25 Kasım 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

25 Kasım 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

25 İkinciteşrin 1936 CUMHURİYET NOBEL MUKAFATI 937 mükâfatını kazanması bütün dünyayı hayrete düşüren Eugene O'Neiirin hayatı ve eserleri Içki ve macera âlemlerinde surunurken... •• •• •• Küçük san'atkâr Ressam Turguda dün madalyalar verildi Haricde Türklere ve Türk bayrağına beslenen sevgi Aldığımız mektublardan iki mühim vesikayı nesrediyoruz le birkaç satırlık şahsî görgülerimi bildirmeme müsaadelerinizi dilerim. Bu yaz Atinada idik. Istanbuldan Atinaya göçetmiş meşhur bir terziye bir saym Türk dostumun delâletile elbise ısmarladım. Iş tersine gitti; ve bendenızi dört kere provaya gitmeğe mecbur etti. Son günü canım sıkıldı, birşey demedim, fakat infilaim anlaşılmıyacak gibi değildi. Dedim ki: « Dostum, her ne de olsa biz hemşeriyiz, ben gene Bağdaddan sana müşteri göndereceğim.» Bu sözümdeki anlamdan mütehassis olan terzi, hemen arkaya koştu ve iri, tavana kadar yükselen iki gardrob aralığına elini soktu, duvara asılı olan gülgun, tozsuz ve temiz bir Türk bayrağını çekti ve heyecanla şöyle dedi: « Ben hergün dükkâna girer gir mez, gelir, bu bayrağı bir defa öper, sonra işe başlanm.» Gözlerim yaşardı. Durdum, biraz düşündüm. Hakikati itiraf etmelidim. Dedim ki: « Dostum ben de sizin gibi sevgili anayurdumuzdan uzak yaşıyorum. Be nim de yalnız bir vasiyetim vardır. Ta butumun, evimde kemali itina ile sakladığım Türk bayrağına sanlması!» Bu defa onun gözleri yaşardı, aynl dık. Sonsuz saygılarımla derin sevgilerimi sunanm. Bağdad 18/11/936 Dr. Şiikrü Mehmed Sekban Bir üçüz doğum nadolu şehirlerinden birinde vaktile Musa Dede adlı bir devriş vardı. Boyu, cüce denilecek kadar kısa, dili ise korkunc sayılacak derecede uzundu. Çabuk kızar ve kızmca or*alığı kelime bombardımanile altüst ederdi. Zavalhnın geçimi devrişçe «cer» yüziur dendi. Şehrin eşrafını, esnafını haraca bağlamıştı, her hafta sonu kapı kapı dolaşarak muhtelif nisbette tarhetmiş olduğu vergiyi toplardı. Bir gün onun yüksek payeli bir me • mur ile çıkardığı hengâmeye şahid ol • dum. Dede, bütün şehri allak bullak eden kar fırtınası içinden küçük mikyasta bir çığ gibi yuvarlanarak bulunduğumuz odaya girmiş ve kısa bir selâmdan sonra o memura şu sözleri söylemişti: Bir kundura parası lutfedin. Bizim kül döken takunya ile geziyor. Oturduğumuz odadan sokak görünü • yordu. Dede sözünü bitirir bitirmez pencereye koştu, o memura çıplak ayaklann da kınk bir takunya sürüyerek yüriiyen pejmürde kılıklı bir kadmı gösterdi: İşte kendisi de geçiyor. Bakm, ayağında çorab bile yok. Memur, şöyle bir baktı, yüzünü bu " ruşturdu: Aman Musa Dede, dedi, eşim diye bu kadının yüzüne nasıl bakıyorsun? Dede, tereddüdsüz cevabı yapışürdıı Sizin eşinizin yüzüne herkes ba • kar. Hüner benimkine dayanmakta! Bu sözile büyük bir müşatemeye sebebiyet veren ve sonunda mahpese kadar giden Musa Dedenin sayısız hikâyeleri, dile ve kaleme sığmaz tuhafhklan ara smda üçüz bir doğum meselesi de var dır. Onun ana olmıya namzedlenen aşi, muayyen günleri bitirip te ebe çağırtmca Musa Dedeye merdiven altma inip biı köşeye büzülmek düşer. Adamcağız filtesiz ve yorgansız yatmıya razı amma yanıbaşındaki vaveylâdan gözlerini yu * mamaz, bir mum yakıp düşünmeğe da~ ar. Biraz sonra ebe, merdiven başından seslenir: Dede, müjde, bir oğlun oldu. Dede gülümser ve gene düşünmeğe koyulur. Fakat yanm saat geçmeden ebenin sesi tekrar duyulur: Dede, müjde bir oğlun daha oldu. Bu sefer dede düşünmektcn dalgın laşmrya geçer, başını göğsüne eğip murakabeye girer. Lâkin bu durumda ebe gene seslenip te: Dede, müjde, üçüncü oğlun doğdu. Deyince o, hemen mumu üfler ve ebeye yalvanr: Aman sen de odadaki mumu sondür. Işığı gören galiba dışan fırlıyor. Tirenin Dereli köyünden Ülfet adlı bir kadıncağızın tarlada başlıyan doğur ma işini kasaba hastanesinde selâmetle bitirerek ebesinin kucağma nur gibi üç yav ru koyduğunu gazetelerde okuyunca bu fıkrayı hatırladım. Temenni ederim ki buna benzer haberler her gün ve sık sık gelsin, yüreğimize inşirah dolsun. Çünkü bu geniş yurd ancak ikizli üçüzlü doğunr larla şenlenecektir. i 916 dan sonra kat'î bir devre başladı ve «Imparator Jones» piyesile ilk şöhretini yaptı Bu sene Nobel edebiyat mükâfatmın Amerikah tiyatro muharriri M. Eugene O'Neille verildiği haberi hemen bütün dünyayı hayrete, ve biraz da, hiddete düşürdü. Hayret M. O'Neillin Avru pada hatta Amerikada az tanınmış bir muharrir oluşundandır; hiddet te her sene bu mükâfatlan tevzi eden Isveç Akademisinin, Nobelin vasiyetnamesinde madde madde saydığı şeraite riayet et meyişinden ileri geliyor. Zaten bazı is tisnalan meseleden uzak tutarsak heı Nobel edebiyat mükâfatmın verilişi u mumî bir hayreti ve daha az umumî ol mıyan bir hiddeti mucib olur denebilir. Fransızlar ne zamandanberi bu mükâfatın kendi ediblerinden birine, meselâ Paul Valeryye verilmesini isterler. In gilizler ise meşhur Thomas Hardyyi u nuttuğundan dolayı Isveç Akademisini hiçbir zaman affetmezler. Binaenaleyh Akademinin seçmelerine yapılan itiraz larda bu gibi hususiyetlerin geniş bir hissesi vardır. Bununla beraber hususile şu son on, on iki sene zarfında Nobelin vasiyetnamesine esas yaptığı kayıdlar he men hemen tamamile bir tarafa bırakıl miştır. Hatta bazılan «Nobel mükâfatınm manası değişmiştir» bile diyorlar. Filhakika meşhur kimyager senelik gelirinin beş büyük mükâfata tahsisini istediği vasiyetnamesinde bu mükâfatların «be şeriyete hizmet eden en müstesna idealiste eserin müellifine» verilmesini istemiştir. Her sene eserlerile beşeriyete hizmet etmiş bir muharririn bulunması mümkün olmadığmdan dolayıdır ki Nobel mükâfatı birçok seneler kimseye verilemiyor ve verildiği zaman da böyle ekseriya hakh itirazlara yol açıyor. Bu seneki münakaşaların mevzuu olan M. O'Neill, 1888 senesinde Broadvvayda moğmuştur. Babasının seyyar bir panayır tiyatrosunda aktör oluşu onu da daha genc yaşında tiyatro işlerile meşgul olm a sevketmiş ve müstakbel müellif bu şekilde oldukça hararetli ve macera dolu bir hayat geçirmiştir. Fakat bu yorucu dolaşmalar ve hususile müfrit içki iptilâsı sıhhatini çabuk yıpratıyordu. Bu aralık bir verem tehlikesi karşısında kaldı ve Gaylord sanatoryomunda yattı. O'Neillin hayatındaki kat'î devre 1915 16 kışına tesadüf eder. Bu tarihte Greenvichte bulunuyordu. Greenvich bütün amatör şairlerin, muharrirlerin, tiyatroculann bulunduğu yer, bir kelime ile artistlerin yani Bohem hayatının merkezidir. O'Neillin «Cardiffe Doğru..» isimli ilk eseri burada bir amatör grup tarafından temsil olunmuş ve oldukça nazan dikkati celbetmiştir. Bundan sonra 1920 de «Ufuklann Ötesi..» ve 1921 de «Imparator Jones» isimli eserleri oynan mış ve kıyıda kalmış bir amatörken Eu gene O'Neillin bir hamlede tanınmış muharrirler sırasma çıkmasını temin etmıştir. O'Neill bundan sonraki eserlerinde Amerikah piyes muharriri Eugene O'Neill daha muhteris davranmış ve kuvvetli olmakla beraber manası anlaşılmaz, yahud hiç değilse, çok güç anlaşılır piyesler yazmıştır. «Ufuklann Ötesi» de hayalsiz yaşıyamıyan ve daima sukuttan sukuta uğnyan bir adamın hikâyesidir. «Impa rator Jones» yarı medenî bir zencinin hayatıdır. «Allahın bütün çocuklan kanadlıdın> isimli piyesinde O'Neill Amerikada her zaman mevcud beyaz bir kadınla evlenen bir zencinin macerasıdır. Mu harririn en tanınmış ve en muvaffak olmuş eseri 1927 de temsil olunan «.... ve Larzan gülmeğe başladı» isimli piyesi dir. Eugene O'Neill, Greenvich Village tiyatrosunun müdürüdür. (Bastarafı 1 inci sahifede] tarihli hususî bir mektubdan: «.... Sancak meselesi yalnız Sancak Türklerini değil, sabık Türk tebaasın dan hemen herkesi alâkadar ediyor. In tihabat münasebetile Şamdan para ile tutulmuş iki üç şahsm bu taraflardaki faaliyeti sıfıra ve hatta rezaiete müncer olmuştur diyebilirim. Bu münasebetle merd bir Çerkezin bu manda propagan dacılanna yapmış olduğu mukabeleyi bilhassa iftihar olunacak ve ibret alınacak bir hâdise olmak üzere size bildiriyorum: Bu adamlar Halebin Münbec kaza çında sabık jandarma tabur kumandanı Çerkez Salih Beyle de konuşarak Reyhaniye merkez ve havalisindeki ÇerkezIeri Suriye lehin ve Sancak aleyhine kandırmasını teklif etmişler ve bu teklifi isRessam Turguda dün Eminönü Halkevinın tediği kadar masraf parasile de teyid eylemişler. Işte Salih Beyin cevabı: ve hocasınm verdiği madalyalar Siz ne vicdansız insanlarsınız ya • tstanbul Halkevinde eserleri teşhir ehu? Hiç benim gibi bir adam üç beş kudilen küçük ressam Turgud Cansevere ruş hatın için vicdanını satar mı? Türkdün Eminönü Halkevi reisi Agâh Sırrı lerden ne fenalık gördük ki Türklerin tarafından Ev namına bir madalya ve aleyhine çahşalım? Bizim vazifemız, rilmiş ve genci teşvik eder mahiyette çok eğer elimizden gelirse, bugünden tezi güzel sözler söylenmiştir. yok, Sancağm hakh davasını emrivaki Mimar Sedad Çetintaş ta bu gencde haline koymaktan ibaret olur. Ben bana görülen istidad ve kabiliyeti tebarüz etdüşeni biliyorum ve yaptım. Aksi surettirdikten sonra Cumhuriyet evlâdlannda te hareketi alçakhk sayarım. Bana söy görülen feyze işaret etmiş ve genc ressalediğiniz bu sözleri olmıya ki başkasına mın hocası Ali Sami de kendisine bir da söyliyesiniz. Hemen buradan defolup madalya vererek duygu ve sevinclerini gidiniz ve giriştiğiniz fena işten dolayı anlatmıştır. Küçük san'atkârı biz de ha tövbe ve istiğfar ediniz....» raretle tebrik ederiz. Şanlı Türk bayrağına ezeli sevgi Eugene O'NeilFin sinemaya alınacak eserleri 1936 Nobel mükâfatını kazanan Amerikalı muharrir Eugene O'Neillin, sinema kumpanyalan tarafından, filim çevirmeğe davet edildiği haber veriliyor. O'Neillin eserlerinden en meşhur iki tanesi esasen filme çekilmişti. Fakat bu defa bizzat muharririn bir filimde rol alması istenmektedir. Yapılacak olan fi lim senaryosu, Rolf Pesserin henüz heşredilmemiş bir eserinden alınacak olan ATfred Nobelin hayatma aiddif; Filim, Alfred Nobelin romanse edilmiş tercümeihalile başlıyacak, Nobel mükâfatlanndan birkaçının şimdiye kadar kimlere tevzi edildiğini gösterecek ve nihayet 1936 Nobel mükâfatmın O'Neille verilişini canlandıracaktır. O'Neillin, kendine aid bir sahneyi bizzat temsil edeceği bu filim daha şimdiden alâka uyandırmağa başlamıştır. CEMİL F1KRET Hakh bir taltif İktısad Vekale timiz tarafından 29 teşrinievvelde açılıp, bize miUî Türk iş örnekleri ve zenginlikleri üzerinde geniş bir fikir vermeğe hizmet eden Ev ve Elişleri sergisin de en büyük mükâfat olan 2000 lira San'atkâr Ismail a ı n Beyoğlunda Kemal kunduracı Ismail Kema1 tarafından. kazanıldığını memnuniyetle yazmıştık. Aslen Aydmh olup hemen hemen kendi kendine yetişen bu Türk san'atkârı Millî Mücadelenin yurdunda kopardığı kıyametler içinde yerinden aynlmağa mecbur olduktan sonra pratik zekâsının cesur bir hamlesi sevkile buraya atlamış ve Istanbulun yerli yabancı binbir kavi iş adamı karşısında da muvaffakiyet göstererek kendisine hakikaten tehlikesiz bir şöhret yapmıştır. Avrupada tahsil görmek veya burada muktedir bir üstad refakatinde çalışmak gibi imkân ve fırsatlardan da mahrum, daha doğrusu azade olarak yetişen san'atkâr; Büyük Şef Atatürke izafe edilen bir ikra miyeyi kazanmak suretile işte bu olgunluğunun tam mükâfatını görmüştür, demek olur. Kendisini bir daha tebrik etmekten zevk duyuyoruz. Saym Bay Y. Nadi. Bu bayrak, Dumlupmar zaferin Rum ve Ermenilere dair neşriyatınızın den sonra kapımın üzerinde asılı idi. nekadar musib olduğunu teyid maksadiŞ.S. Her arafta kar yağıyor [Bastarafı 1 inci sahifede] Evvelki sabah saat yediden dün sa bah saat yediye kadar yağan yağmur 5 milimetre idi. Ulu ve Kayış dağlanna kar yağmaktadır. Istanbulda kar, dün akşam da sulu serpintilerle devam etmiştir. Yeşilköy hava merkezinden aldığımız malumata göre bugün şehre kar yag mak ihtimali yüzde seksendir. Havanm açılması ihtimal dahilinde görülme mektedir. İrana gidecek Yunan heyeti hareket etti Atina 24 (Hususi) trana gidecek Yunan heyeti dün tayyare ile hareket etmiştir. Ziraat ve Sosyal Yardımlar Vekâletleri memurlarından müteşekkil bulunan bu heyet Iran hükumetile Yunanlı işçilerin ve bilhassa çiftçilerin grup halinde îranda yerleştirilmesi hususlarının kolaylaştırılması için müzakerelerde bulunacak ve iki hükumet arasında bir ticaret muahedesi akdi için zemin hazırlıyacaktır. lnegölde Universitede dün bir konferans verildi Üniversite Hukuk Fakültesi profe sörlerinden Sadri Maksudi dün saat 18,10 da Üniversite konferans salonun da İngiliz hukukunun hususiyetleri ve inkişafı safhaları mevzulu bir konfe rans vermiştir. Konferansta fakülte talebelerile haricden bir çok kimseler bulunmuslardır. Inegöl 24 (Hususî muhabirimizden) Belgrad 23 (Hususî) Yugoslavya Hiç beklenmiyen bir zamanda havanm birdenbire değişmesile şehrimize iki ile Romanya arasmda Tuna nehri üzegündür kar yağmaktadır. Şehir karla rinde yapılacak olan köprünün inşa mukavelesi Belgradda Yugoslavya Naörtülmüştür. İbrahim Uz fıa Nazırı Mehmed Spaho ile Romanya Bursada Nafıa Nazırı arasında büyük merasimle Bursa 24 (Hususî muhabirimizden) imzalanmıştır. Bu köprüden geçecek oŞehrimize ve civarına dün gecedenberi lan demiryolu iki memleketi en kısa kar yağmaktadır. Bu ayda şehre kar yoldan birbirine raptedecektir. Bu itiyağdığı ender görülmüştür. barla iktısadî ve askerî büyük fayda Musa Ataş lar temin edecektir. Yugoslavya ve Romanyanın beraberce yapacakları köprü tzmitte îzmit (Hususî) Kış, İzmite birdenbire geldi. Günlerdenberi ılık bir yaz havası içinde bulunan İzmit, iki gündür kara kışın ortasmda bulunuyor. Şehre mütemadiyen yağmur yağıyor. Şehrin etrafını çevreliyen dağlara kar yağıyor. Körfezde fırtına olduğu ve nakil vasıtalarmm güçlükle yollarma devam ettikleri haber verilmektedir. Kışın bu habersiz ziyareti münasebetile odun ve kömür fiatlarında hissedilen bir yük seliş vardır. Geçen sene 100, 120 ve nihayet 150 kuruşa satılan araba odunları, bu sene 150. 200 ve hatta 300 kuruştur. Bordoda grev Esnaf cemiyetlerinde intihabat Kahveciler Cemiyeti yeni idare he yeti seçimi dün yapılmıştır. Bugün de Leblebiciler cemiyeti seçimi yapıla caktır. Kahveciler cemiyetinin dünkü seçi mine 1200 kişi iştirak etmiştir. îstan bulda 1500 kadar kahveci vardır. Kahvecilerin adedi son senlerde mühim miktarda artmıştır. Üsküdar hapisanesinde iki cerh vak'ası Üsküdar hapisanesinde Celâl isminde bir mahkum Aziz isminde diğer bir mahkumu, eline geçirdiği bir demirle ağır surette yaralamıştır. Gene ayni hapisanede Hasan ismin deki bir mahkum da Hüseyin isminde diğer bir mahkumun başma su testisile vurarak yaralamıştır. aylık ömrü olan gazete idarehanesi. Öğleden sonra burada yazı ile ilişiği olan herşey konuşulurdu. Kurdoğlu es ki bir itiyadla masa başında gelen'eri kaydediyor, veresiye satış yüzünden daha ellerine ne geçeceğini kestiremiyor lar. Demirin dün akşam evde yaptığı hesablar, hiç te memnun edecek halde değil. Oyle görünüyor, daha birkaç ay a çık vererek dayanmak lâzım gelecek. Şüphe yok bu sefer, muvaffak olmak i çin ellerinden geleni yapmadan çekinmi yorlar. Geç vakitlere kadar matbaada, yazıhanede, müvezziler arasında koşmayı, işi bayilere bırakmamak için atla civar köyleri gezip elden dağıtmayı, başka yerlerle her zaman temasta bulunmayı, hasılı hiçbir şeyi unutmuyorlar. Mehmed Demir davayı kazanmıştı. Önce bu işi temizlemek için İstanbula gidip geldi. Artık günlük hayata kendini her zamandan daha yatkın, daha mukavemetli hissediyordu. Üç ay evvelki seyahatini hatırladıkça bu sefer kendini hakikaten değişmiş buluyordu. O zaman, lezzetleri doya doya tadılmadan yanda bırakılan bir ömrün hasretile meçhule, gayrimuayyene ^arşı çekinmeden doğan melânkoli içindeydi. Nereye basacağmı, Paris 24 (A.A.) Bordeauxda grev hareketi devam etmekte ve liman M. TURHAN TAN faaliyetini tamamile muattat kılmaktadır. Geçen cumartesinden beri limandan anBir çocuk kayboldu cak iki gemi hareket edebilmiştir. Bu Beşiktaşta Akaretlerde oturan 9 yaşgemiler yüklerini boşaltamamışlardır. larmda Hatice admdaki çocuk, esrarengiz bir surette kaybolmuştur. Polisjfobütün Yunanistanda havalar soğumuş cuğu aramaktadır. ve şimal taraflarma kar yağmıştır. Bir cesed bulundu Ankarada da kar Ankara 24 (Telefonla) Dün, gece yarısı başlıyan kar bugün akşama doğru tekrar başladı ve bütün gece devam Yunanistana da kar yağıyor etti. Atina 24 (Hususî) İki gündenberi rada, o kendi âlemine çekilmiş, dalgın,! gazeteyi yalnız bir hareket noktası ola rak bırakan daha esaslı, daha etraflı, daha büyük plânları tasarlıyordu: Parmağile havada kavisler çizerek, bu plânlan meydana çıkaracak şemalar kurmağa çalışıyordu. Muhakkak ki o artık, geçmiş günlerinin bunaltıcı hulyasından kendini kurtardığına kanidi. Eski rabıtalarından hiçbirini düşünmüyordu. Çünkü şimdi, her zamandan daha kuvvetle sevdiğini zannediyordu. Eski rahat günlerini düşünmüyor du. Çünkü ondan daha canlı bir ha yata yürüdüğüne inanıyordu. Maziden o kadar uzaktaydı ki, îstanbul onu üç gün bile işgal edememiş ve yabancı di yardan gelen mektublarını haftalarca açmağa üşenmişti. Bununla beraber ona henüz yaşıyor da denemezdi. Çünkü Demir bu uğultulu yerde, hesab pusula lan arasında dolasırken yalnızca yarının hulyası içindeydi. O henüz içinde bulunduğu hayatı yaşamıyor, hatta görmüyordu. İhtimal zihnini dolduran bu bir yığın plân yüzünden, etrafına bakmağa bile vakit bulamıyordu. Evvelki gün Sirkeci gümrüğü önünde denizden bir erkek cesedi çıkarü • miştır. Cesedin hüviyeti tesbit edile • memiştir. Emniyet ikinci şube müdür • lüğü tahkikata başlamıştır. adcum Cumhuriyetin içtimaî romanı: 4 3 Yazan: Hilmi Ziya «Toprak, Tanrmın emanetidir! Mihnet ve cefa yaşile onu sulamak gerek! Bağrındaki zehri ekmeğine katmadan, insan olamazsın. Allaha varmak için önce türab olmahsın. Yolun bunca uzun, günahm bunca ağırken ilk menzilin elbette odur. Onun kahrını çek, ta ki başın göklere değsin! Ne büyüktür hakkın sana lutfu. Bir gün gelip acıların dine cek! Topraktan geldin, gene ona döneceksin!» Azametle etrafına bakarken, takdir alkışlan beklediği görünüyor. Fakat hepsi somurtuyordu. Biri: Bırak canım! dedi, böyle olmaz. Bak bir de beni dinle! «Toprak. Demir gövdeli işçilerin vatanı. Fırlatıp sapanı Okla yayı Demir ellerinde kavra makinayı. Yık bu küçük tarlaların üstündeki arklan. Boz şu barkları! Üzerinden silindir geçir. Vatanı boydan boya demirle çevir. Kütle, rüzgâr hızile yürüsün ileri saflara. Toprağı. Ne Tanrı beslesin, ne çalab. Toprağa. îşçiden gelsin asıl inkılâb!» Biri: Yaşa!.. diye bağırdı. Fakat nur annid sessizliğin içinde yalnız kaldı ve sustu. Anlaşılan bu da sevilmemişti. Hep" sini ayn ayn beğenmedikleri muhakkak. Fakat neyi sevdikleri de belli değil. Beğenmemek gibi güzel bir teselli dururken zaten buna da lüzum yoktu. *** Sokak üzerinde bir oda. Duvarlar boş. Bir yazıhane ve arkasında kırmızı kalemle oynanmış büyük vatan haritasi. Kenarda tavana kadar yığılı günü geç miş gazete denkleri. Eski bir raf üzerinde frenkçe, türkçe kitablar. Burası, Demirle Kurdoğlunun çıkardığı, daha bir kimlere dayanacağını, bilmiyordu. Ka ranlıkta yürür gibi bulanık, şüpheli a dımlar atıyordu. Onu bu korkulu istik bale çeken bir cazibe olmadığı için, hatıralarmın hasreti içindeydi. Bir roman kahramanı gibi etrafında hatıralarile ilişiği olan garib, harikalı vak'alar araş tırıyordu. O zaman gözlerini bağlıyan sihirbaz yeniyi eskide eritmekti. «O sırada yaşamıyormuşum. Yalnız hatırlıyormuşum!» diye şimdi kendi kendine gülüyordu. Bütün zâflannı aşmak, hatıraların zincirinden kurtulup hergün yeniden (yeni) nin içinde yaşamak. İşte bugün ulaştığına inandığı şey! Bu sefer ayni geminin küpeştesine dayanıp rıhtımı halecanla beklediği vakit, gözlerini bürüyen dumanm silinmiş ol duğunu görüyor. Yeşil tepelerin arkasmdan ihtişamla yükselen Keşişi, trenin ıslık çalan biroyuncak gibi aralanna sokul duğu ağaclıklı yollan seyrediyor. Kalbi çarparak dakikaları sayıyordu. Şimdi bu yıkık sokaklan hızlı adımlarla geçerken tembel bir rüya içinde sallanan insanlan görmüyor. «Bu perdenin arkası var. Onu meydana çıkarmalı!» diyordu. Kurdoğlu müvezzilerle uğraştığı sı pekâlâ biliyordu. Hatta onun «gün gcrmüş» gazeteci bir dostu, uzun zaman dayanacak parası, hepsinden fazla bilgi ve şevki olduğu için bu yolda kendisile çarpışacak kimse olmadığı muhakkaktı. Bununla beraber, içinde bulunduğu hayatı yaşamıyor; yalnız onun kendine göre zengin, mütenevvi bir I^avalini kuruyor du. Nihayet: Bıktım bu döküntü işlerden.. diye kanapeye çöktü. Önümüzde öyle davalar var ki! asıl eksik olan nedir biliyor rou sunuz? Toprak değil, para değil, hatta enerji değil. Fakat hepsinden önce sevmek ve inanmak! Hiç bir fikre sanlamıyoruz. Kendimizi hiçbir ideal için feda edemiyoruz. Bütün gücümüzle bağıracağımız dava bu olmalı! Yazılanmızla halka ateş vermeliyiz. Korkarım bu ateş yangın olmasın. diye Bekir Bey güldü. Korkmayın! dedi. Inanan asla tehlike değildir. Asıl tehlike hiçbir şeye i nanmıyan ve inananlara gülendedir. Çünkü o, her fikri maske gibi kullanmasını bilir. Inanandan korkmayın! Ya sizinle bir saftadır; yahud karşınızda, size Şüphesiz bir gazetenin sahibiydi. Ortaya hergün yeni bir mesele atmasını göğsünu açarak, cephe yapar.

Bu sayıdan diğer sayfalar: