18 Nisan 1937 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 5

18 Nisan 1937 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

4 18/41931 Kamutayda, büyük şair Abdülhak Hâmi- ANADOLU din hatırası taziz edilmiştir — Başı | nci sahifede — İkinci celse açıldığı zaman general Kâzım Sevütekin as- keri malüllerin her üç senede bir tâbi tutuldukları muayene- ye sivil malüllerin de tâbi t tulup tutulmadıkları hakkın- daki sual takrirleri okunmuş *ve Finans Bakanı Fuad Ağralı şu cevabı vermiştir: — Tekaüd kanununun as- keri malüllere vermiş olduğu hak ile mülki malüllere ver- miş olduğu hak arasında bü- yük bir fark vardır. Askeri malüllerde emraz cetvelinde tasrih olunduğu veçhile vazife icabı. olarak birinci yahud ikinci derecede askeri malül- lerden bir zata tahsis olunan tekaüd maaşı hizmet müğde- tine göre hesap olunacak te- kaüd maaşına teckaüd olmadan evel aldığı maaşın emsali ha- sılı ile tekaüd maaşı arasın- daki farka yüzde doksan zam olunur. Böylece bir askeri malüle hemen hemen asi ma- aş derecesine yakın bir maaş tahsis olunur. Meselâ 100 li- ra asli maaşı olan ve 20 se- ne hizmet etmiş birinci dere- ce askeri malüliyetten tekaüd olması lâzimgelen bir zatın evelce emsali hasılı ile almak- ta olduğu maaş 300 lira ol- duğu halde tekaüd maaşı ile emsali hasılı arasındaki far- kın yüzde doksanı zammolun- ca 275 lira kadar tekâüd ma- aşı verilmiş olur. Diğer taraftan 20 sene hiz- met eden mülki malüllere bahşolunan hak ise 25 sene hizmet etmiş hesabile tahsis olunacak tekâüd maaşına an- üzde elli derecesinde bir zamdır. Kezalik daha aşağı derece- lere inecek olursak daha bü- yük farklara tesadüf ederiz. Bununla Leraber askeri ma- lüllere verilen bu fork gayet yerindedir. Mülki memurlara verilen fark masa başında ça- lışmık suretile devlete hizmet için geçirdiği senelerin bir ıkrımıyeııdır Askeri — malül ise harbde, darbde, bayırda, dağda, şurada, burada binbir tehlike karşısında devlete hiz- met için vucudunu yıpratmış- Halkevi köşesi 18/4 / 937 Pazartesi günü saat 16 da Dil, Tarih, Edebi- yat, aynı gün saat 17 de spor komiteleri toplanacaktır. | tır. Bu itibarla iki sınıf ınalul | | İ ı l arasında mühim bir fark - ol- ması gayet tabiidir. Böyle bir fark olmasına göredir ki, as- kerlerin malüliyet derecesini üç senede bir yoklıyarak eğer az dereceden yukarı dereceye çıkmışsa terfihlerinin — gözetil. mesini vazır kanun istihdaf etmiştir. Mülki memurlardan malül olanlar için kânunda bu esas konmamıştır. Böyle bir esasın dahi konmasına mahal olmadığı kanaatinde- yim, Sual takriri sahibi General Kâzım Sevütekin söz alarak Finans Bakanının mütaleasına iştirak ettiğini söylüyerek de- demiştir. ki: — Memurin ve tekaüt ka- nunları malülleri tasrih edi- yor. Memurini — mülkiyeden malül olanlar da her üç se- nede bir muayene edilmeli ki malüliyeti ziyadeleşmişse yük- sek dereceden maaş alsın ve yahud mâlüliyeti zail olmuşsa niçin malüliyet maaşı alsın ve bundan devlet hazinesi muta- zarrır olsun. Adalet - tecelli etmesi için her halde onların da muayeneleri lâzım gelir. Maliye Vekili Fuad Ağralı: —Biz böyle anlıyoruz ki ka- nunun gözettiği fark arzetti- ğim esbabtan dolayıdır. Bunun aksi mutaleada bulunurlarsa bu hususta bir teklifi kanuni- de bulunmaları daha muvafık olur.. Bu izahatı müteakıb gene general general Kâzım Sevü- tekinin askeri emlâkin inşa ve tamiri için 2283/2425 numa- ralı kanunlar ile verilen tah- sisat ile neler yapıldığını ve Cumhuriyet hükümetimizin baş şehri olan Ankarada bir kışla inşası hakkında bir teşebbüs olup olmadığı hakkındaki tak- ririne karşı da Milli Müdafaa Bakanlığı müsteşarı Necib Âli Küçüka demiştir ki: — Sayın saylav general Kâzım Sevütekinin sormuş ol- duğu sual iki kanun mevzu- una taallük etmektedir. Birisi 3383 numaralı diğeri de 2425 numaralı kanun mevzularıdır. Birinci kanun mevzuunun ta- allük ettiği hükümler şunlardır: Birisi Konya ile Şile ara- sındaki dekovil hattının tesvi- yesile bunun altındaki arazinin alınması. Konyada ötedenberi askeri işgal altında bulunan nümune hastanesinin telerrüa- Fırtına Ali Büyük Korsan Romani Yazan : .121. — Sen bilirsin Fırtınam!.. Seğ z ol ve beni unutmada ne- reye gidersen git. Fakat çabuk dön!. Çünkü benim her şeyim sensin. Sen benim ışığımsın.. , Sana bir hal olsa, benim de gözlerime perde iner, dünyayı görmem.. Fırtına, karısını kucakladı. Bağrında hararetle sıktı. — Zeliha -dedi- ruhum, sen de benim uğurum, güne- şimsin.. Benim bahtım, seni düşünmekle açılır. Ne vakit, M. Ayhan, Fııl: mseddin . daha çok yıllar yaşamağa ça- Iışıuğıııı Artık kararlaştırdık | değil mi; yarın sabah sefere çıkıyorum.. — Git Alil.. Sağlıkla, güle güle git ve öyle gell — İnşaallah Zelihal. Fırtın, du duğu sevinci ka- rısından gizliyor ve gayet ta- bü görünmeğe çalışıyordu.. — Şu halde ben, çocukla- rın yanına kadar gideyim.. Babana şimdilik bir şey açmal. Ben gittikten sonra söylersin. Ka a l A evden çıkınca dü- ——— .— tile ve müştemilâtile beraber | yani oradaki dükkânlar ve sa- irelerle beraber satın alınması ve halen Konyadaki ordu mü- | fettişliği tarafından işgal edi- len binanın satın alınması için | 110 bin liranın konması ve ı sonra Merzifondaki Amerikan kolleji Bovard müessesesini 40 bin lira satın almaktır. Üçüncüsü Ankarada muhafız alayı için 70 bin liralık bir kışla inşâsı hususudur. Bunlardan birincısi tamamile yapılmiştır. Yani Merzifondaki Board müessesesine ait olan kısım tamamen alınmıştır. Kon- yadaki mesele Konya beledi- yesile Müdafaai Milliye Vekâ- leti arasında uyuşma imkânı bulunmamış ve sonradkn çı- kan ikinci kanun; birici kanu- nun hükümlerini esasen orta- dan kaldırmıştır. İkinci kanun çıkarken her gün daha ziyade artmakta olan askeri inşaat ihtiyacını daha ziyade tevsi etmek, inşaatı da- ha plânlı ve daha programlı bir şekilde inkişaf ettirmek maksadile bir senede 500 bin lirdiyı tecavüz etmemek şartile Müdafaa Milliye Vekâletine üç milyon liralık taahhüd icrasına mezuniyet veriyor. Bu ikinci kanun mucibince birinci kanun hükümleri mün- fesih olduğundan ikinci kanu- na göre Vekâletin inşaat hak. kında aldığı tedbir ve plân şudur: Harbokulu, revir, merbut, kıta, hangar ve ahırları 757 bin lira keşif bedeli Kırıkkale San'at okulu, Cebeci hasta- nesi harici kısmı. Bunlar kâ- milen ikmal edilmiştir. Cebeci hastanesi dahili ve servis kıs- mı 937 de ikmal edilecektir. Çorlu hastanesi 938 de ik- mal edilecektir. Haydarpaşa hastanesinin — esaslı — tamiri 937 de bitecektir. Amerikan Bovard heyetinden satın alınan binaların mukavelesi yapıldı. Muhafız alayı kışlası ve ahır- ları 937 de başlamak üzere iki senede ikmal edilecektir. 32 ici alayın kışlası da aynı suretle yapılacaktır. Bundan başka daha birçok noktalar vardır. Bunların hepsi 940 senesine kadar realize edile- cek ve daha büyük bir inşaat programı ile huzuruâlinize ge- Hinecektir. Sual takrirlerine karşı veri- len bu izahattan sonra Türki- şünmeğe başladı: . Mariya, demek ki nihayet Rüzgâr Ahmedi ve onun genç, kendisi kadar güzel kansını öldürüp savuşmuştu. — Fakat -diye mırıldandı- gemiyi ıoymığ hatırına bile getirmemiş. Sadece gülleleri işletmiş.. Son zamanlarda, bu şekilde dört beş gemi batırıl- dı. Anlaşılan, bütün vak'aların kahramanı, bizim Mariya!, Fa- kat ona ne oluyor? kudurmuş, delirmiş mi yoksa?. Nasıl oluyor da her gemiye saldırıyor? Ali, bir an için, Mariyayı görür gibi oldu. O dakika, dudak dudağa verip te ken- dilerinden geçtikleri dakika hatırına geldi. O canlı beykeller kadar gö- | yede ecnebilerin seyahat ve ikametleri hakkındaki kanuna müzeyyel 935 numaralı kanu- nun bazı maddelerinin değiş- tirilmesine aid lâyihanın mü- zakeresine geçilmiştir. Bu münasebetle söz alan Berç Türker (Afyon) Ahmed İhsan Tokgöz (Gireson) mem- leket içinde turizm ye ecnebi- lerin ikamet şartlarının kolay- laştırılması yolunda bazı te- menniler ve tavsiyelerde bu- lunmuşlardır. İçişleri Bakanı ve Parli ge- nel sekreteri Şükrü Kaya bu mütalealara karşılık — olarak demtştir. kiz — Arkadaşları dinledikten sonra bize yapacak bir iş kaldı, demektir. Ecnebileri memle- kete getirmek için bütün ku- yudatı kaldırdıktan başka ken- dılenne mahsus modern güzel, bedava oteller, bedava lokan- talar açmak, fodlalar vermek ve memleketi — dolaştırmak, memleketimizin güzelliğini gös- termek, yaptığımız - inkılâpları kendilerine öğretmek için ha- kikaten çok iyi olurdu. Fakat bugün buna mali vaziyetimizde müsaid değildir. Ecnebi tâbi- rinden memleketi gezmek, öğ- renmek için gelenler anlaşılır ki bunlara turist denir. Bunlar mevzubahs kanunun baricindedirler: Bir de gelijp benimle beraber bu memle- kette yaşayan, oturan, kazanan bir takım ecnebi vardır ki, | benim verdiğim vergiyi ver- memektedir. İşte bu kan ver- gisine mukabil kendilerinden ufacık bir vergi almak istiyo- ruz. Bunu her memleket al- maktadır. İsviçre dahi almak- tadır. Oradan gelen arkadaş- larımız - ötellerde ecnebilerin bir gün için yemek paralarına ilâve edilerek alınan vergiyi pekâlâ bilirler. Ecnebi getir- me propagandası için, turizm propagandası — için, kürsiye çıkan arkadaşımız - polislerin memleket otellerine gelen ec- nebilerin peşlerinden koştuğu bunları ürküttüğü — kanaatini izhar etmiştir. Türk polisi adli ve milli vazifelerini kendi - usulleri ve kanunu dairesinde yapar. Hiç bir kimsenin hayatı hususiye- sine karışmaz. Cürüm işleme- dikçe hiç kimseyi - rahatsız etmez. Şüpheli kimseleri her medeni memlekette — olduğu gibi polis usulleri dairesinde | takibeder. -—-z 5 ve zalim bir deniz ifriti kesi- leceğini hiç ummuyordu. On- da böyle kanlı, vahşi bir ru- hun bulunmasını - havsalasına sığdıramıyordu.. Ne idi, ne istiyordu bu dın? Ali, çok az içki kullanırdı. Fakat bu akşam, sarhoş olmak ihtiyacını duyuyordu.. Zavallı Rüzgâr Ahmed!.. Ölümün ona ve dilber karısına yaklaştığı dakikada, mutlaka yüzü kızar- mış olmalı idi, yaşanacak ve sevişecek çağlarda gelen her ölüm, yaptığından utanmak gerekti... Ali yumruklarını dişlerini gıcırdattı: — Yanında bırakmıyacağım Mariyal. Bu defa, seni kendi hınçuıınle gcberuceğım. med, Alinin, sa- sıktı ve l l Ecnebiler bu memlekette Türk kanunlarının, Türk mah- kemelerinin himayesi altında emniyet oturmaktadırlar. Türk mahkemeleri misafirperverlik- lerini yerli Türklere göster- diğinden fazla ecnebilere gös- termektedirler ve göslerecek- lerdir. Binaenaleyh bu kanu- nun maddelerinin müzakere- sine geçildiği zaman konuşu- lur. Onu arzetmek isterim ki, turizm denilen şey bir hikâ- yedir. Bir — masaldır. — Bazı memleketler vardır ki, oraya gidilmesi mecburidir. Hasta- lar ve orâya - alışanlar itiyad halinde o memleketlere - gi- derler, İngilizlerin Nise gitmesi işte öyle bir itiyattır.. Orada akarları vardır veya her hangi bir mülkleri vardır. Bazı Türkler de İsviçreye giderler ki, bu da - itiyatları yüzündendir. Türkiyeye iki ne- Vi turist geliyor. Ya asarı, ir- fanı, bediiyatı görmek için (ki onlar kemakân gelmektedirler) | bunların miktarı yüz bine va- sıl olmaktadır. Kendilerine ica- beden kolaylığı göstermekte- yiz. Bir kısım da vardır ki memleketimizin iklim cihetin- den çok müsaid ve güzel yer- kerinden istifade için gelirler. Meselâ İstanbulda Boğaziçi, Yalova, Florya, Bursa yaz içi ( çok güzel yerlerdir. Buralara ecnebiler gelmektedir. Fakat ecnebilerin gelmesini icabet- tiren sebep kanunlardaki ver- giler değildir. Bir takım huzur ve keyfi icabettiren meseleler vardır ki, bunlar memlekette bazı âdet ve ahlâkların değiş- mesine bağlıdır. Ondan sonra memleketimiz mesafe itibarile diğer bazı yerlerden daha uzak ve uzundur. Turizm de- nildiği vakit turist bize gel- miyor diye memlcketin, mem- leket halkının xalbine hicran vermemelidir. Turist gelmi- yorsa bu kabahat ne hükü- metin ne memleketin ne mil- letindir. Bu takım eski itiyatların neticesi olarak akınların baş- ka tarafa — gitmelerindenden ibarettir. Yoksa Türkiye hü- kümeti cumhuriyeti kurduktan sonra hakikaten turizmi getir- mek için gerek kanunlarda ve gerek idaresinde icabeden bü- tün teshilâtı göstermiştir. Mi- sal olarak gümrük muamelâ- tındaki tatbikatı gösterebilirim. Gene misal olarak polisin hiç dece sağ kolu değil, kafa, kahramanlık, can arkadaşı idi. Ali, dünyada hiç bir zaman en büyük tehlike ve felâketlere bile gözünü kırpmamış, değme, yeğitlerin - kendi mertebesine çıkamıyacakları kahraman bir Türk delikanlısı idi. Rüzgâr Ahmed, ömründe bir defa olsun baş eğmemişti. Yalana, onun kadar müdhiş bir düşman tasavvur - edile- mezdi. Muhitinde yalan namına ne varsa, hemen ona çulla- nırdı.. Bir gün, gemide, layfa.ııın biri Rüzgâr Ahmede karşı ya- lan söylemişti. Fırtına Ali, bir gürültü işi- terek koşunca, Rüzgâr Ahme- | din bu tayfayı — gırtlağından yıkılıyıp _ını_ _yeıden cestiğini vı ee Çi Üzüm satışları 428155 Eski satış 428609,5 U, satış Zahire satışları Çu. Ginsi KS 95 Susam 109 B. Pamuk 40 50 43 haftasının ilk günür rının müayenesini gerek de- nizden ve gerek karadan gel- sin yol üzerinde — yaptıklarını söyliyebilirim. Bazı memleketler - vardır ki geç oluyor. Ve takibat daha bir turist oralara gitmekten ihtiyacını ona göre tesbit et- miştir. Ve orada turizm için memlekette pılmaz kanunlarda olur ki her vakit arzettiğim — bazı ileri atılmış adımlar veyahut tered- ve cümleler bulunabilir. kadar edebilir ve eğer İktısad encümenine "gitmesine ben de taraltarım. Gider, gö- DORSA Ç. Alıcı K. $S. Of 258,5 Alyoti bi. 11 75 14 — SO0 K. Taner 1175 12 41 D, Arditi. 11 S0 14 G 41 H. Alberti 13 16 1 31 J.Tara.mah, 8 50 15 10 A.R.üzüm. 10 50 12 2 7 M. J. Taran. 19 19 7 Şınlakz. bi. 13 75 13 75 5 H. Alyoti 10 10, ©$ 4 Meh. kap. 15625 15625 454,5 — Yekün K. $i 14 75 14 75 kımseyı indirmeden veııkalı' j bu işler daha güç ve daha yakından yapıldığı halde hiç: İ kendini menedemiyor. Çünkü — ecnebiler için yapilan kanun- — lar turizm aleyhindedir. diye propaganda ya- — düdü mucip olacak hükümler j Her kanun gibi B. M. Mec- lisi ihtiyacına en muvafık ve — menfaatine en mutabık şekilde — tadil eder. Bu kanun hakika. — ten iktısad encümenini de alâ: — daşımın teklifini kabul ederek — rüşülür, tekrar gelir. Zaten biz — de bütün encümenlerden geçi- — rerek huzurunuza tam bir ka- —— nun olarak getirmekle mükel- lefiz. Bizim getirdiğimiz kanun- lardaki noksanları Büyük Mec- — lis ikmal eder ve en muvafık şekli verir. Bu izahatı mütcakib lâyiha- — nın bir defa da ekonomi en- — cümenince tetkik edilmesi hak- — kındaki takrir okunarak kabul — edilmiştir. Kamutay pazartesi günü top- lanacaktır. S nize fırlattığını görmüştü. iğ — Ahmed, ne yapıyorsun? Diye bağırmıştı. Ahmed sa- dece; K — Yalancı bir herif -demişti. yalan söylüyor! Ve bunu müteakıb, bir i ıp Ğ atarak tayfayı denizden çıkaı ö mış. Karşısına alıp; — Görüyorsun ya, seni ho--— roz boğar gibi boğarım, do- mişti- yalan yokl. Ğ Gene bir gün Cezair acık-' larında, bazı gemiciler, Rüz- | gâr Ahmedle saldırma saldır- | maya gelmişlerdi. Ahmed, yı- payalınızdı. Fırtına Ali, hâdi- — | seyi Başkalarından dinlemişti: — Ahmed, kişiyi kırmış, geçirmiş, burn bıle hnıııııdın çıkıp gdın - Sonu var — | tek başına yedi

Bu sayıdan diğer sayfalar: