14 Mayıs 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3

14 Mayıs 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

14 Mayıs 1935 Camrmriyet TELGRAF MABERLERI Avrupa yolundan notlar Ingiltere ile Fransa Habeşistana tayyareve silâh veriyorlarmış Italyan gazeteleri Londra ve Parîs hükumetlerinin aleyhinde şiddetli yazılar yazmağa başladılar Londra 12 ttalyan gazeteleri bil | nerek Doğu Afrikasına gitmiştir. lıassa faşist matbuati îngiltere ve Îngiltere ve Fransanm Fransanm Habeşistana tayyare, si yapacakları tesebbüs lâh ve sair harb malzemesi gönder Londra 13 (A.A.) Fransız ve mekle Habeşlerin maneviyatım taktngiliz hükumetleri Îtalyan Habeş viye etmekte olduklarını yazarak bu yumazhğının bir takım kanşıklık iki hükumet hakkında ağır ithamlar lara sebebiyet vermesinin önüne geçda bulunuyorlar. mek amacile Roma hükumeti nezdinCenevreden Londra gazetelerine de dostça bir teşebbüste bulunacak gelen haberlere göre Uluslar Kunı lardır. mu mehafili îtalya ile Habeşistan arasında bugünlerde ansızın bir barb Bu teşebbüsün ereği M. Musolini patlamasından korkmaktadır. yi Habeş Imparatorunun arzusunu Londra gazeteleri îngiltere hükuyerine getirmeğe meyil ettinnek olmetinin de bu korkuya iştirak etmekduğundan bu teşebbüsten evvel A te olduğunu haber vermektedirler. disababa hükumeti nezdinde her • Paris 13 (AA.) Debat gazete hangi bir müdahalede bulunulması sinin Roma hususî muhabirinin yazmevzuumahis değildir. dığına göre îtalyan kamoyu (efkân Londrada Roma hükumetinin her umumıyesi) yağmur mevsimi biter iki tarafça onaylanmış kanşık hakem bitmez doğu Afrikada süel hareket • komisyonunun kurulmasım kolaylaşlerin büyük mikyasta inkişafını bektırması arzu edilmekte ve Habeşis lemektedir. tan ile olan gerginliğin ortadan kalkEylul ayına doğru Afrika ülkesin ması takdirinde ttalyanm Avrupa de süel hareketler yapılacakür. daki zorluklann çözülmesi için daha Napoli 13 (A.A.) Abbazya va • ziyade çalışmak imkânını elde ede puruna dün 480 nefer, 60 zabit ve bir ce§i söylenmektedir. miktar mühimmat ve teçhizat yükle A k rop o 1 Gene o mesele undan birkaç gün evvel, im tiyazh şirketlerde çalışan yurddaşlanmızın acıkh hallerine, uğradıklan haksızlıklara dair bu sü tunda iki tane yazım çıkmışa. Meğer nekadar cılk bir yaraya dokunmuşum! Sağdan soldan feryadlar duyuyorum.. Derd yanan sayısız mektublar alıyorum. Bu mektublann içinde yüzde elli nisbetinde mübalâğa bulunduğunu kabul edecek dahi olsam, geride kalan gene yüzde elli hakikatle, yabancı müesseselerde çalışan Türkler için göz yaşarncı, yürek parçalayıa bir destan yazılır. Her nedense, bu müesseselerin çoğu, bu ülkeye hâlâ bir müstemleke imiş, gibi bakıyorlar. Koca bir cihanm gözlerini kamaşüran inkılâbımızı bunlar anlamamış, azametini, manasnu kavramannş gibidirler. Siyasal hayatanız dan kalkan kapitülâsyonlan, «.irket merkezinin dört duvan arasmda hortlataıak, yaşatmak istiyorlar. Gök kubbenin altında çok büyük bir değişiklik olduğunu bilmez gibi davranıyorlar. Bu memleketin müstakillen sahibi bulunan Türke, uşaklıktan üstün hiçbir mevkii lâyık görmüyorlar. Kazandannın aslan payı yabanalara veriliyor, arnklan, döküntüleri, müesseselerinin varlıgmı borclu bulunduklan Türklere dağıblıyor. Bütün bunlartn hakikat olduğunu, bana gelen yığınla mektubdan, dürüstlüklerine, erkekliklerine inanc getirdiğim Türk memurlannın benimle derdleşmelerinden anlıyorum. Içlerinde, bulunduklan müessesenin devlet eline geçmesini dörtgözle bekliyenler, bu nun için geceli gündüzlü dua edenler var. Bunlar, yalnız maddî mahrunuyetlerinden, kazanc farklanndan, terfi ve terakki haksızlıklanndan şikâyet elmiyorlar. En büyük şikâyetleri uîusal haysiyetlerine mütemadi ve muhtelif surette indîrilcn darbelerdendir. Ben, bu halin boyle devam edip gitmcsine şaşıyorum. Bir insan, geçimini* refahını, atisini borclu olduğu bir mcnv lekete karşu nasü bu derece nankörlük eder> Anlıyamıyorum. Kendi ytrrdla nnda açlıktan nefesleri kokan ve can kurtana refahı burada bulan bir adam nasıl oluyor da bu yurdun öz evlâdlannı bu derece hakir görüyor> Osmanlı Imparatorluğu dcvrinde. frenklik, yabancdık, belki bir imtiyaz sayıhrdı. Ulusal inkılâb bu imtiyazı kökünden yok etti. Bu ülkenin, on iki yıl içinde yetiştirdiği genclik, müte • hassıs memur diye garbin bize armagan ettiği çelebilerin çoğunu döne döne okutur. Alâkadar makamlanmızm goster • mckte olduklan nazikâne tahammülii, iğmazı da bu müesseseler yanlış tefsir ediyorlar. Hükümlerimizi yürütmek hususunda, biz, Cumhuriyet Türkleri asla âciz değiliz. Fakat arsıulusal nezaket denilen birşey vardır. Bekliyonız ki bu müesseseler, hakikati kendiliklerinden anlasuılar, bu miyen haklannı versinler. Buna önayak olacak müessese emin olsun ki, biz haksızhktan, nezaketsizlikten, küstahlıktan ne derece müteessir olursak, hakşinaslıktan, nimetşinaslıktan ve ulusal varlığımıza karşı gösterilen saygıdan da o nisbette mütehassis oluruz. EreSmend Ekrem TALU yurdun öz evlâdlanna, onlann münakaşa götür [HEM T NAL1NA MIHINA GüzeDiğe yalınız dokunmadık degil, dokundurmadık da... 0nun içindir ki biz yatakta değilken Akropol ayaktaydı! • j W ** Sözü altın yapan Türk genci I Akropol v JSpiter sStulart o yerle gökün, bu güzel san'atlerin ;kudAtinanîn boğründe kayalan otuz a«rrlık tarihle daha çok sertleşmiş bu tcpenin vaktile bütün üstü ve çfivresi mermer güzelliğinin son çizgilerini gösteren eserlerle doluydu. Şimdi orada iskelcti duran Partenonla birkaç mabedin kınntılı arbğı var. N e oldu, bunlan kemiren zaman mıdır? Kalaniannın bile kız gibi duruşundan belli, o güzelliğe zaman bile kıymadı; bütün sebeb bizim ikinci VHyana önünde yenilişimizdir. Bundan iki buçuk asır önceki o yenilişle sarsılmak imparatorluğa, yıkılmak Akropola düştü: Tarihle san'at beraber ağlasın! Medrese bize heykel yaphrmadu fakat biz elimize geçen her güzelliği esirgemeyi bildik. Atinayı alan Fatihtir. Bir yeniçeri, palasını çekip, bir heykeli kırmağa kalkışmış. Çelik bir pençe onun bileğini yakalryarak herşey sizin, fakat bunlar bcnimdir diyor. Zevkimiz (eriatin harammdan üstündü. Fetvanın yık dediğine duygumuz kalkan oldu. Menneri kıranın clini kıny«*ruz. Güzelliğe yalnız dokunmadık degil dokundurmadık ta. Onun \r çindir ki biz yatakta değilken Akropol da ayaktaydı! Fakat ikinci Viyanadan sonra, üç devlet «Mukaddes birleşme> yapıp ta her laıaftan bize saldırdıklan vakit, ki bu korkunc Türkün ilk «hasta adam» oluşudur, Venedik te elimizden Yunanistanı almak için donanması ve ordusile gelip Atinayı kuşattı. 1687 bombardımanı.M Bu rakamlar tarihin göğsüne bzgm çivilerle kakılmı? gibidir. Bu, yalnız bir şehrin döğülmesi değil insanlığa şeref olan en güzcl bir san'atin güllelenmesiydi. Bizim iki üç asırdır olduğu gibi sakladığımız Akropolu iki üç günde yerlere serdiler. Bunu yapanlar bize «barbar!» diyordu: N e olduğumuzla ne olduklarun şu otuz asn omuzlryan tepeye sor! Akropola baü tarafındaki Propile dehlizinden geçilerek giriliyor. Giri? ycrindcki bu yapının vaktile nekadar şatafatlı olduğu fimdiki halinden de belli: Bir harman yerlik genişliği çevreliyen oluklamasına işlenmiş güzel sütunlar, üstleri gitmiş korneşlerin alt kısımlarile birbirine perçinlenerek, kollannı yckdiğcrinin omzuna aup halkalama bir Yunan polkası oynarken birdenbire başlan uçmuş ve kendileri donakalmışlar gibi duruyorlar! Gerek bu, gerek diğer mabedlerin çoğu hep Peltenik denen mermerle yapıldı. Bu mermer şu karşıdaki Olirap dağmdan çıkryor. Rcngi ak, dayanışı uzun, işlenmesi kolay, ve kısaca, terbiyesi yerinde bir taş, eski Yunan dehasının gövdesi bu mermerdir. Mabedler ilâhlar içm yapıldı, ilâhlar Olimpin tepesinde oturdular. Kendi üstündekilerinin şerefine kendi böğriinü açan dağ: Kızgm günün buğulan içinde eski zamanlan düşünür gibi kabaran şu karşnndaki rüyah Olimpin o medeniyetteki rolü gövdesi gibi büyük! Atinahlann ençok tapınıp ençok saydıklan iki ilâhtan biri Jüpiter, diğeri Atena; biri bütün Yunanlılığm, diğeri Atina şehrinin: o e^kek, bu kadın; ret onda toplanıp güzellik bundan çıku. Elski Atinanîn en yüksek iki san'at eseri de elbet bu ikisi için olacakn: Jüpitere yapılan mabed bütün yapılann en gösterişli ve büyüğü, Atena için yapılan da en özcnilip bezenilmişidir. Ona Olimpiya, buna Partenon deniyor. O düzlükte, bu tepede; ondan ancak on alb sütun kaldı, bundan da, üstü açık dört duvarlı bir gövde; demin onun yamndaydım, fimdi bunun mermer basamaklarında oturuyorum! Akropolun doğusundaki Jüpiter sütunlan buradan bir araya toplanmış dumansız fabrika bacalan gibi görünüyor. Birbirile didinen Yunan siteleri yalnız dört yılda bir Olimpiya oyunlan için orada birleşirlerdi. Oyunlan eğlence değil büyük ilâha tapıştnr. N e kadar kuvvetliysen ona o kadar yaktnsın. O ki tekbaşma bütün devleri yenmiş, tepegöz sikloplardan yıldınmı alarak Olimpi ele geçirmiş, o ki ifritlerin göke tırmanmak için kurduklan dağlan devirmişti; yapılan mabedin büyüklüğü onun şerefile denktir, Atinahlar ki yapının büyüğüne değil mcesine düşkündüler! Hele Fidyasm oradaki Jüpiter heykeli; eıkileria yeryüzündeki «yedi yapılamaz» dan biri olarak tanıdıklan bu heykelde Jjpiter, bir elinde yıldınm. | ayağının yanında kartal, o kadar canh j ve kuvvetli yaratılmışn ki zamanmm . bir jairi kendini tutamıyarak haykın | yor: «Fidyas, bu en büyük ilâh ya sa j na görünmek içm yere inmif, ya »en o ; nu görmek için göke çıkmışsın!» Fid j yas, ilâh bunu beğendi mi diye el kal \ dınp göklere yakanşta bulundu. Yıldırmu kamçı yapan Jüpiterin evet demesi nasıl olacak. derhal avluya bir yıldınm düşüyor; Fidyas en büyük mükâfatmı görmüjtü. Belli, olamazlan olagan yapan hep yüksek birşeye inanıjtır, adına ne dersen de! Atenaya gelince: Büyük tann Jüpiterin bir gün başı ağnyor. Oğullanndan birini çağınr, örslc kafatasma vuracak, öyle başın ağnsı böyle uğuşur. fakat tann çocuğu da kimbilir nasıl bir devdi, örsü fazlaca vurmuş, kafatasında bir yank açıhyor, ve oradan tepeden nrnağa silâhlı bir kız fırlar. Bu. Atenadnr. Degil mi ki kafadan çıktı, zekânm kendisidir; doğar doğmaz güzel san'atleri yaratışı bundan. Neye anası yoktur? San'atkârla tann arasmda başka birisi bulunmasın diye: Yaratan san'at yaratan tann demek! Atena el değmemiş bir kızdır, sanat yıpranmamış bir güzellik olduğu için. Güzel ve alnnlı Atena silâhlıdır, san'atin güzelliği kuvvet olduğu için. Atena, çocukluk devri geçirmeden yeo'şkin olarak doğdu; san'atkâr da mekteble ve diplomayla doğmadığı için. Onun huyu almganmış, san'at te btizdir. O, şaka yaparken danlıverirmiş. san'at te bir gülüşten bir şimşek çıkanr. Fakat bu yeryüzünde san'atin güzeli neye hep güclükle doğar? Ooh... San'ati doğuran bile tanrmm baş ağnsından doğdu! İSMAİL HABİB Bulgar zabitleri Krala sadık Bütün Bulçarların bir araya toplanması için boğuşmaya and içtiler Sofya 13 (Tclefonla) Ihtiyat zabit vekillerinin dün burada toplanan scnclik kongresine ve ayni za manda cemiyetin 25 inci yıldönümü • nün tesidine, trenlerde seyahat mecca^ » t nlAuott K»l<ıç ancak nn bin kişı gelmişnr. S r « f !eyin Sofyanın buyuk kilisesi meydanlığında yapılan ayinde Kral, kralm kardeşi, Başvekil, Har biye Nazm, diğer nazırlar ve generallar bulundular. Cemiyetin reisi kralm ve diğerlcrinin karşısmda ccmiyet namı na Krala şu bcyannameyi okudu: «Ihtiyat zabit vekillerlhin kongresi memlekebn bugünkü vaziyetini ele alarak şunu beyan eder. Sevgili Kralınuzm bu sene 21 nisanda Bulgar mille tine neşrettiği beyannamede söyle • diği şeyler bizim için mukaddes birer vazifedir. îhtiyat zabit vekilleri Krah ye memleketi dahilî ve haricî düşmanlardan korumak için verdikleri asker yeminine ölünciye kadar sadık kala • caklardır.» Bu beyanattan sonra reis, meydan ela toplanan bütün ihtiyat zabitlerine funu işittirdi: «Bulgar vatandaşı ve Bulgar as keri gibi millî emellerimizin bir tim salî olan sevgili Kralımız üçüncü B o ris hazretlerinin tahb etrafında çctin bir kaya gibi duracağıma, vatanın ölmez mefkuresini muhafaza edeceğune ve bütün kuvvetimle bütün Bulgarla • nn bir araya toplanması için boğuşa • cağıma yemin ederim. Harb meydanlannda ölcn binlerce arkadaşlanmm mukaddes ruhlanm tes'id ederek verdiğim bu sadakat yeminine ölünciye kadar sadık kalacağıma da bir defa daha yemin ederim.» Bundan sonra Kral ve diğer haztTun saraya giderek saray avlusunda ihliyat zabit vekillerinin geçid resminl aeyrettiler. Kongre Sofyanm siyasî mehafilinde Kralm lehine büyük bir tezahür ola rak kabul olunmaktadır. Kongre bugün asıl içtimalanna başîamışnr. îçtimalara yann da devam edilecektir. Kongrede bugünkü idare he • yetine karjt kuvvetli bir muhalefet hissedilmekte, müzakereler gürültülS olmaktadır. Yann akşam alınan karar • lar belli olacak ve yeni idare heyeti seçilecektir. Memdah Talât TEZEL M. Laval Moskovada çok iyi karşılandı Oğleden sonra resmî müzakereler başladı, gece ziyafet verildi Moskova 13 (Telsizle) Bu sabah Fransız Dış Işleri Bakanı M. Laval 11,35 ekpresile buraya muvasalat ettL Istasyonda Sovyet Rusya Dış lş leri Komiseri M. Litvinof, hükumet erkânı, siyasî zevat, yerli ve eçnebi eazetecjler tarafından, karşüandı. Istasyon Sovyet ve Fransız bayraklarüe donatılmıştı. Askeri müfreze ler resmi selâmı ifa ettiler. M. Laval istasyondan çıkarken orada biriken binlerce halkın coşkun tezahürat ve alkışları ve yaşa seslerile karşüandı. Fransız Dış Işleri Bakanı halka hi taben: c Moskovaya gelişimden ve dost Sovyet milletinin içinde bulunuşumdan dolayı çok memnunum. Bana karşı gösterilen yüksek samimiyet ve misafirperverliğe bilhassa teşekkür ederim» dedi. M. Laval üe birlikte kra MeL Laval, hususî kâtibi, birçok hariciye memuru, Fransız Amerikan mu hibleri cemiyetine mensub 30 dan fazla bir kafile de geldL Misafir Dış Bakanı öğleden sonra şehrin görülmeğe değer yerlerıni gezdi. öğleden sonra Dış Işleri Ko miseri Litvinofla müzakereye başla dılar. Bu görüşme bir buçuk saat sürdü. Bu görüşmelere dair henüz hiç bir haber teraşşuh etmedi. Yann Reisicumhur Kalinin, M. Lavali kabul edecek, öğleden sonra Molotofun da iştirakile görüşmelere devam oluna caktır. Yann Stalin de Fransız Dış Ba kanını kabul ederek kendisile gö rüşecektir. Bu gece Dış Işleri Komiserliği konağında M. Laval şerefine büyük bir ziyafet verildi. Bütün Sovyet matbuaü Fransu! Dış Îşleri Bakanının Moskova seyahati için uzun makaleler neşretmekte ve bu ziyaretin yalnız Sovyet Fransız dostluğu için değil, beynelmilel siyaset için de tarihî bir gün olacağmı kaydetmektedirler. On beş sene evvel Atatürk ve Ismet Inönü yeni Rusyanm siyasî ehemmiyetini bütün açıklığile keşfetmişlerdi. Diğer devletlerin şefleri bu ehemmiyeti ancak şimdi görebiliyorlar. Türk gazetecilerinin Alman ' ya seyahati esnasında, her ziyafette ziyafetler hergün çifter çdfter veriliyor ve herbiri üç dört saat sürerek bizi yoruyor, hatU biraz da sıkıyordu nutuklar irad ediliyordu. Bu mütekabil nutuklar almanca ve türkçe idi. Bir defa fran sızca, bir defa da almanca ve fran sızca kansık nutuk söylendi. Ham burgdan Berline dönünciye kadar, bütün bu nutuklan, evvelâ alman cadan türkceye sonra da türkçeden almancaya Burhan Belge tercüme ediyordu. Hitlerle de görüştüğümüz zaman o tercümanlık etti. Belge soy adını almadan evveL, Burhan Asaf imzasile Hakimiyetl Milliye ve Ulusta yazılar yazan bu genci yazılarından tanıyordum; fa • kat kendisile görüşmemiştim. Bu defa Budapeştede. kafilemize iltihak ettiği zaman, kendisile şahsan da ta nıştım. Burhan Belge, şimdi Matbuat U • mumî Müdürlüğünde müdür mua vinidir. Almanca, fransızca ve ingi lizceyi türkçe gibi konuşan Belge Münihte tahsilini ikmal etmiştir. O, Türk gazetecileri heyeti nanuna nöbetleşe söylediğimiz nutuklan, şöyle bir dinliyor, söylenen sözler kuvvetli hafızasma bir fotoğraf veya gramo fon plâgına naksolmuş gibi yerleşi • yordu. Burhan Belge sonra, bunlan, bizden ziyade Almanlan hayrette bırakan bir selâset ve belâgatle almancaya çeviriyordu. Bazan biraz kuru kaçan bir nutku zarif nüktelerle süslediğini çehrelerde doîaşan tebessümlerden seziyorduk. Söz söylemek nö« beti doğrudan doğruya kendine te veccüh ettiŞi zaman, Almanlann göğsünden ihtivarsız fırlıyan takdir sesleri ve alkışlardan çok güzel şeyler söylediğini anbyorduk. Sofrada yammda oturan Abnan • lar, birkaç defa bana sordular: Konuşan arkadaşınız Alman rm? Hayır Türk. Almancayı o kadar güzel «öylüyor ki Alman zannettim. Almanyada tahsilinl ikmal et tiği için böyle iyi konuşur. Cidden çok iyi bir hatib. Bu takdirler karsısında, iftihar * j yuyordum. Bir ecnebi d9i konuşmak büyük bir marifet değildir ama söylediklerini münevver Almanlara zevkle dinletecek, onlann takdirinl ve hayranlığını celbedecek kadar zarif ve nükteli konuşmak herhalde bir meziyettir. Burhan Belge, en büyuk zaferin! Hamburgda kazandı. Orada NewSok isimli, bir transatlantikte Türk gazetecilerile beraber Berlindeki bütün ecnebi gazetecileri «erefine bir ziyafet çekmislerdi. Ziyafet başlar ken o vapurun mensub olduğu Hamburg Amerika hattı kumpanyasmın direktörü bir nutuk söyledL Buna, Berlindeki ecnebi gazetecilerinin en kıdemlisi olan bir Leh gazetecisi eevab verdi: Basit ve basitliği herkesi güldüren bir eevab... Yemeğin sonuna doğru da Burhan Belge Türk gazetecileri namına, bir nutuk irad etti. Biraz da gazetecilik hakkında bir ders mahiyetinde olan kısa fakat kuvvetli ve tatlı bir nutuk... Berlinde oturan Leh gazetecisi ryi almanca bilmediğinden dolayı itizar etmisti. Burhan Belge Ise zarif nükteler dolu nutkile bütün hazır bulunan Almanlara ve ecnebi gazetecilerine Türkün ince zekâsını, yüksek belâgatini gö»terdi ve pek çok alkışlandı. Vapu run kocaman salonunu dolduran iki yüz kişi, bu güzide Türk gendni al kışlarken öyle derin bir iftihar, öyle büyük bir sevinc duydum ki bü tün ecnebi gazetecileri karşısında yüzümüzü ağartan kıymetli soydaş ve meslektaşıma, Istanbula dönünc» alenen teşekkür etmeğe kendi ken dime karar verdim. Bu yazı ile o teşekkürü ifa ediyorum. Söz gümüş isa sükut altındır, derler. Fakat Burhan Belge Almanyada sözü altın yaptı. Kamutaya gelen lâyihalar Varfooa konafmalartnın netieeleri Paris 13 (A.A.) «Temps» gazetesi yazıyor: c M. Laval ve Bek arasındaM ko • nuşmalar, Avrupa politikası alanında her iki hükumetin el birliği yapmasında bir dereceye kadar engel olan Fransız Leh münasebetlerindeki anlaşamamazlıklan gidermeğe muvaffak olmuştur. Lehliler bugün, Fransız Sovyet anlaşmasının Fran sız Leh itilâfım, ve Leh Rus, LehAlman ademi tecavüz andlaşmalannı değiştirmiyeceğine kanidirler. Varşova konuşmalarının, doğu Avrupasının emniyetini sağlamlaştır • mağa matuf kollektif bir ademi teca vüz ve istişare andlaşmasuıuı imzalanmasile neticeleneceğini oranla • mak mümkündür. Ankara 13 (Telefonla) Posta ve Telgraf Umum Müdürlüğünce bütçe açığma karşılık olmak üzere 200,000 liralık istikraz akdine dair Maliye Vekilliğince hazırlanan lâyiha ile Millî Müdafaa Vekilliğince hazırla • nan ordunun dahilî hizmetlerine a • id kanun lâyihası Kamutaya verildi. Musiki san'atkârlanmıza dair Sovyet san'atkârlan hakkında yazdığım yazının bizim n^usiki san'at kârlanm müteessir ettiğini haber aldım. Ben, Türk san'atkârlannın kıymetlerini takdir edenlerdenim. Za ten onlann birçoğu da şahsi dostla rımdır. Yazıda, dünyayı dolaşarak Türkiye lehinde propaganda yapma lanru istediğim Türk san'atkârlan, hayalimde yaşıyan dâhi kıymetler • dir. Yoksa mevcud san'atkârlanmm asla hor görmedim. Yazundan böyle bir mana çıkıyorsa, onu hemen dü • zeltmeği ve kendilerinden 6zür dilemeği bir vazife bilirim. Vyınnıurcaıoo ilb) D Posta ve telgraf teşkilât lâyihası Ankara 13 (Telefonla) Posta, Telgraf ve Telefon idaresi teşkilât ve vazifelerine dair kanun lâyihaa ha

Bu sayıdan diğer sayfalar: