18 Ocak 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 5

18 Ocak 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

LP ğa elma amm “MERE e çam ön EBUAHMET (AHMEDÜLBAĞDADİ OĞLU) — Allah sırrını takdis etsin — Anlatıyor : ir gün bir meclise girdim; aynı edaya malik insanların meclisi- ne.., Konuşurken «benim fılânım, be- nim falanım...> gibilerden lâflar ettim. Bu meclisin insanları «ben, benim» sözlerini ettim diye benimle konuş- — Saadetimizin -senedi olan Ah- medi Buhari hazretleri buyururlar ki: <Şeriatta seninki senin,. benimki be- nim; tarikatte seninki senin, benimki de senin; hakikatte ise ne seninki senin, ne de benimki benim...» EBÜLGARİP (İSFA| — Allah sırrını takdis et şi rde edecek olursam, beni küfürdeki mezarlığına gömünüz | Dediler : — Bu ne söz? Dedi: — Allaha yalvarıp durüyord «Eğer senin yanında bir parça değe- rim varsa benim canımı Tarsusta al!» İşte şimdi bu yerde can veriyor ve anlıyorum ki, Onun yanında değerim yokmuş... Ebülgarip, harikulâde bir tecelli olarak birkaç gün içinde iyileşti; ayağa kalktı, yollara düştü, Tarsusa gitti ve orada vefat etti. Onu Tarsusta gören biri anlatıyor: — İki oyluğu da şişmişti; ve to- puğundan dizine kadar yarılmış. Kan ve irin içinde... Ne acayip hali vardı! Biri sordu: «Halin nedir?» Ce- vap verdi: «Gördüğün gibi... Ama henüz şikâyetim yok...» HABİB (ACEMİ) — Allah sırrını takdis etsin — Başlangıçta çok zengin... Üstelik de faizçilik, tefecilik ediyor. lebdei ayaş ya 02 da e a m m Bir gün, gönlünde, yaptığı işlerden ve sürdüğü hayattan gizli bir piş- manlık, saklı bir tiksinti, evinden dı- şarıya çıktı. Bir arsadan geçiyordu. Çocuklar da v arsada oyun oyna makta... Bir çocuk Habib'i görünce haykırdı: — Kaçın, tefeci geliyor! Ayakla- rının tozu üzerimize konmasın Habib, üzerine bütün kâinat dev- rilmiş gibi ezildi. Doğru Hasan Basri hazretlerine... Tam ve gerçek pişman- lık, tövbe, istiğfar... Hasan Basri Ha- bib'e şöyle bir baktı. Bu defa da, BİR PIRILTI BİNBİR IŞIK — “Rahman ve rahim olan Alla- hın ismiyle... Ebukahafe'nin oğlu Ab- d h'ın, Âb ıret yolundı vasiyeti... İİ li y htt ci iv X yem, hayr... Gaibi bi- ne Genler nelere uğrayacak- iele#/ AMahın rahmeti üzeri- eminde, hazreti Ebu- Osman'a yazdığı ahit- mediler ve ters yoldan gittiler? Adıdeğmez önünde yepyeni ve sonsuz bir kâinat açıldı. *** Bir zaman sonra, Habib'i gören borçlular, daima olduğu gibi kaçış- mıya başladılar. Habib gülümsedi: — Kaçmayın! Şu âna kadar siz bizden kaçıyordunuz; şimdi bizim sizden kaçmamız lâzımgeldi | kok . Habib, bir tellâla, meydan yer- lerinde avaz avaz bağırttı: FI e ia il lineer — Her kimin Habib'e bir vere- ceği varsa, Habib ondan vazgeçti, gelsin ve rehinini alsın! Şimdiye ka- dar verdiği faizleri de geriye istesin | Habib'in evi borçlularla doldu. Nesi var, nesi yoksa hepsini dağıttı. Hiçbir şeyi kalmadı. Son iki dâvacı- dan birine zevnesinin çadırırı, öbürü- ne de kendi iç gömleğini verdi. Fı- rat'ın kenarında bir som'aya çekildi; ve ölüncey 2 kadar Hasan Basri ile soh- bet etmekten bir nefes uzak kalmadı. #** Ümmiydi, Kur'an okumasını bilmi- yordu. Onun için kendisine (Acemi) dediler. Böyleyken, yanında Kur'an okunduğu zamin, gözlerinden iplik iplik yaş döküldüğünü pörürlerdi. Sordular: — Sen Arapça bilmediğin ve mâ- nasın: anlamadığın hâlde Kur'an din- lerken ağlamana sebep ne? — Lisanım anlamıyabilir, dedi, kalbim anlıyor. , “** Birgün mezhep sahibi iki büyük İmam, Ahmet Hanbel ve İmamı Şafii hazretleri, sohbet esnasında, Habib'in bir köşeden çıktığını gördüler. Ahmet Hanbel hazretleri, arka- daşına: — Habib'e birşey sormak ister- dim. Dedi. Şafii hazretleri : — Hayır, diye cevap verdi, bun- lar acaip bir taifedir; hakikatlerine akıl erme: Buna rağmen sordular: — Bir kimse beş vaktin namazla- rından birini kaçırsa ve hangisi ol- duğunu bilmese, ne yapması gerekir? Habib cevap verdi: — Hakikaten gaflette olan böy- le bir ruhun sahibi, kendi kendisini cezalandırmak için beş vakti birden kaza etmelidir. Mezhep sahibi imamlar, hayre.te aldı. İmam Şafii hazretleri mukabele ettiler : — Ben size, bunları imtihan caiz değildir dememiş miydim? *pok Bir derviş anlatıyor: — Habib'in, ümmiliğine rağmen mertebesinden hayret ediyordum. Bir- gün bunu düşünürken bir nida duy- dum: «Öyledir, öyledir amma habibtir.» —— ' e.

Bu sayıdan diğer sayfalar: