14 Nisan 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3

14 Nisan 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Camharîyet' TELGRAF MABERLERI Dünga feministlerile görüşmeler Çerez... Posta ve telgraf bütçesi müzakere edilirken... Kamutayda münakaşalar oldu, Baymdırlık Bakanı etraflı izahat verdi Ankara 13 (Telefonla) Kamu • tay bugün saat 15 te Tevfik Fikretin brşkanlığmda toplandı. Ayvacık kazasıcıın Kuzlu köyünden tsmail oğlu Mehmedin, Toka dm Mes'udiye merkz karakol efcadmdan Bursah Ahmed oğlu Rami zin, Ankaranın Aktaş mahallesin • den Üsküblü Ali oğlu Ayetin, Simavın Kırkkavak köyünden Molla Osman oğullanndan Ali oğlu Hüseyi • nin, Sinobun Başsöke köyünden Hacı oğullanndan Mehtned Ali oğlu Mehmedin ölüm cezalanna çarpıl • malan hakkındaki mazbatalar tas • dik edildi. Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsü, PosU Telgraf Genel Müdürlüğü 1935 bütçelerinde münakaleler yapılması kabul edüdikten sonra posta telgraf 935 bütçesi üzerinde görüşülmeğe başlandı. Hüsnü Kitabcı (Muğla) söz alarak dedi ki: « Resmî ve ulusal binalann yanmdan geçerken bunlann harab bir halde bulunduğunu görerek hepimiz roüteessir oluyoruz. Maliye Bakanından sorennv Hazine vardır. Ulusal emlâkin iyi korunması için bir tedbir düsünülmüş müdür? Hiçbir zaman bütçelerin ihya fas • Imda istediğimiz parayı bulamıyacak mıyız? M'liye Bakanı Faad cevaben bu • nun ayn bir bütçesi olduğunu söyle di. Hüsnü Kitabcı, tamirat faslma geçen seneki gibi 33 bin lira konulmaş olduğunu, paranın azlığı yüzünden bu yolda binal?rm yüzüstü kalacağını söyledikten sonra: «Bu idarenin te • kaud maaşlan tutan 5060 bin lira iken bu sene 130 bin liraya çıkmıştır. Bunun dsha fazla kabarması bizi bir çok faydalı işlerden feragate sevke • decektir. Bu iş daha başlamadan ev vel onfine geçmek lâzim mıdtr, degil midir? Bakandan »oruyorum.» dedi. Maliye Bakanı Fuad cevaben şunları söyledi: « Hükumet, bunun beş sene tecilini istemiştir. Lâyiha encümende • dir.» Hüsnü Kitabcı devamla: Bu sene îstnbul Ankara telefonu işini daha kuvvetli vesaitle yapmak lâzim geliyormuş. Çünkü tzmir ve Zonguldak hatlan yapılıyormuş. Bunun için icab eden tahsisat yiiz bin lira imiş. Telgraf işlerinde kırk bin liralık yeni bir makine almak lâzımmış. Bu pek mühim olan vesait te bu sene fevkalâde olacağı umulan varidata bırakılmıştır. Bütçe encüroeni böyle tasrih etmiştir. Bu tasrih bütçe kavaidine ne derece uygundur bilmiyorum.» Hüsnü Kitabcı, bütçe mün?sebetile mütalealanm bitîrdikten sonra Bayındırlık Bakanı Ali Çetinkaya kürsüye gelerek beyanatta bulunmuş ve ezcümle demistir ki: c Posta telgrrf ve telefon ida resi, hizmetinin dörtte üçünü resmî devlet müesseseîeri için yapmaktadir. Ve bunun için hiçbir para almamaktadır. Buna mukabil birçok işlerimiz vardır. Tekmil varidahmiz 6 milyon lira kadar bir paradir, bu para fle koekoca memIekette 6 0 0 merkezi idare etmek mecburiyetinde kaJinmaktadır. Bu tahsisat hizmete kifayet etmemektedir. 3500 kişi kadar memur kadrosile bu mer kezleri idare etmekteyiz. Heyeti Vekfleye iki kanun teklif ettik. Bir defa hükumet bütçesinden bu muafiyetin hiç olmazsa sülüsünü ver sin dedik. Bunu hükumet kabul etti. Bir buçuk milyon lira kadar para alacağiz. Posttl idaresinden de ayni veçhile para almak imkânmı bulacağız. Sülüs nisbetindeki muafiyeti kaîdıriyoruz. Heyeti muhteremeniz bu kanunu kabul eder ümidindeyim. Telefon dünyada iktisadî, içtimaî ve ticari bir vasita olarak kullanılmakta olduğu halde henüı memleketimizde lük» esya arasına girmektedir. Telefon hatlarinin garb vüâyetlerine doğru gitmesini şîmdilik temin etmek sarure • tindeyiz. Telgraf ve telefon hatlarini kablo halinde toprak altına almak zaruretini de hissediyonız. Ayni zamanda burada nakil aletlerini takviye edeceğiz. Şimdi merkezden ancak 56 hatla muhabere olabüiyor. Bunu karşihklı olarak yir • miye kadar çikarmak istiyoruz. Tele • fonla konujmak istiyenlerin her dakika konuşabilmeleri imkânmı hazırlamak için çahşiyoruz.» Ali Çetinkaya bundan sonra posta ve telgraf idaresi memurlarinin vazi • yetleri ve dereceleri etrafında da malumat vererek bonlarta hallerini tslah etmek lâzim geldiğini ve bu yildan itibaren lâzim gelen tedbirlerin alinacağıni müteselsil kefalet meselesinin ağirlığinin da gözden uzak tutulmadığinı söylemiştir. Bundan sonra Süleyman Sırn (Yozgad) Ali Çetinkayanın elini hsngi pürüze koyduysa kökünden halletli ğini ve bunun eserlerle meydanda olduğunu söyliyerek muvaffakiyet te • menni etti ve yalntz telgraf memurlarındrn alınmakta olan müteselsil ke • falet meselesini mevzuu bahsetti. Bundan sonra maddelerin okun • masma geçildi. Kanun lâyihası kabul edildîkten sonra Meclis paz?rtesi günü saat 15 te toplanmak üzere dağıldı. ergünkü muhtelif gazetelerin verdikleri haberler, Amerika murahhası «Ben asker olmak neşrettikleri yazılar içeri sinde, bazan insan öyle tuhafhk kadın bulunacağını zanpetmiyorum» lara rasgeliyor ki, iç sıkıcı, yürek Mümkün olsa da sivri ve çok nzun oynatıcı, ümid kırıcı politika havabir çubuk Fransada toprağa daldınl • disleri, pahalılık, geçim darlığı, sa küreyi delen bu çubuğun ucu asa malî, ekonomik, ziraî buhran değı yukarı Yeni Zelandada dıjari çi dikoduları arasında bunalan fikri kar. Fransada öğle olduğu zaman Yeadeta dinlendiriyor, muvakkat te ni Zelandada gece yarUidir. Evet coğrafî vaziyetile Yeni Zelanda Fransa o!sa adama neşe ve inşirah veri nin tamamile aksidir. Ve işin tuhafı da yor. Bu havadia çerezlerîne ben ken suradadir ki bu sey yalniz coğraf! vaziyete münhasir değildir. Baska hu • di payıma bayıhrım. Bunlan zevksusta da Yeni Zelanda fle Fransa ayni le okur, kendi kendime mütalea vaziyettedirler. Meselâ Yeni Zelanda yürütürüm. Bu, benim için ho? bir hükumeti bundan otuz beş sene evvel meşgaledir. kadmlara intihab hakkı vermiıtir. Meselâ dünkü gazetelerde çöyle bir zabıta vak'ası okudum: Eyübde, zâhir baharm tenbih edici tesirile kuduran bir manda önüne gelene salmıs, zavalh bir eseğin kulaklarını parçalamıa, birkaç kişiyi yaralamış ve nihayet, üzerine tam 97 el kurşun atılmak suretile itlâf edilebilmiş. Bir eşekte tabiatin yegâne aykırılığı olan uzun kulaklara tahammül edemeyip te, hiddet arasmda bile onları parçalıyacak kadar zevki selim gösteren bu hayvamn macerasında başka bir fevkalâdelik yok gibi gelir, değil mi?. Halbuki düşünün: Bu dört ayakh bir mandayı izale için 97 el silâh atılırsa, muahedelerin tesis eyledikleri bir sürü mandayı ortadan kaldırmak nekadar çok cepaneye malolacaktır? İkinci bir çerez daha: Akçam gazetelerinden biri, benim de ahbabım olan bir belediye müfettişini metediyor, ve diyor ki: «Bu zat bir gün bile hasta olmamıç, hiç izin almamış, masasının başından tam kırk dört sene, hiç aynlma • mıştır!» Ben bu muhterem zatın, bilâkis, faal ve vazifesini hakkile ifa eder olduğunu yakından bilmemiş olsaydrra, 44 sene masasının başından ayrılmamaklığın, müfettişlik sıfatile kabili telif olmadığını düşünerek, kendisini ayıblardım. Müfettişlik, masa başında en az oturmayı istilzam eder bir meslektir. ve belediye müfettişi Bay Osmam ben, iyi bir müfettiş olarak tanı rım. Bir yazıyı yazarken bu ince noktalara dikkat etsek, diyeceğim ama, ne bileyim? olmuyor işte! Ercümend Ekrem TALU Fransa ise bu sene yapdan büyük mücadelelere rağmen kadina hâlâ siyasi hakkmı vennemistir. Bugün kendisine anket suaDerim! sordugum Mis Kane Uluslararasi Kadinlar Birliğinde Fransanin tamamile aksi olan bu Yeni Zelandayı temsil edecektir. Mis Kane gazetecidîr. Bundan üç sene evveline kadar Vellington şehrinae intişar eden Dominion gazetesinde çaIişmiştir. Üç senedenberi ise gazeteciliği birakmişhr. Yalniz içtimaî yardim müesselerinde çalismaktadir. Çahştı • ğı sahalar hastaneler idaresi, îşsiz kadinlara vardim müesseseîeri, salibi • ahmer ve buna mümasü cemiyetlerdir. «Erkekler için iyi düşünürüm, onlarsız pek yapamıyoruz!» istiyen diyor İHEM NALINA MIHINA Arab saçı gibi... 1 izde karışik işlere eskidenberi «Arab saçı gibi» derler. Bu gün Avrupanm politika işleri de Arab saçı gibi karişiktır. Bunu ec nebi gazetelerini okurken daha iyi görüyorum. Böyle olması da gayet tabiî, çünkü medeniyet ilerledikçe, tren, vapur, telgraf, telefon telsiz, radyo, tayyare gibi vasitalar hududlari kaldınp en uzak kıt'alan birbirine yaklaştird>kça miDetler arasmdaki münasebetler çoğabyor, münasebetler çoğalmca da karişik işler çoğalıyor. Baksaniza Çin bile Türkiyeye sefir göndermege lü zum görüyor. Halbuki Milâddan 12 aür evvel Türklerle Çinliler arasmda başhyan münasebetler, sonra kesilmiş. Osmanlı devletile Çin arasında elçi gönderildiğini ben bilmiyorum. Belkî tarihcilerimiz bilirler. Fakat mesele orada değil; dünya siyasasimn Arab daha doğrusu, zenci saçı gibi, karmaka • rişik olmasuıda... Bu karişiklığm yeni bir misalini Le histanın siyaseti hakkmda dün bir Avrupa gazetesinde okuduğum uzun bir yazida bir daha gördüm. Bu yaziya göre, Lehistan, Almanlari ve siyasalarmı sevmiyor ama Almanya ile iyi geçin • meğe mecburdur. Lehistan, Sovyetleri ve komünlzmi sevmiyor ama Sovyetlerle iyi geçin • meğe mecburdur. Lehistan, Fransa ile dosttur ve Fransa ile geçinmck istiyor. Lehistan, Çekoslovakya ile de Fransanm miittefiki olduğu için iyi geçinmek istiyor. Lehistan herkesle iyi geçinmek isti • yor ama Fransa ile Alraanyanin arasi açiktir. Fransa ile Sovyetler sikKıkı dost oluyorlar. Almanya ile Sovyetîerin de arası açiktir. Çekoslovakya da Fransa ile dosttur; Almanya ile arasi açiktir. Lehistanm kapı komsulari olan Romanya ve Küçük Baltık devletleiin den Lituanya ile Letonyayı bir tarafa birakiyorum. Lehlerin onlarla da ay • rica bir hayli karışik hesab ve kitab lan olsa gerektir. Şimdi Lehistan siyasasi, nasil Arab saçı gibi karmakarişık olmaz. Bu memleket, «aşağı tükürsem sakalım, yukarı tükiîrsem biyiğun» sözüne tamamile uygun bir vaziyettedir. Yeni kurtulmuş ve yeni kurulmuş bir devlet olan Le histan bir harb olunca, karifmak iste • mese büe zorla kanjmak mecburîye tinde kalacaktır. Çünkü etrafmı saran mem!eketler blrbirlerüe, dost değildir» ler. Rusya üe Almanya arasmda bir mücanele olursa harb meydanı mut • laka Lehistan olacaktlr. Bu, çekilir şey midir? Siyasal vaziyet, yalniz Lehistan için değil, hemen her memleket için böyle karmakarişiktir. Dostun dostu vardir ki size düşmandir, düşmanı var ki sizin dostunuzdur ve birkaç devletin beraberce kurdukları anlaşmalarda bu şekiller taaddüd eder. Gelin de bu karmakari'ik siyasal muammayı halledin bakayiro. Askerlik kadına göre değil Suallerime föyle cevab verdi: Kadmlar asker olamazlar. Eğer kadinlar muhakkak askeri işlerde çalışmak isterierse ancak hastabakicilık ve buna mümasil işlerde kendflerini göstermelidirler. Esasen bedenen askerî hizmetlere tahammül edebüecek ka • dinlar bir ekalliyettir. Her kadmın buna tahammülii yok. Bu kadma göre bir mesiek değildir. Kadinlar sulh İçin ne yapabüirler diye soruyorsunuz?... Efkâri umumiyeye müessir olur ve onu terbiye eder. Ve harb çikmak tehlikesi doğunca • tabiî rey sahibi olduklan memleketlerde • bu reyi harb aleyhinde kulla • nabilirler. Bunun için rey sahibi olmadıklari memleketlerde de bu hakkı kalantnağa çalumalıdlrlar. Kadmın re • yini doğru kullanması birçok harblerin önüne geçebilir. Çocuklarinı doğmadan ifna etmek doğru değildir. Bunu tasvib etmem, bir kere bu kadinm sihhatini ihlâl e • der ve ben kendim çocuklarin dünyaya gelmesi taraftarıyım. Yalmz bir i • ki vaziyette kadinm çocuk istememekte hakkı vardır. Haıtahklı ve kudretsiz ailelerde çocuğun dünyaya gelmesine mâni olunmalıdir. Ona dedim ki: Erkekler mütemadiyen kadmlar hakkında söz »öylerler, siz zamanimı zm erkeklerini nasil buluyor sunuz? Onlar hakkmda iyi ve kötü ne düçünüyor sunuz? Biraz da bu hususta biz kadmlar konuşalim. Onlar hakkmda iyi düsünürüm. Pekâlâdırlar. Biz onlarsız pek edemi yoruz. Onlar da öyle... Onlar da biz siz yaşiyamiyorlar!.. Iste geçinip gi diyoruz!.. Yeni Zelan murahhast Mis Kan« sulile halledeceklerine neden kan döksünler? Biz medenî insanlariz; ve medenî insanlar öldürerek değil, muha keme ederek aralarindaki yan!işlık • ları hallederler. Sulh işinde kadmın rolü eihemmiyetlidir. Harbi Umımrv.den evvel kadmlann arasmda bu rolü müdrik olan bir şuur yoktu. Halbuki şim • di kadmlar sulh istiyorlar. Ve sulh i çin çalişiyorlar. Şimdi dünyada gayeleri dünya sulhunu korumak olan bir surü yeni kadın cemiyetleri teşekkül etti ve çalişıyor.» O arada kapidan giren Hind murahhası Şerife Hatun Begüm Hâmid Ali • yi göstererek: tşte bakmiz, dedi. Hindli bir kadin o da tıpkı bir Türk kadını, tipkı bir Amerikah veya bir tngiliz kadmı gibi sulh istiyor. Sulh için çahçiyor, buralara kadar geliyor. Bütün dünya kadmbn çocuklanna hoca ve anne olarak öğretebilirler ki medeniyet, medeniyetimiz kolayca tahakkuk etmiş birşey değildir. Bu a sırlann işidir. Bugünkü seviyeye yükselmiş insr.nlar için artık kançık işleri harbîe değil, kanunî t>eWilde hallet mek bir vazife ve aksi bir rezalettir. Sustu ve ben: Ya ahlâkta müsavat hakkmda ne düşünüyorsunuz ? diye sordum. Es&iden gayriahlâkî suçlar iş • lenildiği zaman kanun karşısına da • ima kadın yalniz olarak çıkardı. Halbuki biz yalniz kadinm değil e* • keğin de suçu nisbetinde tecziye eJilmes;ni ve iki cinsin sikı bir kontrol altuıda temiz kalmasmı istiyoruz.» SUAD DERVİŞ ı Bravo İç Işleri Bakanlıgına! Ankara 13 (Telefonla) Yoksul ve acezenin belediyelerden gördükleri yardımın azlığı dolayısile gittikleri yerlerde hasta ve perisan olarak sö rünmekte olduklan, belediye bütçe • sinin de darlığı hasebile kendilerine yardun edilemediği birçok vilâyetler tarafından müte?ddid defalar bildi • rflraistL Bu hal tç Işleri Bakanlığınca yersiz ve yakışıksız bulunmuştur. Bundan sonra herhangi bir sebeble bir yere gitmek isteyip, yapilacak arastirmada, yardıma muhtac görülenlerin gidecekleri son yere kadar gidis ve gelif masraflannın mahallî belediyece temini lüzumlu görülmüs ve alâkadarlara bu yolda tebligat yapünuftır. Bu yazılann iktiban, baska meemua ve dillere nakli hakkı ka • nanen mahfuzdur. V. ) Avusturyada Naziier yeniden faaliyete geciyor.ar Vryana 13 (A.A.) Gazetelere nazaran, Nazi firkasi yeniden tanzfan edümektedir. Eskflerin yerine, Berlm • den, yeni rüesa tayin olunmoştur. Esld rüesa ise, üç ay içerisinde sivil bir vasife arayip bulmak emrini almişlardir. Nazi propagandasma germİ Terilmif ve ezcümle posta kutulanna risaleler ve mektublar atılmiştır. Ingiltere Kralının 25 inci cülus senesi Londra 13 (A.A.) 16 temmuzda, Spithidde İngfltere Kralmin tahta çiktığinin yirmi beşinci senesi şerefine yapilacak deniz geçid resmine, saffıharb kruvazörleri, kruvazörler, torpitolar, torpito muhribleri, denizaltı gemfleri, tayare gemileri ve donanmanm diğer gemilerinden baska on zırhlı da iştirak edecektir. Amerikan mnrahhastntn kanaati Mis Yosphine Schain AmerBtahdır. Uluslararasi Kadin Birliği sulh ve U • luslar Birliği komisyonu bafkanidir. Kendisile Perapalas holünde görüş • tüm. O kongreye iştirak eden murahhaslarin en mühimlerinden biridir. Anketime şu cevablan verdi: Ben asker olmak istiyecek kadinlarm mevcud olduğunu zannetmiyo • rum. Ben hatta erkeklerin de harb U • tiyeceğini zannetmiyorum. tnsanlar aralarmdaki suitefehhümleri hakem u Yunan mahkemesı Sofulara gidiyor Türk Yunan muhtelit hakem mah • kemesi heyeti Garbî Trakyanin Sofu > lar kasabasinda bazi davalarm münhasiran halli için salı giinii akşamı Garbi Trakyaya hareket edecektir. Muhtelit mahkeme hükumethniz aIeyhine açilan 11 davanm daha ka • rarıni vermiştir. Bu davaların para olarak tutan 240,238 Hra idi. Türk Yunan mahkemesmin elin de 4 0 dava vardır. Bu kırk davanm mavıs sonuna kadar bitirileceği ümid edilmektedir. Hem hakh, hem haksız! Yazan: Ağaoğlu Ahmed Dünya kadınhğı Yazan: Şükufe Nihal Yarınki sayımızda Osmanlıcadan türkçeye karsılıklar kılavuzu: 19 1 ö z türkçe köklerden gelen sözlerin karşlsına (T. Kö.) beldeği (alâmeti) konmuştur. Bunlann her biri hakklnda slrasile uzmanlarlmlzln (mütehassis) yazılarlnl gazetelere vereceğiz. 2 Yeni konan karşllıklarln iyi aylrd edilmesi için, gereğine gore, fransızcalarl yazllmış ayrica 6rnekler de konultnuştur. 3 Kökü türkçe olan kelimelerin bugünkü içlenmis ve kullanilan şekilleri al'nmlştlr. Asll ak olan hak, aslı ügüm olan hüklim, türkçe «çek> kökünden gelen şekil gibi. Himaye etmek = Kornmak Örnek: Beni himaye etmesi için kendisine bir telgraf çek tim = Beni koruması için kendisine bir telyazısı çektim. Himayeci = Korujrucu Himayecilik = Koruyuculuk Hâmi = Korur, kocuyan Mahmi = Korunuk = (Fr.) Protigi Örnek: Mahmi devletler Korunuk devletler. Himaye altmda olan yer = Koruncak = (Fr.) Protectorat Vaki (Vikaye'den) = Korur, koruyucu = (Fr.) Preventif Örnekı Çiçek ojtn yfctfe doksan beg vakidir = Çiçek a§m püzde doksan bes kcruj/ucudur. Himmet (Bah: Cehd, gayret, lutf) Hîn = Vakit Hiram = Salmış Hiraman = Salımlı Hiram etmek = Salımnak Hüre = Bulanıklık, donu" luk Hîrelenmek = Bulanmak Hired = Akıl Hiredmend = Akıllı Hirre = Kedi Hirzicân = Can tılsımı A His = His, sans (T. Kö.) = (Fr.) Sentimttt, ttn» thsas = 1 Duyurum (Hissettirmeh anlamtna) =» Actvan de faire sentir 2 Duygu = (Fr.) Sensation Hissetmek = Hissetmek, duymak = (Fr.) Sentir Örnek: Elinde bir act hissetti Elinde bir act duydu. Gönlünde büyük bir yeis hissetti = Gönlünde büyük bir u mutsuzluk duydu. Hissî = 1 Hissiğ, 2 Duyal = (Fr.) Sentimental, sensoriel Örnek: Kulak azayt hissiyemizden biridir = Kulak duyaî üyelerimizden biridir. Hasse = Duyu = (Fr.) Sent Ornek: İnsanda bes hasse vardır = İnsanda beş duyu var dır. Hassas = Hisli, duygulu = (Fr.) Serttibl* Örnek: Arkadaşrm çok hassastır = Arkadaştm çok duygulU' dur (hislidir) Hassasiyet = Hislilik, duyarlık, duyganlık = (Fr.) Setîsibilite Örnek: Hastalik ondaki hassasiyeti arttırmıştır Hastaltk ondaki duyarhğı (duyganhğt, hisliği) arttırmısttr. Hissiyatperesti = Duyguculuk Hissi kablelvuku (His kablelvuku) = ö n s e z i = (Fr.) PrcMsentiment Örnek: Bir hissi kablelvuku üe oraya gitmek istemedim = Bir önsezi ile orya gitmek istemedim. Mütehassis olmak = Duygulanmak, hissine dokun mak = (Fr.) Etre touche, etre affecte Ornek: Yular geçtikten sonra beni hattrlamasından çok mü. tehassis oldum = Yülar geçtikten sonra beni hatırlamasından pek duygulandım. Mahsus surette = Duyulurcasjna = (Fr.) Senriblement Örnek: Pahaltltk mahsüs bir surette arttı = Pahalıltk duyu. hırcanna arttı. Gayri mahsus (»urette) = Duyulmaz, belli bellisiz = (Fr.) tnsensiblement Sahte hissiyat = Duymacık Havassı hamse = Besduyu = (Fr.) Les cinq sens Uzvu his = Duyak Örnek: Dimağda bütün his uzuvları toplanır = Dimağda bütün duyaklar toplanvr. İntıba = Duyuş = (Fr.) Impression Kabiliyeti intıba sahibi = Duyuşlu = (Fr.) Impresnonnable Hitar = Banı (T. Kö.) Hiza = Hiza ( T . Kö.) Hod = Kendi Hodbin = Bencil = (Fr.) Egoitte Örnek: Hodbin insan, gönül fıkarası olandır =r Bencîl in san, gönül yoksulu olandır. HodT>im = Bencillik = (Fr.) Egoîsme Örnek: İçtimai hastahkların en korkuncu hodbinidir Soysal hastahkların en korkuncu bencülikttr. Hodbehod =* Kendi basuıa, kendi kendine Örnek: Hodbehod bu ise tesebbüsü yanlıs oldu = Kendi ba şına bu işe girismesi yanlış oldu Hoşâmedi = Hojgeldm Ornek: Hosamediye gittiler = Hosgeldine gittüer. Hububat = Tahıl Huccet = Kanıt (Bah: Delil, burhan) Hucre = Odacık, göz = (Fr.) Cellule (Fen anlamı terim koluna bırakılmıstır.) Huceyre = Göze = (Fr.) Cellule .. Hucrevî *= Gözül = (Fr.) Cellulaire Hudâ = Tann, kuday Hudâyi nabit = Kendibiten = (Fr.) Qui pouue tans etre cultive Örnek: Kudayi nabit ağaçlar = Kendi biten ağaçlar Hudud (Bak: Hadd) = Buç, «ınar HIKÎUS etmek = Başgöstermek, çikmak, olmak = (Fr.) Sargir Örnek: Aralartnda bir ihtiluf hudus etti = Aralarında bir anlaşmazlik başgö'sterdl (çıktı). Hufre = Çukur Örnek: Yolda bir hufreye düstü = Yolda bir çukur a düştü. Hulâsa = Çıkarma = (Fr.) Extrai Ornek: Kına kına hulâsası Kına kına çikarması. Hulâsa (icmal) = öatet = (Fr.) Resume Örnek: Bir yazmın hıdâsasaı = Bir yasınm özeti. Hulâsa etmek = Kısalamak, özetmek Örnek: Bu yazıyt yazarken çcktiğim müşkülatı, hulâsa eder. ken çekmemistim Bu yazıyı yazarken çektiğim güçlüğü kı salarken çekmemiştim. Hulâsaten = Kısaca Örnek: Sıze hulâsatan sövliyeyim =: Size kısoca söyliyeyim. Hulfetmek = Dönmek Örnek: Sözünüsde hulfettiniz = sözünüzden döndunüz. Hulkum = Boğaz İ

Bu sayıdan diğer sayfalar: