20 Ağustos 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

20 Ağustos 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

c ÎO Afusloı CTTMHTTRfYET FİKİRLER Avrupanın üzerindeki hayal Mustatil. uzun bir masa... Masanm etrafında, dünyanın her tarafından gel miş, rugan pabuçlu, siyah frakh diplo matlar... Masanm üzerinde, içerisi gizli anlaşmaların imzalarını taşıyan dosya lar... Hepsi empriyalizme düşman... Avrupanın üzerinde eli tırpanlı tam bir temizlik yapmak istiyen harb hayalini kovmak istiyorlar... Dilekleri cihan sulhu... Milletler cemiyeti mustatil masa nın başına bu ülkü için oturdu... Söz torbaya girmez... Niyetin iyisini, kötüsünü söz anlatmaz... Kişinin aynası iştir, lâfa bakılmaz derler... *** Yuvarlak bir masa... San, siyah, be yaz her ırka mensub insanlar... Silâhları azaltmak, silâh ticaretini menetmek, harbe sed yapmak için konuşuyorlar... Silâhsızlanma konferansı... Avrupanın üzerinde eli tırpanlı, temizlik yapmak is tiyen harb hayalini kovmak istiyorlar... Hepsi empriyalizme düşman... Söz torbaya girmez... Niyetin iyisini kötüsünü söz anlatmaz... Kışinın aynası iştir, lâfa bakılmaz derler.., *#* Dört köşeli bir masa... Etrafında üç adam... İtalya Habeş davasını çözmeğe çalışıyorlar... Empriyalizm ejderinin başı, iri gövdesi üzerinde doğrulmuş, Habeş Somalisinde yeni bir emperyalizm kavgasına hazırlanan mıllete soruyor: Dile benden ne dilersin?.. Sana ne istersrn vereyım... Dünyayı yenı baştan payla şalım amma, çıkolata renkli Habeşlere dokunma... Düne kadar; mustatil, yuvarlak, dört köşeli masalarda oturanlar, empriya lizmle düşman olduklarını cihana hay kırdılar... Umumî Harbden sonra bütün ülkelerde emprıyalıst düşmanı bir edebıyat doğdu. «Garb cephesınde sükun var» eserini yazan adamı az daha ılâhlastıra caktılar.. Hepiniz empriyalizme düşman kesildiniz... Harblerin, ancak büyük emperyalist devletlerin endüstri bakımından büyümefine yardım ettigini, bunun gerek milletlerin, sömürgelerin (müstemlekelerin) zararına olduğunu sizin âhmlerınız yaz dı. Vatan, mılliyet kelimeleri arkastnda, bir kısım sanayicilerin, bankaların mrn faatını korumak ıçınv harbettığınizi sizın ıçtımaiyatçılarınız söyledi... Siz de emperyalızme düşman kesildiniz. Anlayana sivrisinek saz HUseyin Rahml GUrpunar •» c HÂDİSELER KARŞISINDA BATI VE DOĞU Ahmed Ağaoğlu J IBUGUN DEBUI Balta! V » •*• r * «Ercümend Ekrem Taluyan «Peçeli kadın» başlıklı yazım münasebetile âlicenab ruhunuzun cömerdliğinden kopan iltifatlarınıza teşekkürleıimi arzettikten sonra, açılan sivrisinek bahsine kalem karıştırmak için müsaadenizi dilerim. Mel'unun adı anılınca duramam ka îinmm. Derhal onun incesaz vızıltısı kulağıma dolar. Vücudüme iğneleri batar. Fili, deveyi yaratanın kudretine hayranım. Fakat hâlikin en büyiik meha retini bu küçücüğe hasretmiş olduğu fikrindeyim. Gözlere kâh görünür, kâh görünmez. Püften mahluk. Sesi var, zekâsı var, domuz kadar iştahı var. Aydınlıklarda, kuytu yerlere sinmeyi bilir. En ufak bir kımıldanışınızda yanınızdan uzakla şır. Dikkatsizliğinizden istifade ile sizinle beraber cıbınlığe gırmek açıkgözlülüğü nü gösterir. Ccnabı Hâlik bu kurnazlık lann dımağını onun neresine sığdımış bilmem ki?.. Sizi dalgın veya uykuda buldu mu biner dalınıza... Beşerenize zehirh iğnesıni daldırır. Kuyudan su çeker gibi iki kolunun biri kalkar, biri iner. Orümcck ağından daha ince görünen bu hortumun kurşun boru gibi içi oyuktur. Kanınız baslar bu mecradan haşerenin vücudüne akmıya... Hayat usarenızi emdiğıne mukabil her zaman sızı boş bırakmaz. Bazan müthiş bir hastahk asılar kalkar. Vücudünüzün orasında bir ka şıntı yanması duyarsınız. Bir de bakar finız ki hakikaten ateş dokundurulmuş gibi mercimek kadar bir kabartı peyda oltnuş. lşte aşı tutmuş, haşere ile kan karde;i olmuşsunuz. Hısımlığın belâsını tonra anlarsınız. Birkaç yerinizden sokulmuş iseniz adeta oralarınız fişer. İşte tam intikam almanın sırasıdır. kendinizi bir yoklarsınız. Hiç te hastalıktan önceki adam değilsiniz. Ya gözleri nize zâf gelmiştir. Ya iki kulağınız birden sağır olmuştur. Eh canınız kurtuldu ya... Bu maluliyetleri hoş görmeli denilir amma kurtuluşunuz henüz pek ma lum değildir. Sıtmanın bıraktığı feııa yadigârlardan biri de (aortite), yani kalbin kırmızı kan damarı hastalığıdır ki marizini derhal götürmese bile yaşlandıkça tutulanın ölümüne sebebiyet verecek tehliklerden birini teskil eder. Vücudünüzü kaplıyan bu galib ordu acaba tek neferine kadar çekilip gitmiş midir? Buna hiçbir fen kat'ıyyetle tasdık cevabı veremez. Dalağınız, karaciğeriniz onun yıllarca sinip saklanacağı birer mısafirhanedir. lstilâ hırsı besliyen mılletler gibi tekrar hücuma geçmek ıçın hafıf zama nınızı bekler. Paludisme denilen bu mühlik marazın dimağa savletinden husule gelme çok korkunc tecennün vak'alan o kudum. Haini tartsanız iki mıligram gelmez. Zehirli hançerile yetmiş kilolukları topraklara serer. Onun incecik iğnesile her yıl insanlara kazdığı mezarlann soyısına dair istatistikler tutulsaydı bu ra , kamların önünde dehşetlere düşerd'k. Başlangıç tarihini pek bilmiyorum amma İstanbul ve civarında malarya vak'alan hiç görülmüyor değil... Şimdi sözü olurken bu Azrail sineklerden kaçı tepemizde dolaşıyor acaba? Bir hastadan aldığı (hematozoaire )leri sağlam bir vucude nakleder. Kendisi fimanillâh ma razdan muaftır. Mücadelenin Heybeliadamızda çok müsbet tesiri görüldü. Aşağı mahalleleri bilmiyorum. Bizim yukarı semtte tek sivrisinek kalmadı diyebilirim. Evvelden pek çoktu. Bahçeye, balkonlara çıkıp ta seıcserpe oturmak ne haddimize idi. Müte madıyen haşlanır, çiçek çıkarmışa dö nerdık. Şimdi Adanın sihirli güzelüğıne doyulmaz, ılık yaz mehtablarına karşı yarı çıplak bir serbestlikle oturuyoruz. Konuşmalar devam ediyordu. Arka daşlardan birisi: Zihniyet bakımından batı ile doğu arasındaki ayrılıklardan birisi de batıda insanlar topluluğu ve birlikte yaşamağı severler. Doğu da ise tersinedir, herkes ayrı ve tek başına yaşamağı tercih eder. Batıda her fer din en azı beş altı zümreye bağlıdır. Burada bir mesai kurumuna, orada bir fakirleri veya çocuklan koruma teşekkülüne, daha başka yerde bir idman cemiyetine, bir siyasî fırkaya, bir irfan zümresine bir karşıhklı sigortaya, b'r karşıhklı teavün cemiyetine ve ilâahir. Hulâsa her ferde kendi talihini çevredeki dığer ferdlerin talihlerine bağla mış. insanlar birbirine karışmış, girmiş, adeta birbirinden aynlmaz bir uzviyet halinde yaşarlar. Doğuda ise bunun tamamen teî^ine dir. Herkes kendi kını içine çekilir, başkalarile alâkadar olmaz, toplu hareket etmekten haz almaz, ferdler arasındaki münasebetler ya tesadüfe bırakılmıs ve yahud kanun ve devletin yarattığı nıünasebetlerden ibaret kalır, kendi kendine ve ba.şlıbaşına bağlar kurulmaz. Birisi başkasının talihile alâkadar olmaz ve herkes kendi talihini kendisi ve tek başına kurmağa çalışır. İkinci arkadaş: Dedikleriniz cok doğrudur ve pek mühim sonuclar verniektedir. Batıda her ferdin saadeti topluluğun saadetine bağlıdır. Herkes kendi şahsî menfaatini güderken mensub olduğu zümrelerin kemmiyetini de düşünmek mecburiyetindedir. Bu suretle ferdler arasında öyle bir zincirleme var oluyor ki birisine dokunuldu mu, hemen diğerlerine de akseder ve herkes herkesi müdafaa etmek zaruretini hisseyler. Bir birlik oluyor ki kınlması pek güçtür. Doğuda durum tersinedir. Ferdler birbirine yabancı olduklarından ve ayrı ayrı yaşadıklanndan kuvvetli ve mukavemetli birlikler yapamazlar; kolayca dağıtılabilirler. Italyanın yanıba • şındaki zengin, güzel ve üç dört milyon nüfusu olan îsviçreyi bırakıp ta üç bin kilometro mesafede bulunan ve on milyondan artık nüfusu olan Habeşistara saldırması hikmetsiz değildir. O bilivor ki üç milyonluk birbirine bağlı lsviç reliler tarafından göreceği mukaveme tin yanında on milyonluk Habeşlilerin gösterebilecekleri mukavemet hiç ka lır. İngiltere ufacak Irlandayı yutamadı. Halbuki kendisinden on kere büjük olan Hindistanı sömürmektedir! Üçüncü arkadaş: Birlik itiyadı yal nız bu mühim sonuclarla kalmaz. Memleketin açılması ve halkın refah bul ması için de mühim bir âmildir. Birlik başhbaşına bir kuvvettir. Birlikte ça lışan on adamın işini hiçbir zaman ayni on adam ayrı ayrı göremezler. Bu suretle birlik başhbaşına bir feyiz kaynağı oluyor. Sonra birlikte hareket e denler arasında kendi kendine karşı lıklı inan ve itimad hassaları doğar. însanların birbirine karşı inan beslemeleri ise gene başhbaşına bir birlik kaynağıdır. Doğunun haiz olduğu refahın başlıca sırrı buradadır. Canavar ilkin cürümleri duyulmıyan ihtilâsçılar doymamazlığile patlayıncıya kadar semirmiş, o renksiz vücudü nar tanesine dönmüştür. Artık açlığındaki ce vıkliği yoktur. Konduğu yerden çabuk kalkamaz. O zaman hemen bastırmalı; parmağınıza bulaşan taze emilmi; kendi Mücadelenin bu müsbet tesiri önünde kanınızdır. yapılması halka düşen işler de vardır. Fakat habislerin milyarlan, quintillion Helâlarımızı, bulaşık çukurlanmızı haşeIarı aşan orduları böyle tektük öldürmc renm türeyebileceği başka yerleri sıkça İle tukenır mı? Temiz. pis her birikinti sıkça eczahyabiliriz. Edilecek masraf, çesuda sürfeleri canlanıyor. Yaradan on kılen rahatsızlığa nisbeten hiç sayıiır. ların rızklarını bizim kanlarımızdan verKarşıyaka halkının şikâyetlerini nku miş. Mağrur insan nesline tabiatin bu yorum. Haydarpaşadan Izmite kadar uhakaretini çok acı buluyorum. Firavu zanan bu geniş sahanın her noktasında nun genzine kaçan sivrisinek bir mitoloji bu afetin kökünü kazımayı imkânsız saymasalı ise de senboliinden alınacak an masak ta güçlüğünü ıtıraf etmek n;ec lam büyüktür. Biz öküzü, mandayı ke buriyetindeyiz. Görülemıyen, bilinemiyen sıp yıyoruz da kanlarımızı bu küçücük her nasılsa ihmal edilen bir membadan lerin tehlikeli hacamatlarından koruya derhal ürer ve civara yayılır. Sıtma mü mıyoruz. cadele riyaseti bu hususta bildırilmesi lâİnsan oğlu kendi cinsini öldürmek için zım şeyleri talimatname şeklinde ilân ezehirli gazler icad edeceğine bu afetin derek halkı kendine yardıma çağırma dünyadan kökünü kesecek bir çare dü hdır. jünseya?.. însana insan öldürmesi kolay geliyor. Bütiin tedbirlerimize rağmen şerlerinden tamamile emin olamadığımız bu küçücüklerin bize vurdukları ölüm asılarına karşı henüz silâhsız gibiyiz... Sizi hançerliyen sinek anofel cinsinden ise bıraktığı (Hematozoaire) mikroblan ka nınızda kültür yapar, çoğalır. Kendiniz de bir halsizlik duyarsınız. Neşeniz kaçar. Iştihanız söner. Bir gün Kutbun buzlanna gömülüyormuşsunuz gibi birden bire sizi bir titreme alır. İki çeneniz takır takır çalpara çalar. Arkasından bir ateş, bir ateş; derece kırkı aşar. Külhan ke lilirsiniz. Kan muayenesinde halkalar görünür. Ne o? Adma (paludisme) deni len habis hummaya uğramışsınız. Bunun müessir ilâcı kinindir. Size basarlar ki nini, basarlar kinini... Bünyeniz hastalığı yenecek kuvvette ise kurtulduğunuz günü Fakat söz torbaya girmez... Niyetin iyisini kötüsünü söz anlatmaz... Kişinin aynası ıştır, lâfa bakılmaz, derler... Za ten bılıyorduk, sız mustatil, yuvarlak, drrt köşeli masadan elleriniz böğrünüzde kalktıktan sonra bir daha öğrendik ki, bütün bu konferanslar, bizleri avutmak, bizlcri kandırmak, Avrupanın üzerinde eli tırpanlı gezen hayali bir daha millctlcrin Şehrin Belediye ve temizliğe aid işleboğazlarına saldırmak içindir. rinde halkın hissesine düşen vazifeleri SABÎHA ZEKERlYYA mühimsemeyip te her kabahati memurlara yükletmeyi pek doğru bulmuyorum. İstanZavallı yaralı öldü bulda tahtakurusundan uyunmaz evler İki gün evvel Galatada bir yaralama vardır. Suçu kime bulacağız? Ge^len olmuş, Mehmed isminde bir adam yarayataklarında haşır haşır haşlanırlar. Bu lanmıştı. Mehmed yaralarınm lesirile ölhaşeratı temizlemenin kat'î çaresine başmüstiır. vurmıya üşenirler. Ben insanın bu muzır böceklere karşı bu aczini ve böyle bir pis rumunun vazifesini tenkid ediyoruz. Fa lıği bir ev için ayıb sayarım. Bu yer ha kat onun teşekkülünden önce bizim için şeresinin ıstırabı havadakilerden daha ha Allahtan gayrı bir şıkâyet makamı var fif olduğu iddia edilemez. Her iki cins te mıydı? Vücudlerimizi lâlezare çevıren bu kanlarımızı emen küçük canavarlardır. fahrî hacamatçıların iğnelerine bünyeleSıvrisinekle mücadele daha dün başlamış bir kurumdur. îstanbul, Boğaziçi ve bütün Marmara kıyıları ve iç taraflar halkı asırlardır ki bu haşereye kan ver gisi vermekle kendilerini mükellef sanacak bir ünsiyettedirler. Şimdi mücadele ku rımız alışıktır. Ve hâlâ çoğumuz şu fa talist itikaddayız. Tahtakurusu mu? Bir kere ürediği yerden kökünü kırmak mümkün değildir. Sivrisinek mi? Adam sen de vız gelir!. HÜSEYİN RAHMl GURPUNAR ve zorlu davranmağa mecbur olmuştu. Fakat mademki Aryan kendini teslime karar vermişti, niçin bu kadar şiddetle mukavemet ediyordu? Oldukça sert bir sesle söylenmekten kendini alamadı: Burada nıçın bulunduğumuzu bilmiyor değilsiniz. Nihayet bu, sizin için bir başlangıç ta değil!. Aryan ona bir ilâh gibi baktı ve mütaleasının boşluğunu hissettiren bir ahenkle: Herhalde, dedi, mutlaka zahâlinizi bekledığımi de zannetmiyordunuz ya? Konstantin onu yatak odasına götürmek isteyince divana sarılarak kat'î bir sesle: Şartlarım var, dedi. Erkek öfkeli öfkeli cevab verdi: t Onceden hepsi kabulüm! Bir saat sonra Aryan tuvalet masası önünde başını düzeltiyordu. Ta beline kadar düşen uzun ve sık saçlarının dalgaları güzel göğsünü saklıyordu. Serbest ve pervasız bir ifadeyle eski hikâyeleri anlatıyordu. Aralarında yeni başlıyan münasebete delâlet eder ne bir kelime kullanıyor, ne de gözlerinde böyle bir mana okunuyordu. Konstantin onu dinlerken gözü kendi sağ ehne ilişti ve parmağının üzerinde bir Itmbakkaldan tramvaya binen ve bunun neticesi büyük işlerin, yapılaadam, kondöktörün alelâcele çebilmesidir, doğuda kurulan şirketlerin, kip kapattığı parmaklığa yüzücemiyetlerin uzun müddet devam ede nü dayadı, bir sigara yaktı, düşünceli dümemesi, içtimaî hayatın bir türlü kuru şünceli bir tavırla fosurdatmağa koyuldu. lamamasıdır! O esnada, içeriden birisi seslendı: Karabet Ağa!. Karabet Ağa!. Dahası da var. Batıda tekler birçok zümrelere bağlı olduklarından o züm Adamcağız döndü, baktı. îçeriden kenrelerin tâbi oldukları kaidelere, ahlâkî disini adile çağıran zata, elile, sinek ko umdelere bakmak mecburiyetindedir. var gibi bir selâm verdi. Gene tekrar baMeselâ tüccarlar sendikasına bağlı o şını çevirip, düşüncesine ve sigarasına dallan bir tüccar bu sendikanın nizamna dı. Içeri gelsene! mesine bakmalıdır. Ayni zamanda ayni adam bir hayir veya bir maarif kuru Parmaklannm arasında tüten sigarayi muna bağlı ise bu kurumlann da tâbi gösterdi. Şu pisi bırakamadın. gitti! oldukları nizamlara bakmak ödevindeCevab yok. dir. Bu suretle batıda bir ferdin bütün Nereye gidiyorsun? hereketleri daimî bir kontrol altında Elile uzağı işaret etti. Öteki, tramvayi bulunmaktadır. Hareketlerine dikkat etmek, çevresindeki kurumların hey dolduran kalabalığı ıte dürte yakınlajmış, siyetlerini, şereflerini, maddî menfaat kapının ağzına kadar gelmişti. Nasılsm? îyisin? lerini gözetmek ve icab ettiği zaman kendi ihtiraslarını, kendi şahsî menfaKarabet Ağa, şöyle böyle der gibi başını iki yana sallamakla iktifa etti. atlerini feda eylemek mecburiyetinde kalıyorlar. Tersine hareket ettiği tak Çocuk nasıl?., Büyüdü?. Büyüyor! dirde zümrelerden koğulmak ve halk Mektebe gidiyor? arasında itimad mevkiini kaybetnıek tehlikesile karşılasır ki bir insan için Karabet Ağa başını yukarıya kaldırdl. en büyük ceza da budur. Bu suretle ba Neden göndermiyorsun? tıda toplu yaşamak itiyadından kuvvetKarabet Ağa içini çekti... Yarım ağızli bir terbive âmili doğuyor ki adma u a: mumi düşünce denir. Bu umumî dü Mekteb tatil!. dedi. şüncedir ki batıda en yüksek hak ye Köye çıkmadın, bu yaz? rini tutar. Onun hükmü kat'î olur. HiçBaş gene kalktı, «hayır işareti» ver di. bir temyize tâbi olmaz. Neden çıkmadın? Doğu ise topluluk hayatına yabanc Bu defa omuzlar kalktı, dudak biikülolduğundan böyle bir âmilden de mahdü. rumdur. Orada herkes kendi başına yaTramvay Parmakkapıya gelmiş, biraz şadığından kendisini resmî kanunlarboşalmıştı. Balta olan adam, sahanlıga dan başka hiçbir kaide ve nizamla bağlı indi; elile Karabet Ağanın omuzundan saymaz ve kendi nefsini, kendi ihtirastuttu, çekti... larını ve menfaatini herşeyin üstüne çı GeHLâfedelim!. karır. Burada kaideye bakmak batıda Karabet Ağa, yarım tertib döndü. Gözolduğu gibi yaşayışın kendisinden doğlerinde asabî bir tevekkül okunuyordu. madığı için cebrî olan kanuna da is Hasta gibi duruyorsun.. Neyin var? teksiz itaat eder ve fırsat bulduğu zaman onu ihlâl etmekte hiçbir beis gör Tansiyonuna baktırmışin? mez. Hatta böyle bir hareketi bir hüner sayar. Şöyle ki batıda ferdin hayatı ni Gel seni hekime götüreyim! Bizim zamlı olduğu halde doğuda nizamsız ve doktor İstepanın muayenehanesi nah, junanarşiktir. Hele kamuy (umumî ef da, sokağın içindedir. Haydi, gidelim! kâr) burada türlü tesirden mahrurrtdur. Batıda olduğu gibi terbivevî bir anul Korkma: Benden, benim dostlarımrolünü oymvamaz. Zaten birbirine yadan vizita almaz!. bancı olan teklerin umumî ve müşterek O sırada Galatasarayına gelmiştik. bir hüküm vermeleri imkânı bile yok Gözlerimin önünde, Sultanahmede bilet tur. Olsa bile müevyidesiz kaldığından kestirmiş olan Karabet Ağa, birdenbirc hiçbir tesir yapamaz. Çünkü ferdi cezakendini tramvaydan a'.ağı attı, hızh hızh landıracak, onu içinden atmak, halk uzaklaştı... huzurunda teşhir etmek gibi vasıtalara Baltanın gevezeliği canına tak etmişti. müracaat edecek zümreler mevcud deErcümend Ekrem TALU ğildir. Bereket versin ki biz Türkler şarkm asırlardanberi devam eden bu yasayış tarzım terketmek üzereyiz. Toplu yaşayış usulüne yanaşmaktayız. Fırka ha vatı. iktısadî kurumlar, kooperatifler, himaye cemiyetleri ve saire gittikçe çoğalmaktadır. Maddi ve manevî birçok fevizler temin eden bu kurumlann tam mahsullerini alabilmek için onlarm esas ve ruhunu teşkil eden hususiyetler üzerinde ısrarla durmahyız. Ferdler üzerindeki manevî tesirlerini kuvvetlendirmeğe bakmalıyız. Bir taraftan kon trole öteki yandan da müeyyideye kıy met vermeliyiz. Ferdlerin kurumları kendi şahsî ve ferdî ihtıras ve menfa atleri için vasıta ve alet ittihaz etme lerine asla meydan vermemeliyiz. Bu gibi hallerin vukuunda tereddüdsüz en kesin tedbirler alınmalıdır ki kurum lardan beklenilen feyizler temin edil AHMED Fikret ihtifali Büyük ozan Te\fik Fıkretın ölümü nün yıldönümü münasebetıle dun Eyübdekı mezan basında sade ve samimî bir ihtifal yapıldı. Merhum Fikrete şimdiye kadar yapılan ihtifallerin on altıncısı olan dünkü toplantıda merhumun eskı arkadaşlarından bazılarile hararetli perestijkârlarından Florinalı Nazım, Galatasa ray lisesi ve diğer mektebler talebeleri ve Eyüb gender mahfıli üyeleri ha/.ır bu lunmuslardır. Ihtıfalde merhumun hatıraları yade dilmis, insanlık ve san'at noktasından k ymetı üzerinde sözler söylenmiş, bu arada Florinalı Nazım tarafından bir şiir okunmustur. Şark ülkelerinin geri kalmalannın orada halkın nisbeten fakir olmasımn sırrı da ferdlerin topluluğa ahşkın ol mamalarıdır. Tekler ayrı ayrı çalıştıklarından tabiatile topluluk kadar mahsul alamıyorlar. Sonra aralarında kar miş olsun. şılıklı inan ve itimad da hasıl olmuyor çizik gördü: «Bu küçük canavar beni tırnakladı, diye düşündü, yoksa iğne yarası mı?» Saat on ikiyi çaldığı vakit Aryan ayağa kalktı. Konstantjn onu gece yemeğine götürmek istiyordu. Fakat ısrarîan boşa çıktı. Aryan: Evde âşıkım bekliyor, diyordu. Dün gece benimle kavga etti. Nereden geldığımı anlamıştı sanki. Sesını teyzem de duyup lâfa karıştı. Haydi bir de onu dınledık. Bu zatı bertaraf etmek lâzım.. Evimde sükunet içinde olmağı severim. Otelden beraber çıktılar. Yürüyerek Aryanın evine gıttıler. Aryan canlı hareketler ve bol nüktelerle jimnaz programından, gene kızların gördüklerı terbıyeden bahsedıyordu. Kapıya varıp ta ayrılacakları vakit Konstantinin keııolnıni ertesi günü ayni saatte görmek ıstedığını söylemesine şaşmış göründü, lâkin hiç münakaşa etmeden kabul etti. Konstantin otele döndü. Yatmadan önce perişan yatağı düzeltmek istedi. O zaman: Beni zannettiğimden daha derin tırnaklamış, dedi. Garib küçük hayvan! Anlaşılıyor ki yeniden terbiye etmek lâzım. Fakat değer mi ki?.. Çocuğa taarruz eden çocuk Dört yaşlarında Hüseyın isminde bir çocuğa Bebekfe taarruz etmekle sur.lu on dört yaşlarında gene Hüseyin adlı bir çocuk yakalanarak adliyeye gönderilmiş; AĞAOGLU hakkında tevkif kararı verilmiştır. Yazan: Klod Ane " Cumhuriyet „ in edebî romanı: 20 Çevirenler: F. Varal va F. Osman hazırlanmış pijamaları serili duruyoröu. Birkaç dakika sonra salona geçtiler, ve beraberce çay içtiler. Konstantin gene kızın yanına sokuldu. Erkek onu soymağa kalkıştı. Aryan inadcı bir mukavemetle karşı duruyor, sivri tırnakları bu mücadelede önemli rol oynuyordu. Gene kızın elbiselerini çıkartabilmek için her parçada yarı rıza, yan zora başvurnnk: yalvarmak, yahud yeni plânlar kurarak hile kullanmak lâzım geldi. Bu mücadele Konstantıni son derecede sinirlendirmişti. Medeniyet kadına, böyle vaziyetlerde erkeğin saldınşına karşı bir mukavemet gösterişi yapmayı öğretmişti. Öyle bir gösteriş ki erkeğin mutlaka esatirî bir hareketle muzaffer olmasını temine yarasın! Bu, çoktan düzenlenip yoluna konmuş enfes bir komedidir. Konstantin Aryanla aralarındaki zımnî şartlara rağmen mücadele etmeğe Bayağı gece Ertesi gece, saat sekiz buçukla Aryan evinin kapısında göründü. Konstantin Mişel onu bekliyordu. Gene kızın basında geniş kenarlı ve kordelâ ile çenesinin altmdan bağlanmı? gözalıcı bir şapka vardı. Siyah mantosunun yakasından çıplak boynu görünüyordu. Beraberce Toverskayaya indiler. Daha evvel verdikleri karara göre «gezeceklerdi». Halbuki Nasyonal otelinın önü ne geldikleri zaman Konstantin içeri girmeği teklif etti. Aryan: Hay hay, dedi, niçin olmasın? Ve ağır mantonun altında zayıf bir omuz kalktı, yakasını biraz araladı. Aryan küçük salona mantosunu bııaktl, yatak odasına geçerek şapkasını çı kardı ve aynanın önünde saçlarını düzeltti. Hiç yadırgamadan etrafına bakındı. Yatağın üzerinde Konstantinin gece için Çok yorgundu. Daha fazla düşün hametle ve aşkla alay ederdı. Bazan da Konstantin Aryanın boşlukta kuruverdimeden uyudu. ği muhayyel bir satoyu tek bir kelime ile Aşk mı doğuyor? yıkıp eğlenîrdi. Fakat ekserıya onu fanMüşterek hayatları düzene girmişti. Ar tazilerine koşmakta serbest bırakırdı. O yan üniversiteye devam ediyor. Konstantin j vakit Aryan adeta yarı sarhoş fikirler gündüzleri onu hiç görmüyor ve kendi işle j âlemınde yüzerdi. Ve Konstantin onun bu ıile uğraşıyordu. Bir defa öğle yemeğinı, gürbüz zekâ oyunlarına, bu parlak dü metresi diye bilinen Moskovanın en gü şüncelerden fışkıran kudrete hayran kalzel kadını Madam la Baron Kartingle maktan kendini alamazdı. O dünyayı iyi beraber yedi. Kadına kar$ı, onu hayrete tanıyordu. Londrada, Nevyorkta, Paris düşürecek kadar, ıhtımamsız davrandı, t ve Romada yaşamışh. Şöyle düşünüyor fakat mazeretler bulmak tedbirliliğinde du: «Kâinatın hangi payitahtı vardır ki yalnız garbde öğrenilen son derece ileri kusur etmedi. Her aksam «aat sekiz buçukta La terbiye ve lisan ınceliğine sahıb bu kü dovayaya koşar ve bir siyah pelerine bü çücük Rus kızı ;kısa bir staj görüp kenrünmüş üniversitelisini bulurdu. Her ak dine çeki düzen verdikten sonra orada sam yürüyerek otel Nasyonale kadar muvaffak olamasm? İnce ruhlu adamlar inerler, her gece sıcak ve karanlık bir o bu gene kızda kim bilir ne büyük saadet dada otururlar ve saat on ikıyi çaldığı va kaynakları bulurlardı?» kit, akşam geçtikleri yollardan geri dönmek için tekrar giyinip karşıhklı bir zevkle başbasa konuşarak uzun yol boyunca yürürlerdi. Aryanın her bahiste sözü kesip atan isabetli fikirleri vardı ve bunları muaraza kabul etmez bir kat'iyetle söylerdi. Duy guya yer vermiyen çok ileri materyalizm sistemleri kurar, hiç acı duymadan merKendi hesabına burada ne kadar cazib bir arkadaşa rastlamıştı? Aryan onu düşünceden düşünceye koşturuyor ve hiç durmadan yenileşen bir his, heyecan ve fikir humması içinde tutuyordu. Onda cömerdlik el için kendini yıprandırma vergilerile dolu Rus yaratılışının bitip tü« kenmez zenginliklerini bulmuştu. (Arkan uar)

Bu sayıdan diğer sayfalar: