4 Mayıs 1937 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3

4 Mayıs 1937 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

4 Mayıs 1937 CUMHURİYET SON TELEFON HABERLER... TELGRAF ve TELSiZLE Hfidiseier arasında Müsavat fikirleri iiphesiz, tabiatte müsavat olmaması, insanlar arasında müsavat olamıyacağını ispat etmez; çünkü insan şuuru tabiatin bir parçası olmakla beraber onu aşar, ona tesir yapar ve kendinden birşey katar. İnsan, tabiatte olmıyan şeyler istemekte hakhdır: Bu şeylerden biri de müsavat olabilir. Fakat, insan tabiati aşarken onun şaşmaz prensipleri önünde iğilmeğe de mecburuz. Müsavat fikrini müdafaa eden bir arkadaş, son fıkralarından birinde «tabiatte pişmiş yemek yoktur.» diyor. Tabiatte pişmiş yemek yoktur ve yemeği insanlar pişirir amma, tabiatte pişmenin kanunlan vardır. Bu kanunlara yan çizenler ne yemek, ne de müsavat pişirebilirler. Tabiî tekâmülün en meşhur kanunlanndan biri de «farklılaşma» ya doğru gitmesidir. Bu kanun, cemiyetlerin tekâmülünde aranınca görülmüştür ki, medeniyet, i; bölümü zaruretlerinden dolayı, insanlan birbirinden çok farklı tipler içinde ayırıyor. Benzerlik iptidaî cemiyetlerde daha fazladır. «Beş parmak bir olmaz.» sözü, medeniyetler ilerledikçe, insanlar için de hergün biraz daha doğru olmağa başlamıştır ve nitekim bu atalar sözü de parmaklar için değil, insanlar için söylenir. Amelî hayatta her parmağın ayrı bir işi ve kabiliyeti olduğu gibi, cemiyette de, her insanın ayrı bir vazifesi ve ihtısası vardır. Bunun için her insanın istihsal kabiliyetleri ve kazanclan da birbirinden aynlır. Bunlar arasında müsavat aramak bir eli serçeparmak hizasından kesmek gibi sakatlayicı bir ameliyat olur. Bugünün içtimaî haksızlıklan müsavatsızhktan değil, kazanc ve kabiliyet arasındaki muvazenesizlikten doğuyor. Yeni rejimler, kapitalizme bu yanlış ve insafsız dağıtmanın cezasını çektirecektir ve çektirmelidir ama, tekâmül mahsulü farklara göz yumarak değil, emek ve kazanc arasındaki münasebeti en doğru şeklile tanzim ederek. Sermayenin insafsızlıklan sermayeye karşı insafsızlık yapmak hakkını vermez. Hiçbir adaletsizlik diğer bir adaletsizlikle tamir edilemiyeceği gibi. Sermayeyi, koşumsuz bir hayvanın azızmhklanndan kurtarmak için dizginlemek lâzımdır; iktısadî müsavat hulyacılan ise onu öldürmek ve leşini müsavi parçalara bölerek bize yedirmek istiyorlar. Halbuki sermaye, canlı bir tekâmülün, farklılaşmanın mahsulüdür ve ölümden bafka şeyde, müsavat yoktur. IHEM Yazan: ismail Habib NAL1NA MIH1NA Japonya halkı dahil ve haricde sulh istiyor! Son seçimin veriği netice halk ile ordu arasında bir ihtilâf olduğu şeklinde tefsir ediliyor Tokyo 3 (A.A.) 466 meb'usluktan hükumet aleyhtarı partilerin 400 ünü ele geçirmeleri ve hükumetin güvenebileceği partilerin ise ancak 40 meb'usluk kazanabilmeleri üzerine, Japon müşa hidler, işçi, memur, entellektüel. genclik ve bütün sınıfların silâhlanmaktan doğan hayat pahalıhğını ve ferdi hür riyetin gittikçe daha ziyade ortadan kalkmasım protesto ve nihayet milleti iapitalizmin esaretinden kurtaran de rin sosyal istihsalâtın başarıldığmı gör • mek arzusunu izhar etmek için reyini avam partilerine verdiği kanaatindedir. Bu grupun başkanı bir teblığ neşrede rek, siyasi vaziyeti normal bir hale ko yacak, seçim kanununu ıslah edecek, harb endustrilerini millileştirecek ve Japonyanın Çın ve Sovyetler Birliğile olan münasebetlerini iyileştirecek yeni bir kabinenin teşkilini istemiştir. mektedir. Zira, halk, ordunun idame ettirdiği millî ve beynelmilel gerginlik havasından yorulmuştur. Londra 3 (A.A.) Gazeteler, Japon seçimi neticelerini tahlil ederken bil hassa Japon hükumetinin Çine karşı takib eyliyeceği siyaseti mevzuu bah seylemektedir. Times gazetesi diyor ki: «Birkaç zamandanberi Londrada In giliz Japon münasebetlerini takviye için müzakereler cereyan etmekte ol duğu dün haber alınmıştır. Sanıldığına göre, İngiltere Hariciye Nezareti, halen Japon hükumetinin müspet tekliflerini beklemektedir. Memnuniyetbahş bir mahiyette oldukları takdirde bu tekliflerin çok büyük bir hüsnü kabul göreceğinden şüphe edilemez. Diğer taraftan Japonyanın Çinle olan münasebetleri meselesinde ki bu mesele, eğer Japonya İngiltere ile dostluğunu tak viyeyi istiyorsa esastır daha mülâyim bir hattı hareket ittihaz eylediğine dair bazı alâim memnuniyetle kaydolun maktadır. İngiltere, Japonyanın Çindeki chususi vaziyetini» tanımağa tamamen hazırdır. Fakat ayni İngiltere, bu vaziyetin, son altı sene içinde çok defa tatbik edilen ve esasen daha hâkim ve anlayışlı Japon unsurları tarafından da kabul olunmıyan bazı usullerle takvi yesi teşebbüslerini sempati ile göre mez.» Hendisi muhtacı himmet.. ya kaside görülmez bir vestiyere asılmış gibi dim dık ve divan durur gibi terbiyeli terbiyeh dikilmektedır. Gümrük yeri olan Kızıldizede öğle yemeği icin eğlenirken bir iki saat kaybettiğimiz Ağnyı tekrar ovaya çıkıp ta görünce baktık ki bulut dağın başına bir sarık gibi dolanmış ve Ağrının zirvesi sarığın ortasından bir külâh gibi göklere uzanıyor. Beyazıd ovasını Iğdır ovasmdan ayıran Çilli yokuşunu tırmanıyoruz. Artık arkamıza düşen Ağnyı görebiimek içın başımızı otomobılden çıkararak baktık. A, bulut bu sefer de dağın tam tepcsi üstüne, yanlan kaldırılıp sadece yukarısı bırakılmış bir cibinlik örtüsü gibi muntazam bir müstatil beyazlığile gerilip duruyor. * Transit yolunun son kısımlan çok sıkıcıdır. Hele Karakösedenberi epeyce yanından gittiğimiz körpe, fakat eritilmiş bir ayna gibi berrak Muradı bıraktıktan, ve Koçgediğini aşıp Beyazıd ovasına girdikten sonra tabiat büsbütün haşinleşiyor. Artık ne su, ne ağac; ne kuş, ne insan. Etraf kısır ve etraftaki dağlarla tepelerin çizgileri sert. Solda, yani şimaldeki çilli çatık kayalıkh bir kabartıdır. Ovanın sonundaki Kızıldize tepeleri yalnız kızıl deeil kızgın kızgın dizilmisler. Hele sağda, 3300 lük sivriliklerile gökün canfesini yırtıp duran Tendürük dağları; üstündeki göl bile buharlar ve buğular içinde fıkır fıkır kaynarmış, halk oraya Cehennemderesi dedi; ve dağ zaten cehennemden fırlayıp donakalmış gibi. Tabiatin bütün bu husunetleri içinde Ağrı; oh o ne büyük teselli o: Bıllurdan yontma bir mahrut yuvarlağı gibi güzel basını yan gökün üstüne haşmetle dikerek, RÖğsünün üzerine karların sacak saçak bevazlıklarını bir elbi^e garnitürü gibi sarkıtıp. kabarık etekliğini iki yandan ahenkli bir müvazene ile germis, ve vanında Kücükağrı denen yaveri... G07lere verdiği bütün bu ziyafet yetmivor gibi bir dç kendi varattiRi bevaz bulutun tülbendıni hünerli bir sihirbaz sakraklığile sekilden sekle kovarak ovnatıp durmak; havır. Agrı buralardaki tabiat husunetlerine karsı bir te^elli dpğil bütün o huşunetleri silip süpüren büyük ve essiz bir lutüftiir. Ağrının Beyazıd ova'ina bakan garb cephe^i böyle. lutüftiir. te«ellidir. Ve yanın^aki kücük A<*rile brr?'>pr büHin ufku kaplıyan bir heybettir. Fakat Ağrının simalî prnfıli, Iğdır ovasma bakan tarafı, ve o ovadan RÖriinrn Aerı; artık n büsbütün baska bir das. sanki bu bildiaimİ7 dap dpSıl: bir dffa kiViik Aqrı vnk, sonr a o kabarık '•i'klık vnV • T ötorlptj jrpni^ lik. ne oradaki yük<eklik: Ağrı bütün hevhrtını bırakmı<;; tnparlak. munis. hanım hanımcık: ii^tii bevaz altı mor, seffaf bir Sevr va7o<;(f cibi; A5n nazlı bir fanus çıb'. Ağrı «ü' gibi. Koca dağa ne oldu? Beva7id ovaM kı iki bine vakmken Ağrı o kadar yüksekti; Iğdır ovası ki ancak yedi yüzü askıncadır. Koca dağa ne oldu? Aldanma bunu yapan, şu çilli sırtlan yok mu. ovayla Ağrı arasına giren sırtlar, bunu onlar yaptı. Açıl, açıl; mesafeyle o sırtlar alçaldıkça Ağrı yükselecek. Şu yumruk kadar otomobilin yaptığı işe bak; ovanın yumuşak tarla yollarında son hızla giderken, harikalı bir sihirbaz manivelâsına takılmış görünmez bir urganı çekerek dağı kaldınyormuş gibi, yumruk kadar otomobil işte hızlı hızlı koşup koca Ağnyı yavaş yavaş göklere yükseltiyor. Iğdır ovasını bitirdikten sonra Tuzlucayı geçerken akşam çöklü. Ağrıya işte oradan ve işte şimdi bak. Dağın karsız ve esmer olan alt kısmı akşamın esmerliği içinde akşamla birleşerek ortadan kalkmış; fakat karlı tarafı, o akşamı da geceyi de yırtan tarafı, gökün boşlukları içinde, beyaz bir hayalet mucizesile muallâkta duruyor. Ağrı artık yerin malı değil; onu akşamın alacalığı içinde göklere bıraktık. Kafamm içinde Ağrı hâlâ gök ortasında nurlu bir küredir. Düzeltme: 23 nisanda Cumhuriyet ilâvesinde çıkan yazıda ikinci sütunun başında «İmparatorluğu ölüme götüren şeyin zıddüe dirildik» cümlesindeki «zıddile» kelimesi «zıddına» olarak çıkmış. Ayni makalenin üçuncü sütunun ortasındaki «karalar nekadar yüksekse denizler o kadar çukur» cümlesindeki son kelime de «çoktur> diye diz miş. «Yurddan yazılar» in bundan evvel'Kİ «Transit yolunun ötesi» yazısında da Nef'înln beyti «Yakut renk» yerine Yakutu renk diye; 17 nisan tarihindekl Hâ Kafamın içinde Ağrı, hâlâ gök ortasında nurlu bir kürredir Büyük Ağrı, haşmetli Ağrı, beş bin yüz şu kadarlık boyile, Erciyes ve Avrupa Alplerinin daha bin metro üstiın den bakarak; Toros, Pirene ve Afrikanın büyük Atlas dağları gibi en ünlü silsileleri bin beş yüz metro daha aşağıda bırakan Ağrı; yurdumun doğusundan ta Atlas Okyanusuna kadar bütün arz kabartılarındaki rekorları yırtıp atmış bir başbuğ heybetile işte haklı haklı kurulup duruyor. Silsile halindeki dağlar yüksek te olsalar hep birbirlerine omuz vermişlerdir. Kendi başlarına değil yekdiğerine güvenerek yaşarlar. Onlarda ferd yok, kervan var. Onlar sıralandılar, duruşları gidiş gibi. Halbuki Ağrı tek ba^ınadır. Kimseye güvenmiyor ve kimseye minneti yok. Ağrı yalnız gövdesile değil ruhıle de büyük. Ağrı bir şeftir. Silsile halindeki dağlar yüksek te olsalar arzın kabuğundaki sallantıyla mevdanâ geldiler. Onlar mihanikin eserleridir. Mihanik olmak, içten değil dıştan yaratılmak. Halbuki Ağrı kimyanın eseri; o, içinin lavlarını dışına yığa yıga, içinin hamlesi arttıkça boyu artarak, Soyu arttıkça içinin hamlesini artırarak o, kendini kendi yarattı. Onu ilkönce, net bir havada, ta 170 kilometro uzaktaki Tahirgediğinden gördüm. Dalga dalga ufuklara gerilmiş silsilelerin arkasından gökün ortalarına doğru bir mahrut maktaının gölgesi halinde, ve gölgeden bir hayalet gibi yükseliyordu. Fakat Karakb'seden sonra, ovanın bir yerinden, birdenbıre, bembeyaz başile karşımıza çıkıverdi. Yalnız başının görünüşü; lâkin beyaz bir duvak ört müş, ve duvağını saçak saçak, yırtmaç yırtmaç sarkıtmış bir gelin başı gibi pırıl pırıl bir görünüş. Yere yapışmış toprak kabartısından bir iki yüz in oyuğu evin kargaburga sokaklarında altları çıplak ve üştleri lirne lime Kürd çocukları oynaşan hazin Diyadini geçerek, biraz ilerideki Koçgediğini aşınca, Ağrı, yalnız başile değil, artık önünde hiç engel olmadığı için, bütün gövdesi ve bütün endamile karşımıza dikildi. Hani frenk âleminde Onyedinci asrın kıyafet modası vardır. Saçları piidralar ve pomatlarla beyazlatılmış kadınların fıstanları kasnaklama bir gerginlikle kabarır. Ağrı da tıpkı öyle. Beyaz başı. ahenkli gövdesi, ve belinın iki yanından koyunefti bir fistanın kabarıkhğile bir kraliçe gibi öyle haşmetli heşmetli duruyor ki... Solunda ve biraz gerisinde Küçükağrı; fakat küçük deyip te büsbütün ufaltmayın, dört bine yakın boyile o da Erciyes kadardır; kendi başına kalsa elbet daha heybetli aörünecekti; fakat Büyıikağrının yanında daha karsız başı, daha kısa boyu, ve daha narın gövdeiile yakışıkh bir yavru gibi duruyor. Bu duruş ve bu ikizlik her iki dağa mukayeseleş meden gelen çok manalı bir canlılık vermekfedir. Ya Ağrının kendi başı üzerinde kend; cümudiyelerinden yarattıgı, o şekılden sekle giren ve dağa dirı bir mahluk edası veren beyaz bulut; Koçgedığınden Kı zıldizeye kadar otuz kırk kilometroluk Beyazıd ovasını dağa amuden gecip. sonra şimale bir zaviyei kaime çevirerek, tırtılh tepelerin keskin çizgileri üzerine sert bir h unetle kurulmuş Doğa Be yazıddan Iğdıra doğru Ağrıya muvazi olarak giderken, otomobilin hızı içınden, hep bu nazlım bulutun o doyum olmıyan cilvelerini seyredip durduk. Bu, rüzgârla gelip rüzgârla giden bildiğimiz bulutlardan değil. Dağ kendi bulutunu kendi yaratıyor. Dağa yığıh o ezelî kar ve buz kütlelerine birşey yapamıyan güneşin satıhlardan kaldırdığı hsfif buğularla meydana gelen bu bembeyaz bulut bütün gün dağdan ayrılmadı; orada onu alıp götürecek rüzgâr yok. belli rüzgârların kanadı Ağrının başına çıkamıyor. Fakat o bulut bütün gün boyuna şekil değiştirdi. demek orada bunu yapacak kadar mevziî nefesler var, belli Ağrının ba|inı hafif hafif birşey yelpazeliyor. Bulut sabahleyin ilk defa bir çubuktan tüterek donakalmış ince bir duman gibi duruyordu. Koca dağ sanki sabah keyfi yapmaktadır. Neden sonra dumanın üst kısmı genişledi, bulut şimdi Ağrının haşmetli başında bir sorguç gibi. Kuşluk vakti yana devrilen bulut bir ucundan dağa ilmiklenmiş, öteki ucu havanın bosluğunda, bir püskül gibi sarkıyor. Bir aralık bulut dağdan bir iki mızrak ayııldı, tntihabat neticeni hakkında tefsirler ağda, solda türkçeye karşı yapılan hürmetsizlikleri gördükçe hepimiz gayet tabiî ve haklı olarak sinirleniyor, bunlara mâni olmak için mütemadiyen vılâyetm, belediyenin harekete gelmesini istiyoruz. Daha üç dört gün evvel, Beyoğlunda bir tabak çanak mağazasının tabelâlarmdaki yanlışlardan şikâyet ederken şöyle demiştim: «Vilâyei ve Belediye, bu işte biraz millî asabiyet göstermelidir. Kanunlarda Ve belediye nizamlannda, bu gibi c'urümleri cezalandıracak maddeler elbeite vardır. Şayed yoksa, yenileri yapılarak devlet ve millelin resmı dilile boyle alay edilmesine müsaade olunmamahdır. Biraz heyecan ve gayreU biraz asabiyet ve hareket.>» Meğer, ben, Belediyeden yanlış türkçe yazılan düzeltmesini isterken ne büyük bir gaflete düşüyormuşum. Çünkü, Belediyemizin kendisi sıkı bir teftiş ve murakabeye, sert bir imlâ hocasına muhtac imiş te benim haberim yok! Önümde, Belediy tarafından şehrin parklarına ve umumî bahçelerıne asılmış bir talimatname duruyor. Bir köşesinde Belediye Matbaası tarafından basıldığı yazılı olan bu talimatname, baştan aşağı imlâ ve şive yanlışı ile dolu. Tokyo 3 (A.A.) Siyasi müşahidler, seçim neticelerini, General Kayaşi'nin parlamentoyu fesihle vaziyetin hallini mıllete bırakması keyfiyetine cevab olarak milletin bugünkü kabineye karşı verdiği bir itimadsızlık reyi gibi telâkki eylemektedir. Siyasî müşahidlerin fikrince, bu seçim neticeleri, ordu ile efkârı umumiye arasında ayrılığın tam bir tezahürüdür. Halk, bu seçimle, dahilde ve haricde sulh istediğini bildir 0AIR umuma mah»us b» mahai MZ ed»C9k. ! Ivar verecek asatUKt hai v« htrik Kuçuk cöcuKtn yalnız brakmak. i , t ; ! i İ Sporaaıtherteiriutdınanijryapmak. Satıcı, dSenc* gir»oi*k. ^ MSİ. satre te^vr etmtk .Kıtapevrak.ilândagitmalı Sartu »öyteme*. bagBTdik.kovTuk.çaieçaimaJt. Başı bö» nayvalı fetırmek. Kanepeter<J«obaîhay«r(l«o»orm^L tarta. ormanlan ç<n«nri( Hu.ımııiMiıliim'lllllllllllltlllllllllllllllllllHHIIIIIIllll"'1"1111"""1""" Montreux'de vaziyet Montreux 3 (A.A.) «Mahmiler» tâbirinin tarifı hakkında yapılan uzun görüşmelere rağmen Mısır ve Fransız heyetleri arasında henüz bir itilâf hâsıl olmamıştır. Konferansın tesvid komitesi, mesaisine devam ermiştır. Ecnebi konsoloslann salâhiyetleri meseleMİe hudud haricine çıkarma meseleEİ halledılmistir. Ecnebilerin hudud haricine çıkanlmasına miiteaüik olarak Mısırlılar tarafm dan ileri sürülen ahkâm, mukavelenamenin mer'iyet mevkiine gırmesi tarihınden itibaren tatbik edilebilecektir. Rakoçi heykeli dün Peştede açıldı Mısır ve Fransız heyetleri Elçimiz şerefine bir öğle ziyafeti verildi arasında ihtilâf lı noktalar Budapeşte 3 (A.A.) Macar ajansı bildiriyor: Dün Kral Naibi Horty'nin huzurile bundan tam iki yüz sene evvel Tekir dağında ölen Dük François Rakoçi'nin at üzerinde bir heykeli açılmış ve bu açılış töreninde Kültür Nazırı Hnman bir nutuk söylemiştir. Türkiye elçisi Behiç heykele bir çelenk kovmuştur. Başvekâlet Müsteşarı Barozy bu mü nasebetle Türk elçisi Behiç şerefine bir öğle ziyafeti vermiştir. Dünkü Mediste Ankara 3 (Telefonla) Meclis bugün saat on beşte toplanarak bir muka tntikal müddeti kat'i şekilde velenin tasdıkmdan ibaret olan ruznametayin edildi sini görüşerek çarşambaya tekrar toplanMontreux 3 (A.A.) Kepitülâs mak üzere dağıldı. yonlar konferonsımn isini «üratle bıtireceMeclisin çarşamba ruznamesinde bazı ği anlaşılmaktadır. En dikenli meseleler münakale lâyihaları vardır. hakkında anlaşma hasıl olmuştur. Umumî komi^yona dahil bulunan bü tktısad Vekili Kastamonuya tün delese heyetleri, intikal devresinin gidecek Mmr delege heyetinin arzusu veçhile 12 Kastamonu 3 (Hususi) îktısad Vesene olarak te?bıti vt resmen 1949 yı kili Celâl Bayar. kendir fabrikası için lında nihayet bulacağmı tasvib etmışler tetkiklerde bulunmak üzere buraya gedir. lecektir. Mahkemelerin teşekkülü tarzına ge Celâl Bayarın İnebolu limanı işi ve lince. istınaf mahkemelerinin 1 1 i yaban Kastamonuda yapılması düşünülen ipcı olmak üzere 18 kon^eyi ihtiva etme lık bovama santrali meselesile de meşsine karar verilmiştir. Kahıre. Iskende gul olacağı söylenmektedir. riye ve Mansure mahkemelerinde 40 ı Teşriî küçük Antant yabancı olmak üzere 61 hâkım buluna toplantısı caktır. Belgrad 3 (Hususî) Tesrii Küçük Maarif memurları arasında Antant toplantısı önümüzdeki cuma güAnkara 3 (Telefonla) Elâziz manü Belgradda yapılacaktır. Çekoslovakya anf müdürlüğüne Sınob maarif müdürü ve Romanya parlamentolarını temsil eden Ibrahim, Sinoba Zonguldak maarif müheyetler Yugoslav meclisinde müşterek dürü Ali Fahri, Zonguldağa da Kayseri toplantılar yaparak. Küçük Antantı alâmaarif müdürü Hüsnü tayin edılmişler kadar eden meseleleri tetkik edeceklerdir. dir. PEYAM1 SAFA Yugoslav meclis reisinin teşekkür telgrafı Bflgrad 3 (Hu'usi) Türkiye Büyük Millet Meclisinde Yugoslavyaya karsı dostluk tezahüratı münasebetile Yugoslavya meb'u^an meclisi reisi Stefan Çiriç Türkiye Büyük Millet Meclisi riyasetine çektiği telgrafta Kamutay tarafından müttefikan ittihaz edilen ka rardan fevkalâde mütehassis olduğunu ve meclisin ilk toplantı<ında bu karan okuyacağını kaydederek Türk Yugoslav dostluğunun sarsılmaz tezahürlerinin Yugoslav meclisinde şükranla karşılana cağından emin bulunduğunu bildırmistir. Şöyle bir okuyuşta, bu 23 satırlık ılânda 19 tane imlâ yanlışı buldum. Hem de, bazıları ne yanlışlar! Meselâ, olduğu yerine olduğu çocukları yerine cöcuklrı otomobil yerine otumubil başıboş yerine başt böş hayvan yerine hayvak tmlâ vanlışları yetişmiyormuş gibi şive haUİarı da var: Meselâ, «bahçenin lertibat, tezyinat, saires'me zarar verecek» yahud da «çayır, tarla, ormanları çinemck, yatmak» cümlelerinde olduğu gibi. Bu imlâsız ve çetrefil talimatname müsveddesini gördükten sonra, artık Beyoğlunda ve sair yerlerde gözümüze batan yanlış levha, tabelâ ve ilânları düzeltmek işinde, Belediyemizin himmet ve gayret göstermesini istemekten vazgeçtim. isi muhtarı himmet hir dede Nerdr kaidı gayrîya imdad ede înhisarlar da mı? Mademki, bugün işi imlâ ve dil hocahğına vurduk; devam edelim. Bazı sigara paketlerinin üzerinde şöyle bir yazı var: 20 sigara kahn Bunda imlâ değil amma şive yanlışı var: Bunun türkçesi «20 sigara kahn» desil; «20 kahn sigara» dır. Herkes bilir ki türkcede sıfatlar isimlerden önce gelir. Punu, İnhisarların çok genc satış mütehassis, ecnebi olduğu için. bilmiyorsa, mazurdur amma paketin üzerine yazdıranlara ne diyelim? îsviçrede askerî hazırlık Zürih 3 (A A.) Federal müsavir Mınger millî müdafaanm yeni hedef leri hakkında beyanatta bulunarak demiştir ki: < İsviçre ordusunun ilk vazifesi, ordu küllî kuvvetlerinin memleket da hilinde sıkı bir müdafaa teşkilâtı yap masına kadar hududları herhangi bir hücuma karsı müdafaa ve muhafaza eylemektir. Ordu küllî kuvvetleri bu esnada organize edilince de İsviçreden yapılacak herhangi bir geçiş hareketi, pek ziyade güçleşecektir.» Terbiye Enstitüsünden çıkan genclerin maaşı Ankara 3 (Telefonla) Gazi Ter biye Enstitüsünün beden terbiyesi, resim ve iş şubelerinden mezun olanların ilk tayin edildikleri memurıyetlerde yüksek tahsil mezunlan gibi yirmi beş lira alabilmelerini temin maksadile Maarif Vekâleti tarafından bir kanun projesi hazırlanmaktadır. Ayıntab fıstığına dair tetkikler Bon Almanyada 3 (A.A.) Ahlâksızlık cürmile mahkemeye verilen seKömiir Sergisine getirilen Ankara 3 (Telefonla) Bitlis vi kiz papasdan altısı yedi aydan on sekiz eşyanın gümrük resmi lâyetine merbut Kutum kazasının mer aya kadar hapis cezasına mahkum olmuşAnkara 3 (Telefonla) Hediye o kezi Van gölü kenarındaki Tatvana nak lardır. Diğer ikisi beraet etmiştir. larak veya parasız dağıtılmak üzere Bey led;'di, Tatvan nahiye merkezi de Ku Almanyada vekâlet arkânı nelmilel Kömür Sergisine getirilen ve ge tuma nakledilmiştir. amelelik yapacak tirilecek olan eşyanın gümrük resimlerin Berlin 3 (A.A.) Propaganda baden yüzde doksan tenzilât yapılması takanı Göbbels, bakanlık erkânının sıra ile Paris 3 (Hususî) Paris borsasmın karrür etmıştır. bugünkü kapanış fiatlan şunlardır: iki ay tam bir amele gibi muhtelif işlerde Pariste bir tranlı ressamın Londra 109.95, Nevyork 22.28. Berlin çalışmalarını emretmiştir. Bunlar münhaaçtığı sergi 897., Brüksel 375.75. Madrid . Ams sıran amele ücretlerile geçinmek mecbuLyon 3 (A.A.) Herriot ile birçok terdam 1220, Roma 117.30, Lizbon riyetinde olacaklar ve hiçbir imtiyazdan zevat dün sabah İranlı bir ressam tarafından tertib edilmiş olan İran fresk 99.90, Cenevre 509.12 1/2, Bakır 63 65, istifade etmiyeceklerdir. Amelelik işlerinsergisinin açılış merasıminde hazır bu Kalay 255.05, Altın 140.10, Gümüş deki muvaffakiyet dereceleri terfilerinde müessir olacaktır. 20.5/16, Kurşun 24.12,6. Çinko 23.16,3. lunmuşlardır. Ankara 3 (Telefonla) Ayıntab fi'tığı üzerinde tetkiklerde bulunmak üzere Ayıntab ve Bihisni havalisine giden Ziraat Bankası ziraat müşaviri Hikmet, orman amanjman müdürü Nejad ve Ziraat Vekâleti müdürlerinden Hikmet şehrimize döndüler. Yunan Kralınm yıldönümü kutlulandı Atina 3 (Hususî) Bugün Kralın isim günü olmak münasebetile sabah leyin başpiskoposluk kilisesinde bir ayin yapılmıştır. Bu ayinde Kral, prensler, başlarında Başvekil Metaksas ol duğu halde bütün nazırlar. kordiplomatik, generaller, eski başvekiller ve nazırlarla yüksek rütbede nişanlan hâmil bulunanlar, belediye reisi ve erkânı, banka direktörleri ve saire hazır bu lunmuşlardır. Ayinin hitammdan sonra Kral sara ya giderek kordiplomatiğin tebriklerini kabul etmiştir. Akşam yapılan fener alayına Atina garnizonu kıfaları iştirak etmişlerdir. mide aid konferansta da «Makber mülhimesi» «Mülhemeî diye çıkmış. Bunları düzeltmenin şimdi bir faydası olur diye değil hatalann yazana aid olmadıgını anlatmak için bu tasrihi yapmağa lüzum gördüm. Almanyada mahkum edilen papaslar Merkezleri değişen kazalar İSMAİL HABİB PARİS BORSASI

Bu sayıdan diğer sayfalar: