20 Ağustos 1966 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 16

20 Ağustos 1966 tarihli Akis Dergisi Sayfa 16
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Japon Imparatoru, artık Anayasanın nazarında sadece bir sembolden ibarettir. Hakları, İngil- mentosunu açarken görülmektedir. Japonlarda törenler, artık İngilteredeki törenler kadar bile renkli olmamaktadıt. Ama japonlar İmparator- larını en az ingilizlerin Kraliçelerini sevdikle- ri kadar seviyor, ondan da fazla sayıyorlar. bekliyordu. Yanımıza Dışişlerinden bir tercü- man vermişlerdi. Fakat hem Prens, hem Pren- ses ingilizce görüşüyorlar. Bizi alt katta, modernleştirilmiş bir tipik japon odasına aldılar. Meşhur orta masa klasik masalardan biraz daha yüksekti ve minderle- rin yerini alcak kanapeler, koltuklar almıştı. Prens ve Prenses hemen geldiler. Yarım saat kadar dereden ve tepeden, Türkiyeye yaptıkları ziyaretten, bizim Japonyada göreceğimiz yer- lerden konuştuk. Basın - Yayın, Prens ve Pren- sesin Türkiye seyahatlerini renkli filme almış, bunun bir kopyasını kendilerine hediye etmiş. Prens bundan duyduğu memnunluğu anlattı. Prense, Tokyonun kızlar üniversitesinde hâlâ ders verip vermediğini sordum. . Veriyormuş. Prens Mikasa, dünyada şöhreti olan bir arkeo- log. İmparator Hirohitonun da bir merâkı var: Deniz biyolojisi. Bu konuda kitaplar yayınla- mış, Prens Mikasa, taçlı kardeşinin tetkikleri- ne hep devam ettiğini söyledi. Prens ve Prenses bizi kapıya kadar uğur- ladılar, orada durup otomobilimizin. kalkması- m beklediler, el salladılar. Ortadan biraz kısa 74 boyu, gözlükleri, batılı kıyafeti ve tipik çizgile- riyle'Prens ve kimono giymiş bulunan, orta yaştaki, hatları güzel Prensesin Tokyonun her yerinde görünen orta halli bir japon çiftinden zerrece farkları yoktu, Bunda, harpten sonra gelen Demokrasinin belki bir rolü vardır. Ama asıl, bu karakterin İmparatorluk ailesinin tabi- atında bulunduğunu farketmemek de imkânsız. İmparator, şimdi Tokyonun tam ortasına düşen eski Şogun Sarayında oturuyor. Bize, burayı gezmek müsaadesini verdiler, Saray -da- ha doğrusu, bir zamanların kalesi- geniş bir malikâne. Etrafı su dolu hendekle çevrili. İçeri köprülerden geçilerek giriliyor. Bu malikâne- nin içinde, yüksek duvarların gözlerden uzak tuttuğu bir kısım İmparator ailesinin özel ika- metgâhı. İkametgâh, Prens Mikasanın evinden biraz büyük. İmparator resmi görevlerini ka- pıdan hemen girildiğinde karşıya gelen bir ge- niş binada yapıyor, elçileri orada kabul ediyor, törenler orada tertipleniyor. Yani oİmparato- run henüz bir sarayı yok; Mevcut saray bom- bardımanlarda takrip edilmiş. Şimdi yen. hi: saray yapılıyor. Fakat bir kaç yıl sonra bitecek, Japon imparatorluk Ailesinin en popüler mensupları Veliaht Prens Akihito, eşi Pren- ses Miçiko ve çotukları Prens Hiro, Onlar nl ve“ simlerini her yerde görmek kabil, Prensin, te- nis kortlarında tanıştığı halktan bir kızla ev- lenmiş bulunması,yeni japon nesli tarafından çok iyi karşılanmış; Prensle Prensesin hem genç, hem de yakışıklı ve güzel olmaları kendi- lerine karşı duyulan sempatiyi kuvvetlendiri- yor .Gazeteler, aktüalite filmleri bu ilgiyi ak- settiriyorlar. Veliaht, bir bakıma imparatordan daha fazla ortada görülüyor, Hirohito kendi ye- rine oğlunu yetiştiriyor. Gerçi henüz yaşlı değil. -1901'de doğmuş», Ama, sanırım, yehi Japonya- ya bir yeni İmparator fikri Hirohitonun aklın- dan geçmiyor. değildir. MacArhtur harpten'sonra İmparatoru tah- tında muhafaza etmekle gayet akıllı davran- mış. Halbuki, görünüşe bakılırsa, harp Japon İmparatoru tarafından ilan edilmiştir ve Ja- pon İmparatorunun da harp suçlusu olarak Ssa- nık sandalyasına oturtulması o sıralarda bazi amerikan çevrelerinin görüşü 'olmuştur. Mü- kemmel bir prokonsül olduğu şimdi daha iyi anlaşılan MacArthur buna karşı koymuş, As- lında, İmparatorun “harp macerası”nı yürekten desteklemediği hep söylenmiştir. Ama elinde kudret tutmaması bir harekette bulunmasına mani olmuştur. İmparator, ancak iki atom bombası Japonyaya düştükten sonra sesini, ta- bii, sonradan harp suçlusu olarak idam edilen General 'Tojo ile onun militarist grupunu ikna ederek yükseltebilmiş ve “kayıtsız, sartsız tes- lim”i kabul etmiş, üstelik bunu, mikrofon ba- şına geçip bizzat milletine “kendi iradesi” ola-

Bu sayıdan diğer sayfalar: