October 14, 1937 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 4

October 14, 1937 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Amerika mektupları: Lise kızlarına dudak boyası dersi?!... M. Mussolininin oğlu İtalyada bir Hollivud kuracakmış.. Bir doktor insan kanını mavi ışıktan geçirip temizliyor.. Nevyork civarında pazar şezmelerine çıkan kızların kıyafeti Mekteb kızlarına “al sür- mek,, dersi veriliyor: Nevyork, (Hususi) — Nev- yörk hükümet merkezi olân Aldeni şehrinde busene lise kızlırına “dudak ve yanak kırınızısini biçimli bir surette kullanmak,, için ders verilmesi kararlaştırılmıştır. Mesul me- murlardan biri buna sebeb olarak şunu göstermiştir: *“Sakız çiğniyen ve yüzünü bol bol ala boyayan kızlar için işte yer yoktur., Maarif müdürü doktor Kulson kızlara kozmatik kullanmak için teş- vikatta bulunulmadığını fakat bunların hüsnü istimali öğre- tildiğini ve bu dersin satıcılık ve perakendecilik kursunda kıyafet ve görünüş bahsinde tatbikat ile gösterildiğini be- van eylemiştir. Amerika amelesi Japon malına boykot koyacak: Amerika amele birlikleri yakında toplanacak olan kon- grelerinde Çine taarruz etmiş olan — Japonların — emteasına karşı boöykot ilân edilmesini programlarına — koymuşlardır. Japon Amerikaya ucuz mal gönderdiğinden bunların müş: terisi ekseriyetle ameledir. Bu yüzden boykotun tesiri kuv- vetli olacağı tahmin edilmek- | tedir. Japon Amerikaya geçen sene 172 milyon dolarlık id- halât yapmıştır. İtalyada Hollivud kuru- Tacak: Mussolininin yüz okkalık 21 yaşındaki oğlu Vittorio Mus- solini 23 Eylülde Nevyorka geldi. Hollivuda gidip sinema işlerini öğrenecek ve İtalyaya avdet edip küçük çapta bir Hollivud — kuracaktır. -Rovç isimli bir Amerikalı ile yapa- cakları resimlere RAM filim- leri markasını koyacaklardır. Harb Amerikan gemicile- rinin ekmeğine tereyağı sürüyor Ameirka hükümeti; harb mıntakalarına giden hükümet | ticaret gemilerinin tayfalarına | 50 şer dolar fazla aylık veril- Gizli Cihangir - 73 - Telâş ile: — Sen burada mısın? Diye sordu. — Evet.. Biraz evel gel- miştim. Bay profesör, ne ile meşgulsünüz! Profesör Roz, adeta mıştı: — Şu âletin vaziyetini tet- kik ediyordum. Dedi. —Evet, ben de görüyorum. Bunun esasını size izahi unut- tuğumu şimdi anlıyorum. Ma- amafih bu âlet kâfi derecede şaşır- Nakleden: F.ğemseddin Benlioğlu — Ben de muğlâk oldu- ğunu tasdik ederim. Boris, profesör Rozun göz- letinin içine bakarak: — Bu âletin manasını ve | yapacağı işi, ne suretle iş gö- receğini tayin ettiniz mi? Roz, bu suâle cevab ver- medi. Boris: — Masa üzerindeki şu kâ: gıtta, bazı hesablar ve şekiller | görüyorum. Dedi. — Evet, evetl.. Vakıt — öl- dürmek için icad ettiğim bir Yenı yapılacak ğehırden röportaj: Bizim Nalbandoğlu 29 Manevi evlât sahıbıdır.. su barajı —a a— Nafıa Vekili tetki- kat yaptı Aydın, ( Hususi ) — Nahıa Bakanı Ali Çetinkaya bugün öğleden evel otomobille Ay- dına gelerek Çine çayında ya- pılacak büyük sulama barajı yerine giti.. Burada sondaj işlerile yakından alâkadar ol- du, arazi üzerinde uzun boylu gezerek tetkikat yaptı. Evelce kararlaştırılan dört hattan baş- ka beşinci bir hat dal ederek buranın da si yapılmasını emretti, Bugüne kadar iki hatta son- daj yapılmış, bunlardan biri | sinde 55, ikincisinde 48 met- | roda kayalıklara rastlanmıştır. | Diğer hatlarda daha kısa me safelerde kayalık bulunacağı tahmin ediliyor. Gasb davası Burnava nahiyesinin Naldö- ken köyü civarında yörük Fat- madın — belindeki kemerinde |Bbulunan 146 lirasını gasbet- mekle maznun İbrahim oğlu deveci Taceddinin Ağırcezada muhakemesi sona ermiş, adi hırsızlıktan üç ay hapsine ka- râr verilmiştir. D TERARRD DOMEAN AA TU TT KUKU mesini kararlaştırmıştır. Hususi ticaret gemileri harb mıntakası navlunlarından fazla ücret al- | dığı için gemiciler birliği hu- susi vapur şirketlerinden 250 dolar fazla aylık istemiştir. Doktor icadı Kornel darülfünun müder- rislerinden doktor Honson icad edilen bir. makine ile insan kanının mavi ışıktan geçirilerek temizlendiğini söylemişitir. Doktorun beyanatına göre, kan bir koldan alınıyor, üze- rine mavi işık düşen bir cam borudan geçiriliyor ve diğer koldan tekrar vücude veriliyor. Doktor diyor ki: “İstikbal bu usulden ne gibi faydalar elde edileceğini gös- terecektir. Tecrübelerde ilk uğradığımız zorluklar, hastanın kanına ne küvvette işık ver- mek lâzimgeldiğini kararlaş- tırmak, ne miktarda kan tas- fiye etmek ve kanı icab eden hararette tutmak — olmuştur. Motöre ve aldığımız kanın cereyanına sürat vererek bu güçlüklerin önünü aldık. Ka- nın pıhtılanmasına mani olmak için Sodium Sitrat kullandık.,, Diğer bir doktorla birlikte makineyi icad eden Honson bu usüle “Kuliy Oto - trans fusion,, adını vermiştir. Ultra Violet şuaatın kanda bulunan muzır Bacterialeri bu usul ile yok edeceği daktorun beyanatındandır. — Ahmed meşguliyetl. Profesör Roz, bunları söy- lerken masa üzerindeki kâğıdı aldı, katladı ve cebine koydu. Boris: — Hakkınız var Bay pro- fesör, dedi. Hayat burada çok can sıkıcıdır. Fakat ka- bahat benim değildir. Maa- mafih, Lidyaya evelden arzu ettiğiniz zaman geri dönebi- leceğinizi de söylemiştim. — Evet, fakat ben buradan gitmeği henüz aklıma koyma- dım, firarı da düşünmedim. — İyi hareket ettiniz, çün- kü firar imkânı mevcud de- gildir. Boris, lâboratuvarda mev- cud âletleri, bunları yapan kendisi değilmiş gibi hayretle tetkik etti ve: — Yüz yirmi kilo- luk bir cüsse, ge- M niş ve temiz bir yürek, tatlı bir dil. İşte, bütün İz- mirle beraber An- — karanın da tanıdı- ğ Nalban doğlu Hıfzımın portresi. Nalban do ğlu Hıfzı, iki günden- beri ” İzmirdedir. P Tabir caizse, ona e karabatak demek loğru — olur! dört beş de bir görü yür ve ansızın kây bolur. Onun er çok ğ ü yalnız - Ankaradır. Nalbando glu, kültürü — kuvvetli, tetebbüü geniş ve bilhassa yurd sev- gisi pek üstün bir derecededir. Ona, vatan hastası diyenler de vardır. Dün, onu ziyaret için An- masama| karapalasa gittim. Hoş beşten sonra, evrak çantasını karıştı- nrken bana bir resim gös- terdi ve: — Şu iki kızı görüyor mu- sun? Bunlardaa -dedi- sol ta- rafımda duran Hatice hngın. benim 29 uncu lâdımdır. Bir gün, Ankarada odamda manevi ev otururken, bir kız içeriye girdi. | Ve: — Nalbandoğlu sen misin? Diye sordu. Ben: — Evet kızım benim. Ev- velâ soyadını söyle, ondan sonra konuşuruz. Dedim. Kızcağız, derin bir ah çek- tikten sonra: — Benim soyadım yoktur. Dedi. — Soyadı olmıyanlarla gö- rüşmekte mazurum. Dedim, Hatice bu sefer çok müte- essir. bir lisanla şunları söy- ledi: - Soyadımız (Danışman) dı. Fakat babam öldükten sonra bu soyadını başkaları aldı ve biz, şimdi soyadsız kaldık. Kızın yetim olduğunu anla- yınca teessürüm arttı. Kızın gözlerine baktım. Onda derin bir zekâ seziliyordu. Dedim ki: —Sana bir soyadı verirsem kabul eder misin? — Başüstüne. Dedi. — Ne şayanı hayret şeyler! Diye söylendi. — Roz da: — Evet, çok hayrete şayan şeyler! Diye Borisi tasdik etti. — Bu makinelerin hakiki kıymetini hiçbir kimse benden iyi bilemez. Bunlar heyecan ve ıstırab içinde geçmiş bir hayatın eseridir. On sene ka- fam bir an sükün ve istirahat bulmadı. Kaç uzun geceler, deli gibi bir hakikati bulmak, bir meseleyi halletmek - için, burada çırpındım, durdum. Profesör Roz, Borisi hayret ve biraz da endişe ile dinledi. Fakat Borisin bu sözlerle ne kasdettiğini anlıyamadı. Borisin heyecanı artık büs- bütün artmıştı. (€ Nalpandoğla ile son manevi evlâdı Hatice Engin, sağında Süheylâ Yurddaşın — O halde senin soyadın Engindir. Dedim. Kız, verdiğim soy- adını kabul ettikten sonra: — Beni okut, okumağa çok hevesim vardır. Lâkin anam babam yok, - bir teyzem var, o da fakir. Dedi. Karnesine baktım, — Buca okulundan birinci çıkmış. Derhal, Kültür Bakanlığı müsteşarı Bay Rıdvan Nalize bir istirhamname yazdım ve kızı kendisine gönderdim. B. Rıdvan Nafiz, - kıza iki gün sonra kendisini görme- sini tenbih etmiş. Hatice iki gün sonra gitmiş, tekrar, tek- rar gitmiş. Meğer bu müd- det zarfında müsteşar, kızın evelce okuduğu Buca Orta- okulundan tahkikat yapıyor- muş. Kızın derecesini ve vazi- yetini anlayınca, onu, Bursa Kız Lisesine yerleştirmiş ve kendisine tebşir etmişi Kızcağız, sevine sevine ge- lip bana haber verdi. Şimdi Bursada okuyor ve beni bir baba gibi tanıyor. Ne yapalım, ben, liyakatli gördüğüm kimselere elimden geldiği kadar yardım etmek isterim. Cumhuriyet devri, li- yakatin en çok himaye ve sahabet gördüğü bir devirdir.,, Nalbandoğlu, cidden hayır- kâr bir yurddaştir. O, tan- dıklarına daima iyilik etmek ister ve buna muvaffak olun- ca da haz duyar. Acıklı bir vaziyet karşısında — Bay profesör, dedi. İn- san, hiç şüphe yok ki, Allahın aynidir. Aradaki fark insanın bilmemesidir. Ne ise., Şimdi size bu âletin sır- rını da bildireyim. Ve, talebe önünde bir pro- fesör gibi âleti izaha başladı. Roz bu izahatı büyük bir dik- katle takip etti. Bu izahat saatlerce sürdü. Sonunda Boris Roza: — İşte, prolesörüm, âleti- min esrarı bundan ibarettir. Bu esrardan en küçük bir kısmını bile sizden gizlemedim. Maamafih istediğiniz başka birşey varsa, izah için gene emrinize tabiim. Dedi. Roz, Borisin gözlerinin be- beğine baktı. Evet, bu göz- 14 İlktoşeki o37 Manevralarda bir nokta — Başı T inci sahifede — len ve müşahede edilmek istenilen vaziyet maddi vaziyettir. Bu hesabda ve bü şekilde ha reket ötmekte bütün dünya asker: Teri haklıdırlar. Ancak ben insam: ların rubiyatıudan sarfınazar — ede- zek camit cisimlerin durumunu; hava, iklim, su hatta arazinin rengi ve kokusu itibarile de göze gö- rünmez kuvvet ve vaziyeslerin hep biror kıymet ve mosele — olduğunu anlatmak istiyorum. Doağlarıı, — derelerin — rubiyatı yoktur, iddian belki doğrudur. kat ben “rardır, — dediğim yaptığım tasdik: gözlerimin gü karu bakikate değil, kalbimin | sezdiği, hatta yalmız kalbimin değil, Tühümun da kokladığı — anlaşılmaz | düygünun ta kendisi ve — bilbassa | ifadesidir. Manevraları idaro ve uxredcn Türk komutanlarında gö yüksek olgunluk — kargısında her vatandaş iltiharla iğilir, Yurd müdafaasının mesuliyeti- ni dernhte eden bu kır saçlı, derin görüşlü büyük adamlar, bu mem- leketin yıldızları ve büyük güneşin otrafındaki nurlarıdırlar. Onların en büyük ve en kuv« vetli tarafları; halkı, Türkiyeyi ve hele neferleri ve bilbassa kendi basamaklarını takib eben genç Türk zabitlerini iyice tamımalarıdır. ÜÖyle ise... — Hurrrra!.. ister kırmımı ka- dir. Yalmız kır- mızi taraf için istikbalin — vaidleri çoktur. Bunu bir sivil de söyli: yemez mif Mahmud Reşâad Turgay B. Stoyadinoviç Paristen Londraya hare- ket etti Paris, 13 (Radyo) — Yu- goslavya Başbakanı B. Stoya- dinoviç, bugün Reisicumhur B. Lebrun tarafından Elize sarayında kabul edilmiş ve öğle yemeğine alıkonulmuştur. B. Stoyadinoviç, Elize sara- yından doğruca Başbakanlık dairesine gitmiş ve Başbakan B. Şotanla uzun müddet ko- nuştuktan sonra — Londraya hareket etmiştir. İster ma zansın; hej her nerede bulunursa — bulun” sun, onun elem sayhası duü- yulur. Yurdu alâkadar eden sevinçli günlerde de, zayıf | iradeli kimselere âdeta kuvvet veren- şakrak sesi ayyuka çıkar. Nalbandoğlu; kimsenin, kiım- seyi düşünmeğe vakit bulama: dığı, daha doğrusu, muktedir olamadığı şu zamanda, takdire şayan bir derecede diğerbin- dir de. İçimizde kâç - kişi, böyle düşünür, böyle hareket eder, soramaz mıyım? K. O lerde vardı. — Şimdi dostum Bay Boris ben de size kendi sırrımı bil: | direceğim. Dedi ve cebinden mahud kâğıdı çıkardı, izahat vermeğe | başladı. Profesör Rozun t& | savvur ettiği gaye elde - edil- diği takdirde Borisin âleti azami tekemmül etmiş olacakti- — SONU VAR —. Birinci Sınıf Mutahassıs Dr. Demir Ali| | Kamçı oğlu İ Cilt ve Tenasül hastalık ları ve elektrik tedavisi ) İzmir - Birinci beyler sokağı Elhamra Sineması arkasında Telefon : 3479 derin bir samimiyet |

Bu sayıdan diğer sayfalar: