12 Eylül 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

12 Eylül 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

12 Eyiti 1987 AKŞAM Sahife 7 Atatürkü dinlerken: Vatan ve hürriyet > © “Baş tarafı 1 inci sahifede) bir vaziyette iki arkadaş artık birbiri- İle konuşmıyacak kadar müteessirdir. Nihayet Mustafa Kemal, Müfide; — Biz de gideriz. Diyor. Müfit soruyor: — Nasıl? — Olduğumuz gibi... Yani şimdi atlarımıza binmiş bulunuyoruz; emir- ber neferlerimiz de var. Havrana gi- den kuvvete, olduğumuz gibi iltihak ederiz, — Bu olur mu? — Niçin olmasın? Ve, Mustafa Kemalin dediği gibi, gidiyorlar. Şam - Şemiskin yolu üzerinde İki süvari alayı, birçok topçu batar- Yaları ve esterli piyade taburları, büyük bir kuvvet halinde, yürüyorlar; Bu kuvvetlerin kumandanı Bay Lâlfidir. Mustafa Kemal ve Müfit, ellerinden alınmış olan bölüklere iltifat etmiye- Tek, atlarını bu kuvvetlerin başının yanına sürüyorlar ve: «Biz de bere- beriz efendim» diyorlar. Henüz bu iki adamı tanımamış olan - kumandan Onların yüzüne bakmamakla ve sa” dece selâmlarını iade etmekle iktifa ediyor, Başka konuşma yoktur. ni Kuvvetler, o günün akşamı Şemis- kinde çadırlı ordugâhta, son neferine kadar yerleşiyor. Yalnız açıkta ve aç kalmış iki adam var: Mustafa Kemal ve Müfit. Onlarla kimse meşgul değil- ir. Yalnız gece yarısına doğru onla- rın emirber neferleri büyük bir âlice- paplıkla bu iki arkadaşa kendi evle- Tini teklif ediyorlar. Bu ev, neferlere tahsis olunmuş çadırdır. Neferler: «Biz açıkta kalalım, ziyanı yok, siz çadıra buyurunuz» diyorlar. Biraz Sonra da daha büyük bir ülüvvüce- nap ile bu iki arkadaşa, içerlerine 81- man doldurulmuş iki çuval getiriyor- lar ve bunları yatak diye yere seriyor- lar. Ertesi gün süvari 30 uncu alayın bölük kumandanlarından bir yüzbaşi geceyi aç geçirmiş olan Mustafa Ke- mal ile Müfidi kendi çadırına davet ediyor, onlara bir çay ziyafeti veriyor. Bu yüzbaşı vaziyeti ve bunu icab ettiren ve İdame ettirmekte olan adamların gizli noktai nazârlarını senelerdenberi devam eden tecrübesi sayesinde biliyordu. O, Mustafa Ke- mal ve Müfide şu teklifte bulunuyor: — Arkadaşlar, görüyorsunuz ki &i- se asla kumandanlık vazifesi vermi- yeceklerdir. Bunun sebebleri vardır, Fakat bana hususi bir vazife veril- miştir, Eğer siz bu vazilemde bana kontrolör olmak isterseniz ben bunu temin ederim. Yalnız şimdiden söy- lemeliyim ki bu kontrol neticesini kimseye bildirmiyeceğinize dair bi- na namusunuz üzerine teminat ver- meniz lâzımdır, Mustafa Kemal, Müfidin yüzüne baktı ve kendi kendine, şöyle bir mu- hakeme yaptı: «Bu adamın yapacağı şey, belli ki netice itibarile söylenme- mek icab eden hicaplı bir şeydir. Hiç bir şey yapmamaktan ise bu İnsana hicap veren meselenin mahiyetini anlamak kendisi ve arkadaşi için bir kazançtır, O, bu tecrübeyi yapabil- mek için en nihayet bir adamı kusur- larından dolayı affetmiş olacaktır. Bir adamı kusurlarından âffetmek bin adamın kusurunu ele geçirmek için yapılabilir bir fedakârlıktır. Mustafa Kemal bu mülâhaza ile ona söz verdi: Müfit de kendisine ik tihak etti. Havran köylerinde gasb Şamdan çıkan mürettep büyük kuvvet, sanki bütün Havranı sömü- recek gibi, tertibat almıştır. Havran muhtelif mıntakalara ayrılmış, her mıntakaya bir kuvvet tahsis olun- muştu; bunların vazifesi o mıntaka- daki köyleri soymaktı. İlk Havran köyünde Mustafa Ke- mal ve Müfit, bölük kumandanının misafiri olmuşlardır. Köy odasında, piliç kızartmaları ve diğer nefis ye- mekler yeniyor. Ertesi sabah Musta- fa Kemal, yüzbaşıya şu teklifte bu- bunuyor: «Seyahatimiz (esnasında müşterek masraftan hissemize düşe- hi hemen mi verelim? Yoksa en sö- İunda tediye etmek üzere bir defter mi tutarsınız?» o» O, defter tutmak usulünü tercih piti ve öyle yapıldı, « Havranlı, köylüler, her gün ve her gece, bir takım insanlar ve bu İnsan- Isrın bindiği hayvanlar tarafından, yiyecek itibarile, mahvediliyor, bu kâfi değilmiş gibi o insanlardan on senelik vergi isteniliyor, herkes kud- retine göre bir veya beş mecidiye, bir veya İki lira vererek kendini kurtarı- yordu. Bölük kumandanı bu işte son derece maharetli bir adamdı. Hav- ranlıların Osmanlı İmparatorluğuna âsi olduklarını ve bu adamları mahv ve kahretmek lâzım geldiğini bir hü- küm olarak tatbik ediyordu. Mustafa Kemal ve Müfit bu hükmün yanlış- lığını, yerinde ve güzlerile, görüyor- lardı. İki ayrı düşünce: Biri para topla- mak ve bu parayı paylaşmak düşün- cesi, diğeri bu para toplama mezali- mine isyan etmek düşüncesi... Kuneytara'da Mustafa Kemal ve Müfit, Osmanlı- ık namı altında yapılan bu büyük haydudluğun ne olduğunu anlamış- lardır. Bunu yapanlar hakikaten hay- dut insanlardı. Bu hakikati anladığı dakika, Mustafa Kemal, Müfide şu sözleri söyledi; — Hatırlar mısın Müfit, Şamdan bu kuvvete iltihaka karar verdiğimiz dakikada karşıma bir süvari mülâzı- mi çıkmıştı, - bana: Beyim, size büyük hürmetim vardır. Bu sefere gilme- menizi tavsiye ederim; demişti. Ben sormuştum: «Niçin?» Süvari mülazi- mİ şu cevabı vermişti: «Hayalınız teh- likeye girebilir de, onun içins. Ben bu adama tekrar: «Niçin?» dedim, O ba- na «Seni öldürürler. Bilemezsiniz ve düşünemezsiniz beyim; bugün bütün Suriye ordusuna şamil bir müşterek menfaat vardır; siz bu menfaate mü- ni olacak gibi görünüyorsunuz; bu- nu kimse kabul etmez, hayatınız mey- zuubahistir.> cevabını vermişti. İşte Mustafa Kemali bu seyahate sevkeden âmil o adamın musırrane sözleri olmuştur. Kuneytara ordugâhı Kuneytara, osmanlı türkleri tara- fından türk çerkezlerinin oturup yer- leşmelerine tahsis edilmiş bir köydür. O köy ve civarında bir ordugâh kuru- lacaktı. Mustafa Kemalin ve Müfidin rica edildi; iki arkadaş bu vazifeyi yapmağa gittiler. v Kuneytara ordugâhında heyecan Ordugâh Kuneytaranın yanında kurulmuştu. Oranın çerkez türkleri o kadar misafirperver davrandılar ki her gece davetler yapıyorlar, misafir- lere çerkez tavuğu yediriyorlardı. Bir gün, kuvvetler kumandanma şöy- le bir haber geldi: Etraftaki çerkezler ordugâhı basacaklar... Bu haber Mustafa Kemale kadar intikal etti. O şu kararı vermişti: Vaziyeti gidip ken- di gözile görmek: Bunun üzerine Mü- fide: «Benimle beraber gel: dedi ve iki arkadaş, yanlarında birer emirber neferi olduğu halde, dört nala sür- dükleri atlariyle garp istikametinde yol almağa başladılar. Bir âralık bir tepeye geldiler; atlardan indiler; Mus- tafa Kemal o tepenin üstünden kar- | şıdaki vaziyeti tesbit etti ve gece vakti | türk ordugühına baskın yapacak olan bir cemmi gafirin orada toplu oldu- ğunu gördü. 'Tam bu esnada idi ki karşı traf kuvvetleri Mustafa Kemali görmüşler ve beş on misli süvari kuv- vetile onun üstüne saldırmak üzere harekete geçmişlerdi. Mustafa Kemal sükünetini bozmaksızn Müfide şunu söyledi: Atına bin ve beni takib et... Mustafa Kemal, Müfit ve emirber ne- ferler atlara bindiler; Mustafa Ke- malin delâlet ettiği istikametlerde dört nala yol aldılar. Bu suretle düş- manı şaşırtarak karargâha geldiler. Mustafa Kemal düşman vaziyetini izah etti. Artık ordugâhta onun sözü dinleniyordu. Kumandan Lütfi bu izaha göre tedbirler aldı ve çerkezle- rin hücumu vaki olmadı, Kuneytara şarkinda bir köyde Bir gün Musatafa Kemal, arkadaşı Müfitle beraber Kuneytara şarkında bir çerkez köyüne gidiyor. Köylü bu gelenleri ilk önce iyi görmüyor; iyi karşılamıyor, bunları da soyucular- dan sanıyor. Buna rağmen Mustafa Kemal ve Müfidi alelusul evlerine ka- müddet bu köylülerle - konuşuyor ve çok geçmeden onlar Mustafa Kemal- den hoşainıyorlar, ona söz veriyorlar: «Siz, diyorlar, ne derseniz yaparız, fa- kat devlet diye şimdiye kadar kafa- mızı ezen bu idarenin emrettiğini yap- mAYız.» Namuskârane bir anlaşma Kuneytara civarındaki osmanlı kuvvetleri oradaki köylerden birini imha etmek için yukardan bir emir alıyorlar. Bu köyün üzerine sevkedi- len kuvvetin kumandanı bay Lütfi- dir. Mustafa Kemal ve Müfit bu hare- kette sakitdiler. Tam köyün karşısına gelindiği zaman inanılmıyacak bir manzara, görülüyor: Butekköy O gelen bütün osmanlı kuvvelini mağ- lüb edebilecek tertibat almıştır. O vakit kuvvet kumandanı (bay Lütfi) Mustafa Kemale müracaat ediyo, «n& yapalım? diyor. İtiraf etmek lâzım- dır ki Mustafa Kemal bu köyü mah- yetmek istemiyordu; çünkü o bu köy halkını inkilâp ve ihtilâl namına ka- zanmış bulunuyordu, Şimdi emir ve kumanda Müstafa Kemale intikal etmişti. Mustafa Ke- mal bir kısım kuvvetleri Müfidin em- rine vererek onu bir istikamette kö- ye sevketti ve diğer kısım kuvvetleri de çerkez Kolağası Bay Mehmedin kumandasında olarak merkezden hü- cuma kaldırdı, Mustafa Kemal, Mü- fidi öyle bir cepheye sevketmişti ki Müfit büradan hücum edemezdi ve esasen hücum etmemesi lâzımdı; çün- kü o köyün halkı ânha evvel Mustafa Kemale bağlılık sözü'vermişti. Çerkez Bay Mehmed aldığı emir üzerine mer- kzeden hücum etti. Mustafa Kemal, daha ziyade bu Bay Mehmedi takib için, onun peşi sıra giderek köyün içine girdi. Burada Mustafa: Kemalin gördüğü manzara şu idi: Köylüler Çerkez Bay Mehmedi kuşatmışlar, taş ve topaçla öldürmek üzere idiler. Bu sırada idi ki Mustafa Kemal köye girdi; Köy- | lüler kendisini görünce etrafını aldı- lar ve: «Sen .ne dersen o olsun> diye- rek Bay Mehmedi * Mustafa Kemale bağışladılar ve affettiler. O köyde bir se. Muhtarın odasında... Mustafa Ke- mal, Müfit, kumandan Lütfi ve köy Mustafa Kemal söylüyor: «Bir he- defe, bir emele yürüyeceğiz. Birbiri- mizi tanımıyan kuvvetleriz. Bu he- defte, bu emelde beraber kalacak mı- yız? Hep birden «Evet> diyorlar. Bu «Evet» sözü bir mühür ve imzadan daha yüksek bir namus sözü olarak alınmıştır. Bugün dahi onlar Musta- fa Kemale vermiş oldukları sözü, ve Mustafa Kemal onlara verdiği sözü tutmaktadırlar, Ordugâhta bir âdilik Müfit, Mustafa Kemalin yanına ge- diyor ve şunları söylüyor: — Bütün bu seyahatte çok para kazanılmış, benim hisseme -oldukça altın isabet etmiş. Dün akşam bu altınları bana getirdiler; vermek is- tediler. Ben tereddüt ettim. Bu te- rTeddüdün sebebini soranlara: «Çün- kü bu, bizim alışmadığımız şeydir; | arkadaşım Mustafa Kemal bunu ter- viç ediyor mu?» diye sorduğum za- man bana: «Mustafa Kemale senin al- dığının birkaç misli verilecektir. de- diler; ben de «Müsaade buyurunuz, bir kere kendisinden sorayım» cevabı- nı verdim, 'Müfidin bu sözlerini dinliyen Mus- tafa Kemal, arkadaşının bir hataya düşmüş olmasından ürkerek: «Sakın, paraları almış olmayasın?» diyor ve Müfidin derhal «Hayır diye cevab vermesi üzerine ona şu sözleri söylü- yor: — Müfit, sen bugünün adamı mi olmak istiyorsun yoksa yarının ada- mi mı? Müfit, zaten teklif edilen parayı kabul etmemiş olmanın verdiği bir gururla ve pek samimi bir ifade ile: — Elbette yarının adamı olmak is- terim Diyor. Mustafa Kemal kendisini takdir ediyor «Elbette alamazsın; ben de almadım ve alamam; hükmü» nü veriyor. Sahtekârların orduca teşhiri Bir gece Mustafa Kemalin ordu- gihtaki çadır sarıyor. Kendisi ölümle tehdid ediliyor, hesab ve ki- tablara mâni olmak istediği için... Mustafa Kemal bunlara şu sözleri veriyor; — Arkadaşlar, ben gerçi mektleb- lerde riyaziye okuyup öğrendim fakat bu sizin hesablarınızdan bir şey ah- lamain. 'Tabii sizin hesablarınız en doğru olmak icab eder; fakat bunu ordu merkezinde kontrol ettirmekten çekiniyor musunuz? Buna «Hayır» cevabı alınca: — O halde, diyor, mesele yoktur; müsaade ederseniz yarın bir arkada- şumızı Şama gündeririz; orsda en yük- sek muhasip kimse bu işi ona hallet- tiririz. Benim riyaziyeciliğim bu he- sab meselesine akıl erdirmeğe kâfi gelmiyor. Efendiler ben namuslu bir adamım, Benimle arkadaş olanların da namuslu olmaları gerektir. Sizin bana bahsettiğiniz hesablara benim aklım ermiyorsa ve bunu Şama gön- derip tetkik etmeği teklif ediyorsam buna bir şey demeğe hakkınız olma" malıdır. Yarın Müfidi Şama gönde- Mustafa Kemal kuvvetçe ve muhit» çe öyle tedbirler almıştı ki bu hesab sahtekârlari ona mukavemet edemi- yeceklerdi. Koneytaradan Şama: Müfid Müretteb kuvvetler hırsızları çok dikkatli idiler, Onlar Mustafa Kemali imha etmeği “düşünmüşlerdi: fakat Mustafa Kemal bunu anlayıp tedbirli bulundu ve arkadaşı Müfidi Şama gönderdi. Dürzü sınırlarında Mustafa Kemal Arık Mustafa Kemal, akılda tutul ması lâzımgelen adam olmuştur. Os- manlı kuvvetleri Cebelidüruz'la karşı | karşıyadır. Osmanlı kuvvetlerinin | merkezi «Basrulharirs dir, Osmanlı devrinde bu «Basrulharir» dürzülerin daima muvaffak oldukları bir mer kezdir, Mustafa Kemal orada bir türk kumandanının mezar taşında şu ya- Zıyı okudu: «Hüsnü bey Karrasede kurban gibi oldu şehid» Karrase, Mustafa Kemalin mensub olduğu kuvvetlerin bulunduğu Baş- rulharirin yakınında bir yerdir. Busrulharir merkezinde toplanmış olan osmanlı kuvvetleri talim ve ter- biye ile meşguldürler. Onun yukar- sında dürzüler gayet kuvvetli süvari ve piyade kıtaatiyle, bir gün," bu ös- manlı kuvvetine taarruz ediyorlar. "Taarruz eden kuvvetler çok faiktir.' "Talimhanede bulunan osmanlı kuvet- lerinin kumandanı derhal Mustafa Kemale müracaat ediyor: Ne yapalım? diyor. Mustafa Kemal cevab veriyo: «Talim ve tatbikatımza devam buyu- Tunuz.» Kumandan telâşla: Fakat görmü- yor musunuz, hücum ediyorlar, de- mesi üzerine Mustafa Kemal şu ceya- bı veriyor: «Evet görüyorum, ancak ben onları bilirim; onlar namuslu adamlardır, kendilerine silâh kullan- mıyanlara karşı silâh atmazlar.» Nitekim öyle oluyor, Osmanlı kuv- yetlerine hücum edenler mukabele görmeyince şaşırıyorlar, konuşacak | adam arıyorlar. İ Onlarla Mustafa Kemal konuşuyor, kendilerini o gece misafir ediyor, şef- lerile arkadaş oluyor ve ertesi gün hepsini yerlerine iade eyliyor. Bir sahtekârlık Bu hadisenin ertesi günü Şam jan- darma kumandan: olan bir miralay, mürettep kuvetin bulunduğu yere gel- mişti, Kumandan Bay Lütfi ile görü- şüyordu. Mustafa Kemal de bu içti- maa davet olunmuştu. Şam jandarma kumandanı Dürzülerin püskürtülme- sinden dolayı Bay Lütfiyi tebrik edi yordu. Çok namuslu bir adam olan kumandan: Hağır, diyor, biz püskürt- medik; onlar gittiler. Jandarma kumandanı ısrar ediyor- du: Hayır bu meseleyi Zatışahaneye arzederken behemeha! püskürtüldü diye yazmak lâzımdır, mütalâasında bulunuyordu. Şam jandarma kuman- danı Zatışahaneye yazılacak telgrafın müsveddesini kaleme almasını Muş- tafa Kemalden rica etti, Mustafa Ke- malin cevabı şu olmuştu: — Ben böyle bir sahtekârlığa âlet Şem jandarma kumandanı: Sen he- nüz cahilsin; Zatişahaneyi anlama- mışsın dedi. Mustafa Kemal bu ser- sem adama şu cevabı verdi: Ben cahil olabilirim, fakat Zatişahane olan za- tan cahil olmaması ve sizin gibilerin mahiyetini anlıyabilmesi lâzımdır. Netice Bu yazının başındaki ilk cümleye dönelim: Şamda Hamidiye çarşısında, üç türk zabiti. Bu zabitler Mustafa Kemal, Müfit ve Lütfidir. Bu Lütfi Havran harekâtını idare etmiş olan kumandandır. Çarşıda yürürlerken Mustafa Kemal dikkat ediyor: Bay Lütfinin ayağında çizme pantalonu vâr; fukat kundurası bir çizme değil, âleâde bir ayakkabıdır. Bu, eğer bir yanlışlık eseri değilse, muhakkak bir sefrlet manzarasıdır. Mustafa Kemal bunun sebebini Bay lütfiden soruyor. O, şu cevabı veriyor: — Kemal, hakikat gördüğün gibi- dir. Bundan başka pantalonum yok. Üç arkadaş çarşıda yürürken bir köşede, içine ancak İkt üç adam sığa- bilecek, hücre Kabilinden bir dükkâ- nın önüne geliyorlar. Burası tüccar Mustafanın (1) ticarethanesidir. Dük kânın önünde' duruyorlar. Ayağında ayakkabı yerine nalın bulunan bir adam takır tukur yürüyerek kendileri ne doğru geliyor ve dükkânda otura- cak yer olmadığı için dükkânın önü- ne bir kaç sandâlye koyduruyor. Mus tafa Kemal meraklıdır: Dükkânın içi. ni görmek istiyor, giriyor, raflarda bir takım hafif eşya var. Ortada uzun bir masa duruyor. Bunun üstünde felsefeye, inkılâba, sosyalizme, tıbba aid fransızca kitaplar ver. Mustafa Kemal bunları karıştırıyor ve ticaret- hane sahibine soruyor: — Siz tüccar mısınız, filozof musu- kalmış şeylerdir. Unutmamak için ars sıra okurum. Aradan günler geçiyor. Bir gece Mustafa Kemal, Müfit, Doktor Mah- mud (2) ve Lütfi, tüccar Mustafanın çalıyorlar, Tüccar Mustafa, elinde bir lâmba ile kapıyı açıyor, «Buyurunuz» diyor. Şamda dünya karanlıktır; bu ev de karanlıktır. O gece, yalnız, doktor veya tüccar Mustafanın elindeki lâm- ba ışık vermektedir. Toplantı doktor ve tüccar Musta- fanın evinin bir odasında oluyor. — ihtilâl yapmalı, inkilâb yapmalı, Bunu söyliyen doktor veya tüccar Mustafadır; devam ediyor: — Ben tıbbiyenin son sınıfında iken bu emeli takib ettiğim için evvelâ Mehterhanede. yattım, sonra sürül- düm. Çok Kıymetli arkadaşlarımız vardır, inkilâbı yapmalıyız. Müfit ayağa kalkarak bağırıyor: Behemehal yapmalıyız. 'Bü kadâr ciddiyet ve katiyet kar- | şısında Bay Lütfi: Ben, diyor, çoluk çocuk sahibiyim. Namuslu bir adam olduğum için Size tabi olurum; fakat İ benden bir şey'beklemeyiniz. O dakikaya kadar arkadaşlarını sadece dinleyen Mustafa Kemal: O | halde, diyor, siz buradan derhal gidi- niz; bizim bundan sonra konuşacağıs mız şeyleri Sizin dinlemeniz caiz de- ğildir. O gittikten sonra orada kalanlar İnkilâbtan, inkilâb yolunda ölmekten bahsettiler. Mustafa Kemal: Mesele ölmekte değil, ölmeden İdealimizi ya- ratmak, yapmak ve yerleştirmekteğir. Bundan sonra doktor Mustafa, büs tün hararetile Mustafa Kemale bağ- landı. O gece orada inkilâb yolunda çö lışmak üzere bir cemiyet kurulmuş ve buna Vatan ve Hürriyet adı veril mişti, Suriye - Makedonya Mustafa Kemal Suriyede mümkün olanı yaptıktan sonra Makedanyaya geçiyor ve Şamdaki eserini Makedon yada da kuruyor. ! Evrensel ve tarihi işin, 1908 inki- lâbının esasını Şamda, doktor Muse tafanın evinde aramak lâzımdır, (Ulus) (1) Çorum saylavı Dr. Bay Mustafa olamam. Esasen ortada galip meğlüp arkadaşlarından biri, özgen ee sesi siş

Bu sayıdan diğer sayfalar: