonata, yar Ruggiero Ricci Musikiye — saygı zabilecek zekâ ve nükteye malik bu- lunduğuna delâlet ediyordu. "Harika"lıktan olgunluğa Bugun 37 yaşında bulunan Ruggi- ero Ricci, 25 senedir meslektedir. 1920 yılında 'San Francisco'da doğan Ruggiero'nun babası, birkaç yıl son- ra oğlunda olaganustu bir istidat keş- fetmiş ve onu, ünlü pedagoglardan -Yahudi Menuhin'i yetiştiren- Louıs Persinger'e emanet etmişti. Genç Ric- ci ilk konserini sekiz yaşındayken San Francisco'da verdi; bir yıl sonra da New York'da Carnegıe Hall'da sahneye çıktı. Yıllar geçiyor, yaş iler- liyor, üstelik Ricci'nin "hârika çocuk" luğu sönüp gideceği yerde, — "harika musikişinas"lığa, daha doğrusu yer- leşmiş, olgunlaşmış — musikişinaslığa inkilâp ediyordu. Kendi hakkında, bilhassa son bir kaç yıl zarfında terakki edip etmemiş olduğuna dair, Ruggıero Ricci şunla- TI soylemekte "Teknik bakımdan ya ilerler, ya da gerilersiniz. Bunu söylemeğe bile lüzumu yoktur. Çalışırsanız, ilerlersi- riiz. Ben devamlı olarak çalışıyorum. Mesele bu değil. Kanaatimce, bir ke- mancının ana üslüba ve verdıgı Ses, daha küçük yaşlarda, kendini göste- rir. Eğer esas malzemeye malikse, bunu daima muhafaza edecektir. Ta- biatiyle duygu bakımından inkişaf ettiğim ve tekniğini kaybetmediğini kabul edersek. Yâni, son iki üç yıl zarfında -hatta son yedı sekiz yıl sar- fında- daha iyi bir kemancı olduğuma dair nazariyeleri kabul etmiyorum. On, onbeş, yirmi sene önce yaptığım plâklar vardır. Bugün bunları dinle- dikçe büyük bir gurur duyuyorum." 29

Bu sayıdan diğer sayfalar: