13 Mart 1961 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 30

13 Mart 1961 tarihli Akis Dergisi Sayfa 30
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TÜR Oteller Bir dağın tepesinde Geçenlerde bir gün İstanbulda İpek Palas Otelinin salonlarından birin- de uzunca bir masanın etrafında o- turmuş bulunan kalantor tipli bir le dinliyorlar ve başlarını sallıyorlar- dı. Masanın baş kösesinde oturan şiş- man, sempatik tavırlı adam sözlerine "— Yaptığım tetkiklerde bâzı turis- tik yerleri gördüm. Bunlara belge ve- renler ve isteyenler adına utandım" diyerek rem ve: ede kalkınma turizme deymez cümlesi ile bitirdi. İşte geçenlerde bir gün cereyan eden bu konuşma, üzerinde bol laf ve mürekkep harcanan bir konunun bir kere daha canlanmasına sebep oldu. Koyu renk elbiseli şişman adam, Ba- sın Yayın ve Turizm Bakam Cihat Baban , dinleyenler ise İstanbulun ta- nınmış otel sahipleriydi. Bu toplantının yapıldığı ve Tu- rizm Bakam Cihat Babanın bu söz- lerini sarfettiği sıralarda, sabahleyin 9 da Galata rıhtımından kalkan bir küçük vapura binip Mudanyaya gi- denler tam Öğle vakti karaya çıktılar, ondan bir buçuk saat sonra da ken- dilerini deniz seviyesinden 2500 met- re yüksekte buldular. Gergi, Uluda- ga geçmiş yıllarda gidenler için bu- nun bir şaşılacak tarafı yok değil- dir. Zira o tarihlerde Mudanyadan bile değil, Bursadan dağa çıkmak as- gari bir koca gün alırdı. Katır sır- tında Elma Çukuruna veya Karabe- lene kadar tırmandır, ondan sonra ayaklara, altında fok derisi bulunan kayaklar takılarak yürünür de yürü- nürdü. Güneş batar, gün kararır ama yürüyüş bitmezdi. Gece vakti, yorgun argın, Fatin Tepenin altında bulunan Otele veya Kayak Evine varıldığında kuvvet tamamile tükenmiş olurdu. Böylece Uludağa, spor yapmak veya dinlenmek için çıkmak ancak aklı başından bir karış havada gençlerin kârı haline gelirdi. Halbuki şimdi, bir taksi Mudanya iskelesinden Uludağ- daki Büyük Otele veya Becerinin Küçük Oteline kar meraklılarını aza- mi birbuçuk saat içinde ulaştırmak- . Ama hâdisenin atıl şaşılacak , deniz seviyesinden 2500. metre yüksekte Türkiye turistik müessesesini bulmaktır. Aslı na bakılırsa müessese turistik (o adı- nı dahi taşınmaktadır. Belki de he- nüz pek yeni olmasından dolayı, Bü- 28 İZ M yük Otel diye bilinen otel Türkiye- deki bütün emsalleriyle bir (o tezat teşkil etmektedir. Tabii, bir tatlı te- zat! Türkiyede turizm gelişmesinin en büyük handikapı, servis denilen hiz- metin kötülüğüdür. En büyük ve ta- bii en pahalı yerlerde kirli ve yırtık çarşaflar, lekeli ve eski masa örtü- leri, gözleri tırmalayan kırık koltuk- garsonların asık suratları, pis kokular, "ne ararsanız bulamama" derdi adeta umur-u âdiyedir. Bu ni- çin böyle olur, bilen yoktur. Bir keşmekeş mutlaka istirahat gayesi güdenleri sinirden çatlatır, adam dinleneceğine büsbütün yorulur. Ta- . yenilik getirmektedir. Zevk, yemek galonundd öğle ve akşam bir orkestra hafif müzik o çalmaktadır. Şömineli, tahta masa ve sandalyalı, rüstikbir oObar hazır beklemektedir. Geceleri yemekten sonra ise, gene bir orkestranın çaldığı pavlyon açıl- maktadır. Bir oyun odası, dertlerini iskambil kâğıtlarıyla paylaşmak is- teyenler için emre amadedir. İki kayak hocası acemilere de, yarı us- talara da ders vermektedir. Kayak kiralamak, hatta ayakkabı bulmak Yerler vinileks, masalar formika kap- lıdır. O kadar ki, koridorlara iki a- dımda bir kül tablaları yerleştiril- miştir. Tuvaletlerin kapılarına ko- nulmuş "sıkışmış bay" veya “"sı- kışmış bayan" işaretleri bile bir hoş işlet- Uludağda Büyük Otel Gayretin elinden ne kurtulur? bii, yaoancıyı birr kenara bırakın, yer- li turist dahi kaçıp gider Bir hususi teşebbüs, denizden tam 2500 metre yüksekte bu mahzurları oyenmenin çâresini bulmuştur. Daimi akan sı- cak su, daimi pırıl pırıllık, daimi gü- ler yüz, daimi iyi niyet, daimi müzik -hem de orkestra-, daimi "her şeyi bulabilme" ve hepsinden mühimi, da- imi intizam Uludağın tepesinde pek âlâ sağlanabilmiştir. Bunlara kar- şıık alman paranın yüksek olduğu muhakkaktır. Nitekim, güzel otelin müşterileri çantasını sırtlayıp dağa çıkmış gençler değildir. Ama müşte- rinin hem parasını almanın, hem onu canından bezdirmenin şart olmadığı bu hususi teşebbüs sayesinde pek âlâ anlaşılmaktadır. Otelin 92 odası vardır. Bun 'ardan bir kısmında duş ve tuva- let mevcuttur. Bir kısmı ise, a- partman şeklindedir. Tertemiz bir mede ve tanzimde göze çarpmakla- dır. Uludağa gidip te, şaşmamak en ziyade bu yüzden imkânsız hale gel- mektedir. İşin sırrı nedir? İşin sırrı, bu hu- susi teşebbüsün kendisine prensip olarak "her şeyin en iyisi"ni seçmiş olmasından ibarettir. Garsonlar Tak- sim Gazinosunda ve Liman Lokanta- sında açılan kursları en ziyade başa- rıyla bitirenler arasından seçilmek- tedir. Yahut, İstanbuldaki klüplerin en gözde adamları alınmaktadır. A- ma müstahdeminin eğitimi dağda de- vam etmektedir. Onlara, müşteriye nasıl o muamele edilmesi gerektiği anlatılmaktadır. Şüphesiz ki Uludağ şimdi, geliş- mek için, böyle bir otelin yanında genç kayakçıların keselerine (ouygun -genç kayakçıların keseleri pek, fa- kirdir- bir Kayak Evinin ihtiyacını hissetmektedir. AKİS, 13 MART 1961

Bu sayıdan diğer sayfalar: