22 Nisan 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6

22 Nisan 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

• Cumhariyel e 22NİMD L Küçük Hikâye Gözü korkmus Mahtmıd Yesari Tavşanlar, güvercinlerden başka, bahçenin arka tarafında neler neler yok tu. lki kartopu gibi kuzu, hesabsız cins cins tavuklar, ispenç, denizli, pilimot horozlan, ta\Jslar... İspenç, tavuk lan... hepsi de ayn ayn, zarif kümesler içinde idi. Bir sabah, erkence kalkmıştım, bahçeye çıktım. Dolaşırken Bayan Fe rihayı güvercinliğin önündec mahzun bir halde gördüm. Beni çağırdı: Ah Bay Kadri, nekadar mü teessirim bilseniz. Geçmiş olsun, ne var? Benim beyaz güvercin hasta.. Vah vah.. Uşağı gönderdim, baytar geti recek.. Biraz sonra baytar da gelmişti, güvercin muayene edildi, ümid yoktu. Tam öleceği sırada, güvercini kestiler. O gece, sofrada güvercinli pilâv vardı. Gündüzkü teessürü unutarak, kemali afiyetle yedik. İki gün sonra idi, akşam, denizden dönerken Said, kederli bir tavurla beni karşıladı. Bizim ahukız. hasta! Ahukız da kim? Bizim kuzu... Yaaa! Vah vah... Uşağı baytara gönderdim. Baytar geldi, Ahukızı muayene etti. îlâç ta verdi ama, pek ümidli değildi. llâç tesirini göstermedi. Ahukız can çeki şirken kestiler. Ertesi gün, arabalarla Yakacığa gittik. Ve kuzu çevirdik, yan geceye kadar yedik, içtik, eğlendik. Bir gün postaya mektub bırakmış bm, dönerken yolda Saidin uşağına rasgeldim, telâşlı telâşlı gidiyordu. Hayrola Şaban Ağa! Bizim beyin beyaz tavjanı hastalandı, baytara gidiyorum. Yaaa! Vah vah... Çok geçmeden baytar gelmişb'. Beyaz tavşanı muayene etti, ümidsiz başını salladı, ölüm halindeki tavşanı kestiler. Ertesi gün, ahçı kadın, öğle yemeğinde sofranın üzerine tavşan yah nisini koymuştu... Hâdisesiz geçen birkaç gün sonra, Saidin kaynanası Pendiğe misafir gdmişti. Zavallı kadın, vapurda terli terli, rüzgâra maruz kalmışb, kendinimi üşütmüştü? Neyse, birdenbire hasta landı. Evvelâ ev ilâçlan yapıldı, onlar fayda etmeyince doktor çağır mağa mecbur oldular. Doktor, hastayı muayene etti. Ve... Umidi kesti. Hasta, ölüm halinde iken... Hemen odama çıktım, eşyalanmı bavula koyup, kimseye görünmeden iskeleye kapağı attım!.. Rica ederim, siz benim yerimde olsaydınız, ne yapardmız? Nasıl hareket ederdiniz?.. Tarihden kırpıntılar Çocuk parçalayan vezir EsM padişahiar, kendiierini birer ı F a b r i k a l a r d a k i k a z a l a r a Allah sayarlardı, eski vezirler de nefislerinde küçük birer padişah kud reti görurlerdi. Allaha verilen sıfat lardan çoğunu benimsiyen o hain, zalim ve katil mabud karikatörlerile padişahlığa lâyık görülen uğursuz kudretlerden çoğunu şahıslarmda canlandıran o insafsız vezirleri bu günkü nesil, kolay kolay havsala larına sığdıramazlar. Çünkü onlar, hakikaten muhavyelelerin alamıya cağı insanlardı. Bizim gibi yerlerdi. içerlerdi, konuşup gülüşürlerdi. Lâ kin yüzde doksan nisbetinde kurt gibi yırtıcı, yılan gibi ısırıcı, pars gibi parçalayıcı mahluklardı. Bir padişah ile bır veziri adamakılh anlıyabilmek için tarihin çızdıği ruhî portreleri sıralamak ve onları en ince çizgilerine kadar gözden ge çirmek icap eder. Biz burada o por trelerden birer örnek veriyoruz. Şu satırlar, bir elçi kaleminden çıkmış tır. Bir hünkârı tasvir etmektedir: «Yuzü kırmızı, kızıl kırmızı, bu gü zel renk şu sert çehrede ne kadar çirkin görünüyor?.. O uzun boyile yürüyen o . lum gibldir! Öyle blr ölüm ki baba tanımaz, ana bilmez, evlâd şefkati tanımaz, dost dusman ayırd etmez. Yalnız çiyner, devirir ve mahveder. İşte yenl padişah!.» Şöhretli bir tarihci de bir osmanlı vezırini tasvir için şu cümleleri ya zıyor: «Levend meşrebll, yan aîık, kızıl cahll, yapacagı işin s^nunu duşünmez, halkı korkutup soymakta usta, görünüşte sofu, kahve yerine sıcak sut içer, tütun kullananlan sarap içenler gibi ölume lâyık görür, dervlşleri sever gibt davranıp bir akçe vermez, katillere ve dağ kesenlere saygı gösterlr bir adamdı. İyi clrld oy nardı, iyi ata blnerdi, iyi mızrak kullanırdı, İyi kılıç çalardı. Yanmda ne şiir söyletirdi, ne hikmet. Yalnız avdan ve avcılıktan söz açılırdı. Dalma diz üstü otururdu, az konuşurdu, hiç gülmezdi, kimseye ayağa kalkmazdı. Cüssesi küçuk çalınu büyüfetü. Bu çalunlle herkesi küçültürdü, ezlm ezlm ezerdi. Yanında a dam kesmek, tavuk boğazlamaktan ko . laydi; bit kırar gibi ev yıkardı !> İşte hepsi, hemen hepsi bu çerçe veye sokulabilecek olan ve gene hepsi ayni çamurdan yoğrulan eski ve zirlerden biri evinde namaz kılıyordu. Namaz?... Parmaklan halkın ke sesinden, bıçaklan halkın ensesinden ayrıbnıyan bu devletlilerin namaz kılmaları nasıl mümkün olur?.. Namaz, hakikate ve ezelî adalete ina nan yiîteklerin ebediyete açılması demektir. Mazlum kanile bulaşık bir el, ebediyetin eteğine nasıl uzanır? Cinayetlerin ve çeşid çeşid fenalık lann kararttığı bir yürek ruh ve vicdan âlemleri önünde nasıl açılır? Bu ibadet değildir, riyadır. Eski vezırlerin hayatı ise riya üzerinde dönerdi. Halkı aldatmak için halik tanıdıklan mevcudiyete karşı saygı gösterişi yaparlardı. Yoksa halkın hakları gibi herhangi bir hakikati de tammazlardı. Bahsettiğimiz vezir, on ücüncü asırda ün alan zorbalardandı. Bütün benzerleri gibi âdet yerini bulsun, hal km gözü boyanmış olsun diye na maz kılıyordu. Şüphe yok ki yüzünü seccadeye korken kendi islerini, he sablarını, dalaverelerini düşünüyordu, kesilecek kafaları sırahyordu, yıkılacak evleri gözden geçiriyordu. Onun namaz kıldığı salonun yanmdaki odada bir beşik vardı ve bu beşikte vezirzade uyuyordu. Çocuk bir sütnine tarafmdan sallanıyordu. Ka dmcağız bu işi yaparken kendi yavrusunu da emziriyordu, bir aralık vezirzade uyandı, ağlamaya başladı. sütnine, hemen kendi yavrusunu me meden ayırdı, vezir yavrusuna süt vermeğe koştu. Gıdasını tam alamıyan, zevki ya n m kalan beriki çocuk bu hale da yanamadı, feryadı kopardı, bangır bangır bağırcmya koyuldu. O anası nı aslî vezifesine çağırıyordu. Fakat sütnine, vezir oğlunu bırakamazdı, sütünü ona satmıştı, kendi çocuğunu ancak bu yabancıdan kalacak artık la besliyebilirdi. Bu sebeble içinden kan gide gide yavrusunu ağlar bırakıyordu, öbürünü emziriyordu. Namaz kılan vezir, duvar arka smda beliren masum çığlığm uza yıp gittiğini görünce birden sinirlendi, namazı bozdu, seccadeden ayrıldı, hızlı hızlı yürüyerek beriki odaya geçti, yarım kalan gıdasını çırpına çırmna istemekte devam eden ço cuğu yerden kaldırdı, tozu alınmak istenilen bir kilım parçası gibi onu üç dört defa duvara çarptı, sonra fırlatıp bir köşeye attı. Yavrunun başı çarçalanmıştı, beyni akmıştı, kemikleri hurdahaş ol muştu. Anası, zavallı anası, korku ile karışık ilk şaşkmhğı giderdikten sonra koştu, bu darma dağın ölüce ğizi kucakladı, perişan bir ıstırab i çinde merdivenlere atıldı. Aklı zıvanadan çıkmış gibiydi, hiç birşey dü şünemiyor, hiç birşey anlamıyordu. Yalnız kucağında taşıdığı aziz ölüyü, o cinayet yatağmdan uzaklaştırmak Venizelosun Yaptıkları karsı alınacak tedbirler Günlük gazetelerde sık sık şu haber lere rasgeliriz: «Bir işçi kolunu makineye kaptırmış, bir başkasınm makine parmaMannı kesmiş, maden izabe edi lirken bir amele yanmış veya maden sıçnyarak gozleri kör olmuş .> Acaba bunlann sebebîerini araştırıyor muyuz? Bilmiyorum. Fakat zannederim ki, sadece (kaza) deyip geçîveriyoruz, Daha geçenlerde «bir işçi ayağını ma kineye kaptırmış» diye gene bu sütun larda okumuştuk. Bu gibi vak'aların polis tahkikatı sonunda ekseriya kaza olduğu tebeyyün ediyor ve bu suretle vak'a unutulup gidlyor. Günden gün« sanayileşen yurdumuzda her gün bu çeşid fcazalara tesadüf ede . ceğimiz gayet tabildir. Zâhlren kaza denllip geçilen böyle blr vak'a üzerinde durup uzunboylu etüd ve teknik cıhet lerini araştırmak gerektlr. Makine ka . zaa yüzünden sakat kalan . blr işcinin kendi hayatmı mahvetmesi kendisi için zararlı olduŞu gibi asıl scysal benllfimlzi daha çok alâkadar eder. Bu gibi kimse. lerin müstahsll mevkilnden müstehlik mevkiine düşecekleri için cemiyette oynıyacaklan rol de aşikârdır. Blnaenaleyh sanayiimlzin lnkişaf ettlği bu devirde kazalara mânl olmaya savaşmayı ulusal bir borç saymak zamanı gelmiştir. Blr işçi nekadar oLsa bir lsçidir. O yalnız kendisine verilen vazifeyi oto matik olarak yapar ve gerlsini hiç düşünmez. Başma gelecek kazadan ekseriya günahsızd'r ve bu ağır mes'uliyet yalnız cemiyete aiddlr. Onu çalıştığı yere göre basına gelme si muhtemel kazalardan korumak, ona göre teknik tedbirler almak icab etmektedir. Vatanımda gezdiğim ve gördüğüm fabrikalarda bilhassa küçük atelyeler . de maalesef en basit ve iptidaî tedbir ler bile almmamaktadır. Fakat Avrupa sanayl memleketlerlnde sırf bu lşlerle uğrasmak için, (iş kazalanna karşı ko . ruma) adlı resmî bürolar vardır. Hatta bazı hükumetlerin bu büroları teşriki mesal ederek bu işi beynelmilel blr şekîe kovmuşlardır. Fransada bu isln müdürü olan Jullen Caenle görüştüfüm vaTdt maalesef henüz bu İş hakkında Türkiye ile muhabere etmediginl söylemlşti. Bu bürolarda sanayi mühendlsleri maklneler üzerinde uztmbeyîu etüdler yaparak maklnenln emniyet tertibatını ıslah etmek, makinenln lüzumlu yerlerine haricl manfazalar koymak, işçilere telkin verlci lev. halar hazirlamak ve asmak, konferans lar vermek gibi tedbirlerle uğraşırîa'r. Bunun İçin en küçük fabrivaİMa varmcıya kadar büttin atelyeler bu mühen dMerin senelik teftişine tâbidirler. Görülüyor ki. iş kazasma karşı koruma keyfiyetl sanayid* mühim blr kol teskil etmekt« ve başlı basma bir teknik bilgisi hallnl almaktadır. Memleket sanayiile alâkadar olan maAamlann bu Ivsustaki eserîerinl yakm zamanda görece ğlmlze şüphe etmlyor ve bu lse en evvel san'at mekteblerimlzden başlamayı faydalı bulurum. Fransamn A. M. Ttıektehi mezunlanndan Nihad Saydam Yaz gelip te Pendıkteki köşkleri ne taşındıklan gündenberi mütemadî bir ısrarla beni çağınyorlardı. Saidi de, kansmı da çok severim, hatırlannı kınnak istemem. Fakat ışten vakit bulup ta Pendiğe şöyle bir kaçamak yapamıyonım. Günler geçtikçe onlara karşı mahcubiyetim ar tıyordu. Hoş onlar da, kansı ayn, kocası ayn yakamı bırakmıyorlardı ki... Iki üç günde bir Said beni arayıp bulu yor: Arbk bugün dünyada bırak mam, diyordu. Haydi giy şapkanı beraber gideceğiz. Bugün kabil değil... Çok işim var. Çalışmağa mecburum. Nafile elimden kurtulamazsm... Feriha senin için Bay Kadriyi tut kolundan getir, dfedi. Israr etme... Mümkün olsa seni kırar mıyım? Söz veriyorum, hafta içinde muhakkak gelirim. Bir şartla bırakınm, gün tayin et, ben gelir seni alınm. Senin zahmet etmene hacet yok. Gelirim, dedim mi, gelinm. Ne gün? Salı günü... Fakat böyle ne salılar, ne çarşamba'ar geçmişti. Feriha da, sık sık mektubla hatırlatıyor, sitem ediyor du. Kan kocanm ısrarlan, sırf beni sevmelerinden değil, biraz da yenı köşklerini göstermek, öğünmek heve sinden ileri geliyordu. Her ne sebeb le olursa olsun ben de Pendiğe gidip birkaç gün kafa dinlemek için can atıyorum... Sicakların bütün ağırlığile bastır dığı günlerden birinde karanmı ver dım, Küçük bavulumu hazırlayınca vapura atladım Pendik yolunu tuttum. Saidle kansına, geleceğimi haber vennemiştim. Beni bahçenin kapısını açarken görünce, şaşırdılar. Çığlıklar kopararak koştular. Tabiî birçok sitemler, serzenişler edıldı. Bu fash da kapayınca gösteri len odaya çekildım. Burası, hakika ten bir yalancı cennetti. Rüzgâr kü für küfür esiyor, kır çiçeklerinin, kızgm yabani kekiklerin kokusu, denizin tuzlu ve yosun kokusile kanşarak odama doluyorlardı. Hiç değilse, on beş gün kalmağa niyet etmiştim. Ev sahibleri bana na sıl ikram edeceklerini bilemiyor, kan koca, bana hizmet etmek için, adeta birbirlerile müsabaka ediyorlardı. Bu suyu, bu havayı, bilhassa bu rahatı nerede bulabilirdım? Üç gün i çinde muhakkak üç dört kilo arttığı ma emindim. Saidle kansının garib garib meraklan da vardı. Said, tavşan besliyordu, Feriha da güvercin... Fakat ne tav şanlara, ne de güvercinlere el dokunmuyordu. O kadar kıymetli idıler... Yazan: Sablk lntellices Servis Şefi Sir Bazil Tomson Framîz elcisi, Yunanlıların bazı limanlanna mayin dökeceğini hükumetine bildirmiştiî Eğer Rokföy, mazide misli görül memiş bir şekilde, Bahriye Nazırile, âyan hariciye encümeni reisi Klemanso ve meb'usan hariciye encümeni reisi Leyig gibi yüksek şahsiyetlerle doğrudan doğruya şifre ile muhabere salâhiyetine malik olmasaydı, raporla nnra Fransız siyaseti üzerinde daima müessir olabilmesi şüpheli idi. O raporlannm bir suretini de H a riciye Nazm Brianda gönderilmek üzere Atinadaki Fransız sefirine ve diğer bir suretini Donanma Başkumandanı Amiral Dorb'ge de Foumetye verirdi. Fakat amiral, bu raporlann itimad ve emniyete lâyık olmadığını Parise bildirdikten sonra, Rokföy arbk ona rapor vermez oldu. Bu adamm Yunan siyaseti ve Kral Kostantin hakkmdaki noktai nazan resmî makamlardan Paris matbuab na da verildigi için Rokföy, Fransa nm hem resmî makamahm, hem de Fransız efkân umumiyesini şaşırbyor ve aldabyordu. M. Briand, Yunan hükumetile sulhperverane bir surette anlaşmağa çalı şıyor, fakat kendisine karşı mücadele eden kuvvetleri hakkile bilemiyordu. Bu suretle Fransız kabinesi içinde, ayni mesele hakkında iki zıd sıyaset takib edildi ve Reisicumhurun nüfuz ve tesiri de şiddet taraftan olanlara temavül etti. Yunanistan sözde bitarafü O sıralarda \ unanistanda vaziyet jöyle idi: Halkın büyük ekseriyeti harb istemiyordu. Kral Kostantin halk arasında büyük sevgi kazanmışb. Bu tarihler de Kralın nüfuzu, en yüksek zamanını yaşıyordu. Krahn ve Yunanistanın bitarafhğı sözde kalıyordu; hakikat te Ih'lâf devletlerine yardım ediyordu. Iblâf devletleri, Kralın teşriki mesai tekliflerini, bu teklifler bir takım şartlara bağlı olduğu için reddetmişti; fakat Kral, bu devletlere, harekât bakımmdan her türlü kolaylığı göstermektc dcvam ediyordu; hatta Yunan top raklannda. Selânikte, bir üssülhareke tesis etmelerine bile ses çıkarmamış h. Kralın maksadı, ordusu ne kadar fena mücehhez olursa olsun, Bulgar lann Yunanistanı istilâlanna muka vemet ehnekti. Harbin başlangıcmda, Fransanm Alman ordusu tarafmdan istilâsını uzaktan takib eden birçok buaraflar gibi, şüphesiz, o da Almanlann dur durulmadan Parise gireceklerini dü şünmüştü; fakat Marn meydan mu harebesinden sonra, harbin meskük bir şekil aldığım, Almanyanm tekrar Paris üzerine saldıracak kuvvette ol madığmı, bilmukabele îtilâf devletle rinin de Alman müdafaa hatlannı yarrp Paris üzerine yüriimeğe kâfi asker ve cepaneyi bulamıyacaklannı anla mıştı. Fazla olarak, Îtilâf devletleri » nin Yunanistandaki politikalannın kanşık ve ahenksiz olduğunu görerek, bu ittifakm, müşterek nihaî zaferi kazanacak kadar uzun müddet yaşıya bileceğinden şüphe etmekte kendıni haklı buluyordu. Harbden sonra, 1920 de, bu sa brlann muharririnin dostu olan bir Fransızla görüşürken Kral birdenbi • re, ona şu suali sormuşru: Vatandaşlannızdan nekadan, 1918 bahanna kadar, îtilâf devlet lerinin galib geleceklerine inanıyor du? Çok azi... O halde, zaferinizden şüphe etb'ğimiz için biz Yunanlılan müahazeye hakkmız var mı? Eğer, îtilâf devletlerinin tarafını iltizam etseydik ve nihayet, harb kaybedilseydi, halimiz nice olurdu? Kral Kostantinle temas edenlerin hepsi onun merd, dürüst, açık sözld ve iki yüzlü bir oyun oynamağa ka biliyeti olmadığmı söylerler. Muhakkak olan birşey varsa o da, açıkça isyan eden ve eski postuna kavuşmak için müttefikhrin teveccühünü kazanmağa çalışan sabık Başvekilin vazi yeb karşısmda Kral sonu meçhul bir maceraya ablmak istemiyordu. Rokföyün zannettiği, safdil ve müvesvis saraym da kolayca mandığı gibi mesele hoşa gibniyen hâdiselerin mahiyetini değiştirmekten ibarebniş gibi telâkki ediliyordu. Bunlara gö re Kral, zalim bir müstebiddi. Yunan milleti, harbe girmek için can atryor; fakat elinde gemleri çekiyordu. Kral, ve nazırlan Almanya sarayile münasebette idiler. Îtilâf devletini tatlı sözlerle avutarak, Selânikteki Itilâî or dusunu içine yuvarlıyacaklan şeyta nî bir uçurum hazırlamakta idiler. Bunlar, gizlice Alman denizalb ge milerine levazım ve mahrukat veriyorlardı. Venizelosa gelince, onu da atesli bir vatanpeTver göstermek lâzımdı; ayaklar albnda ezilen bir milletin arzu ve emellerini temsil eden bir va tanperver. Vakayii bu kadar değiştirmek in sanlann kuvveti haricinde gibi görü lür; fakat, etrafını hayallerle aldat mak için doğmuş bir sahne vaziı için bu, imkânsız birşey değildi. İşte Rokföy, çam devirici başı Saraym ve herşeyi hoş gören budala, Lâkazm yar dımile bu işi başarmağa çalışb ve başardı. Yukanda saydığım masallardan biri, Fransız sefirinin, Fransa Hariciye Nezaretine çektiği bir telgrafla ortaya atıldı. Bu telgrafta elçi, Yunanlılann bazı limanlannı mayin dökerek kapatacaklanaa dair elinde kat'î deliiler bulunduğunu ve Atina önüne bir donanma gelmesi elzem olduğunu bildiriyordu. Yunan sahilleri gibi kıyılann ma yinlerle müdafaa etmeğe kalkışmanın manasızhğından sarfmazar Yunanh lann elinde fazla mayin yoktu. Fransamn vereceği mayinlere aid sipariş geri alınmışb. Buna rağmen telgraf beklenen neticeyi verdi. Atinaya harb gemileri gönderildi. Bu sırada bir panik hükmüferma olduğunu söylemek doğru olur. Saray, kendi hareketsizliğine bir sebeb ve mazeret bulmak için, Yu nan ordusunun kendi ordusunun ge rilerini tehdid ettiğini ileri sürüyordu. Briand bile bu endişeye kaoılmıştı. Fransız Meb'usan meclisinin gizli celsesinde, Yunan donanmasmm tahribi, Salamin ve Pirenin topa tutulması ve icab ederse Atinanın da eski eserler muhafaza edilmek şartile bombardı man edilmesi teklif edüdiği vakit, Briand, Yunanhlar, Îtilâf kuvvetlerinin muhtaç olduklan araziyi verdiklerine göre bu gibi son derece şiddetli ted birlere lüzum olmadığmı söyledi. Yunan hükumeti protesto etmek hakkını muhafaza ediyor, biz de o nun protestolannı işibnemek hakkını muhafaza ediyoruz, dedi. \Arkast varl MAHMUD YESARl Meşhur bir kadın san'atkâr Mm. Poglioni şehrimizde temaslar yapacak Türlküğü tahkir İki musevi ?enci muhakeme ediliyor Türklüğü tahkir etmekle suçlu Rafail ve Ester isimlerinde bir Musevî gencile bir Musevî kızı Adliyeye verilmiş ve muhakemelerine dün üçüncü ceza mahkemesinde bakılmıştır. lddia edildiğine göre bundan bir müddet evvel bir sabah Eyübden hareket eden Halic vapurlanndan birindeki mek tebli genclerden biri yerinden kalkarak oturduğu yere çantasını bırak mıştır. Bu sıarada Rafail ayni yere gelerek oturmak istemiş; etraftakiler mâni olmağa çalışmışlarsa da dinle miyerek çantayı atmış ve oturmuş tur. Çantamn sahibi gelince aralann da münakaşa çıkmıştır. Bu sırada Balat iskelesinden vapura binen ve Ra failin tanıdığı olan Ester de oraya gelerek Rafailden ne olduğunu sor muştur. Rafail işi anlatınca Ester Türklüğü tahkir edecek sözler söy lemiş; Rafail de buna iştirak etmiştir. Dünkü dinlenen şahidlerden baş ka bir kısrm şahid daha çagmlmak üzere dava baska güne bırakılmısbr. ve onunla başbaşa kalıp ağlamak is tıyordu. Ancak merdivenin dibinde cansız yükünü şöyle bir gözden geçirdi. O parçalanmış mini mini baş, o kan i çinde kalan güzel yüz, o avuclan arasmda çıtırdayan bır tutam kemik, hedef olduğu felâketin büyüklüğünü kendisine anlattı ve işte o vakit ağ zından bir feryad, yanık bir feryad çıktı: Dilerim Tanndan, senin de evin, ocağın bu çocuğa dönsün param pa ram parçalansın. Çocuk katili vezir, beri tarafta gene namaza durmuştu, seccade üze rınde yatıp kalkıyordu!.. Tokadda yapılan güzel bir iş Madam Poglioninin iki güzel eseri, ortada kendi portren Tanılmış İtalyan san'atkârların hir etmiştir. Eserleri içinde Orvietodan Madam Poglioni, Uluslararası daki St Andre kilisesinin kapısı için Kadın Birliği kongresi dolayısile İ yapmış olduğu Meryem heykeli ve talyan kadmları murahhası olarak Milânodaki Palazza Moutforte'daki şehrimize gelmiştir. çeşme en mühimmidir. Yalnız İtalyan kadm cemiyetleri Aısl kudretini çocuk heykellerin • resmen Uluslararası kadın teşekkül de gösteren bu san'atkâr, memleketilerine aza olmadıklan için İtalyan mize Türk ressam ve heykeltıraş kamurahhasları dost aza olarak kon dınlarını tanımak ve ileride yapacağı greye iştirak etmektedirler. beynelmilel sergilerde Türk san'at Bu vesile ile şehrimize gelmiş bukâr kadınlannın da asarini teşhir etlunan Madam Poglioni, İtalyamn sa mpk arzusundadır. yılı heykeltıraşlarmdan biridir. İtalVarşova ve Amsterdamda yaptığı yada tahsil etmiş, ilk sergisini 915 te beynelmilel sergiler çok zıyade na Fransada yapmış ve altm madalya kazanmıştır. zan dikkati celbetmiştir. Bu sergi Harbden sonra da Roma, Paris. Velerde yalnız kadın asatı kabul ve teşnedık sergilerinde heykellerirri teş hir edılmiştir. M. Turhan TAN Tohadda yapıîan Sağltkevî Vilâyet, toprak hava bakımından Tokad (Hususî) Yeni valimiz ziraatin bütün şubelerine yarıyacak vilâyete gelir gelmez modern bir sağbir kıymeti olduğundan yurdumuz lık evi, Halkevi, Tayyare Çemiyeti, genel kütübhane, aygır çiftleşme is • için para kaynağı olan meyvacılık şubesinin de ileri götürülmesine ve tasyonu ve mezbaha binalarmm ya Tokada mahsus olan misket elmalanpılmasına karar vermiş ve binalann nın daha iyileştirilerek yurdun her yapılması bitmiştir. tarafına yollanmasma karar verilmiş Tokad Turhal yolunun bozukluk ve 934 yıh bütçesine bir miktar para lan yapılmış ve her beş kilometroda konularak ufak mikyasta bir fidan bir yol düzeltme evi yapılmı§tır. lık yapılmı^tır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: