13 Eylül 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

13 Eylül 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

13 Eyldl 1938 AKSAM ISTANBUL MUHAREBELERİ Bahtiyar köpekler Fetihten evvel Türklerin Galatada ve, Niste köpek berberi, Bizanstaki yüksek itibarları Rumelihisarının bir kaç ayda nasıl yapıldığına ve | Köpeğini idamdan kurtarmak için senelerce Boğaza birdenbire nasıl hâkim olduğuna dair inanılır menabideki malümat 1453 senesinde müstakbel Fatih ikinci OMehmedin kumandasında "Türkler İstanbulu almadan evvel, Bİ- zans, şehrin etrafındaki nüfuzunu zaten kaybelmiş o bulunuyordu. Üs- küdar Türklerindi. e Anadoluhisarı mevcuddu. Padişahlarla imparator- Jar arasında bir mukavele yapılmış, türkler ordularını serbesçe Boğaz- dan geçirebilirler, İstanbulun arka» sından dolaştırıp Edirneye götürebi- lirlerdi Bu devirde, İstanbul civarında Tür- kün nasıl telâkki edildiğini, Filip 1ö Bon'un hususi müşaviri olup efen- âisinin emrile 1432 senesinde bir $ark seyahati yapan Bertrandon da la Brükyer, pek lâtif şekilde anlatır. Pendik yolile Üsküdara gelip kar. Şıya geçmek İstediği vakit, daha o zaman kadim Bizans beldesinde Türkleri yerleşmiş bulmuştu. Şöyle anlatıyor: «Bursadan itibaren benimle yol- Culuk eden ve Beyoğluna bakkaliye getiren üç Ceneviz taciri ile birlikte Boğazı geçtim. Orada geçidi elde et- miş Türkler vardı. Müruriye resmi Olarak verilmesi icab eden parayı alıyorlardı. Ve biz, Rumların iki ka yığı le karşıya geçtik... Sonra Bey- Oğluna (Galatays) vardım... Bur mn nüfusunun ekseriyetini teşkil &denler ve beldede hüküm sürenler Ceneviz tacirleriydi. Bunların ora- da kendilerine mahsus adliye ve zâ bıta memurları vardır. Galatada Rumlar ve Yahudiler de oturur. Bu- rası ticaretgâh bir şehir olup Türk- lerle pek sıkı münasebeti vardır. Türkler bu şehirde o derece imti- Yazı haizdirler ki bana anlattıkları- Da göre eğer bir hıristiyan esir Türk- lerin elinden kaçarak buraya sığ bacak olursa Türkler esiri iştetmek Üzere adam gönderirler, esir kendile- rine geri verirmiş... Üsküdarda Rum kayığına bindiğim Vakit, benim Türk olduğumu sandı- lar ve pek hürmet ettiler. Toprağa Ayakbasıp te Kristofl Porvezen isimli bir Ceneviz tacirini sormağa gittiği- mi anlayınca, Rumlar, benim hiris- tiyan olduğumu öğrendiler ve kale kapısında muhafaza ettirdiğim hay- vanıma döndüğüm zaman orada iki Rumu bekler buldum. Benden fazla Para koparmak istediler. Eğer fırsat vermiş olsaydım “pekâlâ beni döğe- ceklerdi. Zira bu aralık garb hıristi- yanlarından nefret ediyorlardı. Ha- kikaten pek fena muameleye duçar olmak tehlikesine maruz kaldım. Fakat henüz kılıcımla iyi bir silâhım vardı... Bana hiç bir şey yapamadı- lar. Kapının yanında oturan bir Ce- nevizli kundurâcı da imdadıma ye- tişti. Bunları yarn yahut öbürgün Rumlarla işi olacak kimseleri haber- dar etmek üzere yazıyorum, Zira bu Rumların mubhitine dahil olup onlarla münasebatta bulunduğum müddetçe, Türklerin arasındayken rasladığım dostluğu andım. Kendi- lerine Rumlardan ziyade itimad eğe- rim. Zira ben böyle hükmedebildim, bu Rumlar Roma kilisesine itaat eden hiristiyanları asla sevmiyorlardı, Bir müddettenberi gösterdikleri itâdie gelince, bu, Roma kilisesine karşı mu- habbetten ziyade fakru zaruret ve kahttan ileri geliyordu.» Ve daha ileride şöyle anlatıyor: «İstanbul imparalorunun padişa- ha büyük bir tabiiyeti vardır. İstan- bulu, Silivriyi ve bir kaç küçük ka- leyi kendisinden istememesi için, her sene cizye olarak bin duka tediye eder... Türklerin hanesinden tesadü- fen bir huristiyan esir kaçarak İs- tanbula gelecek olursa o esir padi- şaha iade edilir.» Fetihten evvelki tablo iyice çizildi Sanırım... Ve ikinci sultan Mehmed, Şimdi içinde ahşab hususi binalar bulunan Rumelihisarının, yeni şehir plânı mucibince, tarihi kıymetile mütenasib bir manzaraya kavuşması mevzubahistir İstanbulun fethini iyice aklına koy- muştu.... Türkler bir de ehemmiyetli donanma meydana getirmişler, Ça- nakkale boğazına hâkim olmuşlardı. Karadan ve denizden İstanbulu ku- şatmak ve o zamana kadar yapılan muhasaraların (Oen mükemmelini kuvveden fiile çıkarmak için her şey böylece hazırdı. Lâkin şimdilik Ka- radeniz tarafı açıktı, Bizansa ora- | radan imdad, erzak gelebilirdi. İkin- ci Mehmed, vaktile Yıldırım Beyazı- dın yaptırdığı Anadoluhisarı karşı- larına şimdi Rumelihisarı dediğimiz Boğazkesen hisarını yaptırdı. Bu mu- azzam binanın yoktan var olması ancak bir kaç ay sürdü. Düşünün âzim ve iradeyi, sürati!... Boğazın Avrupa sahilinde her tür- lü tahkimatı meneden muahedeleri hatırlatmak için, imparator, itiraz maksadile Edirnedeki padişaha bir ricacı beyet gönderdiyse de, padi- şah, - Türklerin hizmetindeki Kri- tovolosun anlatmasına nazaran - kaçamak bir surette, Dukasa naza- ran İse; — Eğer elçiler bir daha gelmeğe cesaret ederlerse derilerini diri diri yüzdürtürüm! - diye cevab verdi, (1) Civardaki köylülerden insan ve hayvan kuvveti, erzak tedarik edili- yor, bu yüzden hayli meseleler çıkı- yordu. Rumelihisarının bulunduğu mev- kide meşhur büyük meleklerden Mi- kâll namına dikilmiş Aya Mihailos kilisesi vardı ki, Türkler bunu yıktı. Enkazını küle inşaatında kullandı ve bu yüzden Rumların inflali de son raddeyi buldu. Hemen hemen bir muharabe vaziyeti zuhur etti, İmpa- rator, amelenin çalışmasına mâni olmak için asker de göndermek is- tediyse de, müşavirleri, kudretsizli- ğini anlatarak bu teşebbüsüne mâni oldular. O da fikrinden gözyaşları içinde vazgeçti. İmparator, padişaha hoş görün- mek için, çalışan ameleye erzak gön- dermek suretile şaşkınca hareketler de yapmıştı. Fakat kale bitince ken- dinin de işi biteceğini anlamış, bun- (1) Fatihin verdiği iddin edilen cevab- lardan birini Ahmed Rasim tarihinden naklediyorum: — Ben sizin aleyhinizde bir teşebbüste bulunmuyorum. Memleketim! muhafaza için çalışıyorum ki, hiç bir zaman ahdi bozmak değildir. İmparatorunuz Macar- larla ittifak ederek gemilerle pederimin yolunu kesmiş, bizi pek büyük bir mu- istemeğe mecbur ki gençtim, Edimede bulunuyordum. Kof- kumuzdan titriyorduk. Siz birim felâket- lerimize gülüyordunur. Pederim Vama- dayken Rumeli sahiline bir kale yapa- cağına yemin etti, Ben onun yeminini yerine getiriyorum. Mülkümün üzerinde istediğimi oyapmaklığıma karşı beni menetmeğe veya işime karışmağa hakki- kudretiniz var ındır? İki sahil de dan vazgeçmişti, İstanbul sekenesi bir kaç kere huruç hareketile iskeleleri yıkmak is- temişler, fakat zaylata uğramışlar- dır. Bu hareketleri, kale etrafındaki Bizans köylerinin Türkler tarafından kaldırılmasını intaç etmiştir. Kafafijya denilen yerde muazzam kireç ocakları açılmıştı. Hükümdar, inşaats nezaret ediyor, herkesi teşyi eyiiyordu. Onun gözüne girmek için ordunun büyük ümerası, paşaları işe sarılmışlardı. Arabalara harç ta- şıdıkları, bizzat harç getirdikleri gö- rülüyordu. bin ustanın, on bin amelenin müte- madiyen çalıştığı söylenir, Türk mem- leketinin ber tarama bu kalenin yapılacağı haberi gitmiş; yardım is- tenmişti. Böylece, kâlın duvarlar üzerine «bağdaş kurmuş ifritler gibi oturan» büyük çapta toplar, kuvvetli bom- bardeler Boğazdaki seyrü sefere ta- mamile hâkim oldular, Bunlar, üç yüz kilo ağırlığında gülleler atıyor- du. İstanbul, muhasara esnasında bir kere erzakını tüketince hayatı için lâzım olan buğdayı Karadeniz- den artık alamazdı. Kalenin bir kaç ay içinde bitiver- mesi İstanbulu büsbütün dehşe- te salmşıtı. Padişah bu işi neticelen- dirip Edirneye dönerken Boğazke- sene Firuz ağanın kumandasında 400 seçme asker yerleştirdi. Kendisi- ne, ne büyüklükte olursa olsun, han- gi milletin bayrağını taşırsa taşısın Boğazdan geçecek bütün gemileri durdurmasını, yelkenleri toplattık- tan sonra bunları yeni kale önünde demir atmağa, kaleyi sancaklarile selâmlamağa mecbur etmesini, biz- zet tayin edeceği bir mürur hakkı almasını emretti, Kalenin denizden, bahusus muaz- zam toplarla manzarası öyle müthiş- ti ki bu emirlere boyun eğmek mec- buriyeti duyuluyordu. Rumelihisarının inşasından hasıl olan değişikliği, İstanbul sakinlerile komşuları Galatalılar müteakib ha- diselerden anlıyarak dehşete düştü- ler. 1452 senesi Leşrinisanisinin onun- da Karadenizden gelen Venedik ge- mileri Boğazdan geçerken Türklerin <dur!> emrine itaat etmeyince top- çuların ateşine uğradılar, «Bu gemiler, pupâyelken Türk hi sarınm karşısına vârinica, 'Türk nö- betçi: — Kaplan! Yelkenlerini iyice top- lal - diye bağırdı. Faknt kadirgalar aldırrmayıp yek kenler tamamile şişkin olarak yol larına Meva, ettiler. Kalenin inşası için beş | köpek oteli, sanatoryomu! günde 2 iagliz lirasi veren bir meraklı bir şey yoktu. Yalnız bir kaç küçük köpek, sepetler içinde kurulmuş, ge Jeni geçeni seyrediyordu. Ne satıldı- ğını anlamak için merakla dükkân- nın tabelâsına baktım. Şu kelimleri gördüm: Köpek berberi... Meğer bu mükellef yer köpek ber- beri imiş. Bizim beyoğlu caddesin- deki en lüks berber dükkânlarını gölgede bırakan bu mağazada kö- pekler yıkanır, temizlenir, tüyleri kesilir, ber türlü köpek tuvaleti ya- pılırmış... Kapısından içeri baktım. Beyaz önlükler giymiş bir çok kadınlar harıl harıl köpeklerin tuvaletile uğ- raşıyorlardı. Kimi bir köpeği banyo ediyor, kimi banyodan çıkmış bir kö- | peği havlılara sarıyor, kimi iskemle. ye oturttuğu köpeğin tüylerini bü- yük bir ihtimamin kesiyor, kimi de ondülâsyon makinesile köpeğin tüy- lerini kıvınyotdu. Köpekler bütün bu işlere ses çıkarmadan büyük bir tevekkülle boyun eğiyorlardı. Bu sırada banyoya yeni sokulan bir köpek avazı çıklığı kadar bağırmağa başladı. Ne yumuşak elli kadın berbe- rin okşaması ne Sühibinin yaklaşa- rak diller dökmesi bir türlü köpeğin feryadına nihayet ( verdiremiyordu. Köpek, sudan korkan yaramaz ço- cuklar gibi, mütemadiyen bağırıyor- ! du. Fakat buna rağmen yikama işini | devam ettiriyordu. Camekân içinde- ki küçük köpekler, dükkânm önünde toplanan kalabalığa: «Ne cahil şey... Hiç berber dükkânında bağrılır mı, temizlikten şikâyet edilir mi?..» der gibi bakıyorlardı. Merak edip dükkânın önünde dur- dum. Yıkama işi bittikten sonra kö- «peği kuruladılar, kokular sürdüler, çükulatalar, bonbonlar verdiler, Kö- peğin tüyleri tanzim edildi. Nihayet sahibi, sevgilisini koltuğu altına ala- rak berbor dükkânından çıktı. O 2a- man yüzünü gördüm. Bütün sokağı yelveleye veren bu köpek orta boy- da müthiş çirkin bir Buldok imiş. Sahibi de inadına güzel bir İngiliz kadını... Bu köpeğin neslini sevmiş bir türlü anlıyamadım. Şu sirada Avrupada Skoç terle cin- sl köpekler modadır. Köpeklere karşi hususi bir sevğim olmamakla bera- ber çenelerinden sârkan sakallarile bir filozofu andıran bu köpekler ba- na bir derece sempatik geldi. Fakat kocaman Ağızlı, patlak gözlü Buldok- ların asaletini bir türlü havsalaya sığdıramıyorum. Niste köpek berberlerinden sonra köpek eşyası satan bir çok dükkân- lar gördüm. Köpeklere mahsus kar- yolalar, sepetler, köpekler için yemek kapları, köpeklerin rahatça oturma- sna mahsus koltuklar, tasmalar, Ağıslıklar vesaire bu dükkânların camekânında teşhir ediliyor. Flatle- ri de hiç ucuz değil. İnsan eşyasından çok pahalı... Buna rağmen köpek eş- İyi iş yaptıklarını söylediler. Bunu duyunca hayretim bir kat Şimdi moda olan Skoç terie cinsi bir köpekle bir buldok daha arttı. Muhatabım: — Ne şaşıyorsun, bunlar brişey mi, dedi. Sen Nis civarındaki köpek sa- natoryomlarını, köpek otellerini git gör, asıl o zaman şaşacaksın... Bu zatın tavsiyesi üzerine Nisin en güzel semti olan Cimiezde bir kö- pek sanator'yumuna gittim. Denize nazır, bütün şehri yüksekten gören güzel bir bina... Her taraf yemyeşil... Binada köpekler için 30 oda var. Her odada bir köpek yatıyor. Beş bakici bunların istediklerile meşgul oluyor. Köpek sânatoryomunda köpekler son derece sıhhi bir hayat geçiriyor- lar, İyi gıda, güzel hava, bahçede ge- sinti sayesinde az zamanda kilo alı- yorlar. Bu tarzüş sanaloryomlardan böş- ka Nis ile Montekarlo arasında bir çok köpek otelleri mevcud olduğunu söylediler. Bu öteller sırf tenezsüh ye- ridir. Yani buraya sıhhi bir gaye ile değil, köpekler zevkleri için bırak Tırlar, Sanaloryordaki gibi kayıdla- Ta tabi olmazlar, daha serbes yaşar. lar. Sanatoryomda erkek ve dişi kö- pekler birbirinden ayrı dairelerde 0- turdukları halde otellerde hayat bir- arada geçer. Sahiplerinin muvafaka- ti olmak şartile köpekler arasında muaşakaya da cevaz verilir. Bu otellerde bir köpek için günde 50 frank verilirmiş. Halbuki o semt- lerde insan otelerinde (pansiyon 40-45 frakmış. Demek bir otelin bir günlük masrafı bir insanın masrafi" nı geçiyor. Uzun müddet İngilterede bulun- muş bir zatla konuşuyorduk; şu vâ- kayı anlattı: — İngillereye girecek her köpek allı ay karantina altında bulunduru- lur, hastalığı yoksa girmesine müsa- ade edilir. Altı ay zarfında köpeğin besleme masrafını sahibi öder, Fransadan çok sevdiği bir köpekle gelen bir İngiliz, köpeğini gizliyerek İngiltereye sokmak istemiş. Fakat iş meydanâ çıkmış. Derhal köpekle be- raber sahibi mahkemeye gönderilmiş. Mahkeme ikisini de muhakeme ede- rek şu kararı vermiş: Köpek idam edilecek, sahibi ağır para cezası ver&- cek... İngilterede de bu gibi vakalar- da köpek için idam cezası verilmesi, sahiplerini kaçakçılığı düşünmekten mennetmek içindir ve bunun haki- katen tesiri görülmektedir. Bahsettiğim zat mahkemenin ka- rarını duyunca müthiş telâş etmiş, yaptığına pişman olmuş, dört bir ta- rafa baş vurmuş. Nihayet kendisine şu kararı tebliğ etmişler: Köpek hak- kındaki idam cezası müebbed hapse tahvil edilebilir. Yalnız köpek ölün- ceye kadar karantina dairesinden çıkmamak ve sahibi tarafından gün- de iki İngiliz lirası verilmek şartile.. Köpeğini çok seven İngiliz bu ka- Tar üzerine sevinç yaşları dökmüş ve köpek ölünceye kadar bir kaç sene her gün iki ingiliz lirası ödemiş... ET.

Bu sayıdan diğer sayfalar: