19 Ağustos 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7

19 Ağustos 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

\9 Âfuslos 1935 CUMHURfTET Cami yapılarında efsaneler Edirnedeki Selimiyeye ters lâle resmi niçin yapılmış? Her derde deva diye cahil halkın musluklarını emip durduğu fıskıye! Selçuk ve Osmanlı devirlerinde Türklerin yarattıkları ve ortada binbir esrar ve harikanın mahsulü gibi duran anıtlarımız için tarıh kıtablarımız, derin bir sükut göstermektedir. O kadar ki cıhan değer abidelerimizden Üçşerefeli caminin bile mimarını bugüne kadar bula madık, kütüphaneler dolusu eski kv tablanmız arasında tetkik meraklılarına yalnız adı heyecan verebilen Hadikatülcevami adınad bir kitab vardır. Bunun da müellifi yalnız camilerin adlarmı saymış, bulundukları yeri haber vermiş, ve alelâde bir gezgin gözile direklerini, kubbelerini sayıp kitabında tefrik etmekten başka bir şey yapma mıştır. Koskoca kitabm içinde ancak dört mimar adı bulabilıyoruz, ve ilmî bilgi yönünden de hiçbir şey yok gibidir. Nerede kaldı ki bu amtlarımızın kompozisyonu, ekziküsyonu hakkında bilgiler bulalım; dedelerimiz bu ilmi nasıl ve ne şartlar altmda öğrenirlerdi? A telyede çalışma usulleri, şantiyede işin sevk ve idaresi hakkında ne gibı usuller, ne gibi vasıtalar kullanırlardı, ve ne gibi aletlerle çalışırlardı. Bu hususta bir vesikacık, bir kâğıd parçası ele ge çirmek imkânsızdır. Umarız ki bundan sonraki ciddî araştırmalarda hazinei evrakta ve şer'iye sicillerinde bazı şeyler bulabilelim. Bu iş üzerinde çalışa çalışa aklî melekemizi ve zekâmızı kullanarak kubbe ve kemerlerin, taşların ve tuğlaların dilinden bu süallerin düğümünü çözebilmeğe uğraşmak mecburiyetindeyiz. UEJ2GÜN BİR f IUBA Gelib geçerler!.. Şair Eşrefle eski sadırazam Kâmil Paşanın araları çok açık olduğu bir sırada, Eşref te (Kasaba) da kaymakam imij.. Zaten ötedenberi hicviyelerinde Kâmil Paşayı Yahudiye teşbih eden Eşref, her fırsatta bu teşbihini bir mazmun haline getirir, ötede beride sarfedermiş. O yıllarda da her tarafta nüfus sayımı yapılmakta imiş; Kâmil Paşa da İzmir valisi bulunmak sıfatile mülhakatı hususî trenle teftişe çıkmış. Tren Kasaba istasyonunda durmuş ve Kâmil Paşa Eşrefi vagonuna kabul ederek, Kasabsnın nüfus miktannı birer birer sormağa b ^ . lamış. Eşref: Efencfim şu kadar bin müslüman, şu kadar Rum, şu kadar da Ermeni var.. demiş. Kâmil Paşa: Yahudi yok mu? Deyince, Eşref: Efendim, onlar şöylece gelip ge çerler!... Diyerek mahud nüktesini bu defa Paşanın yüzüne savurmuş. Gene bir şimal Cumhuriyetinde Letonya 15 mayıs 1934 inkılâbını niçin yaptı ? 24 partinîn boğuştuğu bu küçük memlekette nihayet istiklâl elden gidiyordu, nihayet... Tarih kitablarımızm bu insafnz sükutudur ki halkımız hayalinde ve di lınde efsaneler yaratmış. hikâj'eler icad etmiştir. Bu efsanevî hikâyelerle ruhlarını oyalarnışlardır. Şimdi bu hikâ3'elerden büdiklerimi Cumhuriyet okurlarma nakledecpğım ki bunlar içinde oldukça güzelleri de vardır. Erzurumda Selçuklulardan kalma bir cami vardır: Çıfteminare (*).. Selçuk san'atının en güzel izerlermden c^an bu anıtm tek tarafı sırlı ve renkli mıneli tuğlalardan mozayik halinde işlenmiş iki güzel minaresi vardır, bu güzel minareleri seyrede ede hayallerini bcsle mek istiyen Erzurumlularm dilındeki gülunc bir şaşkmlıkla koca Türk mi hikâye şudur: marı Sinanın henüz ihtida etmemiş bir Minarenin birisini caminin ustası yap Bulgarken bu camiyi yapmış olduğunu mış ve yaptıktan sonra pek beğenerek iddiaya kalkışmış ve o vakit insanı hayböyle bir san'at eserinin dünyada bir li güldüren bu iddiaya benden gene bu eşi daha yapılamıyacağını söylemiş, ve sütunlarda lâzım gelen cevabı almıştı. bu sözle gururlanırken çıraklarından Şimdi hikâyeyi naklediyorum: birisi de caminin diğer minaresini tıpkı Ikinci Selim binayı yaptırmak için ustasınm yaptığı gibi, farksızca tekrarbu mevzii intihab ettirdiği vakit bu layınca usta bundan müteessir olaıak yaptığı minarenin şerefesinden kendmi rada istimlâki icab eden arazi içinde Hilâl Hatun adında bir kadının artası atmak suretile intıhar etmiş... da varmış. Herkes satmış. fakıt bu kaBu hikâye kitablarda yazılı olsaydı dın, ben arsamı satmam da satmam dibile inanılamazdı. Çünkü her iki minaye dayanmış, sonra mesele padisaha akre de bir kompozisyon mahsulüdür. setmiş ve bu kadını huzuruna çıkar Bundan sonraki hikâyem Bursada Os mışlar. Padişah kendi ağzile teklifte bumanlı Türkleri izerlerinden Ulucamıye lunmuş, ve aralarmda şöyle bir muhaaiddir ki Karagözle Hacivadm muhay vere cereyan etmiş: yel hayatları ile de ılgilidir: Arsanı bana sat, ne istersen veUlucaminin inşaatı devam ede^ken receğim. Karagözle Hacivad şantiyeye gelir, bu Hayır Padişahım, ben arsamı sarada ustalar ve ameleler arasında vakit tamam. geçirirlermiş. İş bu kadark kalsa âlâ. Sen fakir bir kadına benziyorsun, fakat gevezelik ve maskaralıklarile büsana bol para veririm. tün usta ve amelenin işini gücünü bırak Hayır, benim arsam senin parantırır, kendilerile meşgul ederlermiş, bu dan da kıymetlidir. sebebden işin üreyememesi, inşaatın bir Bu direnme karşısında padişah kıztürlü ilerhyememesi, nihayet Padişahın mış, ve bağırmış: kulağına gitmiş, bunun üzerine Padısah Bre sen ne ters kadınmışsm, ve her ikisini de sürdürmüş veya öldürt . nasıl müslümansın, biz burava bir camüş... Eğer Karagözün hayatı sahih :se bu hikâye de sahihtir, bunun doğru mi yaptıracağız. Senin arsanın yerin de müslümanlar asırlarca namaz kıla sunu avukat Rahmiye sormalı!. caklar, bunun sana sevabı yok mudur?. Üçüncü hikâyeyi dinlemek için de Edeyince kadın razı olmuş, fakat şart dirnede Selimiyeye gidelim; Selimiyekoşmuş ve demiş ki: nin (999) penceresi varmış. Eğer bu sa Padişahım ben bu arsayı de^erile yı (1000) olsa imiş Kâbe olacakmış. Busana satarım. Fakat şu şartla ki benim nun için Mimar Sinan birisini hazfe arsam caminin tam ortasma gelecek ve derek 999 bırakmış... Dışanda bu hikâbu ortaya gelen arsamm yerirde benim yeyi dinleyip te içeride aslını tahkik adımı andıracak bir belge koyduracaketmek istiyenler olursa bir türlü ısin sın, sen benim bu şartımı kabul eder içinden çıkamazlar. Çünkü insan başı j sen, ben de gönül rızasile bu arscyı sathavada bu koskoca binanın bircok gi tım gitti.. rinti ve çıkıntılarındaki yüzlerce iıili. Bilhassa dinî bir mabed ysotıracağı ufaklı pencereleri saatlerce uğraşsa da için hiç kimsenin kalbini incitmek istegene bir türlü doğru sayamaz. miyen Padişah bu şartı kabul ederek işe Bunun içindir ki bu 999 pencere hi başlatmış... Arsanm binanın ortasma kâyesi ağızdan ağza devam edip git gelmesmde bir zorluk çıkmami1:, in ( (*) Erzurumdaki Çıfte minare Kül şaat esnasmda da suya sabuna dckuntür Bakanlığı anıtları koruma komis madan kadının adını andıracak belgeyi yonu tarafmdan derin bir saygı ile ta düşünmüşler, bunu da şöylece hulmuşlar: Hılâl o vakit kullanılan Arab harfmir edılmektedir. Müze yapılacaktır. Selimiye camirinin ortasında binbir hastafığa sîrayet vasıtası haUne gelen fıskiye ile üıtündeki müezzin m^fıfilinin mermer direkleri (Ters lâlenin bulunduğu yer okîo gösterilmiştir.) mektedir. Halbuki bu kış röleve edilir lerile yazılan Hilâl adının harflermi ters ken, yani karış karış ölçülup resim^ri okuyunca (Lâle) okunmuş ve bu keli yapılırken bu ameliyat işi kökünden menin mefhumu olan çiçeğin resmini halletmiştir: Binanın irili, ufaklı bü bu kadının hatırası olarak caminin ortün pencerelerinin sayısı (450) yi bile tasındaki müezzin mahfelinin mermer bulamıyor. Şu halde beş yüz küsur sa direklerinden birisine hâk ettirmeyı muvafık görmüşler. Fakat kadının Pa yıyı da hikâyeyi düzen eklemiştir! Gene bu cami için bilhassa münev dışahm bağırarak söylediği gibi tersli ver tabakadan halkımızın kafasında yer ğinin katmerli senbolü olsun diye bu bulan bir iddia vardır: Caminin güney lâleyi de başaşağı ters olarak resmet (batı) yönündeki Arasta çarşısmı Si mişler. Resim alelâde kabaca yapılmış namn Selimiye camisine bir dayanak bir alçak kabartmadır ki hiç bir kitab(kontrfor) olarak yaptığım iddia e da yeri olmıyan bu ters lâ]enin Turk derler. Buna o kadar kuvvetle inanan ağızlarmdaki zaritf hikâyesi işte budur. Eğer bu ters lâle tarih kitablarımızlar vardır ki kafalarmdan kolay kolay sökülmez. Hatta mimarları bile inan da da ayni şekilde iddia edilscydi bile dırmağa kalkışırlar, halbuki Selimiye ben daha esasa tallluk eden bir nokile Arasta arasında en aşağı otuz metro tayı halletmedikten sonra buna inanamesafe vardır. Bu mesafeye göre corni mazdım. Şöyle ki: Caminin tam kubnin dibindeki toprağın şev zaviyesi bile besi altma gelen bu müezzin mahfili Arastanm temellerinin de çok altından nin Sinanm kompozisyonuna dahil ol geçer. Hakikatle bir münasebeti olmı duğunda çok şüpheliyim. Zira esasen yan bu iddia, bir lâkırdıdan başka bir yaradılışı kuvvetli olan bu koca Türk şey değildir, hem Sinan binalannm te artisti en tecrübeli ve en olgıın bir zamellerini hiç te böyle püften vasıtalara. manında yaptığı bu güzel izerini kom sonradan gelen takviye çarelerine baş poze ederken her binaya kısmet olamıvurulmıyacak surette sağlam hesab yan bu binadaki dahilî genişliği bu müezzin mahfeli ile boğamazdı. Eğer larla atardı. "*""" ' Selimiye camisine aid efsanevî hikâ çok temîz ve klâsik bir san'at eseri olyelerin en tatlısı ters lâle hikâyesi masaydı, ortada göze batan, ve bir hail dir. Ben bu hikâyeyi saym okurlarıma gibi duran bu mahfelin kaldırılması için nakletmeden evvel komşumuz Bulga teşebbüslerde bile bulunacaktım. Buristanm Zora gazetesi başyazıcısma bir nun sonradan yapıldığına daır insanı selâm yolladıktan sonra kuvvetli yazı şüpheye duşürecek alâmetW de mev cılarmdan V. Danilofa nakledeceğim gu cuddur. Nerede kaldı ki bu ters lâle hikâyeyi, ezber ettirmesini rica edece hikâyesi üzerinde durabılelim; şimdi oğim. çünkü hatırlardadır ki giden ba kurlarımın müsaadesıle Zora gazetesiharda bu ters lâlenin Lalü adında bir ne bir daha dönüp (yaya kaldın Tatar Bulgar mimarın imzası olduğunu, yani ağası!..) diyeyim. Rigada Letonyanın milli bayramında yapılan bir törenden... [Letonyalı gazeteci Abdullah Hus | duğu gibi Letonyalı vaziyetin ciddi neddinin Letonyaya dair bırinci ya liğini anlıyarak bütün bir birlıkle ön zısını 11 ağustos tarihli sayımızda bas derlerinin davetine koştular. 16 sene mıştık. İkinci makalesini de bugün evvel silâhsız olarak kanlarının pahaneşrediyoruz]. sına kazandıkları istiklâllerini ve hür1934 senesi baharında Letonyanın iç riyet hakkını tehlikeden kurtaran bü sulhu ve halkm hayatı tehlike içinde yük rehberlerine tam bir itaat gösteridi. 16 sene, Letonya, partilerin çir diler. Bu itaatle Letonya milleti bütün kin mücadelelerine sahne olmuş, kendi rejimini kabul ettirmek için bütün bu teşekküller Letonya halkımn istirahatıni; ve hatta büyük fedakârlık larla kazanılan istikballerini tehlikeye düşürmüşlerdi. Memlekette düşünüşleri muhtelif 24 parti teşekkül etmiş, halkın bir kısmı bu partilere girmiş, mühim bir kısmı da hiçbir partiyi kabul etmemiştir. Son zamanlarda içlerinden «çiftçi partisi» parlamentoyu düzeltmek için bir proje hazırlamış, fakat parlamento bunu 934 inkdâbtnt yapan Dr. Karlis Ul kabul etmemişti. manis ve Sii Bakanı General 1934 senesi 15 mayıs gecesinde Le Yanit Balodit tonyanm istiklâlini kurtaran Dr. Kar dünyaya anlattı ki onlar senelerce evlis Ulmanis halkın daveti üzerine Millî vel manasız yere vatan çocuklarının Müdafaa Bakanı Janis Balodisle beraber kendilerine sadık asker ve aizsargi kanlarını akıtmadılar. Kanları pahasıkuvvetlerile hükumete bir daıbe vu na kazandıkları istiklâle lâyık olduk rup idareyi ellerine aldılar. [Aizsargi: larını bu hareketlerile gösterdiler ve Çiftçilerden teşekkül etmiş bir kuvvet şerefini, istiklâllerini, vatanın selârretir. Bunların kuruluşu Letonya is tıni herşeyden daha üstün tuttuklarını tiklâlinin ilk senelerine tesadüf eder. ispat ettıler. Bu güç zamanda Letonyanın bir Dahilî durumu yola koymak için po lis bulunmıyan yerlerde vücude geti liğinden yeni bir Letonya doğdu. Şimrilmiştir. Şimdi bu teşekkülün mühim di orada milletin selâmeti, millî varlı bir kısmı çiftçidir, amele ve memurla ğını idrak etmesi Letonya kültürünü ra da tesadüf olunur. Teşkilât İç Ba inkişafa doğru götürüyor. İkinci defa hürriyetini kazanan Le kanlığı idaresindedır. İdareleri askeri tonya üzerinde güneş daha mes'ud idarenin aynidir.] Başbakan Dr. Karlis Ulmanisin em. parlıyor ve Letonyanın 4 yıldızım (4 rile bütün partiler ve parlamento kuv vilâyeti) nurlandırıyor. 16 sene zar vetli bir rejimin tesisine kadar rru fında başarılamıyan işleri millî hüku vakkat bir zaman için kapatıldı. O ge met Dr. Karlis Ulmanisin yol gösterce sabalıa karşı (sosyal demokrat) par mesile bir senede başarıyor ve mille tisinin ileri gelenleri tevkif edıldiği ve tini müsavi bir hak içinde, kültürü ve parlamento reisinin (sosyal demokrat refahı yükselen bir istıkbale doğru göpartisindendı) evinde birçok silâh ve türüyor. cepane bulunarak, bu partinin yapmak istediği ihtilâl meydana çıkarıldı. Hukumet kuvvetleri vazifelerini büyük bir ciddiyet ve soğukkanlılıkla başardılar. Hiçbir yerde karışıkhk olmadı. Şimdi Letonyada ayni kanunî haklara malik olan çiftçi, amele, memur ve bütün Leton birliği Başbakan Dr. Karlis Ulmanin «Kendi vazifemiz vstan /azifesi olsun ve Letonyanın ömrü güneş kadar payidar olsun» diyen a O gecenin sabahmda Başbakan Rei zimkâr sözlerinin irşadile hür ve istıksicumhurun evine giderek geçen hâdi lâllerinin neş'esile yeni inkılâblannın seler ve bulundukları vaziyet hakkın yerleşmesi için birlikle çalışıyorlar. HÜSNEDDtN ABDULLAH da malumat verdi. 16 sene evvel ol ÖTÜKÇO Satın almak için satabilmek lâzımdır (Bafmakaleden devam) landığı gözlerimizin önünde iyiden iyiye belirecektir. Göreceğiz ki sattığımız kadar satın ahyoruz. Bu bir milletin ilerileme yolunda bellibaşlı ihtiyacıdır. Ancak satış işini gittikçe daha bol olduğu kadar daha kolay yapabilmek için de bir yandan ürünlenmizi hergün dünyanın isteklerine göre daha ıslah edilmiş hallere götürmek, diğer yandan mal satmanın bu zamanda istediği bütün ıcabları yerine getirmek zorundayız. Bu işler modern bilgi, modern çalışma ve dünyanın bütün ilerileyiş kurallanna uyma istıyor. Binbir misalinden bir taneciğini göstermış olmak için söyliyelim ki: Avrupanın her tarafmda şimdi dahi bol denilecek kadar portakal bulunuyor. Bunlar iyi saklanma ve iyi ambalâj şartlarile uzun müddet dayanmaları temin olunan meyvalardır. Bu portakallardan bazıları tane ile satılır. Diğer bazılan kilo ile. Tane ile ahnıp satılan portakallan kılo'ıle satsanız sonunc gene birdir. Meselâ portakalın tanesi 10 kuruşa ise kilosu 100 kuruşadır. Fakat 100 kuruş verip te bir kılo olarak aldığmız portakallar sayı itibarile 10 tanedir. Amma buna dıkkat ediniz, ne 9 dur, ne de 11. 10 tanedir. Demek ki tanesi gene 10 kuruşadır. Portakallan aymp sandıklamakta bu ne dikkattir! Sonra yılma varacak kad.r uzun dayanmanın temini de elbet kendisine göre büyük kıymeti olan diğer bir bilgidir. Portakal diyip te geçivermiyelim: Yalnız bu iş kendi başma bizim memleketimızde hiç olmazsa bir milyon kişivi çahştıracak bir konudur. Elverir ki onu ele alalım, ve elâlemden geri olmıyacak usullerde yürütebilelim. Zıraat Enstitülerimizin kulaklan çınIasm! Şu ters lâle hikâyesi hoşa giden, söy lemekte de, dinlemekte de bir zarar olmıyan bir uydurma hikâyedir. Fakat bunun yanıbaşında ikinci bir uydurmadan daha bahsedeceğim ki bu da ışin kötü tarafıdır. Üstad Sinan. camiyi yaparken bina zemininde geniş kanallarla su tevziatı yapmış. Buyük şadırvana ve caminin YUNUS NADt iki tarafmdaki müteaddid musluklar takıh su haznelerine su verdiği gibı, BurKalaysız kaptan çocuğuna süt sa camilermde olduğu gibi caminin tam içirmiş merkezine gelen yerde de resmi görüTopkapıda Beyazıdağa mahallesinde len sade ve zarif fıskıyeyi yapmıştır, çok eskilerdenberi bu fıskiyede kaynı Kalaycı sokağmda oturan Pakize, ka yan suya (her derde devadır) diye bir laysız bakır kapta pisirdiği sütü çocuğukudsiyet izafe edılmiştir, utaklardan şi na içirmiştir. Bir müddet sonra çocııkta şeler gönderip buradan su aldırdıkları zehırlenme alâimi görülmüş, tedavi edilgibi bütün Trakya halkı ve Edirneliler mek üzere Gureba hastanesine kaldırıl camiye uğradıkça muhakkak bu sudan mıstır. eğilip ağızlarile içerler. Ben camide ça Kızı ve damadı bir olmuş... lıştığım vakit buna şahid oldum. O vaFatihte Aliemir sokağında oturan Gülkit şehirde Belediyenin yaptığı su te şen, polise müracaat ederek kızı Mah sisatı münasebetile sular kesilmişti. A mure ile damadı Nuri tarafmdan dövu!deta ağızlarile eme eme suyu getiri j düğünü iddia etmiş ve suçlular yakalanyorlardı. Bu fıskıyenin mermer meme jmıştır. si adeta yalanmaktan parlamıştı, her derde deva dendiği için tabıî hastalıku lerde köşeden oyma direkler vardır. olanlar gelip içiyorlar ve ağzı burnu Bunlar birçoğu sabit olduğu gibi, bazıyaralı çocukları getiriyorlardı. Fakat arını da daha gözalıcı ve daha düşünbu meyanda sevabdır, diye oradan su dürücü olsun diye döner yapmışlardır, içmek için bu taşı yalıyan sağlamlar ve ortadaki üstüvanevî kısmı renkli somaçocuklar da çoktu. Ben orada çalıstığım ki yapmışlar ve iki ucuna gizli mil tamüddetçe adeta çocuklara bekçilik et karak bu köşelere yelreştirmişlerdir. tim. Mekteb kasketi taşıyan kız, erkek Halk dılınde bunların mimar tarafm çocuklan yakalayıp böyle hurnfelere lan binanın oturup oturmadığını gösinanılmaması lâzım geldiğini anlatıyorterecek bir kontrol aleti olarak yapıldi1 dum. Fakat başa çıkmak mümkün mü ' | ğ ğını söylerler. Bunları her gören bir deEvkaf müdürüne vesair alâkadalrara1 |fa çevirip binanın oturup oturmadığını bunun en müthiş bir hastalık sirayet vayoklar. sıtası olduğunu ve mana itibarıle de Halbuki binanın oturup oturmaması bugünkü rejime taban tabana zıd olduıle bunlarm alâkası yoktur. ğunu söyledim. Fakat kimse aldırmadı. Türk mimarisinde köşelerdeki sertliği Halkm selâmeti noktasmdan ya bu fısyumuşatmak lüzumu hissedilen yerlerkıyenin suyunu kesmelidır, yahud da fıskıyenin etrafma bir tel mahfaza ger de bunlar yapılmıştır ki adına kum saati derler. Bu döner kum saatlerinin ya melidir. milleri bozulur, yahud aralarına fazla Camilerimizi gezenler di'inde sık sık miktarda toz girer. Bu sebebden dön söylenen bir söz daha vardır ki tavzihe mez olur. Bu noktayı da herkesin bilmedeğer: si lâzımdır. Binalarm kapılarmda ve yahud içeMimar ride mihrabın yanında veya saır koşeSEDAD ÇETİNTAŞ Uludağda kamp kuran aileler Uludağda kamp kuranlardan bir grup Bursa (Ozel) 3u yıl Bursadan ve İstanbuldan birçok aileler Uludağa çı karak güzel manzaralı çamlıklar ara sında kamplar kurmuşlardır. Dağın muhtelif yerlerinde kurulan bu kamplarda on beş, yırmi gün veya daha fazla kalmmaktadır. Bursada cehennem gibi bir sıcak lıüj küm sürerken Uludağdakiler tatlı bir ilkbahar serinliği içinde ve ormanlar arasında gezintiler yaparak eğlenmektedirler. Kamplardan bir kısmını da yurdumuzdaki yabancılar kurmuşlardır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: