20 Ağustos 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6

20 Ağustos 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURfYfTls 20 Agustos 195* KUçUkj hikfiye j Yeşil defter Duymadıklarımız ve bilmediklerimiz Süzme sözler Yazan: Raif Necdet Kestelli (Hisler ve Fikirler) sahibinin kendini sevenlere bu yıl içinde sunduğu «Süzme Sözleri> beğene beğene okuduğum gündenberi birkaç hafta geçti. Fakat o sözlerin birçoğu düşündürücü bir incelik taşıdığı, birçoğunun da güzelliği örtülü bulunduğu için duygularımı ve eser hakkmda edindiğim kanaati ilk hamlede yazamadım, kitabı bir daha gözden geçirdikten sonra bu işe el vurmayı tasarladım. Şimdi «Süzme Söz ler> in güzelliğini biraz daha kuvvetli kavramış bulunuyorum, bu sebeble de eser hakkmdaki düşüncelerimi söyle meğe kendimde salâhiyet görüyorum. İlkin, Raif Necdet Kestellinin kita bına niçin Süzme Sözler adını verdiğini araştırmak isterim. Bu gibi sözlere gelişigüzel vecize diyorlar. Raif Necdet te öyle diyemez miydi?.. İşte onun, (Hisler ve Fikirler) sahibinin olgun luğu bu ad işinde de göze çarpıyor. Çünkü o, Aphorisme ile Gnomeun, Maximein, Adagem, hatta Laconique sözlerin birbirlerine karıştırıldığını ve hepsi bir biçim altında göründüğü halde çok ince farklarla birbirinden ayrılan bütün kısa sözlere vecıze denilmekliğin gülünclüğünü biliyor. Sırası düştüğü için şu vecize kelimesi üzerinde yapılan suiistimali biraz e şelemek isterim. Bizde «iki kere iki dört eder> sözüne bile vecize demek âdet olmuştur. Halbuki bu, bir formüldür. Çünkü sabit bir nisbetin, naturel bir hakikatin ifadesidir. Gene bizde «kes kin sirkenin zararı kendi küpünedir> gibi sözler vecize sayılıyor. Halbuki bunlar, frenklerin adage dedikleri sözlerdir ki folklore nev'indendir, birer meseldir. Jül Sezarın «geldim, gördüm, yendim> sözünü vecize olarak tanıyanlar da var. Halbuki bunlar Laconique sözlerdir ki değerleri kısa ve kuvvetli olmaktan ibarettir. Ceketsizlik modası Amerikada, halkı ikiye ayıran bir ihtilâf baş göstermiştir. Bu ihtilâf, ta biî tam Amerikaya yakışır şekilde. Bir kısım halk, yazm, çok sıcak havalarda ceketsiz gezılmesini istiyor, diğer kı sım da bunun tamamen aleyhinde. Her iki fikrin taraftarları, gazete ler, konferanslar ve radyo neşriyatı vasıtasile kendi noktai nazarlarım mü . dafaa ediyorlar. Bilhassa ceket aleyh tarları, caketsiz gezmek suretile, propagandalarını daha maddî ve daha kuvvetli bir şekilde yapmaktadırlar. Geçenlerde, caketsizlik taraftarları nm ileri gelenlerinden biri, gömlekle sokağa çıkarak bir iş için tanıdıklarından birinin evine gitmiştir. Halbuki o zatın apartımanı, ceket taraftarların dan birinin malı olan binada imiş. Kapıcı, bu gömlekli adamı binadan içeri sokmamış. Bu hâdise, gömlekle gezmek taraf tarının, bina sahibi aleyhine 25.000 dolarlık bir zarar ziyan davası açmasile kapanmış. Mahkemenin vereceği karan şimdi her iki taraf mensubları da sabırsız lıkla bekliyorlarmış. Tarihî roman : 21 Yazan: M. Turhan Tan Uykuda sanılan Türklerin ayakta ve hücuma hazır bir vaziyette görünmeleri, baskıncılari geniş bir korku ve telâşa salmıştı! Vilâdı bir baskın yapmağa zorlıyan da gene oydu. Macar ordusu gclmeden önce bir zafer ve bir şeref kazanmağa çalışılmasını ileri sürerek Voyvadayı kandırmıştı. Böyle bir davranışın tatsız bir son vermesi halinde gerilere çekilmek, Macar sınırına yakın bir yerde Matyas Korven ordusile birleşmek öğüdünü ve rerek te Vilâd cenablarını her türlii tereddüdden uzaklaştırmağa muvaffak olmuştu. Yaksiç, şu baskın işinde Vilâdı ya Türklere yakalatmayı, yahud Ma carlara teslim etmeği amac edinmişti. Onun bir düşüncesi daha vardı: Fatihin gözüne girmek ve Çakırcı Hamza Paşa işindeki rollerini unutturmak. Çünkü Balkanların, Macaristanın, Lehislanın, Eflâkle Buğdanın siyasî durumunu pek karışık buluyordu ve Osmanlı hüküm dannm gözüne girerek bu karışık durumdan kendine büyük kazanclar çıkarmak kuruntusunu güdüyordu. Yalnız birşeyi unutuyordu: Küçük Mustafanın hıncı!.. Eğer bu gene Türkün kendini ele geçirmeğe and içtiğini bilse ve daha doğrusu onun yaşıyan bir tehlike olduğunu sezse belki plânlarında hayli değişiklik yapardı. Bunu sezemediği için Fatihle uyuş mayı kâfi buluyordu, arasıra jurnaliar gö'nderiyordu. başını çekti, kendi özel bölüğüncîeri bâ'ka bütün askerlerini ileri geçirdi, «hü « cum» emrini verdi. O ve Yaksiç, bulundukları yerde «zafer» müjdesini bekliye» cekler ve bunlar da gecikirse geriye atıi lacaklardı. ( Gene Macar, yapılan baskınm Eflâklılar için ölüm olacağını kestiriyordu ve bozgun başlayıp ta kendileri de kaçmağa yüz tutunca bir sıra düşürerek Voy* vadanın atını, sözgelimi, bir kılıc darbesile, hareketten alıkoymayı ve herifi arkadan gelecek Türklere tutturmağı ta5aM lıyordu. Bunu beceremezse, eskiden düşündüğü gibi, hareket edecekti, cellâd Vilâdı Macaristanda kafese sokacaktı. I Bununla beraber heyecan içindeydî, üç bin metro ileride başlıyan boğuşmanın sonunu merak ediyordu. Arkalarında hazırlanan kazıklardan kurtulmak için Türk yatağanına boyun uzatmayı göze alan büyük bir fırka Ulah, nihayet Türk karargâhına daşmışlardı, gözlerini «cran kara ve derin bir ıssızlıktan şevke gelerek dalkıhc ileri altılmışlardı. Karsılarında ne kılıc, ne mızrak yoktu. Bu, onlarıa yürekpekliğini artırıyordu, bileklerini biraz daha kuvvetlendiriyordu ve keskin kılıclara kolay bir işleyiş veriyordu. i Fakat karanlıkta durmadan işlıyen kilıcların yarattığı ses, bu böğürme ve kişnemeden ibaretti. Ortada kolu düşen, budu parçalanan, yüreği delinen insanların çıkaracağı inilti yoktu. Göz kızgınlığile ilkin bu tuhaflığın farkında olmıyan baskıncılar biraz sonra atlardan yuvarlan • mağa, boynuz veya çifte yemeğe başlayınca Türk askerine değil, develere ve öküzlere baskın yaptıklarını, ağırlıklar arasına saplanarak yaya kaldıkiarını anladılar, dörtyana dönerek bu çıkmazdan kurtulmağa savaşır oldular. Rahatsız edilen o binlerce hayvan böğürerek, öğurerek dolaşıyorlardı, önlerine rasgelen baskıncıyı ısırıyorlardı, boynuzluyorlar « dı, çifteliyorlardı. Bu kargaşalık sırasında Türk çadır ^ ları birden aydınlanmıştı, binlerce meşale gecenin karanlığını yırtarak ıkı laratl birbirine göstermişti. Uykuda sanılan Türklerin ayakta ve hücuma hazır vaziyette görünmeleri baskıacıları büsbütün şaşırttığından hemen hepsi selâmeti kaçmakta arıyordu. Gözönündeki kılıc uzak» taki kazıktan daha korkuncdu. Bundan ötürü de kaçmak, hiç durmadan kaçmak isteniliyordu. Fakat bir akıncı fırkası, Mihal oğlu Alinin kumanda ettiği frıka, küreyi sessiz, gürültüsüz sarıveren bir gece gibi, o karanlıkta baskıncılan çevirmışti. Ye • niçeriler de yatağanlan ve palaları sıyırarak, ağırlıklan aşarak ilerliyorlardu Kurtuluş gücdü, belki de mümkün de * ğildi. Durumun böyle bir biçim aldığını ka* pana tutulan Eflâklıların çok gerilers yetişen vaveylâlarından anlıyan Vilâd, saçını sakalını yolmağa başlamışh. Gczyaşlan içinde Yaksiçe yalvarıyordu: Kaçalım, durmadan kaçalım. Ayni zamanda bir elinde pala, bir elinde me^ile olduğu halde Eflâklı'.ar arasında dörtyana at koşturan bir gene, bizim küçük Mustafa her yeniçeriye, her akıncıya şu dileği haykırıyordu: Voyvadayı bulan öldürmesin, AIlahaşkına öldürmesin. Çünkü onunla görülecek hesabım var! Küçük akıncı, eli kolu bağh adamlan ateşe atan, şişte çeviren, kazığa vuran Vilâdın, kendi orcusu başında bulunacak kadar cesur olduğunu sanıyordu ve bu sanışla fırıl fırıl dönerek düşmanmı an yordu. Halbuki atı alan Usküdarı geçmek üzere bulunuyordu. Gün doğarken baskıncıların işi bit * mişti, ortada küme küme cesedden ba|ka birşey kalmamıştı. Fakat ne hünkâr, ne de küçük Mustafa bu gece savaşının sonuncundan memnun değillerdi. Çünkü Vilâd ele geçmemişti ve onun baskına iştirak etmiyerek geride kaldığı anlaşılmıştı. Bu durumda yapılacak tek bir iş vardı: Kovalamak. Hünkâr hemen emir verdi, bir akıncı fırkası ileriye atıldı, tozu dumana katarak, mesafeleri nal gürültüsü içinde silik ve sezinmez bir biçime sokarak Eflâk topraklarına yayıld'.. Dağ« ları aştı, ovaları dolaştı, Moldavya sınınna kadar ulaştı, Vilâdı bulamadı. Çünkü o, at üstünde at değiştirerek Macaı toprağına can atmıştı, bir köye sığınıp Kral Matyas Korvene kâğıd yollamiştı, yanayakıla başma geleni anlatarak gene yardım dileniyordu. *»*«p Munise öldüğü zaman, Şakir apar tımanmı terketmek istedi. Ona herşeyi, kâğıdlarının rengini kendi intihab ettiği bu duvarlar, ayak seslerinin aksini hâlâ muhafaza eden koridor. Kendine mahsus bir tavırla açıp kapadığı bu kapılara kadar herşey karısım ha tırlatıyordu. Büyük bir aşkla sevdiği zavallı Mnisesini... Şakir karısını çok sevmişti. Ve ona daima tesadüfen elde edilmiş bir hazine gibi inanmıyan bir hayretle bakmıştı. Onu kendisinden çok yüksek ve her kesten bambaşka görürdü. Onu hiçbir kimse ile mukayese edemezdi. Bunun için onu kaybedişine hayret et memiş, yalnız ölüm derecesinde bir keder duymuştu. ti. Açık tabiatli, çocuk neş'eli idi. Aşıklarmm ardarda isimlerini bir deftere not etmek herhalde marazî bir zevk olacaktı. Düşündü. Düşündü. Ve birdenbire Munisenin Feneryolunda bir mevsim geçirdiğini hatırladı. Kendisi gündüz işte bulundukça tatil yapmakta olan dayızadesi Rıza ile tenis oynar, denize girerlerdi. Feneryolu, Rıza.. Demek.. Feneryolundaki dayızade idi. tçinde garib bir his vardı. Munise yi kıskanmıyordu. Onun ölüsüne ve hatırasma hiddetlenemiyordu. Onu kendisinden o kadar yüksek görmüş tü ki tahteşşuurundan gelen bir mantıkla onun başka erkekleri beğenme Tabiî Munise öbür kadmlar gibi ih sini mazur görüyordu. Bütün hayat tiyarlamaz, çirkinleşemez ve çökemez larında o kendini bu kadma lâyık gödi. Onun daha ilk çizgiler yüzünü boz rememişti. O kendisi için harikulâde bir macemadan hayattan çıkıp gıtmesi gayet ra idi. O kendi karısı olmağa razı ol mantıkî idi. O harikulâde güzel ve ef . sanevî bir prenses gibi çıkıp gidecekti. muştu. Şakir Munisenin kendine verdiği mes'ud günler için minnettardı. Sihrini kaybetmeden... Yalnız onu rahatsız eden şey.. Bu Ve o işte daha pek taze iken gidi vermisti. Hem de kısa bir hastalıkla da sırdı.. Not defterinde altalta dizilmiş ha yüzünün rengi solmadan ve saç bu isimler, açılmaz bir kilid gibi karlarında son yaptırdığı ondülâsyon bo şısında idi. Ve o bu kilidi açmak isti yordu. zulmadan... Azab içerisinde idi. Bu yeşil defteri Zavallı Munise ne neş'eli, ne süslü, bulduğu ana lânet ediyordu. ne güzel bir kadındı!.. Bir gün tahammülü kalmadı. Karı*** sının dayızadesi Rızaya telefon etti: Onun ölümünün üstünden birkaç gün geçince Şakir ilk acı ile kaçmak «Çok yalnızım bu akşam gel beraber istediği bu apartımana bağlandı kaldı. yemek yiyelim» dedi. O da hemen kaNe zaman kocaman yazıhanesinin ba bul etti. Yemek odasının pencereleri ve bal şma geçse, onu karşısında görüyordu. Terzinin provasını yaptığı yeşil elbi kon kapısı açıktı. Uzaktan, Kızkule sesile onun karşısına gelmişti. Ona: si, Üsküdar, Boğazın ve Haydarpaşa; bir «Bak nasıl iyi oluyor mu?> diye sor Kadıköy ve Mermaranın büyük muştu... Bu, onun bu masanın karşı kısmı görünüyordu. sında son duruşu idi. Yeşil elbise bitTabiî yemeğin sonuna doğru söz meden Muniseyi yeşil servilerin altı Muniseye intikal etti. Rıza onu çok na gömmüşlerdi. iyi tanıyordu. Ahlâkınm hususiyetle Esmer olmasına rağmen o yeşil ren rini biliyordu. Ve bu şey Şakiri şa gi nekadar çok sever ve kullanırdı. şırtmıyordu. Rıza bir oyun arkadaşından ve bir Yalnız giydiği esvabların birçoğu de ğil, küçük salonun ipek perdeleri ve kızkardeşten bahseder gibi ondan zevkduvar kâğıdı yeşildi. Sedirin yastıkları li bir acı ile bahsediyordu. yeşildi ve Şakirin onun tuvalet masası Ne neş'eli idi, ne tatlı idi.. nın bir gözünde bulduğu küçük defteŞakir içini çekti: rin kabı da yeşildi. Evet, hem yalnız bu mu? Daha O defteri çekmeceden çıkarırken: onda ne faziletler vardı. Zeki idi. Has«Bak hele diye düşünmüştü. Hesab sastı. İntizamı severdi. defterini buraya koyduğunu bilmi Cebinden yeşil defteri çıkardı: yordum.» Bakınız... Şu deftere... Şu def Defteri açmıştı. Bu sahifelerde ma . tere bir bakımz... Onun defteri. vi mürekkeble yazılmış birkaç pastaRıza deftere elini uzattı.. Ve yaprakcı adresi, bir Slovfoks ismi ve altalta ları karıştırdı. îsimlerin altalta yazıl konulmuş, sonra cemedilmiş birkaç mış olduğu sahifeye gelince güldü: rakam vardı... Evet ne intizam, dedi. Bu onun eski Sonra birçok beyaz sahife.. Ve ni illeti idi. Sayfiyede ve şehirde ıken de. hayet defterin en sonunda bir sahifevam ettiği kuvafürlerinin adresini yade şunlar not edilmişti: zardı. Feneryolunda onu iki günde bir Yahya 17 haziran Maçka.' Rızaya götürürdüm. Onun ondüiâsyon Ahmed. Sıraserviler. yapışını pek beğenirdi... Zavallı Mu Kadri. Çarşamba ve pazar. nise! Rıza Feneryolu. Yalan söylemediği sesinden belli i Ve bunu birkaç isim daha takib edi di. Defteri kapamıştı bile... Evet bu esyordu. Bu ne demek oluyordu? Karı rarengiz satırlar en alelâde bir liste osınm not defterindeki bu erkek isim luvermişti. Ve ölünün romanı bitmişti. lerinin mânası ne idi? Rıza gittikten sonra kendini pek yalErtesi gün; Şakir yazıhaneye küçük nız hissetti. Bu not defteri muamma defteri beraber götürdü. Daktilo kı sınm hallile uğraşarak birkaç gün epey za dikte yaparken bile aklında hep bu oyalanmıştı. vardı. Bu erkek isimlerinin mânası ne Fakat şimdi yeşil defteri tekrar çekidi?. meceye kapadıktan sonra yalnızlığını Evet, Munise sokağa çok çıkardı. O daha feci bir surette anladı. Ve acısına son derecede emniyeti olan kocası nı gene bütün hızile kalbinde buldu. bu gezintileri hiç kontrol etmezdi. On Not defterinin sırrı farkına varmadığı da kocasını aldatan ve macera seven halde ona acısmı unutturmustu. bir kadm hali hiçbir zaman sezmemiş SÜVEYDA H. Sarhoşun cevabı Maurice Dekobranın içki içmediği meşhurdur. Kendisi içmediği gibi, içen arkadaşlarını da vazgeçirmeğe çalışır. Tanınmış Fransız muharriri, bir ge ce yarısı, Pigal meydanından ge çerken, arkadaşlarından bir ressamın, bulut gibi sarhoş bir halde. sallana sallana geldiğini görünce, koluna girmiş ve yürümesine yardım etmiş. Ayni zamanda, her zaman yaptığı gibi bir iki satır nasihat verrnek istiyerek: Bu kadar içmenin fenalığını an lıyorsun ya? demiş. Ressam, biraz düşündükten sonra, şu cevabı kekelemiş: Bir softanın muhakemesi Valde hanında bir odada başma bir takım kimseleri toplıyarak dini alet »tmek suretile inkılâb aleyhinde vazetmekle suçlu Iranlı $eyh Musanın muhakemesme dün de ikinci ceza mahkemesinde devam edilerek bazı şahidler dinlenmiştir. Bir kısım şahidlerin daha çağırılmasına lüzum görüldüğünds» dava başka güne bırakılmıştır, Amerikada manevralar Nevyork 19 (A.A.) Banş zama nında Birleşik Amerikada yapılmakra olan manevralar, bu sabah meşhur demir fırkanın muhayyel düşmana bir hücumu ile başlamıştır. Hafta sonunda manevralara gelrr.iş olan binlerce asker, siddetli sıcaklardan müteessir olmuştur. Manevralara 55 bin kişi iştirak etmiştir. Gerçi vecizeler de kısa olur. Lâkin o kısa sözle bir akide, içtimaî veya felsefi bir kaide canlandırılmış bulunmak şarttır. Bu kıymeti taşıyan sözlere frenkler aphorisme diyorlar. Heraklinin: «Bir, herşeydir>, Sokratın «Kendini bil>, E piktenin «İmsak ve tahammül!> veci zeleri gibi. Eğer kısa sözler pratik bir düsturu ihtiva ederse adı «Maxime> olur. «Ayağın sıcak tut, başmı serin Mideni hafif tut, düşünme derin> beyti gibi. Beşerî bir düstur kıymetinde ol mıyarak sadec» felsefî mülâhazalar taşıyan kısa sözler gnomedir. Eski çağ larda mütefekkirlerin düşüncelerini kıVilâd, işte bu derin sessizlik içinde Hastalığımı söylersem, viziteden sa cümlelerle ifade etmeleri âdet olduhırsızlama bir şeref elde etmek, uykuda ğundan felsefe tarihi bir de Gnomique tenzilât yapar mısınız? yakalıyacağı Türk ordusunun dalgınlıdevir kaydetmektedir. KfihkUI yasağı! ğından istifade ederek bir zafer çalmak Demek ki her kısa söz vecize değildir Rusyada Novosibirsk şehrinde, ka istiyordu. Fatihin askerlerini konaklattıve bir sözün vecize olabilmesi için be dmların alınlarında kâkül bırakmalan ğı yerden iki saat kadar uzakta ve balta şerî bir düstur kıymeti taşıması gerek yasak edilmiştir. Sebebi henüz bilin değmemiş bir orman içinde pusu kurmuştir. Raif Necdet bunu pek iyi bildiği î miyen bu yasak çok şiddetle tatbik e tu, beklıyordu. Baskın için seçtiği geceçin muhtelif zamanlarda ve muhtelif diliyormuş. nin başlamasile beraber o da sübaylarını, vesilelerle yazdığı kısa cümleleri top Zabıta memurları, yolda, kadmlann boyarlarını topladı, Vidin Valisini ne layıp ta kitab halinde bastırırken on tuvaletlerine dikkat ederek kâküllüle kadar kolaylıkla ele geçirdiğini anlataalra vecize dememiş, Süzme Sözler adı ri çevirmekte ve beş ruble ceza almak rak Osmanlı sultanının da o biçiınde avnı verıniştir. Ben bunu, bu hareketi, la beraber kâküllerini de derhal ma lanacağını söyledi, bu zaferden hıristi manasız gülümseyişleri bile vecize sa kasla dibinden kesmekte imişler. yanlık âleminin nasıl kıvanc duyacağmı yacak kadar o kelimeyi suiistimal e uzun uzun hikâye etti ve geceyansından Fena muharrirler kulUbll denlere verilmiş edebî bir ders sayıyoiki saat önce, yürüyüş emrini verdi. rum. Londrada, (eserleri tiyatroda ıslık Arkada, gene o orman önünde bir la karşılanan muharrirler) kulübü a alay asker bırakmıştı ve bunlar baskına Eser 94 sahifedir ve 625 kısa sözü ihtiva etmektedir. Raif Necdetin Süzme çılmıştır. Bir tiyatroya eseri kabul edil girmekten kaçınarak geriye dönecekleri Sözler dediği billurî cümlelere beninı miş olan herhangi bir muharrir, o e yakalayıp kazıklamağa memur edilmişkısa sözler deyişim, onların dörtte üçü ser, ancak iki defa temsil edildikten lerdi. nün gerçekten kısa ve içtimaî birer düs sonra bırakılırsa, sitajiyer azalığa, eser Yaksiç Vilâdın yanındaydı, en önde tur sayılacak kadar canlı oluşundandır. ilk akşam muvaffakiyetsizliğe uğra ve atbaşı beraber yürüyorlardı. Ikisi İclerinde iki veya üç satır olanlar az, dığı takdirde aslî azalığa kabul edil de neşeli görünüyorlardı, yakal?nacak dört veya beş satırı geçenler büsbütün mekte imiş. Türklerin, hele Fatihin ne biçim öldürülazdır. Yalnız ne kısa, ne de süzme olan Buna benzer bir kulüb, vaktile, 1879 mesi kendi şereflerine uygun düşebilecebir parça var ki elli sekizinci sahifede senesinde Pariste de teşkil edilmişti. ği hakkında aytışmalar yapıyorlardı. dir, üç tabloluk bir gülünc acm (kome Azaları arasında Turgenief, Emil Zo Fakat orman uzaklaşıp Türk karar di) trajedi sahnesidir. Eğer Süzme Sözgâhı yakınlaştıkça onların ve hele Vilâla, Alfons Dode gibi meşhur muharrirlerin topluluğunu, billurî tenasübünü dın neşesi azalmağa yüz tuttu, yüzü ekbozan bu piyesimsi bir buçuk sahife çı ler de bulunuyordu. şidi, ağzı kapandı. İlk safta saldıracak Hatta Alfons Dode için bir hikâye karılırsa eser baştanbaşa seçkin sözlerolan süvarilerin, önceden kararlaştığı üle dolu sayılabilir. anlatarak bu kulübe kabul edilişinis zere. Türklerin sezilmeğe basladığ; bir Raif Necdet eserinde çeşnili de dav bir yanlışlıktan ileri geldiğini söyler yerde durarak atlarının ayaklarına ses ranmıştır. Böyle vecizemsi söz söyleme ler. çıkarmasın diye keçe sarmalanndan ve ği itiyad edinen başka muharrirler gibi Alfons Dode, «Arlesienne» adındaki saldınşa hazırlanmalarından sonra ıse yalnız bir yol üzerinde yürümemiştir. eserinin ilk temsilinde ıslıkla karşılan Voyvadada yaman bir telâş yüzgösterSiyasî, içtimaî, hissî ve felsefî yollarda di, atını yürütmez bir hale geldi. Yak dolaşarak sezişlerini, duyuşlarını, düşü dığını ileri sürerek bu kulübe intisab siç, tehlike yaklaştıkça sıfırı tüketmck anüşlerini en kısa ve canlı ifade ile tes etmişti. Halbuki, sonradan yapılan tah lâmetleri gösteren Voyvada ile için için bit etmiştir. Çeşid çeşid düşünceleri kikat, bu ıslığın seyirciler tarafından eğleniyordu. Artık plânınm en nazik safböyle ölçülü bir üslubla anlatmak biz değil, tiyatro kapısındaki havagazi bo hası başlıyordu ve ateşte yakılan dört de kısa söyliyelim san'atkârlıktan faz rosu tarafından çalındığını meydana yüz Macar delikanhsının öcü alınmak üla birşeydir, tam bir hünerverliktir. zere bulunuyordu. O ümidle derin bir heçıkarmıştır. yecana kapılan Yaksiç, felâkete mah Süzme Sözlerin hepsi acaba doğru bikum ettiği adamı, şu son demde elden karer hüküm taşıyor mu?.. Bunu muhar örneklerden öbür sözlerin de değeri an çırmamak kaygusile de kıvranıyordu. Oririn kendisi iddia edemiyeceği gibi biz laşılabilir. nun telâşını görünce ileriye gitmekten vaz de söyliyemeyiz. Eserde birçok' sözler geçmesinden korktu, böyle bir ihtimalin 1 Seciye ruhun zırhıdır. var ki zarif bir tebessüm olmaktan ileri önünü almak için ortaya bir fikir attı: 2 Gök hayalin, yer hakikatin sengeçemez ve onun için de kafalarm de Baskın, dedi, başlamak üzere asarinliğine giremeyip dudaklarda yaşıya bolüdür. letmeab. îsterseniz siz burada durun, as3 Zelzele tabiatin sar'ası, volkan bilir. Fakat üzerinde durulup derin deFatih, Bükreşin ilerisine kadar ordu kerinizi ileri saldınn! sıtmasıdır. rin düşünülecek sözlerin de sayısı az sile yürüdükten sonra akıncıların donü • « Türklerden oldukça uzakta kalmayı 4 Gönül pasım gözyaşı siler. değildir. şünü bekledi ve Vilâdın kaçıp kurtulduhatırlatan bu sözün tadı Vilâdın kulağı5 Gönül yapmak kanun yapmak na değil ruhuna yayıldı, «Çok doğru ğu haberini alarak son derece uzü'.dü. Eserin değerini okuyucularımıza tat, (Arkan vat} tırmak için birkaç cümleyi alıyoruz. Bu tan gücdür. , söyledin yavrum». diycrck hemeD atm Yaksiçin içini dışını aydınlattık. Şimdi baskına geçelim: Mihalin dediği gibi Tuna kıyılanndan ileriye dğru yüruyüşe girişildikten üç gün sonra başlıyan gece, bütün Türk ordusu çadırlarına çekilmişti. Yalnız akıncılar, kendi kanunlarına göre davranarak atlarının yanıbaşlarında uzanmışlardı, açıkta uyuyorlard:. Fakat ordunun mola tertıbi o gece için değişti Evet... Anhyorum... Bu kadar iç rilmişe benziyordu. Ağırhkların geriler tikten sonra... Sokağa çıkmak doğru de bulundurulması âdetken bu gece onlar değil... öne geçirilmişti. Develer, öküzier, manKurnaz hasia dalar da ağırlıklarla beraberdi, ordudan Parisli bir doktor, Ruen şehrinde j hayli ileride bulunuyordu. Fatıhın gün battıktan sonra verdiğ: tir bir muayenehane açnHŞ ve^ az z a m u da büyük bir şöhret kazanmış. Muaye emir üzerine bütün ateşler söndürüimüşne ücreti biraz pahalı olmakla beraber, tü, çadırlarda ne mum, ne çıra yanıyoriyi bir doktor olduğu için, müşterisi du. Mehtab ta olmadığı için o büyük orçokmuş. du, ovanın üstünde hemen hemen belirBir gün, muayene olmağa gelen bir sizleşmişti. Uzaktan bakılınca toprağın yer yer kabarmış, düzlüğünü kaybetmiş köylüye usulen: olduğuna inanılırdı. Bu engin kabarık Neniz var? Diye sorunca, köylü, gülümsüyerek lıktan, karmakarışık girintiler, çıkıntılardan başka göze birşey çarpmıyordu. doktora demiş ki:

Bu sayıdan diğer sayfalar: