13 Temmuz 1940 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

13 Temmuz 1940 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ünden başına gelen tu- | latıyordu. Bir aralık gü- Sermed aşk haf vakaları Mümsedi: — İlik deliknn'ılik zat h ramdır, O zamar Şaşlarında | men lerde «M3 nekikdaş- umuş ve | resim uzun boylu Ikl etkoği göster Başlarında soba borusu gidi acalp, uzun | silindir şapkalar, çenelerinde bam telleri, ellerinde ince bastonlar vahdı. Resim al- tında da şu cümle yazılı idi: «İki centilmen gecenin zülmeti içinde ilerlemekte idiler», | O zamanlar ben bu centilmen kelimesini «cennetlemen« diye okumuştum. Roman» v2 | daki kibar, şık erkekler hakkında kullanı lan bu kelime pek hoşuma gilmişti. Artık. onu dilimden düşürmüyordum. Amma hep o acalb şekilde yani scennetlemen» tar- zında kullanıyordum. Böylece birkaç ay geçti, Kimbilir ikaç yer- 2, kaç kişinin karşımnda pek beğendiğim ö kelimeyi kullanıp durdum, Kimse de: «Ca- nim bu dilinden düşürmediğin cennetleamen kelimesi de ns demek?... diya beni boz- madı, Bu sırada oturduğum mahalleye yeni racılar taşınmışlardı. iki da genç kadın vardı, zaman onları pek mahalle vari, pek babâ- hattâ biraz da âdice buluyorum, Fa» bana onları Bunların arasında z gelin de o zamanlar iz bir gündü, Semi arka- benim esime geldi, Bu a iy işiriz. © günü Ahmedin nalinde bir tuhafuk vardı. Neden esadıni açtı: — Kardeşi en yeni komşularımız. | la yani Zeynep giy armuşs dön de gizli dar birlikte na m: m kere onlari düş #anlin ah- n arkadaşı Ay- . Onun İçin ölüp e birde mektup yazıp bir kolayızı bulup eline sıkıştırdım. O da gülümsiyerek aldı. Kuzum Si Şuna beni takdim etde belki bir gün ikimiz de oluruz. Gülümsedim. Ahmed hakikaten Aşık gi- bi görünüyordu. aynl eva damad takdim ederim, Zaten yarın ben, Zeynep, Ayşe kıra gideco- Biz.. Sen de güya tesadüfen karşımıza çis karsın. Ben seni onlara takdim ederim. pek ziyade sevindi. Ertesi ğ ik. günü herşey iztediğimiz gibi geçti hvesinde Ahmedle sanki tesadüfen Esrarlı karşılaşmış göl. yapı vx, Onu Ayge İle Zey- nebe takdim » sanki bunu bek- liyormuş gibi gülümsedi, O zaman anladım ki, onlarin nda epey zamandanberi uzaktan uzağa bir göz aşınalığı vardı. L» Kin o günü Ahmedin pek utangaçlığı 0z8- rinde İdi, Opu biraz medhetmek seydasına düştüm. Ayge ile Zeynebe: — Arkadaşım Ahmed tam bir cennetle- r.. dedim. Ben de onun bu ni tevazudan İleri için Adeta mirmnundum. Ne.derin mânalı tügatlar imi etrafıma kargı isbat ef” iş oluyordum. Lâkin ben bu kelimeyi söy- 22 Ahmed hafifçe ayağıma bastı. daha: — Yoo Ahmed, dedim, inkâra lüzum yok. Sen tam bir cennetlemensin... Zaralı Ahmad renkten renge giriyor! — Kardeğim, bırak şimdi bunları!... dişe kekeliyordu. Ben de onun bu halin! tevazüden İleri geliyor saniyordum. Hattâ Diz aralik: — İşte hakiki cennetlemenler de böyle- dirler, Kendilerinin medhedilmelerin! 4st- mezler... Ben o günü bu hoşuma giden kelimeyi kadınlara caka olsun diye birkaş kere da- ha tekrarladım. Bu sözü her eşi Ahmedin alnında ter kabarcıkları betiri- yordu. Nihayet onlardan ayrılınca: - Yahu, dedi, sen ne yaptın! Merakla sordum: — Ne yaptım?... O raman işl anlatı. Hayatımda bu kadaş Utandığımı bilmiyorum. Bir daha ne Zeynebin, ns de Ayşenin 70- yünü görmek istemiyordum. Ahmed de bir iş için İzmire gitmişti. Bir gin bir mağazada arkadaşımın sev- gülisine yani Ayşeyo ra3 geldim. Sıkılarsk bana sordu: Attederainiz, dedi, ini sanarak İçer. , Onda böyle ep benim kır- d ercadd nizi Hikmet Porildan Es Bu gece nöbetçi eczaneler mıntakasında & merkezde Kinyoli? , Taksimde: (Limoner), Şişli. 49: (Nargileciyan), Galatada: (Doğ- tuyol), (Sporidis), Kasımpaşada: (Tu- ran), Hasköyde: (asköy), Fatih mamn- takasında Şehzadabaşında: (İbrahim Halli), Şehremininde: (Nâzım), Kara- gümrükte: (Suad), Fenerde: (Brliya- dis), Samatyada: (Erofilos), Akzaray« da: (Ethem Pertev), Emindnü mınta- kasında merkezde: Küçükpazard, darda: (Ahdülka rayya), Diğer mıntakalarda: Üsküdar- da: (İmrahor), Boşiktaşta; (Süleyman Recep), Kadıköyde; (Osman EHulüsi), (Halk), Sarıysrde: (Nuri), Büyükada da: (Halk), Heybellde (Halk), Eyüp- te: (Hikmet) eczaneleri. (Ortaköy, Arnavutköy, Bebek seza- neleri her gece nöbetçidirler.) Halk konserleri İstanbul belediyesi şehir armonlisinin Taksim bahçesinde halk konserleri pfog- rami: 14/7/9040 pazar saat 18 de; Maritana (Üvertür), Hohunot (Fantasle), La forla 1-2-3 (Suft), Le beau Danube bien (Vals), Dolares (Vals), Dis geze Hesdene faru (Vals), Lysistrata (Vals), Vinervali (als), Miloin Dobrigeun (Serenade), Deut Sehmeister (Marş), Opa kamaradeğ (lar). Yüzük AŞK ve MACERA ROMANI 'Tefrika No. 38 «Annesile babasına hediyeler ve bir | torba altın vererek muvakkat bir nikâh kıydırı . Oralarda bazı kabileler aras sında böyle âdetler vardır... «Ne üşiktim, tasavvur ödemezsiniz... Büyülenmiş gibiydim. Kendisinden biraz uzağa gitsem, üzerimde acip tesirler bi rakıyordu. Önü düşünüyor; su serabını görmüş bir çöl yolcusuna beziyordum. Onsuz yaşayamıyordum, Vahamire isimli bu kızdan ayrı bulunmağa bir dakika tahammül edemiyordum. sİşte ya efendina... İntikam hissimin menşei budur. Sizin Raif bey, Vahamire- yi benden aldı. «O, benim gibi kavruk. yamcı yumru değildi. Güzel erkekti. Servetliydi, şöh- getliydi.... «Kız da onu bana tercih etti... Bu, mu- hakkak... sZnten nikâhimız muvakkatti... Müd- deti bitince tazelemek istiyordum... Fas kat beni bırakıp ona gitti... Kanım da marlarımda tutuşuyordu. İntikam bisle- rile yanıyordum... Halbuki Raif, bütün civardaki bedevileri teşhir etmişti. Zira onlara para kazandırıyordu. Hepsi | kendisini sevmeğe, âdeta tapınmağa baş- — İamışlardı.. 4 Onu nasıl mahvsdeyim? - diya kendi kendimi yiyordum, * «Lâkin şimdilik bu kabil değildi. İn- Nakleden: (Vâ& - Nü) tikam almağı ileride bir zamana biraka- rak, nefsimi yendim. Bu his kalbim- den asla sönmedi. Hattâ bugün bile... Vahamire bu adamın kolları arasında kıvrandığını tasavvur etmek şu anda dahi beni çileden çıkarmaktadır. «Bedevi kızını almıştı. Arap muhitin- den çıkarmıştı. Kendi beyaz evine götlür- müştü. Ona beyaz ipek elbiseler yap- mıştı,, Birlikte yaşıyorlardı. Bense kis- kançlık içinde kıvtanıyordum. «Vahamire'ye fena halde içerlemekle İ beraber, bir gün. onun artık © beyaz eve den çıktığını öğrenince kalbim areladı. Yerlilerin, mavi gözlerine kinaye olarak «gök gözlü efendiz dedikleri Raif, sev« gilime ne yapmıştı? Onu öldürmüş müy- dü? Yoksa içinden çıkardığı sefalet ha- yatı içine yeniden mi atmıştı. Bilemiyor dum. Sadece şüphe ediyordum: «— Kızdan bıktı. Onun yeniden ba na sid olmasını istemedi. Bu sebeple yok etti.» «Şüphesiz ki, şayet o bıraksaydı, ben gene sevgilime gidecek, yalvaracak, ya karacak, onu ele geçirecektim. #lzzetinefisten, namustan, haysiyeğ ten daha derin bir aşkla bu kadına bağ lıydım. «Lâkin bulamamıştım. Nerede oldu ğunu öğrenememiştim. «Etendina.., Zaman neleri silmeğdi. m m sabakaları bugün üyükderede yapılıyor e yüzme şampiyonluğu müsm- bakaları bugün ve yarın Büyükdere Beyaz park yüzme havuzunda yapılacak ve şampiyon takım belli olacaktır. Talebelerin mektepleri namına müsa- bakalara iştirak etmesi üzerine büyük bir sporcu grupunun finale kaldığı bu yarışlar mevsim başından beri yapılan yüzme karşılaşmalarının en mühimi ola- caktır. Klüpler arasındaki müsabakalar- da seçmelere en fazla yüzücü ile iştirak eden Beykozluların geçen sene olduğu gibi bu sene de şampiyonluğu alacağı tahmin edilmektedir. Küçükler arasındaki müsabakalar Ga- İstasarayin lehine olmakla beraber Bey- koz ve Beşiktaş yüzücülerinin ba şam piyonluğu Galataşaraya kolaylıkla ver- miyecekleri ümid edilmektedir. Müsabakalara bugün 8 14 de ya- tın saat 17 de başlanacak ve yüzmeler- den brşka tamplen ve kule atlamaları ile su topu şampiyonlukları da yapıla- caktır. Türkiye futbol birincilikleri Milli kümeye dahil olmıyan bölgeler arasında muhtelif gruplara ayrılarak ya- pılan Türkiye futbol birincilikleri niha- yetlenmiş ve grup şampiyonları belli oi- muştur, Yapılan maçlarda, Bursa grupunda Eskişehir Demirspor, İçel grupunda Mersin İdman yurdu, Aydında Aydın Gençlerbir! Kayseride Kayseri spor, finale kalmışlardır. Finale kalan grup bi» rincileri Mersine hareket etmişlerdir. Önümüzdeki pazar gününden itibaren grup birincileri arasında karşılaşmalar yapılacak ve rakiplerini “ mağlüp eden takım Türkiye birinciliği için kümç şampiyonluğunu kazanan Fenerbahçe ila Ankarada son bir müsa- baka yapacaktır. Bu karşılaşmanın. ta- | rihi henüz tekarrür etmemiştir. Önümüz- deki futbol sezonu Başında yapılması büyük bir ihtimal dahilindedir. At yarışları yarın başlıyor Yarış ve mlâh encümeni tarafından tertip edilen İstanbul at yarışlarının bi- yarın saat 15 de Veliefendi koşu yerinde başlanacaktır. Müsabakalara iştirak edecek atletlerin hepsi şehrimize gelmişlerdir. e Bunların içinde bihassn tanınmış atların bulun- mas İstanbul yarışlarının alâkalı geçe- ceğine delildir. Bahsi müşterek işine bü- yük ehzmmiyet veren tertip heyeti bu hunusta lâzım gelen tedabiri almış ve halkın tebacümü göz önünde tutularak veni gişeler yapıtcılmıştır. Yarışlar devamınca Sirkeciden kalkan bütün trenle: yarış sahasında duracak lanlar - Beykoz kürek yal Galatasaray le Beykoz klüpleri ara- sında bususü surette tertip edilen kürek müsabakaları yarın sabah saat 10,30 da Beykoz koyunda yapılacaktır. He iki klüp ba karşılaşmaya en kuv- vetli ekiplerile iştirak edeceklerinden müsabakaların çok sıkı olacağı tahmin edilmektedir. Galatasaray spor külübünden: Klübümüz atletlerinin 18/7/940 Per- #embe günü saat 18 de Beyoğlundaki merkez binamızda bulunmaları ehem- miyetle tica olunur, rincisine En derin hisleri bile mânasızlaştırır.. Aşk hissim yavaş yavaş söndü... Fakat intikam arzum sönmedi.. Günun birinde bir fırsatını bulup bu adamın sırtını ys- re getirmek istiyordum. Bana yaptığı fo- nalık derscesinde bir fenalığı ona ayni- le inde edecektim. «Şimdi, Cemil beyefendi... Hislerimi «İşte efendim, bundan iki sena evvel ki seyahatim esnasında karşılaştık. Da- ha doğrum beni tanıyan e oldu. Benim onu derhal tanımam kabil olamadı. Zira oldu. bu sene | BÜYÜK HALK MASALI Tefrika No, 15 Yazan: İSKENDER FAYREDDİN Zübeyde o gün saraya döndüğü zaman çok hiddetliydi, vücudü tirtir titriyor, hiddetini bir türlü yenemiyordu Garib soğukkanlılığını kaybetmeden s0r- du: - Suçum nedir? — HAla anlıyamadın pu, aptal? Seni 88- vizorum. — İyi amma, benim sevgilim var, Ben di- yarı gurbete onun İçin çıktım. Onunla sta- mızda söz geçti. Ne o, yabancı bir erkeğe bakacak. Ne de ben, yabancı bir kadına... — Sergilin bugün burada yok ya, Memle- İ keşine dönünceye kadar öeninle Halepte yaşardık, Garib, Zübeydenin sözünü kesti; — Ne diyorsun... Sevgilim burada yok mu? Eğer senin görlerin de benimki gibi, her perdenin ötesini görebilseydi, şimdi başı veumda bana yalvaran Şahsanemelğimi sen de görürdün! İşte, onun sesi. Dana: «Def #4, gu yakana yapışan aşifteyi!l. diyor. Zindana girdiğim sasltenberi, onun göl- gesini etrafımda görüyor ve nefesini boy- numda hissediyorum, Ölünceye kadar zin- danda kalmağa razıyım. Haydi, ben! yalnız birak, Allahin belâsı! Zübeyde fena halde hiddetlenmişti. Artık Âşık Garibe söylyecek söz bulamı- yor ve ondan hınç almak için, daha ağır ye tahammül edilmez cezalar düşünüyor- du. Kapıyı kapıyacağı sırada bağırdı: — Etlerini lokma lokma doğratarım, Re- sull Tiflise cellâdlar gönderip, Şahsanetmin başını vurdururum. Seni. he yapıp yapaca- Bim, köndime bendedeceğim. Bea ki, İb- im paşa gibi bir veziri avucumun içine 34 bir kadınım, seni parmağımın ucun- sütmalk, ve seni ayağıma düşürmek İ diyorum. Bir ök yalvarmak Ati; yüzümü görümiytceksin! Garib dişlerini göstererek sojuk Büldü: — Allah'göstermesin bir daha o maşum soğuk bay mahlük değilim. Haydi, uğurlar olsun. Çek Ş4 kapıyı da, beni sevgilimin haytalıla baş- başa bırak... Zübeyde kapıyı kapattı, üstünden kült- 16di. Anahtarını koynuna soktu, köşkün bahçesinde bir bekçi vardı. Zübeyde bek- çiye yaklaştı: — Bu he yalnız su İle kuru ekmek ve- roooksin... Anlıyor müsün? de küçük bir delik vardır... Bunları oradan verirsin. Bu herif, benle haberini olma- dan çıkarsa, başını vurdururum! Haremağastle hurma bahçesinden çıkıp giti. Aşık Garip zindanda inlerken.. Zübeyde o gün saraya döndüğü zaman Şol hiddetliydi. Vücudü tirtir titriyor, hld- İ detini bir türlü yenemiyordu. Âşık Garibi, yola gelinceye kadar zindandan çıkarma- mağa ahdeimişi Âşık Garibe gelince, onun da andı var- dı: Tiflis dönünceye kadar hiç bir kadına el dokundurmuyacak, Hiç bir yosmaya kötü gözle bakmıyacaktı. Zübeydeyi olanca çe- saretile tahkir etmişti, Garib: — Bğer bü kadında zerre kadar duygu, hay vârsa, bir daha benim semtime uğra» maz ve beni arayıp sormaz, diyordu. O, gü- nün birinde zindandan kurtulup İstanbula gidecoğinden emindi. Âşık Garib bir haftadanbör! kuru ekmek Yiyor ve yalnız su içiyordu. Bir gün kendisine ekmek veren bekçiyo — kapı deliğinden — sordu: — Beni hiç kimse arayıp sormuyor mu? — Hayır. Sen bir gartbsln... Halepte seni arıyacak kimsen var mi? — Var ya, Aslan dede benim orlağımdı. O, burada izilediğimi duyan, umarım ki ba- na yardım eder, hattâ beni buradan kur- tarındı. halde korkmuştu: «— Eyvah! Raif bey de buralara tek- rar döndü mü? - diye sordu. «— Hayır, «— Eğer geldiyse beni sağ bırakmaz. «— Niçin?.. Kendisinden ne sebeple böyle korkuyorsun? «— Korkuyorum... Beni öldürür Demek efendi seni öldürmek is- tedi... İsteseydi, bü maksadın yerin: getirmek için ne gibi bir mâni vardı? «— Yüksek evka o adamların kalbinde aşk da, kıskançlık da uzun müd- det sürmez... Kormka.., - dedim. «Halbuki o titriyerekt 4— Korkum o değil... Beni yok etse aşk ve bayagi yüzünden öldürecek Se Başka sebep var. «Söylemiyordu. sFakat zorladım. Esasen bu sr, onun da kalbini kemiriyordu. Birine, itimad ettiği bir adama anlatmak arzusile ssne- lerdenberi kıvranıyordu. Nihayet söy- ledi. 4— Ondan şüphelendim... — dedi, — Halbuki ekmeğini yiyordum.. Bununla beraber kendisinden nefret ediyordum. «— Şüphelendin mi? «— Evet... Bir hadise oldu ve şüphe- lendim. «Ve anlattı , «Efendisinde garip bir hususiyet dik- eksin — fa | «Benimle karşılaşması üzerine fena | İ ma: «Falanca şeye bakarsan ö — Ajlan deda dediğin ara, Haleb paja- sından daha büyük mü Yok canım... O, çarşı ind bir kah- vecldir. Vakat, konakta çok tanıdıkları Yâr. Onu Halepte herkes sever. Bekçi omuzunu duyara dayadı... İri gö- beğini hoplatarak güldü: Ili çovuk! Sen daha Halsbte büyü- dü; kü veci parçası, İbrahim paşanın yanına 59- kuladilir mi hiç? — Peki, ben burada kırk yıl mahpus mu kalacağım? Bana Halepte hiç kimse şefaat aleb paşasma senden ancak müftü bahsedebilir, oğul! Yoksa, seni buradan kurtaran olmas. — Kapı kiliti mi? — Evet, Hem de anahtar sultan hanım- da... — Sultan hanım dediğin de kim oluyor? — Aman sus, oğul! Yerin kulağı vardır. Zübeyde sultan bu köşkün sahibidir. Bü- tün Haleblilerin canı, onun iki dudağının arasındadır... Paşa efendimiz onun hatırı için, bütün Haleblileri kurban verebilir. Aşık Garib, bekçiye söyliyecek söz bula- mıyordu. Bir müddet süstuktan sonra, ağ- sını deliğe yaklaştardı: — Kuzum ağacağım, gözüm bekçi baba- cığım! Biğer benim dediğimi yaparsan, sa na hergün burada sax çalarım.. Seni eğlen- diririm, Na olur? Şu; çarşı içindeki kahve- ci Aslan dedeye bir haber gönderzen.. Âşık Gari? mahpustur, nbula gitmedi, desa, Bu iyiliğini vallahi unutmam, dayanamadı, Gariba söz verdi. gitti. Garib o gün akşama ri yolda, Aslan dedszi bekledi. yiden. na haber göndermemiş değe, herkesin meşum ğ diği hurmalı köğ- ve Garibi arıyasak kadar cesur bir ada değildi. Fakat, Garib yüzünden çok para kazandığı için onu severdi. A$- Zübeyde tarafından hur- 1 duyunca, merakın» kime ne söyliyeceğini cdak altı şok serindir, az olurmaz mızın? Osman kâhya yorgunda, bir sedire bağ- daş kurarak oturdu; — Şimdi sinek avlıyorsun, değ mi de- kan, ço kalaba ik yo “dükkünım. Şim- müşterinin de ardı kesildi, — Güzel sax çalardı, değil mi? — Güzel çalardı demk de lâf mı a Kâh- yam? Eşi yoktu... Nice tecrübeli, dünya üş şairleri susturmuştu. — Bam çırak, ustasını geçer, derler. Bu da o soydanmuş, Ustalarını çoktan geçmiş. Paşanın eğlencelerinden ben de dalma onu dinlemek isterdim, Ne hazin saz çalışı, ne yanık mani okuyuşu vardı. Aslan dedenin sabrı tükenmişti.. Kâh- yanın yanına sokuldu... Garib için kâhyaya yalvarmanın sırası gelmişti; — KAhyacığım, dedi, sen bu kadar hoş- landığın ve takdir ettiğin Aşık Garibin ba- $ina buralarda bir felâket gelse, kendisine yardım etmek ister misin?. Osman Kihya, kahveciye dik dik baktır — Ne demek istiyorsun, dede? Ben, o ço- cuğu cidden severim. Ona iyiliği yaparım. Hattâ, vaktinde duysaydım, İstanbula gitmesine bile mani olmak iş- sezdim. Aslan dede olup bitenleri anlattı; (Arkası var) sol omuzunu bir kere olsun açıp Omzunu yaralı gibi sarar- mış; bir de çengel iğne ile bu bağı ilişti- rirmiş. «Hattâ bir iki kere: «— Sakın bu sargıyı 'açmağa kalk- ma... Uyursam da, sarhoş olursam da oraya el değdirmiyeceksin! - diye met» tesine tembihte bulunmuş... «Bir gün, şakalaşırlarken, kız, çapkın bir hareketle ba sargıyı açmağa kelk- muş. «Erkek fena halda kızıp: «— Ben böyle oyunlara gelemem. Şayet açıp da a bakarsan kendini öl- müş bil... - demiş... «Fakat bir sabah... İkisi de koyun ko- yuna uyurlarken, Vahamire daha evvel uyanmış ve sargınn o kaymış olduğunu görmüş. «Sol omuz tamamile açılmış imiş., Kız, bu omuzu, hem merak, hem de alâ- kayla seyretmiş... lürsünt..» denir mi? Vallahi ölmeği göze alır da gene açar, bakar... Hacı Esad: — Doğru... * errabıni verdi. — Peki bu esrarengiz omuzda ne var- miş? — Silinmesi imkânsız bir döğme. Raifin hakikt Raif olmadığını isbat ede” cek, döğme... — Yök canım? (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: