25 Kasım 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6

25 Kasım 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURİYET 25 tkincîteşrin 1936 Torpillenen Ispanyol kruvazörü battı mı? Madrid önünde soğuklar harbi batileştirdi. Ihtilâlciler Karolina mahallesini de aldılar [Baştarafı 1 inci sahifede] imkânı da mevcud değildir. Atılan mersuretile Cuatro Caminos mmtakasmda miler muayene edilmiş, bunlann Ispanyol ilerlemeğe muvaffak olmuştur. mermisi olmadığı gibi îtalyan mermisi de thtilâlcilere göre olmadığı meydana çıkmıştır. Carta gene limanı açıklannda bulunan bir AlSalamanka 24 (A.A.) Askerî bülten, San Andresde Kongestonun So man muhribi, torpillemenin tesirini gör ria fırkası tarafmdan ciddî bir mukave mek üzere limana doğru gelmiş ve sonra mete maruz kalmadan işgal edildiğini bil ufukta kaybolmuştur.» Bu tebliğde ecnebi harb gemilerinin dirmektedir. Yedinci fırka bölgesinde hükumetçile Ispanyol filosunun harekâtı ve denize rin bir taamızu muvaffakiyetli bir suret konulan torpiller ve saire hakkmda malumat vermek suretile asilere yardım ette tardedilmiştir. mekte olduklan ilâve olunmaktadır. Madrid önündeki cephede 42 milis Bu hafta yaplacak lik maçları T. S. K. İstanbul Bolgesi Başfcanlığından: 28/11/1936 da yapılacak lik maçları Taksim stadı: Galatasaray Anadolu B takımları saat 13,20 hakem: Sedad Akçaoğlu. Güneş Beykoz B takımlan saat 15 hakem: Feridun Küıc. Şeref stadı: Topkapı . Eyüb B takımlan saat 13,20 hakem: Bahaeddin Uluöz. Beşiktaş İstanbulspor B takımlan saat 15 hakem: Halid Ozbaykal. Fenerbahçe stadı: Hilâl Vefa B tafamlan saat 13,20 ha kem Samim Talu. Fenerbahçe Süleymaniye B takımlan saat 15 hakem: Rıfkı Aksoy. 29/11/1936 pazar günü yapılacak lik maçları Taksim stadı: Alan gözcüsü Halid Galib Ezgü Doğan Galata Gencler A takımlan saat 11,30 hakem: Kadri Celâl. Galatasaray Anadolu A takımlan sa at 13,10 hakem: Halid Galib. Yan hakemleri Müfid ve Bahaeddin Uluöz. Güneş Beykoz A takımları saat 15 hakem: Ahmed Ac'.em. Yan hakemleri: Sa . mim Talu ve Hikmet. Şeref stadı: Alan gözcüsü Şazi Tezcan. Feneryılmaz Kasımpaşa A takımları saat 11 hakem: Emin Fuad. Topkapı Eyüb A takımlan saat 12,45 hakem: Sadi Karsan. Yan hakemleri: Tahsin Özsöz ve Halid Özbaykal. Beşiktaş İstanbulspor A takımlan saat 14,30 hakem: Şazi Tezcan. Yan hakemleri: Feridun Küıc ve Bkrem Ersoy. Fenerbahçe stadı: Alan göacüsü Muhtar Uygur. Anadoluhlsan . Altınordu A takımlan saat 11 hakem: Sabih. Hilâl Vefa A tafamlan saat 12,45 ha kem: Adnan Akm. Yan hakemleri: Tarık ve Ali Said. Fenerbahçe Süleymaniye A takımlan saat 14,30 hakem: Nuri Bosut. Yan hakemleri:. Rıfkı Aksoy ve Said. Cumhuriyetin büyük Avrupa anketi [Baştaraft 1 inci sahifede] Edirnede açılan Kız Enstitüsü Birçok kadınlar burada san'at öğreniyorlar Edirne (Hususî) Geçimden mah rum dul kadınlara ve fakir Türk kız • larma terzilik, şapkacılık, çiçekçilik gibi san'atlar öğretmek, bir çok aileleri sıkmtıdan kurtarmak, vakit ve hali ye rinde olan kadınlarımıza ise kendi i$lerini kendilerine gördürerek ev ida resine ve ev ekonomisine hizmet etmek maksadile açılan Kız Enstitüsünü ziyaret ettim. Edirnede kurulan bu müessese umulduğundan büyük bir rağbete mazhar olmuştur. Kayid muamelesine başlamr başlanmaz birkaç gün içinde kadroyu dolduran 143 talebeden maada bugüne kadar 35 kişi de namzed olarak yanl « mış bulunuyor. Enstitüye devam edenler arasında şöyle bir tasnif yapmak mümkündür: Fakir kızlar, geçinme imkânlarından mahrum yoksul kadmlar, vakit ve hali yerinde olan gene kızlar, evli kadınlar, ve öğretmenler... Müessese, direktör Hayriye de dahil olmak üzere üç öğretmenle idare edilmektedir. Bunlardan biri dikiş, diğeri şapkacılık, çiçekçilik ve üçüncüsü de moda öğretmenleridir. İdare ve öğretmen kadrosunun bu darlığına rağmen enstitüde büyük bir intizam göze çarpmaktadır. Ders içinde ve ders dışında beyaz işgömleklerile talebe arasından eksik olmıyan müdür ve iki öğretmen arkadaşının kadro darlığını hissettirmeden mükemmel bar surette idare etmeğe çalıştıkları bu değerli san'at okulu, Halk Partisinin malt olan eski şehir kulübü binasında açıl • mıştır. Enstitüye 13 yaşından 45 yaşına ka dar talebe alınmakta ve bunlann bir kısmı öğleden evvel, bir kısmı da öğ * leden sonra ders görmektedirler. Bunlardan başka dört buçuktan yediye k»dar devam eden akşam kurslan da vardır ki bu saatlerde ders alanlann ek • seriyetini öğretmenler teşkil etmekte • dir. Bu sene üç şubeden yalnız birî faa liyette bulunan ve gelecek sene tam teşkilâtlı bir enstitü haline konulması şimdiden kararlaştırılan okulun bu sene daha en az bir muaMime ihtiyacı var dır ki, bu muallim gönderildiği takdirde daha.kxrk r alli talebenin kayid ve kabulüne imkân hasıl olacaktır. Temas ettiğim münevver kadınlarımızdan biri bana dedi ki: < Bu kadar masraf yapıldıktan sonra bir muallim daha göndermek Vekâ let için büyük bir külfet olmasa gerek. Binaenaleyh Maarif Vekâletinin biz Edirnelilerden bu lutfu da esirgemiye ceğinden emin olarak bekliyoruz.> hatlanmıza geçmiştir. Beynelmilel müfrezenin bir muvaffakiyeti Madrid 24 (A.A.) «Beynelmilel müfreze» dün asilerin Universite mahallesinde ve Carabanchel mıntakasında el humberelerile yapmış oldukları iki mu kabil taarruzu püskürtmüştür. Bu son mıntakada Faslılar, büyük telefat ver mişlerdir. Asilerin tayyareleri, yeniden şehri bombardıman etmiştir. Topçu düellosu, batileşmiştir. thtilâlcilerin denizaltı gemisi var mı ? îhtilâlci generallerin bir toplanhsı Paris ,24 (A.A.) Radyo ajansi nın Salamankadan haber verdiğine gö re, General Franko, Mola, Verala, SabMeksika hükumetçilere silâh quet dün Beganes umumî karargâhmda gönderiyor bir konferans akdetmişlerdir. Madrid cepMeksiko 24 (A.A.) Havas ajanhesindeki Kralist gönüllüleri şefi albay smdan: Radada bu konferansa iştirak etmiştir. Vera Cruzlu bir takrm kimseler, her Mola ve Saliquet Leganesden Maval biri otuz kadar vagondan terekküb eden carueroya hareket etmişlerdir. iki trenin birçok cebel toplannı, tüfek * tspanyol zırhlıst battı mı? leri ve mitralyözleri ilâ hâmil olduğu halBerlin 24 (A.A.) Londradan ha de Meksikodan Vera Cruza gelmiş olber verildiğine göre, Cervantes kruvazö duğunu gözlerile görmüş olduklannı berünün Cartagene açıklannda bir ecnebi yan etmektedirler. Bütün bu mühimmat, denibaltı gemisi tarafından torpillendiği Ispanyaya gönderilmek üzere Sil vapu ni söyliyen îspanyol hükumetinin iddia runa yükîetilmişrir. Dok amelesi, mec sını reddeden Royter ajansi, bu kruva canî olarak çalışmaktadırlar. zörde bir infilâk vuku bulmuş olmasını Katalonya kadınlart da askere pek muhtemel görmektedir. alınacaklar Deyli Telegraf gazetesinin deniz mer Barselon 24 (A.A.) Kadınlann kez muhabirinin kaydettiğine göre, ne bir da erkeklerin yaptığı mesaiye alıştınlmadenizaltı gemisinin mevcudiyeti, ne de bir torpilin izi müşahede edilmemiştir. sı hakkmdaki kanun ahkâmı mucibince îngiliz denizaltı mehafili kruvazörün bir Katalonyanm bütün kad;nlan lüzumu gizli torpile temas etmiş olduğu kanaa takdirinde silâh altraa alınacaklarekr..: Aragon cephesinden gelen haberlere tindedirler. Bu harb gemisinin batması lspanya göre, hükumet kuvvetleri Vinel Del Rio hükumeti için mühim bir ziya teşkil et mıntakasında birkaç kilometrelik bir i mektedir. Madrid hükumetinin elinde lerleme yapmışlardır. şimdi ancak iki kruvazör kalmıştır. Ingilterenin kararı Londra 24 (A.A.) Siyasî mehafil, Migel Cervantes kruvazöründe vukua gelen infilâkı muhit olan ahval ve şera ite karşı fevkalâde alâkadarlık göster mektedirler. Cebelitarıktan gelen haber ler, Londradaki Ispanyol sefirinin verdiği haberlere tevafuk etmekte ve infilâkın tabiiyeti meçhul bir denizaltı veya bir muhrib tarafından atılan bir torpil yü zünden vukua gelmiş olduğunu iddiaya müsaid bulunmaktadır. Asilerin bir denizaltına malik olduklarına dair Burgos hükumeti tarafından ileri sürülen iddia • lann doğruluğundan şüphe edilmektedir. Tren geceyansma doğru oraya yaklaşıyordu. Beni şehrin kıyısmda, şımarık beldelerin panltılan yerine karanlıklar karşıladı. îstasyona ben tek yolcu ben dim. Hamal bile bulamadım. Burada yeryüzünün kudret, para, san'at aristokrasisini değil, otuz evlik bir köy halkını bile bir araya toplıyan sinsi bir hayat kımıldanışı olduğuna inanamıyordum. Eski bir taksi arabası zor buldum. Otelde fena geçirdiğim bir geceden sonra, sabahleyin dışanya ilk adımımı atar atmaz olduğum yerde kaldım: Bir anda içime dalıp çıkan, yol yorgunluğunun, ilk fena intıbalann, gecenin bütün zehirini bir anda alan kekik ve çam kokularile doiu, her nefeste sarih bir lezzet idrak ettiren duru ve saf bir hava banyosu içindeydim. Alelâde bir sokakta olduğum halde bir Avrupa caddesi kadar geniş, tertemiz, güneşi kendisine de, dışanya da yasak etmiyecek kadar tabiatle dost, gayet sade bir mimarile yapılmış beyaz vilîâlarla, bahçelerle çevrili, apaydınhk bir yol kenanndaydım. Her istikametten müsavi cazibelerle çağıra» güzelliklerin davet leri arasında bir an jaşırarak rasgele yürüdüm. Daha geniş bir caddeye çıktım. Salzburg, her adımda, medeniyetin bütün kalitelerini süzerek içine almış ve bütün çirkinliklerini atmış bir tabiat şehrinin sivilcesiz, oyunsuz ve düzgünsüz yüzile karşıma çıkıverdi: Büyük Avrupa şehirlerinin gürültüsü, telâşı, insan ve bina sıkhğı orada yoktu. Geniş ve tenha kaldınmlarda, büyük şehirlerin kalaba lığı içindeki mesafe avlamak cambazh ğından sizi kurtaran bir saha bolluğu i çinde yürümek rahatlığına kavuşursunuz. Şehrin göbeğinde, bugün bir müze haline getirilmiş eski bir taş evde doğan Mo zart adlı harikulâde çocuğun böyle bir yerde ilk inkişafını nasıl bulduğunu daha iyi anhyorum. Önünde hergün yolcularla güvercinleri toplıyan ve eserlerinde bazan çınlıyan çanın bu şeffaf atmosfer içinde ne unutulmaz akisler yapabilece ğini sezer gibi oldum. içinde korkunc ve güzel dualarını bestelediği o geniş ve aydınlık Rönesans katedralinin önünde epey durdum. O gece Vîyaiiaya içimde Salzburgun aydınlığile girdim. Ertesi gün, birinci sefaret'kâtibimiz Orhanın daima şükranla andığim delâleti olmasaydı üç gün misafiri olduğum Viyananın bende bıraktığı tesir, imparatorunun peşinden bütün halkının da çekilip gittiği ve büyük bir ma temin tahliye ettjği, yabancı, neş'esiz ve avare insanjarla dolup boşalan tenha bir şehrin bunaltjcı intıbamdan ibaret kala caktı. Fakat yüksek bir Alman kültürüne sahib ve nazik rehberimin yanında Viyananın StephansDom gibi gotik üs lubunu şaha kaldıran katedrallerini, Helmerin Goetbesi gibi en seçme abidelerini, Şehremaneti binası ve altmdaki büyük kahve ve lokanta salonları gibi Viyananın hususiyetlerini daha izahh ve yakından görebilmek fırsatını buldum. Avusturyanın Büyük Harbdenberi ge çirdiği politika safhalan hakkında beni aydınlatan Viyana büyük elçimizin her husustabana gösterdiği müzaheret ve delâleti de şükranlarla kaydederim. Yalnız bir gece misafiri olduğum, fakat otelcisinden hamalına kadar bütün insanlarının hilesizliğile, fedakârlığı ve samimiyetile, şehrin yapılışı ve belediye itinası olarak ta, tabiat olarak ta bir bakışta içime yapışan güzelliğile Avrupada bütün şehirlere tercih ettiğim Budapeştede de kimse ile konuşmadığım için üstünde fazla durmıyacağım. Yalnız burada disine doğru çekerek kulağına: Şimdi şu duvarda ziyadar bir nok" ta göreceksin. O noktaya bir gözünü daya ve öbür tarafı seyret. Diye fısıldadı. Sonra bir adım ata rak duvarda bir yere dokundu. Son derece zayıf bir hışırtı işitildi ve birden küçük bir delik göründü. Öbür tarafta yanan elektriğin ziyası bu delikten taşıyor du. Fahri merakla yaklaştı. Deliğe gözünü dayadı. Burası geniş ve son derece mükellef döşenmiş bir yatak odası idi. Sağda aynalı dolabı, tuvalet masası, o r tada geniş, lüks karyolası, solda güzel bir kanepe takımı, bir çini sobası vardı. Fakat bu odanın en mükellef eşyası nefi« bir kadın vücudü idi ki kendisinin kimse tarafından rahatsız edilmiyeceğinden emin görünen bu kadm ihmalkâr bir ge celik kıyafetile bir kanepeye uzanmış, kitab okuyordu. Fahri peri masallann * daki hayalleri gözleri önünde canlandı ran bu manzara karşısmda dondu kaldı. Kadının yüzü, vücudünden çok daha güzeldi. Kibar hali, dikkatsiz oturuşu Fahriyi çileden çıkaracaktı. Aşk hissiyatı, karnmdan daha çok aç olan bu delikanlı güzel gene kadmı rüyalannda gördüğü kadınlann tıpkısı gibi bulmuştu. O sırada kolunu elile çeken ve bu tes* bir tesadüften bahsetmek isterim. Çigan yavrularınm orkestrasile meşhur Ostende kahvesine girdiğim zaman arkamdan a dımın çağmldığını duydum, döndüm, baktım: Said Çelebi! Orkestrayı Istan bula getirmek için mümessillerile müza kere ediyordu. Peştenin bu san'atkâr çocuklannı birincikânunun ilk günü G a r denbarda da dinlememizi temin eden arkadaşımızm teşebbüsü dünyaya gelirken ben de başında bulunmuştum. Peşteden Bükreşe giderken trende yaşlı ve güzide bir Macar kadınile tanıştım. Büyük Harbden sonra Romanyaya ilhak edilen Transilvanyada geniş bir arazi kaybetmişti. Fakat annesi hâlâ orada yaşadığı için ziyaretine gidiyordu. Türk olduğumu öğrenince hiç unutmı yacağım karşısmda yan uyuklar gibi duran kız çocuğunu korkudan sıçratan bir çığlık kopardı: Ah! dedi, sahi Türk müsünüz? Evet, muhakkak! Bana biraz Türkiyeden bahseder misınız? Tabiî... Fakat neresinden bahse deyim? Orada hatıralarınız mı var? Hayır... Türkiyeye gitmedim, fakat gitmek istiyorum. Çok seviyorum Türkleri... Bu sevgi nereden geliyor? Irkta; olmaktan mı? Hayır!.. Çok beğeniyorum sizi... Biliyorsunuz ki Büyük Harbde biz be raberdik. Hep mağlub olduk. Fakat Almanyadan da, Avusturyadan da, bizden de, Bulgarlardan da evvel siz Avrupaya isyan ettiniz. Kaybettiğiniz harbin daha şereflisini kazandınız. Başınızda büyük, çok büyük bir adam var. Onu ne kadar beğeniyorum, bilseniz... Bizim bir Kemalimiz olsaydı bayrağımız bili yorsunuz değil mi? yan inik, mahcub durmazdı. Annem de hep söyler, çünkü bizim bütün ailemiz esaret ve istilâ iş kencesi görmüştür, annem de hep: «Türkler ne akıllıymışlar, Türklerin başında ne büyük bir adam var!» der. Ben Türkiyeye aid nekadar resim bulursam toplarım, çacuğuma gösteririm, anlatı rım. Gene çocuğuna döndü ve beni göstererek macarca birşeyler anlattı. Ben de bavulumu açarak içinden Vedad Nedim Törün Montröde bana verdiği, Matbuat Umum Müdürlüğü tarafından neşredilen «Bugünkü Türkiye» adlı, resimli kitablardan bir tanesini kadına hediye ettim. Yeni Ankaraya, Atatürk abidelerine, Türk kadınınm cemiyet içinde al dığı yeni vazifelere aid resimlere bak tıkça Türkiyeye gelmek karannın nasıl kuvvet bulduğunu hissettiren arzular gösteriyordu. Kitabı kapayınca: Biz ırktaşız amma, dedi, sizin ırkınıza mensub olduğumuzu ispat edeme dik. Yenildik ve sustuk. SOSYETELERDE Elektrik şirketinin murahhasları geldi tstanbul Elektrik Şirketi umumî merkezi, şirkete aid işleri esaslı bir tarzda görüşerek yeni bir mukavele akdi için Nafıa Vekâletine müracaat etmişti. Vekâlet, şirketin müracaatini kabul et miş olduğundan Brükselde bulunan şirket idare meclisi murahhası olarak M. de Barşe ile M. Kieseni göndermiştir. Bunlar bir, iki güne kadar Ankaraya giderek müzakereye başlıyacaklardır. SÂĞÜK ÎŞLERl Türkîye Tıb Encümeninin •i.".'. ' toplantısı Turkiye Tıb Encümeninden: Türkiye Tıb Encümeni ikinciteşrinin 25 inci çarşamba günü saat 18 buçukta Cağaloğlu Etıbba Odası salonunda toplanacaktır. Bu toplantıda Prof. Tevfik Sağlam, kliniğinden Dr. Müfide Kâzım Menengokoklu menenjitin yıldırım şekli ve müzmin apandisitten ileri gelen ürtiker, Dr. Osman Şerefeddin ve do çent Besim mide kanaması ve amipli dizanteri, Prof. Nazım Şakir de sar'a tedavisinde kuduz aşısı üzerine tebliğ yapacak vak'alar göstereceklerdir. Geçen seansta Prof. Âkil Muhtar kalbin cazib kuvveti, Prof. Tevfik Sağlam tetanoit hamlesi gösteren sıtma vak'ası, Dr. Ihsan Şükrü dahil dimağ tazyikı artmış nezifler üzerine teşrihi marazî piyesleri takdim etmiş, vak'alarm münakaşalarına Etem Akif, Fahreddin Kerim, İhsan Şükrü iştirak etmişlerdir. Encümen içtimalarına bütün hekimler iştirak edebilirler. Torpillenme hâdisesi etrafında hükumetin tebliği Valansiya 24 (A.A.) Bahriye Nezareti, dün akşam neşretmiş olduğu bir tebliğde îtalyan ve Alman filolannı asilere yardım etmekle itham eylemekte ve dün Cartagene limanmda Mendez • Nunez ve Cervantes kruvazörlerine hü cum eden ve bunlardan ikincisini hasara uğratan denizaltılann ecnebi filolanna mensub olduklannı beyan etmektedir. Bu mehafil, M. Edenin bu tanıma Bahriye Nezaretinin tebliğinde Car • keyfiyetinin «halihazırda» derpiş edil tagene hâdisesi hakkında aşağıdaki taf memekte olduğunu söylemiş bulunduğu silât verilmektedir: nu ehemmiyetle kaydetmektedir. «Saat 9 da Mendez Nunez ve C e r ttalya ihtilâlcilere maddi ventes kruvazörleri ile Jaime zırhhsı, bir yardımda bulunmıyacak çok denizaltılann hücumuna uğramışlar Roma 24 (A.A.) Röyter: İtal dır. Bunlann attıklan torpiller Mendezyamn, Franko tarafından îspanyol li Nunez kruvazörüne isabet etmemış ise de Cervantes kruvazörünün baştarafına manlarında tesis edilebilecek bir ablukaisabet etmiştir. Bu denizaltılann ecnebi ya karşı manevî müzaherette bulunacağı denizaltılan olduğu muhakkaktır. Çün ve fakat maddî ve askerî hiçbir müzahekü asilerin elbde denizaltı yoktur ve rette bulunmıyacağı bildirilmektedir. Cartagene üssübahrisi hükumetin elinde İtalya ademi müdahale siyasasını taolduğundan yeni denizaltılar yapmalan kibe devam edecektir. Londra 24 (A.A.) Havas ajan sından: M. Eden tarafından Avam kamara sında yapılmış olan beyanat hakkında mütalealar yürüten diplomasi mehafili, İngiltere tarafından Ispanyada harb ha linde bulunan iki tarafın «muharib» vasfının tanınması keyfiyetinin kat'î surette terkedilmemiş, daha ziyade talik edilmiş olduğunu beyan etmektedir. Borsa acentalarının vaziyeti Maliye Vekâleti kanunun verdiği salâhiyete istinaden kambiyo, esham ve tahvilât üzerine muamele yapan acentalarm miktarlannı 15 olarak tesbit etmiştir. Şimdi şehrimizde 19 acenta vardır. Bu itibarla acentalarm adedi 15 e ininciye kadar yeni bir acentanm kurul masma müsaade edilmiyecektir. Bu iniş te bittabi vefat, istifa, iflâs gibi hallerle olacaktır. Bundan on iki sene evvel şehrimizde 120 acenta vardı. Bu acentalar zamanla azalmış ve 929 da hükumetçe bir tas fiye yapılarak ecnebi tabiiyetinde olan acentalar çıkarılmıştır. Şimdiki acen talarm hepsi Türk tabiiyetindedir. hir edici manzarayı birden kapıyan Deli Ömerin üstüne atılacaktı. Fakat elinden ne gelirdi!.. Onun arkasmdan tekrar dışan çılct: ve tekrar onun çahşma odasma geçtiler. Kanapeye çöktüğü zaman Fahri şaş kmlıktan ne söyliyeceğini bilemiyordu. Burası nasıl bir ev, bu adam nasıl adam?. Deli Ömer onun şaşkınlığını yavaş yavaş izaleye çalışarak: îstersen, dedi. Bu kız da senin olabilir!.. Fahri sesini çıkarmıyarak ibljsane biı gülüşle kerdisine bakan Deli Ömerden gözlerini ayırmıyor, söyliyeceği sözleri bekliyordu. Deli Ömer onun merakmı daha çok tahrik etmek hevesile: Evet, dedi. îstersen bu kız da s»nin olabilir. Çünkü o da benim malımdır. Fahri, boğuk bir sesle: Kim bu kız? diye sordu. Benim esirim. Tanıdıklanmdan birinin torunu. Bu kızı evlendiriyorlardı. Düğün gecesi kaçırdım. Maksadım o kız vasıtasile bir başkasını tuzağa düşürmektir. Bu gayemi elde etmek üzereyim, sen de yardım edersen hiçbir mesele kalmı yacak. Ondan sonra kız senindir. Sen istemez misin onu? Deli Ömer güldü: KIRKYIL Ustad Halid Ziya UşaklıgiHn halıraları Dördüncü cildi de çtktı. Fiati 50 karuştur. Beşinci ve $onnnctı cild banlmaktadtr. 4 cildden mürekkeb olan bn kıymetli eser memlekeün siyasl, içtimaî, fikrî hayatının 40 yıllık canh bir levhasıdır. Bastanba*» cazlb bir hakikî roman hükmünde olmakla beraber birçok parçalan müstakil birer hikâye gibidir. ŞEHİR İŞLERİ 35 yaşından yukarı olanlara Belediyede i§ yok Belediye Daimî Encümeni, 35 yaşm dan yukarı olanlarm belediye hizmet lerine kabul edilmemesi hakkında bir karar vermiştir. Karar, dün bütün be lediye şubelerine tebliğ edilmiştir. nımıyorsun. Ben bana en küçük bir hizmeti dokunanları ihya ederim. Seni bir iki kere gördüm, merdliğini, kuvvetli vücudünü beğendim, haline de acıdım. Onun için bir başkasına yapabileceğim yardımlan sana yapmak istedim. Yoksa senin yerine başkasını bulamaz mıydım, sanıyorsun? Sana nekadar iyilik yapabileceğimi, seni nasıl yaşatabileceğimi bir misal ile göstermek isterim. Gel peşim den... Fahri, artık öne düşmekten çekinmiyen bu korkunc adamın kendisine bir o* yun etmesinden korkarak bir lâhza dur du. Fakat Deli Ömer gülerek arkasmı dönünce manyatize edilmiş gibi onu takibe başladı. Sofaya çıktılar; oradan küçük bir koridora geçtiler. Burası uzun fakat dar ve karanlıktı. T a nihayetinde başka bir sofa görünüyordu. Koridordan sofaya çıka caklan sırada Deli Ömer solda bir perde kaldırdı. Fahriye elile susmasmı ve yavaşça yaklaşmasını söyledi. Kalın per • deyi tutuyordu. Fahri geçti. Küçük bir aralığa çıktılar. Burası gözgözü görmi yecek kadar karanlıktı. Deli Ömer önde olmasa Fahri burada onunla yalnız kalmaya asla cesaret edemiyecekti. Dli Omer ilk defa Fahriye temas etti ve ken OKUYUNUZ! Bizden artık hivardahk geçti. Hem başımda bir de belâ var, bana göz açtır mıyor. Bırak ki eğer işime yaramasa bu belâyı çoktan savardım, amma ne yapayım?.. Muhtacım ona! iki dakika sustular. Neden sonra gözlerinin önünde parlak bir istikbal, nefıs bir kadın, dayalı döşeli bir ev ve rahat canlanan Fahri endişelerini izhara baj • ladı: Bu kızın sevgilisi var. Bana aldın§ eder mi? Kızlar sevgililerini çabuk unutur • lar, unutmazsa biz unutturmanın çareıini buluruz. Nasıl? Sen orasmı bana bırak. Ben sana bu kızı vereceğim ve kız senden hoşla " nacak. Daha bir diyecegin rar mı? Fahri bir türlü inanamıyordu. Ontnı tereddüdle baktığını gören Deli ö m e r : Yahu, dedi. Bu kızm büyük babası benim çetemde idi. Ortalığı beraber kasıp kavurduk. Şimdi hâlâ sağdır. Kız bu hakikati bilmiyor. Evvelâ büyük babasım elde edeceğim, sonra da kıza nasıl bir aileden geldiğini anlatacağım. O zaman tabiî seni küfvü sayacaktır ve tabiî kendi sine verilmek istenen adam bunu istese bile bu ona varamıyacakür. [Arkatt var} Pendikteki beyaz ev Zabıta romanımız: 89 Kimdi o aşağıdaki cesed? Diye sordu. Fahriyi düşüncelerinde rahat bırakmak için susan Deli Ömer: Hakkı! dedi. Beni hastahktan kurtaran, sakhyan arkadaş. Neden öldürdün onu? Dedim ya, o da bir düşmandı. Yalnız benden para beklediği için bana itaat ediyordu. Son günlerde bir iki şüpheli hareketini sezdim, temizledim. Sonra da bu cinayeti benim üstüme atmak istiyorsun. Deli Ömer güldü; yumruğunu masanın üstüne vurdu: Bugün tahkikat yapacak olsa polis katil olarak seni tevkif eder. Amma böyle bir şeye meydan verilmiyecek ve bu yüzden kimse tevkif olunamıyacaktır. Senin biraz rahat etmeğe, para yüzü görmeğe ihtiyacm var, benim de bana sadık bir arkadaşa ihtiyacım var. Ondan beklediğim şey gidip bir iki adamı öldürmesi değildir. Benim yolumu açması, bana yardım etmesidir. Bundan dolayı hiçbir zaman mahkum da olmaz. Çünkü yaptığı iş sadece haber alrp haber vermekfen ibaret kalacaktır. Deli Ömer sustu; Fahrinin yüzüne bakıyordu. Fahrinin gözünün önünde tev kif edilip mahkemeye düşmekle başlıyan, o olmasa açlığın ve sefaletin devammdan ibaret olan istikbal canlandı; bir de onun yanında cebine para gösterecek, yüzünü güldürecek, rahat ettirecek bir istikbal vardı. Vakıâ bunda pek büyük bir tehlike de görmüyordu. Zaten tehlike olsa bile bu tehlike kendi hayatından daha ağır olamazdı ya.. Tam cevab vereceği sırada gözünün önüne bir sehpa geldi. îdama mahkum olmak, ipe çekilmek, karil damgası ye mek, kötü adamlarla düşüp kalkmak... Polisler tarafından takib edilmek... Bu tereddüdü gören ve sezen Deli mer başını salladı. Ayağa kalktı ve masa üstündeki silâhmı yanına alarak Fahriye: Oğlum, dedi. Sen beni daha ta

Bu sayıdan diğer sayfalar: