22 Ağustos 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6

22 Ağustos 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURÎYET 22 Ağustos 1935 Tılsımlı çiçek demeti Erclimend Ekrem Talu Kral Lâdislas ve Moskova Fizyolojî kongresi dağılırken Bulgarlar Yazan : M. Turhan Tan Bir Bulgar tarihçisi aley Profesör Fahrettin Keri Tarihî roman : 23 hinde kitab neşretti min aytarımıza diyevi Başpapaz Laybahlılara diyordu: «Hepiniz bayMoskova 21 (Özel) On beşinci beySofya (Ozel) Bulgar tarihçilerinden ramlık elbiselerinizi giyiniz, benimle bile TürkGeorgi Balasçef Varnada Polonya Kra nelmilel fizyoloji kongresi son toplan lı Lâdislasın şerefine yapılan şenîikler tısmı, Moskovada yaptıktan sonra da leri karşılamağa çıkınız ki Laybah harab olmasın Şehri saran o kızıllı beyazh ışık şimdi esmer bır tül ıçıne gırıyordu. Gece, gene Türklerin yarattığı gündüzün içinde erimiş gibiydi. Bütün Laybah gene pırıltılı bir görünüşün kucağında yaşıyordu. Lâkın o kızıllı beyazh ışık belli belirsiz bir esmerlığe sarılıyordu. Kilisedekihr, kendılerinın sırtında kümelenen, aziz resimlerıni de saran o iki renkli ışık gibi bu esmer örtünün de yürüdüğünü, üzerlerine ağdığını seziyorlardı. Elle tutulmıyan şu yürüyn örtünün kokusu da vardı ve bu koku Laybahlıların ciğerlerine kadar iniyordu. Akıncıların kendilerini selâmlamıyan veya ıstenılen şeyleri su, yem, veya haber vermiyen köyleri ateşe vermelerinden doğduğunu söylemeğe lüzum görmedığımız o ışık ve duman Laybahlıların yüreklerini ağızlarına getirmekle beraber beyinlerini de felce uğratmıştı. Kimse, ovaları ve dağları tutuşturarak gelmekte olan akıncılara karşı ne yapılacağını düşünmüyordu, düşünemiyordu. Yalnız azız resımlerine yalvarmakla vakıt geçırilıyordu. Halk, bütün kıliselere dağıldığı için toplu düşünmek ve el, dil birliği yapmak ta o durumda mümkün değıldı. Her kilise, ayn bir Laybah demekti ve «Illyrıe» nin bu ünlü merkezi, Türk korkusile kendi kendine parçalanmış gibiydi. Laybahlılan, içine düştükleri korku yüzünden gülünc görmek doğru olamaz. Çünkü papazların geldiklerinı haber verdıkleri kurdların, kendi şehirlerine ayak basacaklarını onlar, bütün ömürlerinde hatırlarına bile getirmemişlerdi. Böyle bır gelışe nasıl ıhtımal verebıhrlerdı kı u akın sırasında Türkler henüz Bosnayı alroamışlardı. Belgradı da ele geçirmemişlerdi. Laybahla Türk sınırı arasında en aşağı beş yüz kilometroluk bir yol vardı ve bu yolun aşılması için Hırvatısanı, Dalmaçyayı geçmek, birçok suları ve dağları zorlamak gerektı. Alp dağlarının kazık adı verilen kolları bu beş yüz kilometroluk yol üzerindedir. Dra\a suyu gene bu yolu aşılmaz yapan engellerdendir, Gayl nehrı Dravaya yardım için sağa sola koşup durur. Türklerin ışte o koca ülkelerı, o dağları, o suları aşıp ta Laybaha ulaşmaları imkânsız birşey sanılıyordu. Kimsenin hatırına gelmiyor du. mıza ne hacet. Bu işi Türkler yaparlar, hepimizi ipe geçirirler, önlerine katıp götürürler. Onun için tasalanmaya hacet yok. Ben bir kilise hizmetkârı sıfatile İsa evinin yıkılmamasını isterim. Halk, kilisenin koyun sürüsünden başka birşeyi değıldir. O sürü bugün azalırsa yarın çoğalır. Elverir ki kilise yıkılmasın. Bundan ötürü hepinizin bayramlık kostümîerinizi gıymelerini, benimle bile Türkleri karşılamağa çıkmanızı doğru buluyorum. Türk, eteğine uzanan eli kesmez. Eğer dediğımi yaparsanız Laybah yanmaktan, şu düzinelerle kilise yıkılmaktan, halk ta boğazlanmaktan kurtulur. Bir gene kadın yerinden fırladı, ağlıyan bir sesle sordu: Bız de mi kurdları karşılamağa gidece ğız Tabiî değil mi ya?. Sizin en önde bulunmanız lâzım. Çünkü Türkler, kadını hiç incitmezler. Ya bizi alıp götürürlerse? Bunu bir nimet sayıp iftihar edersiniz. Zıra sizlerin götürülmesıle Layb&h yerinde kalmış olacak. Laybah yerinde kalınca kiliseler kurtulacak. Görüyorsunuz ya. Siz, yurdun ve birkaç düzine kilisenin selâmetini temin eden mahluklar mevkiine yükseliyorsunuz. Bu, kolay kolay tekmelenir bir nimet midir?.. Hele Türk akıncılarının nezakette biraz daha ileri gıdip te içinizden beş on kadına anahk zevkini tattırmalarını düşünün. Böyle bir bahtiyarlığa karşı hepiniz, bütün Laybah kadınları yüreğinizi açınaz mısınız? Kihselere ziyan gelmemek için bütün bir halkı köleliğe, halayıklığa doğru sürüklemek istıyen papazın son sözleri kadınlar arasında gürültülü bır fiskos uyandırdı, kulaktan kulağa birçok kelimeler dolup boşalmağa başladı. Başpapazın Laybah güzellerıne sezdirdiği Trükten analık hazzı almak meselesi bütün ka dınların taşıdığı korkuyu gidermiş ve yerine karmakarısık duygular getirmişti. Şimdi her kadın, dağ ve su tanımıyarak en geniş ülkeleri yorulıucız. bir kuş ko laylığile asıveren şu kurdlardan bner yavru peydahlamak hırsıle kıvranıyor gibiydi, böyle bir saadete ermek kudreti kendilerinden sıyrılmış olan ihtiyar kadınlar da kızlarımn, gelinlerinin o bahtiyarlığa ermesini için içın dilıyorlardı. Çünkü şu kilisede diz çöküp aziz resimierindert yardım uman erkeklerle simsıyaîı gecelerin böğründe günessiz gündüzler yaratan Türkler arasındaki engin farkı, her kadın, anlıyor ve görüyordu. Nazperver Hanımefendi, vaktile, tıpkı bir inek gibi para ile satılıp alınmış bır halayık parçası iken, talihin yardımile «Hanımefendi» olmuştu ama, ,bu yeni sıfatından bir zerresini bile feda etmıyordu. Hubyardaki konağında olsun, Vani yündeki yalısında olsun, kendisini ziyarete gidenler, buralardaki süs ve ziyneti, buhrana rağmen hâlâ ayni tertibde de vam eden ihtişamı söyliye söylıye bitiremiyorlardı. Nazperver Hanım, gencliğinde belki güzel olmuştu. Şimdi, yaşı altmışı bulduğu ve vücudünü muzır bir yağ kapladığı için o uzak maziye aid hakikat anlaşılamıyordu. Konakta da, yalıda da, hâkimi mutlak vaziyetinde ve tek başına yaşıyordu. Kocası, bir kaç yıl onunla birlikte yaşadıktan sonra, usanmıs, evini barkını terkederek kaçmıştı. Kâh Avrupada, kâh Mısırda dolaştığı, babasından kalan azametli bir iradı ötedeberide harcamakta olduğu söylenıyordu. Pasasının bu gaybubeti yirmi yıldanberidir devam etmekte olduğu halde, Nazporver Hanımefendi onun, günün birinde nasıl olsa evine döneceğinden ümid kesmemişti. Bilâkis, bu dönüsü her an bekliyordu. Hem öyle ki, virmi senedir, kışın konakta ve yazın yalıda, sabah akşam kurulan sofrada Paşa içın daima bir yer hazır dururdu. Nazperver Hanımefendinin ta karşısına isabet eden bu yere, mevsimine göre de bir demet çiçek konmak âdet olmuştu. Bu çiçek, uzaktaki ev sahibini temsil ve onun yerine sofraya riyaset ediyordu. Ve yirmi yıldanberidir, bir defa bile eksik edilmiyen bu demetin, geceleri de yatak odasına çıkarılarak Nazperver Hanımefendinin basucuna konduğunu iddia edenler vardı. Herhalde, kadıncağız buna çok önem veriyordu. Adeta bu bir demet çiçeğe batıl bir itikadla bağlanmıştı. Onun bu âdetini bilenler, vefasız bir kocaya karşı bu derece merbutiyetini, bu mertebe inancını hayranlıkla takdir edıyorlardı. Fakat onun yüzüne dikkatle bakanlar, bu demetin tesirinden şüpheye düşüyorlardı. Yalnız Nazperver Hanımefendi, bundan hayır umuyordu. Buna şaşmadan devam edecek olursa, uçan kuşun behemehal kafese döneceğini rüyasında görmüstü. Buna o kadar inanıyordu, bu dönüşe o mertebe muhakkak nazarile bakıyordu ki, ahretliği Şayeste ansızın karşısına çıkıp ta: Paşafendi geldi! Demiş olsa. hiç şaşmıyacak, sadece: Peki! Öyleyse, demeti sofradan kaldırm! Emrini verecekti. Fakat, Nazperver Hanımefendi, ha kikatte Pasasına âşık değildi. Terkolunmak onun izzeti nefsine dokunmuş, yalnız bunun tamirini gözetiyordu; ve sofraya koydurduğu demet aşıkane bir anıt olmakten ziyade, bir celb, bir ihzar müzekkeresi mahiyetinde idi. Günler, aylar, seneler böylece geçip gidiyordu. Tılsımlı demet henüz hiçbir tesir göstermemişti.. Derken, hadısat, Nazperver Hanımefendiye, umulmadık bir sırada hak verdi: Paşa çıkageldi! Ihtiyarlık, kimsesizlik belini bükmüş tü. Bakılmak, derdleşmek ihtiyacını duymuştu. Onun iizerine de Istanbulda bir evi barkı olduğunu hatırlamıs ve buraya habersizce düşüvermişti. Pasa yetmiş yaşında, ak saçlı, mavi gozlü, çocuk gıbi de pembe yanaklı, yaşına göre henüz çökınemiş bir adamdı. Misafir odasında karısile lcarşilaştılar. İîie geîdım, hanım! dedi. Umid ederim ki beni istjskai etmezsin. Ömrümii senden uzakta tüketmeSe kail olamadım. Artık izin vçriıse.n, kaiar. günlerimi buradrt, sırnin yanında ikmal cdeyim. Nazperver Hanımefendi de şu cevabı Terdi: Safa geldiniz, Paşa! Nasıl cJsa, münasebetıle yeni bır eser çıkardı. Bu e ğıldı. Kongre azalarmm bir kısmı memserinde meshur Bulgar tarihçisi Lâdisla leketlerine, bir kısmı da Volga, Kırım sın zaptettiği yerlerde Bulgarlara karşı tarailarında tertib edilen gezintilere çok zalimane ve gaddarane hareket ettı iştirak etmek üzere gittiler. Kongrenin ğini söylüyor, şayed Lâdislas Buigarısta en önemli (mühim) toplantısı Lenin nı zaptetseydi Bulgaristanı katolık bir gradda yapılmıstır. Ezcümle çalışma fiziyolojisi, endokrinoloji, sinirle uzviyeMacar krallığı yapmağı " anko HünyaV tin münasebetleri ve beyin fizyolojisi diye vadetmıs olduğunu yazıyor. Meş iizerine çok mühim tebliğler yapılmıshur Bulgar tarihçısınin çıkardığı bu bitatır. rafane eser Polonyalı tanhçıleri hıç te Moskovadaki toplantıda, sinirlerin memnun etmemiştir. İşittiğime göre Luvof ve Vorşava ünıversitelerınden iki pro kronaksisi (müzminliği) üzerinde Franfesör Bulgar tarihçisine birer mektub ya sız profesörü Rapıque ve sinirlerin grozıp kendisini alenî bir münakaşaya davct şıti üzerinde Rus profesörü Ohtomski etmişlerdir. Bulgar tarihçisi memnuni önemli (mühim) tebliğler yaptılar. yetle bu alenî münakaşayı kabul etmiştir. Kongrenin Türk üvelerinden (azalabir gün buraya döneceğinizi zaten bili Bu suretle tarihî bir hakikat meydana çı7 rından) bir kısmı dün Romanya % olile yordum. Hatta size yepyeni bir gecelik kacaktır. memlekete hareket ettiler. Profesörü entarisi diktım. MEMDUH TEZEL muz Fahrettin Kerim, Almanyada Eksik olma, hanım! Teşekkür edeDresden şehrinde toplanacak olan asarim. ŞEHİR İSLERİ biye kongresine iştirak edecek ve ay Paşanın nazarlan, etrafta merakla dobaşına doğru İstanbula dönecektir. Prolaşıyordu. Yirmi yıldır uzak yaşadığı bu Tramvaydan atlıyanları fesör Fahrettin Kerımden gazetemiz imunis eşyayı sevgi ile gözden geçiriyorçin kongreden intıbalarını sordum. Deyakalamak için du. Nazperver Hanımefendi: Uray, zabıtai belediye talimatname di ki: Görüyorsunuz ya? dedi. Herşey sine uygun olarak yürüyüş halınde tram« Sovyetlerin hakkımızda, bilhassa yerli yerinde.. Nasıl bıraktıysanız, övie. vaylardan atlıyanlardan cezalandınlma Türk heyetine karşı gösterdiği candan İnsanın kendi evi, başka! sı içın yollada muayyen noktalarda pohs karşılamadan dolayı çok mütehassisim. Ona ne şüphe? memurları koymuştu. Memurların bulun Temas ettiğimiz birçok profesörlerin Şayeste, bu aralık, gelip, yemeğin ha madığı yerlerde gene tramvaylardan at gezdiğimiz birçok enstitülerde memle zır olduğunu haber verdı. Karı, koca, hıç lanılmakta olduğu görülmiiş, bunun ıçm ketimize karşı gösterdikleri derin alâ bir zaman ayrılmamışlarmış gibi, sofra memurların bir yerde durmıyarak ve dev kadan dolayı fevkalâde müteşekkirim. başına geçip oturdular. riye halinde gezmeleri liizumu şubelere Türk heyeti başkanı Kemal Cenabm Paşa bir kadeh rakı istedi. Rakı, da bildirilmiştir. travaylarım çok yakından takib ettik ima aralarında bir niza vesilesi olmuştu. Vük arabaları sağlam ve örtülü lerini gördüm. Gerek kongre müzakereHizmetçinin doldurduğu kadehi Pasi, gerek bu vesile ile tesis edilen ilmî olacakmış şa elıne alır almaz, Nazperver Hanımesergi ve bizzat ziyaret ettiğim klinik Uray ınşaat malzemesi taşıyan ara fendinin de kaşları çatıldı. lerle emstitülerde Sovvet ilminin son baların, yolları kirletmemeleri için altla Kötü huylarınızdan vazgeçmemişderece ileri gitmiş olduğunu yakmdan rın sağlam olmasına ve üstlerinin kapa siniz... göriiyorum... dedi. gördüm. Kendilerine memleketimiz tılmasına karar vermistir. Bu karar bütiin Paşa, aldırmadan rakısmı yuvarladı. deki cumhuriyeti, sonraki ilmî hare Uray şubelerine yayım yapılmıstır. Arkasından çorbayı getirdıler. Paşa, ketleri ve neşriyatı, sıhhî tekâmülümüC. H. PARTİSİNDE zü anlattım. İki memleket arasında külağzına çorba koymaz, hanım ise çorbasız sofradan kalkmazdı. Ve daıma, bu türel münasebetm tesisi, asistan mübaOcak kongreleri başlıyor âdetini kocasına da kabul ettirmek istedelesi arzusunu izhar ettiler. İki mem1 eylulden itibaren Cumhuriyet Halk leket neşriyatınm mübadelesini istedi mişti. Partisı ocak kongrelerinin açılmasına Çorba içmiyecek misiniz? diye sor başlanacaktır. Eylul içinde kongrelenni ler. Ruslar bilhassa eksprimantal tababet sahasıVıda çok ileri gitmişlerdir. du. yapmağa mecbur olan 349 ocak vardır. Hayır! Ocakların kongreleri bittikten sonra ka Beynin fızj'olojisi, farmagoloji ve rıe Teessüf ederim. Çorba midenin ci muniarın (nahiyelerin) kongreleri başlı rohormanlar ve beyin üzerinde pek ö lâsıdır. yacak ve 15 teşrinievvele kadar devam nemli (mühim) sonuçlar elde etmişler oelkı, ama T>en sevrhem. edecektır. dir. Yalnız 1934 senesinde Rusya dahi Zaten iyi şeyleri sevmezsiniz ki! POLISTE lindeki fizyoloji toplantılarında 666 tebPaşa sükut etti. Fakat ardarda gelen liğ yapılmıstır. Beyin üstünde elektrikZavallı bir çocuk çocuklann at le bioşimık değişmeleri aletlerinden çok yemeklerın hepsı de bırer çıbanbaşı kotığı çifte ile vurulup öldü parıyordu. Bununla beraber, adamcağız istifadeler edilmektedir. Büyükçekmecede Hasan oğlu Nu azamî derecede tahammül gösterdı. Hulâsa edecek olursak Sovyet ilminde Sofradan kalktılar. Kahveler geldi. man ve Mahmud isimlerinde 1 1 yaşlabahusus tecrübe alamnda (sahasmda) Nazperver Hanımefendi, kahvenın ıçerı rında ıki çocuk sokakta av tüfengile oysine kişniş kattırmıştı. Bir yudum alır nerlarken tüfek ateş almış ve gene ayni milyonlar sarfedılerek büyük sonuçlar }7aşlarda Tevfık ismındekı çocuğa isa alınmıştır. almaz, Pasa fıncanı elıden bıraktı. Ne oldunuz? Neye içmiyorsunuz? betle zavallıyı öldürmüştür. Jandarma küçüklerin yaptıkları bu cinayetin tah Fena kokuyor.. Yirmi yıldır düşüp kalktığınız yos kıkat evrakını adliyeye vermiştir. (Baş tarafı 1 incı sahifede) malar daha mı iyi kokuyorlardı?. Zavallı çocuk denize düşüp Bir Bulgar marifeti Paşa, gayet tatlı bir eda ile: Böyle bir akşamda, bunları karıştırmasan ne iyi edersin! dedi. Bak, yıl lardanberidir uzak kaldığım evime barkıma kavustum.. Bırak ta zevkını tadayım! Ve cebinden, alışkanlıkla, bir yaprak sigarası çıkardı. Nazperver Hanımefendinin kaşları gene çatıldı. Gözlerini devirerek: Ne o? diye sordu. Yaprak sigarası. Yoo! Öyle şeylere hiç gelemem. Odayı leş gıbi kokutmakta mana yok. Zıkkımı içmek istiyorsanız, bahçeye çıkın! Ben sizi burada beklerim.. Paşa hiç cevab vermeden, muti bir tavırla cıktı... Fakat bir daha geriye gelmedi. Nazperver Hanımefendi onu, boşubosuna, gene yıllarca bekledı. Gene hergün, sabah akşam, tılsımh çıcek demeti sofranın iizerine, yerli yerine konuyordu. Fakat artık tesiri kalmamıştı.. Paşanın Mısırda ö'ldüğü haberi gelinciye kadar durdu.. Sonra ne olduğunu bilmiyorum. Ercümend Ekrem TALU boğulmuş Vefada, Kahveci sokağında 7 sayılı evde oturan seyyar satıcı Siirdli İsa polise müracaat ederek, dün saat 16 da e^ki meyva hali iskelesinde metruk kayıklarda oynıyan 9 y&şında Mustafa ismmde bır cocuğun denize düşüp bir daha çıkmadığını söylemiştir. Polis orada oynıyan dığer çocuklardan da sorarak bu nun doğru olduğunu anlamış. cesedi aramağa başlamıştır. Elini makineye kaptırdı Havuzlar fabrikasında çalışan amele 13 yaşmda Ismet, dün makineye sol kolunu kaptırmıştır. Zavalhnın parmağı kesilmiş ve kolu yaralanmıştır. Yaralı çocuk Beyoğlu hastanesine kaldırılmıştır. Çocuklara çarpanlar Dün saat 19 da Köprü üstünden geçen Alinin idaresindeki 330 sayılı motosiklet 10 yaşmda Feriha isminde bir kıza çarpmış ve yaralamıştır. Ali yakalan mıştır. Vefada oturan 10 yaşlarında Velid ismindeki çocuğa Beyazıddan geçerken, şoför İbrahimin idaresindeki 3269 sayılı otobüs çarpmış ve çocuğu yaralamıştır. Şoför yakalanmıştır. Balıkçılığm ıslahı Hükumet balıkçılığımızın düzeltil mesı ve genışletılmesi içm ıncelemeler yaptırmakta idi. Bu incelemelerin sonu alınmış ve bu yolda kesin (kat'î) adımlar, atılmağa başlanmıştır. Öörendiğimize göre verilen kararla rın başında balıkçılık enstıtüsünün bu ders yılı başında ıslahı ve iyi bir şekle sokulması gelmektedir. Bundan sonra denız ürünlerı ıstihsal şartlarınm ıslahı, ihracatın tezyidi için ahnacak tedbirler, dahilî istihlâkin arttınlması imkânları nın temini, nakliyatın kolaylaştırılması, «oğukhava tertibatlı vapurlar ve vagon lar temini, buz ve tuz meselesinin halli gelmektedir. Mavnanın ambarına düşen ameîe Dün gece saat 1 de, Liman işlen idaresinin 306 sayılı mavnasını temizliyen mavnacı Alinin ayağı kaymış ve mav nanın ambarına düşerek kaburga ke mikleri zedelenmiştir. Ali baygm bir halde Beyoğlu hastanesine kaldırılmıştır. Duvardan düştü Sultanahmedde Değirmen sokağ:nda 9 sayılı evde oturan 40 yaşmda Nuriye, bahçesindeki 2 metro yüksek duvarm ustünde otururken düşmüş ve ağır su rette yaralanarak can kurtaran otomo bılıle hastaneye kaldırılmıştır. Bu heyetler Sofyadaki başmuftiden aldıkları talimat mucıbınce hareket et mekte ve Türklerin bulundukları köylere gidip onları Bulgar hükumetinın, Bulgarıstan Türklerine karşı olan çok rahım sıyasası hakkında irşad etmekte ımışler. Bu meyanda bu hocalar köylülerin asla Türkiye gazetelerini ve yeni Türk harflerile yazılmış dığer gazeteleri okumamalarını, yalnız başmüftinin çıkardığı (Medeniyet) isimli gazeteyi okumalarmı tavsiye ediyorlar ve Türkiye gazetelerini okuyanların hükumet tarafından takib edıleceğini de köylülere söylüyorlar ve onları bu suretle korkutuyorlarmış. Bulgar dostlarımızm hocalardan ter tib ettikleri bu propaganda heyetlerile Bulgaristan Türklerinı nekadar irşad edeceklerini bilmiyoruz. Bunu zaman gösterecektir. Eğer Bulgar dostlarımız ha kıkaten Bulgaristan Türklerinin gösterdikleri galeyanın önüne geçmek istiyor larsa, köylere böyle hocalardan tertib edilmiş valancı propaganda heyetleri göndermesinler, köylerde yapılan taziykle rın önüne geçsinler. Bu, onlar içın en emın ve en sağlam bır propaganda ola cak, bütün sızıltı ve galeyanların önüne geçecek ve Bulgar dostlarımızı da birçok lüzumsuz masraflardan kurtaracakhr. Bulgaristan Türkleri, propaganda heyetleri değil, oturdukları yerde eınniyet ve ellerinden alınan hakların geriye ve rilmesini istiyorlar. Zannederiz ki en sonunda Bulgar hükumeti de, bu hakikat anlayıp başlarında başmüfti olmak üzere Bulgaristandaki birkaç hoca ile Bulgaristan Türklerine, Türkiye Cumhuriye tine ve harice karşı gütmek istediği yan lış siyayasaya bir sonuc verecektir. Bulgaristan içın en sağlam siyasa başmüft; ile birkaç hocaya değil, bütün Bulgaris tan Türklerine dayanmaktır. MEMDUH TALÂT TEZEL Şimdi o yapılamaz denilen şeyin yapıldığını görmek, hem de ansızın ve gece uykusu içinde görmek Laybahlılan akılsız edip bırakmıştı. Korku ile şaşkınlık elele vererek zavalhların beynini İ5lemez bir biçime sokuyordu. Fakat kurd dedıkleri aslanların gelip çatmalan da gıtErkekler, başpapazın sözlerınden bsr tıkçe yakınlaşıyordu. Onlara karşı nasıl ıki cümleye mim koymuşlardı, kendi kabir durum alınacaksa vakit geçmeden falarında onların anlamını süzgece vu kararlaştırmak lâzımdı. ruyorlardı. Akıncıların tufanlardan üstün Bunu, gene büyük kılısenin başpapazı bir hengâme yarattıklarını söyliyen başhatırlıyabıldı, kendi mabedine toplanan papaz kilisedeki erkeklerin içine dalga halka şöyle bir söylev verdi: dalga kabaran bir ölüm korkusu aşıla Felâket hiç ummadığımız bir da mıştı. Her erkek o korkunun zonle akın kıkada kapımızı çaldı. Bızden çok uzak tufanından ömrünü kurtaracak bır bu ta olduklarını sandığımız Türkler işte cak arıyordu. Bundan ötürü onlar da karşımıza ve evımizin eşiğine geldi. Bu papazın düşüncesini doğru bulmuşlardı. gelıs ne sel gehşıne benzer, ne de kasır Türkleri karşılamağa can atıyorlardı. gaya. Hatta tufana da benzemez. Pey Kadınlar icın söylenen sözlerm ise o ruh gamber Nuh, Allahtan yardım görüp buhranı, o korku buhranı arasında ku bır gemı yaptı, yeryüzünü kaphyan yağ laklarında izi bile kalmamış gibiydi. Tek mur akınmdan kurtuldu. Eğer o Pey bir erkek, Türk akmcıları elinden analık gamberi saran Türk akını olsaydı kur hazzı almak hırsile kıvranan kadınlann tuluşa imkân bulunamazdı. Çünkü Türkşu düşüncesıne ılgi göstermıyordu. ler, denizde yüzen gemileri de atla kovaIşte Türkü tarihten önce ve sonra külamaktan çekinmezler. Onların elinden renin efendisi yapan sebeblerden biri bukurtulmak için ne mağara kovuğu para eder, ne orman ovuğu. Türkün gözü her dur. Türk ölümü tabiî bulurdu, kork yeri görür ve eli her yere uzanır. mazdı ve bu korkusuzluktan dolayı da Dinliyenlerden biri bağırdı: yeryüzünde aslanlar gibi dolaşırdı. Bir Peki, ne yapacağız?.. Elimızi ko çok milletler bu pervasızlığı gösteremelumuzu bağlayıp duracak mıyız? diler ve ölümden korka korka ölüme siiBaşpapaz acı acı gülümsedi: rüklendiler. Bizim elimizi kolumuzu bağlama(Arkası var) Kabinede değişiklik olacağı yayıntıları Bakanlar Atatürkün yanında geç valıte kadar kalırnşlardır." türk için yapılan köşkte Cumhur Baş kanınm nezdinde toplanmışlardır. Ekonomi Bakanı dün tzmire gftti Başbakan Ismet Inönü saat 13,30 da Ekonomi Bakanı Celâl Bayar, yanıngelerek Cumhur Başkanı tarafından kada Sümer Bank direktörü Nurullah Ebul edilmiştir. Basbakandan sonra îç îşsad ile Bakanlık, İş ve Sümer Banka îeri Bakanı Şükrü Kaya, Kültür Bakanı ları ileri gelenleri ve gazeteler aytarlan Saffet Arıkan, Ekonomi Bakanı Celâl olduğu halde dün akşam saat 21,30 da Bayar, Bayındırlık Bakanı Ali Çetin Ertuğrul yatile ve Bandırma yolile Izkaya, İnhisarlar ve Gümrükler Bakanı mire gitmıştir. Ali Rana, Finans Bakanı Fuad, Tarım Celâl Bayar arsıulusal İzmir panayı * Bakanı Muhlis, Sağlık Bakanı Refik, rını açtıktan sonra Nazilliye hareket eDış İşleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, Sü Bakanı Geııeral Kâzım Ozalp ve decek ve yarın Nazilli fabrikasının temel Tüze Bakanı Şükrü Saraçoğlu da köşke atma türeninde de hazır bulunacaktır. gelerek Atatürke tazimlerini bildirmiş Dönüşte Keçiburluya gidilerek oradaki kükürd fabrikası gezilecektir. lerdir. (Baş tarafı 1 inci sahifede)

Bu sayıdan diğer sayfalar: