January 13, 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

January 13, 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

13 Kânunusani 1992 Yeni bir duglas Roland Toutain cambaz- lıkta harikalar yapıyor Son zamanlarda Fransa'da yeni bir Duglas peyda olmuştur. Yeni Duglasın ismi Roland Toutain'dir. Henüz pek genç olan bu san'at- kâr muhtelif filimlerde oynamış ve hakikaten büyük bir muvaffa- kiyet göstermiştir. Duglas oFairbanks o çevirdiği filimlerde daim * 'ir çok cambaz- lik yapardı. Fakat seneler geçtikçe ve yaşı ilerledikçe eski çevikliğini bir derece kaybettiğinden eskisi kadar atlayıp sıçrıyamıyordu. O- nun yerini tutacak yeni hir artist yetişemiyordu. Genç Fransız san'- atkârı bu itibarla Duglas'ın birak- tığı *voşluğu doldurmuştur. Bu hafta şehrimizde Glorya sinemasında gösterilen o“ Siyahlı kadının kokusu,, filminde Roland Toutain genç bir gazete muhar- riri vazifesini ifa ediyor. Ruttabil isminde ki bu muharrir bir çok esrarenğiz vakalara karış.akta ve halli en güç görünen mesele- lerin iç yüzünü meydana çıkar- maktadır. Roland Toutain bu esnada bir takım tehlikeli adamlarla karşı- laşıyor, onlarla boğuşuyor ve da- ima muvaffak oluyor. Bu muvaf- fakiyetin başlıca sırı o artistin çevikliğidir. Genç artist yüksek- lerden atlıyor. duvarlara tırmanı- yor, bin bir türlü cambazlık yapıyor. Bir zamanlar sinemalarda bu gibi cambazlıklar hakiki değildi, bazı hilelere müracaat ederek hakiki imiş gibi gösterilirdi. Son senelerde filimlerde her şeyin bakikate muvafık olması arandı- ğından bu cambazlıklarda da hile menedilmiştir. Esasen Roland cambazlıktaki kudret on gün evel Berlinde göstermiştir. Fransız artisti, Ber- linde çevrilmekte olan fransızça bir filimde oynamak üzere diğer bir takım artistlerle birlikte Ber- line gitmiş ve büyük otellerden birine inmişti. Roland Tavtain bu otelde rahat durmıyarak hergün bin bir türlü cambazlık yapardı. Meselâ stüd- yuya gitmek için merdivenleri inecek yerde bir kattan öteki kata atlar, yahut doğrudan doğ- ruya kendini sokağa bırakırdı. Bu hal otel idaresinin canını sıktığından' bir iki defa kendisine nazikâne (o ihtarda ( bulunulmuş, Fakat artist (Obunlardan hiç birisine kulak asmamıştır. Bunun üzerine bir gün eşyası toplanarak çantalarına yerleştirilmiş ve çan- taları kapı yanına indirilmiştir. Roland Toütain akşam üzeri stüdyodan geldiği zaman kendi- sine artık otelde kalamıyacağı haber verilmiştir. Artist bu ha- bere kızmamış, küçük el çantasını alarak otelden çıkmıştır. Fakat bir kaç adım ileriledikten sonra su borusnna ve “kenar taşlara tutunarak tekrar ikinci kattaki odasına çıkmıştır. Ötel idaresi sokakta bir çok balkg toplandığını görünce ne oldü- gunu anlamağa teşebbüs etmiş, kapıdan atılan .rtistin pencereden tekrar içeriye gi:diğ ni öğrenmiş- tir!.. Otel ivmesi kolayca kurtu- lamıyacağını anladığı artisti tekrar kabule mecbur olmuştur. Rolane Toutaln, “Siyah kadının kokusu,, ,fliminde Huguettes Doflas ile bir arada Aymi filmin 3 mümessili Monte Karlo bombalar altında filminin üç nushası ayrı ayrı üç sinema yıldızı tarafından er Sesli film ortaya yeni yeni yıldızlar ' çıkardı. Bilhassa bir filmin muhtelif lisanlarda çevrilme- sine başlandiğından beri yıldızların mik- tarı pek ziyade arttı. Ufa şirketi yakın zamana kadar filim- lerini fransızca ve almanca olarak ayrı ayrı artistlere çevir- tiyordu. Şimdi fi- limlerinin bir de ingilizce nüsbasını | hazırlatmağa baş- ladı. Bunun için yeni yeni artistlerle mukavele yapıyor. Şurası şayanı dik- kattir ki bu şirket filimlerini (o daima ayni artistlere çe- virtiyor, seyircileri | yormamak için da-İ ima yeni yeni yıl- dızlar arıyor. Meselâ son zamanlarda gösterilen “Monte Karlo bom- balar altında,, filminin fransızca, almanca ve ingilizce müshalarını başka başka artistler çevirmiştir. Bu filmin ingilizce nüshasını Sari Maritza, fransızcasını Kathe von iagy, Almancasını Anna Sten çevir- mektedir. Kathe von Nagy almanca bildiği için pek âlâ almanca nüshayı da çevirebilirdi. Fakat değişiklik olması için şirket almanca nüshasını başka başka bir artiste çevirmiştir. Resmimizde ayni filmin muhtelif lisandaki üç mürcessili ayni kıyafetle görülüyor. * Soldaki Sari Maritza, ortadaki Kathe von Nagy, sağdaki Anna Sten'dir. MACERALARI Sıra — Canım Musa delinin biri. — Deli görünenler, böyle işler- de akıllılardan tehlikedir. Şurdan bana Reşat beyin dosyasını ver- sene, —) Can kurtaran yok mu? — Reşat bey kazasker Ali Ekber efendinin torunudur. Ba- bası, dedesinden evvel öldü- günden , dedesinin o mirasına konmuştur. Büyük konaktan baş- ka, Ali Ekber efendi burada, Izmirde bağlar, bostanlar bırak- mıştır. Reşat bey bir gün yolda, siyah çarşaflı, ince peçeli bir kadın görüyor. Hoşuna gidiyor, kadının peşine düşüyor. İşte bu Mürüvvet hanımdır. Mürüvvet hanımın evli olduğunu haber alan Reşat bey evlenmiyor. Ta Mürüvvet hanımın kocası ölünceye kadar. Yani'tam on sene bekliyor, on sene sonra Mürüvvet hanımı aliyor. Behçet dört elif miktarı, uzun bir: — Yaaaa!.. çekti. Ali Sami bey gülümsedi: — Eski zaman sevdaları işte böyleydir çocuğum.. Her neyse. Eğer ortada gizlenmesi lâzım gelen bir sır varsa bu esrar Meh- likaya ait olacak. Mehlika, Reşat beyle Mürüvvet hanımın izdiva- cından iki sene sonra konağa geldi. Iki sene zarfında çocukları olmayınca, Mehlikayı evlât ettiler. — Makul. — Reşat beyin bağ işlerine ben bakardın. O antika merak- lısı idi. Konağın bir odasını müze haline koymuştu. Çiniden eski çubuğa, tahta kaşıktan, fakfon tabakaya kadar her şey vardır. Evlilik hayatı uzun sürmedi. Beş sene evel elli bir yaşındayken öldü. Ali Sami bey biraz daha düşündü: — Malümatım bundan ibaret. Haremini pek tanımam. Reşat beyin vefatından sonra bağların bir kısmını sattı. Adada bir köşk aldı. — Reşat beyin mirasına o mu ! kondu? — Evet. — Hiç izmire gelmedi mi? — Hayır. Bütün işlerini mek- tupla hallederdim. Aydan aya, seneden seneye para gönderirdim. Esasen iki senedir kalb hastalığı vardı. Kalb sekteleri onu sakat etmişti. Yatağından çıkamıyordu. Amma bütün bu (tafsilât işimize yaramaz. — Iş Mehlika ile Hadiye Muh- lise * kalıyor. Bu Hadiye hanım kimdir? Nereden çıktı? Neden Şemi Musa Hadiyenin de Mehli- kayı itham etmesini istiyor? Behçet başını salladı: — Hiç bir fikrim yok. Hadiye hanımı ne gördüm, nede bilirim, Ali Sami bey kalktı, gözlüğünü l sildi, mektuba baktı : — Bu mektubun sana yazılmış olması da garip. Behçet başını salladı: — Bu benim de garibime gitti. | Yarım saatir ben de bunu dü- şünüyorum. Ne diye bu mektubu size Mehlika hanım yazmıyor da, tanımadığım bir Hadiye hanım bana yazıyor? Ali Sami bey odada dolaşmağa | | başladı: AHMET CEZMİ ii, Mürüvet hanım öldü mü, öldürüldü mü? numarası: 2 Şemi Musa neden Hadiyenin de Mehlikayı ilham etmesini istiyor ? - Mehlikanın telgra- fı: “Gan kurtaran yok mu?,, - Ahmet Cezmi iş başına geçiyor. — İçinden çıkılmaz bir muam- ma,. Acaba Şemi Musa bey, Mehlika hanımı neye istinaden itham ediyor? Ne diyor? Bu esnada kapı vuruldu. Posta müvezzii bir telgraf getirdi. Sami bey okudu: “Imdadıma koşunuz. Adliye me- selenin tetkikini Ahmet Cezmi beye havale etmiş. Cezmi bey İzmir- deymiş. Benim mücrimiyetime kani olacaklar - Mehlika.,, Behçetin kulaklarında Can kurtaran yok mu?, bağıran aci bir feryat çınladı: — Ben İstannbula gitmeliyim, dedi. — Tabii gitmelisin. — Bir saat sonra hareket eden vapura bineyim mi? — Hayır, bu kadar telâş etme. Ahmet Cezmi bey * dostumdur. Sana bir mektup vereyim, Cez- mi beyle gidip görüş, ona göre hareket et, Behçet, Ali Sami beyin yazdığı mektubu kaptı ve koşarcasına sokağa fırladı. j8 kil Her şey tesadüftür Behçet; — Buyurun! Dedikleri zaman, odaya biraz korkarak girdi. Sonra karşısında güzel bır yazıhanenin önünde herkese benzeyen basbayağı bir insan görünce hayret etti. O Ah- met Cezmiyi bambaşka türlü tasavvur ediyordu. , Ahmet Cezmi uzun boylu, mü- tenasip endamlı, geniş omuzlu, sanki: diye parlak elâ gözlü, sevimli bir adamdı: — Safa geldiniz . Behçet bey- efendi, dedi, Ali Sami bey dos tumuzun ricasını emir telâkki ederim, Emirlerinize âmadeyim. Behçet oturdu: —Ali Sami bey Istanbulda vefat eden Mürüvwet hanımın vekili idi. Bendeniz de Mehlika hanımın vekâletini deruhte etmek üzere Istanbula gidiyorum. Bu söz üzerine, Ahmet Cezmi'nin gözlerindeki parlaklık silindi. Yü- zünün ifadesi kayboldu, Sanki bütün hayatiyeti bir anda yok oluvermişti. Sadece: — Ya.. dedi. — Mürüvvet hanım kazasker Ali Ekber efendi torunu merhum Reşat beyin haremiydi. Mehlika hanım, Reşat beyin biraderinin kızıdır. — Öyle mi? — Bu kızı cinayetle ediyorlar. Itham eden Mürüvvet hanımın üvey kardeşi itbam merhum Şemi Musa bey nanında bir zattır. Ahmet Cezmi, aynı manasız sesle bir kere daha: — Ya... Öyle mi? Dedi. Ve masanın üstündeki kâğıtları düzeltmeğe koyuldu. Bebçet de- vam etti: — Haber aldığımıza mazaran meselenin tâhkikine zatıâliniz me- mur edilmişsiniz. Ahmet Cezmi eline bir tomar kâğıt almıştı. Elinde kâğıtlarla bir müddet hareketsz kaldı. Sonra kâğıtları çekmecesine yerleştirdi ve tannan bir sesle: (Bitmedi)

Bu sayıdan diğer sayfalar: