19 Şubat 1966 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 9

19 Şubat 1966 tarihli Akis Dergisi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AKİS Sunayın bulunmasının memlekete daha çok huzur, istikrar getireceği görülmüştür. Meclisteki a parti- lerden CHP, YIP, TİP ve CKMP leme destekleyeceklerini “belli, et- mişlerdir AP iç inde Sunayı uygun alterna- tif görmeyenler, milli iradeyi bir be- lirli şekilde -Bayar - Menderes iki- lisinin tefsir ettiği şekilde- tefsir e- denler arasından çıktı. Hissedilen, Süleyman Demirelin kalben o ta- kımla beraber olduğu, fakat bunu a- çığa a çekindiğidir. Bü- tün um efkârın Sunay lehinde olması, tabii itirazı (ogüçleştirmek- tedir. Çevresinden sızanlara göre De- mirelin gönlü, meselâ Ali Fuat Baş- gil gibi sivri isimlerde de değildir. Kabinesini AP'nin en zayıf ekibin- den kuran AP Genel Başkanı Çan- kayada kendi arzularını kolay kabul edecek bir o Cumhurbaşkanının pe- şindedir. Başbakanın ideali, bugün- ü Cumhurbaşkanı vekili İbrahim Şevki Atasagundur. Çankayaya çıkar çıkmaz mahiyeti anlaşılmayan bir takım temaslara geçip kabuller ya- pan, gazetecilerle görüşen Atasagun eni görevinden çok hoşlandığını belli etmektedir. Demirel de onun şahsında gönlünce bir Cumhurbaş kanı bulacağından emindir. Fakat YURTTA OLUP BİTENLER son gelişmeler, Sunay adı ortaday- ken Atasaguna fazla bir şans bırak- maz olmuştur. Başkanı, başka bazı isimlere de razıdır. Bunların başın- muşak bir şahsiyet olması, milli iradenin demode tef sircilerinin nazarın nda kendisini "en az fena aday" haline rl e rm Bazı fantezist zihinlerde ise ye yanın yeni sakini olarak Cem i Ma- danoğlu hattâ Ekrem Alican belir- Gidiyoruz? tikleri gerçek milliyetçileri gerici olarak yıpratmak, sindirmek yolundadırlar. Hakiki milliyetçilerin gerisine saklanan gericiler ise, komünist eğilimli kişileri vesile ittihaz ederek, komünizmle hiç bir ilgisi olmayan ve komünizmi yer- leştirmemek için ciddi cabalar gösteren sosyal ada- letçileri de yıkmak, kızıla boyamak maksadiyle her türlü vasıtayı mübah saymak taktiğini benimsemiş- lerdir ve bu sahada gittikçe hızlanan, desteklenen bir faaliyetin- içindedirler. Maalesef en şanssız, en tehli- keli davranış, "solculara karşı dincileri kullanmak" taktiğidir. Eskidenberi çok dikkat ve itina ile ve fakat dar sahalarda tevessül edilen bu vahim taktik, son 7a- manlarda çok süratle yayılmakta ve komünizmi önle- mek için bulunmuş en müessir bir metod olarak hal- ka anlatılmaktadır. Hakiki dindarlara ve kutsal dini- mize yapılabilecek en şen'i tecavüz, bu zihniyettir. E- ğer bu temayül şiddetle, kesinlikle Önlenmez, Anaya- sanın kesin emri olan lâiklik ilkesi yaşatılmaz ve dini duygular bu yönde tahrik edilirse, yakın gelecekte Türkiyede din adamlarının, "komünisttir" diye dam- galanan kişilere taarruz ve tecavüz vasıtası olarak kullanılmaları dahi mümkündür. 20. Yüzyılda 31 Mart vakası ancak bu senaryo içinde tekrarlanabilir. brıs meselesi dolayısiyle halkoyuna malolan ve ciddi tereddütler, ayrı görüşler yaratan bir konu da, Türkiye Devletinin bağımsızlığı meselesidir. Halkoyu- nun özellikle hassas olduğu ve bir defa galeyana ge- lince her istikamette ve şekilde tezahür etmesi muh- temel "vatanseverlik duygusu" ile çok yakından ilgili olan bu konuyu unutmuş görünmek, üzerine varma- mak, çok hatalı bir tutumdur. Sarsılan güven duygu- su ve zihinlerde kendikendine çoğalan iereddütler, sorular çok değişik tefsirlere sebep olmak istidadın- dadır. Daha açıkçası, bu mantık zinciri İçinde en aşırı 19 Şubat 1966 Orhan ERKANLI ve en haksız, en yanlış neticelere doğru gidilmektedir. Memleketin eh büyük partilerinden birisi yabancı bir devletin uydusu olarak takdim edilirken, diğer büyük bir parti de başka bir yabancı devletin uydusu olma- ya arzulu bir yolda olmakla itham edilmektedir. Bu halin sonu nereye varır? İç politika çekişmeleri zor ve uzun" mücadelelere bizi sürüklese dahi müşterek nok- talarda anlaşmaya varmak mümkündür. Ayrı kanaat ve fikirler -ki her zaman olacaktır, siyasi partilerin sebebi hikmeti budur- demokratik nizamın icâbından sayılır ve hiç bir tehlike arzetmez. Fakat, siyasi par- tilerimiz, şu veya bu ideolojiye sahip oldukları İçin, şu veya bu devletin uydusu olmakla suçlanır, dam- galanırlarsa, bu çekişmenin sonu iç harbe, dış müda- halelere kadar gider. Nihayet Türkiyede, milli irade- nin özünde mevcut olan "Silâhlı İrade" faktörü var- dır. "Milli İradeciler" "Anayasacılar"la, "Medeniyet- çiler" "Mürteciler"le, "Solcular" "Din İstismarcılar"ı ile, "Tam bağımsızlık taraftarları" beynelmilel sistem ler içinde bağımsızlık taraftarları ile çok çetin ve git- tikçe genişleyen bir çatışma ile rejimi tehlikeli mace- ralara doğru iterlerken, Büyük Mecliste Af ve Seçim kanunları ile, husye edebiyatıyla, kuru fasulye ihra- cına mâni olmanın Anayasaya uygun olup olmadığını araştırmakla meşgul olanlar vardır. İktidar, "İktidar bizde, Devlet bizimdir. Milli ira- i Millet bizimledir” havası akisleri Meclis koridorlarından mahalle kahvelerine kadar yayılmakta, "Silâhlı İrade" ihtiyacı ve arzusu gönülleri ve kafaları sarmaktadır. Dönülmez noktaya varmadan bu gidişi durdur- mak, Hükümetin birinci vazifesidir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: