4 Mart 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

4 Mart 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Otobüs meselesi Dün dinlenen şahidler Avni Bayer ve Recai Nüzheti itham ettiler Avni Bayer, Recai Nüzheti her görüşünde : “Beni mahvettin, ben de seni öldüreceğim,, diyormuş Otobüs münakaşası münasebetile | Fakat kendisile Ahmed Emin Yalman #çılan ve tevhid edilen davalara dün #sliye birinci ceza mahkemesinde devam edildi. Muhakemenin erken başlıyacağını haber alan bir çok me- raklılar daha öğle tatliinde mahkeme koridorunu doldurmuşlardı. Öğleden sonra saal bir buçukta muhakeme salonu açıldı. Ahmed Emin Yalmanla vekili Nazmi Nuri, Sabur Saminin vekili Sadi Rıza, Diş- çi Avni Bayer ve yeni vekili Şefik, Roca! Nüzhet Baban mahkemeye geldiler. Avukat Nuri, Avni Bayer'in vekâle- tinden istifa etmiş olduğundan onun yerine avukat Şefik mahkemeye gel- mişti, Nurinin İstifanamesi okunduk- tan sonra avukat Şefik, vekhletname- sini hazırlamağa vakit bulamadığını ve bilâhare mahkemeye vereceğini söyledi. Mahkeme, şifahen tevkil edilen avukat Şefik'in, matbuat kanunu mu- cibince üç gün zarfında vekâletna- mesini vermesi şartile bugünkü du- ruşmaya kabulüne karar verdi. Babur Saminin vekili Sadi Rua mahkemeye bir istida vererek, geçen celsede söylediklerini bu istidasında yazılı olarak tekrar ettiğini söyledi. Şahidler dinleniyor Bundan sonra şahidlerin dinlen- dı. Şahidlerden Tevfik Necati şunları söyledi: — Ben, bu mesele hakkında evvelce müddelumumilikte ifade vermiştim. Şimdi unuttum. Eski ifademin okun- masını isterim. Dedi. Hazırlık tahkikatındaki ifa- desi okundu. Bu ifadesinde, «Avni Bayer gazetelere bir telgraf gönder- mişti, Telgrafında; Ahmed Emin Yalman beni tanımadığını isbat eder- se ben meslekten çekilirim, Eğer ben | aksini isbat edersem kendisi gazete- sini bırakıp çekilecek mi? diyordu. Bunun üzerine ben Avni Bayerin mu- ayenehanesine giderek kendisile ko- nuştum. Bu konuşmada Avni Bayer bana: «Yalman beni nasıl tanımaz? Ben onu matbaada ziyaret ettim. O da muayenehaneme geldi, dedi. Ben bü mülâkatı Son Posta gazetesinde neşrettim.» Demişti. Tevfik Necati bu sinin doğru olduğunu söyledi. Dişçi Avni Bayer bu ifadeye itiraz ederek dedi ki: — Bu adam muayenehaneme geldi. ifade- Sik iş Temmuz güneşi altında, Trinite meydanı, hemen hemen 1ssızdı. Du Roy saatine baktı, Henüz üçtü. Yarım saat evvel gelmişti. Bekledi, nihayet... Bir atın sesile ürperdi. Bayan Walter gelmişti. Du Roy kalktı, ona doğru ilerledi. Kadın elini uzatmadı, yavaşça fısladı: — Pek az vaktim var. Hemen eve dönmeliyim. Yanımda diz çökünüz de nazarı dikkati celbetmiyelim. Yanyana diz çöktüler. Du Roy ko- nuştu; ederim, teşekkür ede- rim, dedi. Size prestiş ediyorum. Bu- nu mütemadiyen söylemek, sizi nasıl sevmeğe başladığımı anlatmak, sizi ilk gördüğüm gün size nasıl hayran oldu- ğumu nakletmek istiyorum... Kadın, sanki İşitmemiş gibi, vecd halinde dinliyordu: — Size bunları söyletmem için deli olmam gerek, buraya geldiğim için deliyim, bu yaptığım şey, size bu halin bir devamı olacağı ümidini veren boş delilikten başka birşey değil, Bu- nu aklınızdan çikarınız, çıkarmanız lâ- zım ve bana bir daha bundan bahset- meyiniz. İ dilerini gördükten bir kaç gün sonra hakkında birşey konuşmadık. Bana da birşey sormadı. Ben hiç bir gaze- teci ile mülâkat yapmadım ve böyle birşey de söylemedim. Altıncı noter vezredarı Gaffar da şunları söyledi: — Recai Nüzhet Baban eskidenbe- ri bizim daire ile iş yapardı. Bu yüz- den kendisini tanırım. Avni Bayeri de bu hâdise münasebetile gördüm. Bir protesto getirdiler; Muameleyi kâtip Celâl yaptı. 382 kuruş masraf tu muştu. Avni Bayerle Recat Nüzhet Baban mevcut paralarını birleştirdi- ler, 192 kuruş noksan çıktı. Bunu da arkadaşım Celâl kendi cebinden ilâ- ve ederek masraf ücretini vezneye yar tırdılar. Sonra Recai Nüzhet Baban 132 kuruşu getirip Celâle verdi. Baş- ka birşey bilmiyorum. Diğer şahid Yüksek İktisad fakül- tesi talebesinden Kenan şu ifadeyi verdi: —— Kânunuevvelin * 10 veya 15 inci Pazartesi günü beraber resim çektir- mek için Tan gazelesi fotografçısını aramak üzere 'Tan gazetesine gitmiş- tim, Kapının önünde; fotografçıyı böklerken matbaanın tam karşısında yol üzerinde Recai Nüzhet Babanı gördüm, Kendisini eskidenberi tanıdı- ğım için yanına gidip bir müddet ko- nuştum, O gün Recaj Nüzhetin yanın- da biri vardı, Şimdi mahkemede tek- rur görünce iyice tanıdım. Recai Nüz- hetin yanındaki adam bu, Dişçi Avni Bayer İdi. Halbuki ben sokakta ken- Recai Nüzhet Babanla tekrar tesadü? ettiğimde, otobüs dedikodusunu duy- muştum. O gün yanında gördüğüm adamın Avni Bayer olup olmadığını sordum. Recai Nüzhet; «Hayır o de- ğildi.» dedi. Halbuki o gün yanındaki adamın Avni Bayer olduğuna katiy- yen eminim. Avi Bayer bu ifadeye itiraz etti ve, o gün Recai Nüzhetle beraber Tan gazetesinin karşısında bulunmadığı- nı söyledi. Recai Nüzhet Baban da: — Bu şahid, ogün Avni Bayerle beraber Noterden çıktıktan sonra be- ni görmüş olabilir. Kendisile konuş- tuğumuz zaman Avni Bayerin ya nımda olup olmadığını bilmiyorum. Şahid Basrinin ifadesi | | Olobüs münakaşasının en hararetli | zamanında biribiri ardınca davalar | açıldığı sırada kâtip sifaiile, Dişçi | Bekledi. Du Roy kati bir cevap ve- Tebilmek için söyliyeceklerini düşünü- yordu: — Birşey beklemiyorum. Birşey ümid etmiyorum; dedi. Sizi seviyorum. Ne yaparsanız yapınız, bunu size her fir- sat düştükçe tekrar edeceğim, öyle kuvvetli, öyle bir ateşle tekrar edece- ğim ki, nihayet bir gün gelecek anlı- yacaksınız. Şefkatımı, muhabbetimi gönlünüze sindireceğim, ruhunuza hakkedeceğim, kelime kelime, saat sa- at, gün gün... Ve sizi böyle böyle yu- muşatacağım, ve nihayet siz de «Ben de seni seviyorum» diyeceksiniz. Kadının omuzu omuz başında titri- yordu, boynu nabız gibi atıyordu, bir solukta: — Ben de sizi seviyorum, dedi. Du Roy, başına yumruk yemiş gibi sarsıldı ve içini çekti: — Aman yarabbi! Kadın helecanlı bir sesle devam et- t — Bunu size söylemeli miyim? Ken- dimi mücrim addediyorum, nefretine lâyık bir kadınım... Ben, iki kızı olan bir kadın... Buna hakkım yok... Hak- kım yok buna... Söylediğime inana- mıyorum... Aklımdan bile geçmemiş- AKŞAM Avni Bayerin esk! vekili avukat Nuri- nin yanma girerek bir müddet bera- ber çalışan Basri dün mahkemede şahid sıfatile verdiği ifadede dedi ki — Otobüs münakaşası ve Avni Ba- yerin Ahmed Emin Yalmana bin lira vermesi meselesi çıktığı sırada Haber gazetesinde çalışıyordum. Sonra ay- rıldım. Şahsan bu bin lira ve protes- to meselelerinin mürettep şeyler ol- duğuna kanaat getirmiştim, Bir ga- zeteci merakile bu meselenin içyüzü nü anlamak istedim. Avukat Nuriye müracaat ederek beni yanına kâtip almasını söyledim. Kabul etti. Kısa zamânda İyice itimad telkin ettim. Yanında, çalışan dokuz kâtip arasın- da en ziyade bana itimad ediyor ve bir çok gizli şeylerini bana söylü- yordu. Yanında iki ay on gün kâtip sıfatir Je çalıştım. Bu hizmetime mukabil de kendisinden ücret olarak sadece 237 buçuk kuruş aldım, Yanında çalıştı- gım sırada Nuri bir gün bana; «Avni Bayer, Ahmed Emin Yalmanı tanımı- yordu. Yalmanı ona ben tanıttım. Fakat bu tanıtmadan da pişman ol dum. Çünkü Avni Bayer benim vekâ- let ücretimi vermiyor.» dedi. Avukat Nuri ile Avni Bayer vekâlet için ko- nuştukları zaman Avni Bayer vekâlet ücreti olarak Nuriye peşinen yüz lira vermişti. Sonra 150 lira daha vere- cekti Fakat bu parayı veremedi. Muhtelif zamanlarda parça parça 24 lira verdi, Avukat Nuri bundan fena halde hiddetleniyordu. Bir gün gene bana; «Eğer böyle para alamıyacağı- mi bilseydim, müddeiumumiliğe ha- bet verirdim ve, Ahmed Emin Yak manı Ayni Bsyere tanıtırken cürmü meşhüd yaptırarak bin lira meselesi- nin uydurma olduğunu meydana çi- karıp Ahmed Emin Yalmandan üç beş yüz lira alırdım.» dedi. Ben ken- disine, bugün üzerine almış olduğu vekâlet işinin doğru olmadığını, vic- daner» bunun yapılamıyacağını söy- ledim. Nuri; «Ben avukatım. Böyle şeyler düşünmem, ben paramı almi- ya bakarım.» cevabını verdi; Bir gün Adliyede Nuri ile beraber dolaşırken diğer kâtibi Enver geldi ve Avni Bayerin yazıhanede kendisini beklediğini söyledi. Beraber yazıha- neye gittik. İçeriye girdiğimiz zaman Avni Bayer orada ağlıyordu. Nuriye; «Sen bu işte beni kurtaracağım söy- lemiştin halbuki beni mahvediyor- sun. Bu meselede ön ayakolupta beni mahvetmes dedi. Nuri yemin ederek; kendisini mutlaka kurtara- cağını söyledi. Avni Bayer müteaddid defalar müddetumumiliğe giderek bin lira meselesinin aslı olmadığını söy- lemek ve herşeyi itiraf etmek istedi. Fakat avukat Nuri buna mani oldu. Sonra Recai Nüzhet Baban işe ka- Tıştı. O da bu işte avukat Nuriyi ve- kil tayin edeceğini söyledi. Fakat günden güne atlatarak vekil tayin etmedi, İşin iç yüzünü, bin ra mese- lesinin uydurma olduğunu tamamile öğrenmiştim. Edindiğim kanaate gö- re Recai Nüzhet Baban bu işte Avni (Devamı 8 inci sahifede) ti. Amma elimde değil... Kendimi tu- tamadım, tutamıyorum... “Dinleyin... Ömrümde sizden başka kimseyi sev- medim... Yemin ederim. Bir senedir, gizliden gizliye, aşkımı kalbimde sak- ıyarak sizi seviyorum... Ben de çok âzap çektim, mücadele ettim, artık tahammülüm kalmadı, sizi seviyo- rum. Yüzünü parmaklarile kapamış ağlı- yor. bütün vücudu titriyor, heyecanı- nın şiddetile sarsılıyordu. Georges mırıldandı: — Ellerinizi veriniz, dokunayım, &i- kayım... Elini yavaş yavaş yüzünden çekti. Yanakları kirpiklerinin ucunda, düşmeğe hazır bir iki damla daha vardı. Kadının elini tutmuş sıkıyordu: maâhvolmuş bir kadınım.. Gülümsiyecekti. Bulundukları yerde saafından nasl istifade edebilirdi? Kadının elini kalbinin üstüne daya- yarak sordu: Z Çarpıntısını duyuyor musunuz? Arkalarında bir ayak sesi duyuldu. Bayan Walter elini çekti, gene yüzünü kapadı. s Merak etmedim, desem yalan olur, okuyan nasıl bir projesi olabilirdi acabe?.. — Nasıl bir proje bu İhsan, bana söylemez misin?.. diye sordum. — Söylerim, dedi, neye söyleme- yim?.. Sen benim kardeşimsin!.. Ve sağ elinin cigaradan sararmış parmağını kahvenin açık penceresin- den dışarı uzatarak iskelegin kazıkla- rı döven dalgaları gösterdi: — Şu denizin dalgalarını görüyor musun?.. — Görüyorum!.. — İşte onların tazyikinden istifa- de ederek bedava elektrik elde etmeği düşünüyorum!.. Birden, İhsanın çıldırıp çıldırmadı- ğını düşündüm. Gayriihtiyari göz- lerine - baktım. Küçüklüğündenberi her şeyin içini görmeği merak eden bu gözler gene eski samimiyet ve &- caklıklarile gözlerime bakıyor, bu bü- yük sırrının içimdeki akislerini gör- mek istiyordu... İhsan deli değildi!.. Masanın Üstüne çizgi ve rakkam- larla dolu bir tabaka kâğıd açtı. Kar- m İhsanın Edisona bile meydan | YARIM ADAMLAR! Yazan ve resimlerini yapan; Cemal N&dir m No. 18, makârışık . hesablarla tasavvurunu anlatmıya başladı. anlattı, anlattı. Ve: — Yarın sabah bir sandala binip işe başlıyacağımı!.. İyi ki bugün sana ras- ladım. Bu büyük projemden seni ha- 4 Mart 1938 berdar etmeseydim vallahi içime derd olacaktı!.. Nemutlu sana!.. Kimseciks lere açmadığım bu sırrı yalnız sen bis liyorsun!.. Projelerime pek aklın yats madi galiba!., İstersen al bunları, bü gece kendi kendine bir gözden geçir, sonra bana İade edersin... diyerek söz” lerini bitirdi, ayrıldık. * İhsanın tabutu arkasında gidenler arasında, ölümünün asıl sebebini bi len yalnız ben vardım. Kimse benim kadar ona içten acir mıyordu.. Kimi tarla işlerinin bozuk gittiğinden, kimi bir gönül mesele sinden diyordul!.. Cemaat, onu mezarlığın bir köşesi ne gömdükten sonra kaçar gibi dağı dı!.. En geriye ben kaldım. Başucu dan ayrılırken büyük mucidlerin muhteşem mezarlarını örten çelenk” a ler gözümün önü“ ne geldi. Bu boj ve kel toprak yi ğını yüreğime de- kundu., Cebim- den bir tomar kâğıd çıkarıp bir Taktım... Bunlar, Elek rik İhsanın yö” rım kalan projeleri idi!., Sivas (Akşam) — Sivas 1933 senesinde elektriğe kavuşmuştu. O tarihte beri şehrin tenvirini temin eden elektirik birliğinin tesisatile beraber beledi” yeye devredilmesi şehir meclisince ittifakla kabul edilmiştir. Bu işin belediyeye devri, şehrin daha geniş bir mikyasta elektrikle tenvif edilmesini temin edecektir. Ve gene yanyana dua eder gibi dur- dular, Kiliseden başka bir yerde randevu almağı düşünen Du Roy mırıldandı: — Yarın sizi nerede göreceğim? Kadın cevap vermedi. Sanki cansız- dı, mermer bir heykel olmuştu. Du Roy devam etti: — Yarın sizi Moncesu parkında bu- layım mı? Kadın başını çevirdi, yüzü sapsarıy- dı, şiddetli bir ıztırapla takallüs etmiş- ti, kesik cümlelerle: — Bırakınız... Bırakınız beni, artık gidiniz... Gidiniz... Beş dakika gidiniz. Yanınızda çok muztarip oluyorum... Dua edeceğim.: Edemiyorum... Gidi- niz... Bırakınız da dua edeyim... Yal- sin... Beni kurtarsın... Beni bırakınız... Beş dakika. z Yüzü öyle acınacak bir hal almıştı ki Du Roy kalktı, kısa bir tereddüdden sonra sordu: — Biraz sonra geleyim mi?.. Kadın başile; «Evet, biraz sonra» de- mek isteyen bir işaret yaptı. Yalnız kalınca Allaha kollarını kal- dırdı ve canından kpoan bir sesle hay- kırdı: «Acıl» Gideni görmemek için gözlerini ka- pıyordu. Düşüncesinden koyuyordu; fakat genç adamın kıvırcık bıyıkları. nın ucu gözlerinin önünden gitmiyor” du. i Mücadelesinin boşuna olduğunu hi setti, Amma buna rağmen ram ol istemiyordu. Kendisinden uzaklaştiği için müleessirdi. Mızlı adımlarla biri yaklaşıyordüş Başını çevirdi. Bir rahip geliyordu Yerinden fırladı, rahibe doğru koştk gilerini kenedleyip uzattı: — Beni kurtarınız!.. Kurtarınız! Rahib hayretle duraladı: — Ne istiyorsunuz bayan? — Beni kurtarmanızı, Bana acıyı Eğer yardıma koşmazsanız mahvoli* cağım. Rahib bakıyor, deli olmasından Ş” he ediyordu. Sordu: — Ne yapabilirim?. Uzun boylu, etile dolgun, tomböl yanaklı bir rahibdi, Kadın: — Günahımı çıkartınız, bana DA bat veriniz, kuvvet veriniz, ne yapm” lâzım geldiğini söyleyiniz. — Her cumartesi günü üçten 8l ya kadar günah çıkartırım. Kadın rahibin kolunu yakaladı: — Hayır, hayır, hayır. Hemen şi” di. Elzem. O burada, bu kilisdde... PEDİ bekliyor. Rahip sordu — Kim bekliyor? (Arkası

Bu sayıdan diğer sayfalar: