18 Ekim 1937 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7

18 Ekim 1937 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

18 Birinciteşrin 193> u Lik maçlarında hakem işini nasıl halledebiliriz? Her hangi dedikodunun önüne geçmek için bütün mevsim zarfında yapılacak maçların hakemlerîni hep birden seçmek lâzımdır Yazan: NÜZHET Ben on güne kadar lik maçlannın başIamak üzere olduğu anlaşılıyor. İstanbul likinin bu seneki futbol faaliyeti hakkmda şimdiye kadar kulağımıza gelen malumata nazaran şöyle bir vaziyetle kar şılaşacağımız anlaşılmaktadır. A Birinci lik on iki kulübden te şekkül edecektir. B Maçlar birinci küme lik maçlanna iştirak edecek on iki kuliible ikinci lik şampiyonu Anadoluhisar İdman Yurdunun göndereceği bir murahhasla adedleri on üçe baliğ olacak bir lik he yeti tarafmdan idare ve murakabe edi lecektir. C Maç hakemleri, kulüb murah hasları tarafmdan seçilecektir. D Kulüb murahhasları bu hususta anlaşamadıklan takdirde maç hakemini lik heyeti intihab edecektir. E Kulübler lik heyetinin seçtiği hakemi kabul etmedikleri takdirde hakem seçimi meselesine Futbol Ajanı re'sen müdahale edecek ve hakemi intihab edecektir. F Ancak Ajan da bu pürüzlü işe karışmaktan istinkâf ederse maç hakemi Türk Spor kurumu tarafmdan seçilmek suretile işin içinden çıkılacaktır. A ve B fıkralanm mevzu harici bıraktığımız takdirde geri kalan dört fıkra ahkâmına tâbi olmak şartile hakem seçme meselesinde son derece müşkülâta duçar olunacağını şimdiden kestirmek büyük bir kehanet sayılamaz. Çünkü elde ev velki senelerin verdiği tecrübeler vardır. 1 Hakem seçme işini evvel emirde ve birinci merhale olarak kulüb murahhaslannın eline bırakmak şimdiye ka dar yapılan tecrübelere nazaran bir işe yaramamaktad.r. Her hafta maç hake mini aralarında kararlaştırmak üzere Bölge merkezine gelen kulüb murahhaslan .gürültülü, patırtıh ^yj^ ekj&&rij(ft UJ'VUJ şamamazlıkla neticelenen bir pazarhk esnasınd»hakemlerin oryk 41 î* Ispanyada şiddetli hava muharebesi oluyor Askerî valinin yeni bir emri {Bastaraiı 1 inci sahifede) Bayonne 17 (A.A.) Saint Sebastien'den bildiriliyor: Saint Sebastien askerî valisi, geceyarısını 30 geceden sabahın saat altısına kadar şehirlerde ve caddelerde dolaşmağı kat'î surette menetmiştir. MEÎHUR TÜRK ZAFERLERi Niyebolu mey dan muharebesi Cereyan tarihi: 28 Elyul 1396 Yazan : Celâl Dlncer Niyebolu da, Birinci Kosova gibi, kat'i neticeli bir imha muharebesidir. Fakat her bakımdan ötekinden daha parlak ve daha ehemmiyetlidir. Bu muharebede Osmanlıların karşısma Venedikliler, Lehliler, Avusturyahlar, Almanlar, İngilizler, Fransızlar, Ulahlar, Hırvatlar, Macarlar, Bavyeralılar, Bohemyalılar ve Rodos şövalyelerinden mürekkeb müttefik bir ordu çıkmışhr. Bu itibarla bu parlak imha muharebesi bir Haçhlar (ehlisalib) ordusuna karşı kazanılmış bir zaferdir. Osmanlıların Balkan yarmadasmı çabucak istilâ etmeleri Bizans'ın merkezi olan îstanbulun kara tarafından diğer milletlerle irtibatını kestiği gibi, Yıldınm zamanında Osmanlılar bu köhnemiş devlet üzerinde büyük bir siyasî nüfuz tesis etmiş bulunuyordu. Bu vaziyet karşısmda bu güzel ve zengin şehrin de Osmanlılar eline geçmesi ihtimali gittikçe kuvvetleniyor ve bunun zamanı yaklaşıyordu. Halbuki o zaman Tuna şimalinde kuv vetli bir mevcudiyet olan Macar Krallığınm emeli de İstanbulu zaptetmekti. Bu itibarla Osmanlı Macar menfaatleri evvelâ bu noktada çarpışıyordu. (Nitekim evvelce de ayni noktada Osmanlı Sırb menfaatleri çarpışmış, neü'cede galebe Osmanhlarda kalmıştı). Diğer taraftan Osmanlılann Balkan yarımadasında kuvvetle yerleşmeleri ilerisi için Macarları da tehdid eden bir tehlike idi. Bu iki sebeble Macarlar Osmanlıları Rumeliden atmak istiyorlardı. Harbin hakikî sebebi bu idi. Macarlar, Bulgaristanı kendi toprak ları saydıklarını bildirmek ve burasının Osmanlı kuvvetleri tarafmdan boşaltılmasını istemek üzere, Osmanlı hükumeti nezdine bir elçi gönderdıler. Yıldınm elçiyi Bursada, duvarları silâhlarla dolu bir salonda kabul etti ve sefirin «Bulgaristan arazisinin ne gibi bir hakka istinad edilerek işgal edildiğini anlamak istediği» yolundaki sualine duvarlardaki silâhlan Jtojltefaıçklc mukabele etti. Esasen harbe vesile arıyan Macarlar hazırlanmağa başladılar. sî infıalını tatmıne, hem de tekrar Osmanlılara yaranmağa çalıştı. Bu ilk sefer ve Niyebolu muhasarası bu suretle akim kaldı. le, yanlara doğru açılarak Fransızlan ît çeriye doğru çektiler. Geniş hendekler ve sıra. kazıklardan atlarile geçemiyen Fran* sızlar yaya olarak ilerlemekte olduklarç sırada gerek yanlara açılmış olan ve sü • varilerin gerisine çekilerek kendilenna çekidüzen veren piyadeler; gerekse, dü$« man gözünden saklı bulunan, süvarilejj düşmanın yanlan ve gerileri üzerine mu« kabil taarruz ve hücuma geçtiler. O za« mana kadar geride ve keza düşman gö* zünden saklı olarak, vaziyetin inkişafmai intizaren, elde rutulan umumî ihtiyat sü« varisi (25,000 Sipahi) de cepheden va ansızın Fransızlarm üzerine atıldı. Os ^ manlıların bu mükemmel tâbiyesi, arazı ve müttefiklerin vaziyeti hasebile, başka türlü tatbikına imkân olmıyan bir ihataî vaziyeti vücude getirmişti. Bunun neti * cesi olarak Fransızlar kâmiien imha vf pek azı esir edildiler. Muharebe bu şekli aldığı sırada Macac Kralı ve Başkumandan Sijismond Macar ordusunu (30,000 kişi) ve diğer mütte i fikleri taarruza sevkettiyse de hem zaman itibarile geç kalmış olduğundan, hem da süvarinin önde, piyadenin geride kullaı nılması şeklinden doğan tâbiye hatasj sebebile yaya olan bu kuvvet zamanın # da müdahale edemediği gibi o da Fran» sızlann akıbetine uğramıştır. Cenahlardaki Ulah ve Hırvat kıtaati ise bu sırada muharebe meydanım terke^ derek kendılerini kurtarmağa çalışmışlaf ve kısmen de muvaffak olmuşlardır. Bununla beraber Osmanlılann kılıçların < • dan kurtulanlar kendilerini Tuna nehrindeki müttefik donanmasına ve erzak ge* milerine atarken uğradıklan panik yüzünden bu gemileri de fazla doldurarak kendilerile birlikte batmalarına sebeb olmujlardır. Yıldırımm ve harb san'atmm bugünkli esas kaidelerini daha o zaman tamamile kavramış bulunan Türk kumandanlarınıo üstadane sevk ve idareleri Niyeboluda da, harb tarihinde daima parlak bir yıl « dız olarak kalacak ve kendilerinden sonra gelecek olan Büyük Frederikleri, Na» polyonları gıptaya; Fon Şilifin'i de hasede sevkedecek olan tam bir imha muha • rebesi meydana getirmişti. ABBAS Barcelon yolunda otomobil kazası Barcelon 17 (A.A.) Kortezleı reisi M. Martinez Barrio, Barcelon'a gelirken şehre 30 kilometro mesafede vukua gelen bir otomobil kazası neticesinde yaralanmıştır. sek sesle Bölge koridorlannda ilân et mekten başka bir iş görmeden dağılmakta olduklarını bunca sene tecrübe ettik ten sonra tekrar ayni yola sapmakta bir isabet olmasa gerektir. Bizde kulüb murahhası demek her şeyden evvel gözünü renk bürümüş bir NÜZHET ABBAS insan demektir. Bunun aksini ispat et meğe kalkışmak abesle iştigaldir. Çünkü bu; şimdiye kadar hep böyle olagelmiş bir meseledir. Şu halde hakem seçme meselesinde kulüb murahhaslarının her hafta Bölge merkezine kadar ihtiyarı zahmet etmeleri, filî netice vermiyeceği için beyhude bir Taksim stadyomu tarafmdan tertib usuldür. edilen stadyom turnuvası maçlarına 2 Lik heyetlerinin hakem seçme dün devam edildi. îlk müsabaka San Kırmızı takımla Galataspor takımları meselesine gelince; arasmda yapıldı. Lik heyeti de kulüb murahhaslarının Galataspor takımı birinci devrede teşkil ettikleri bir heyet olmak itibarile üstüste iki sayı yaptı. Oyunun sonlarına kulüb murahhaslarından ayn bir teşek doğru San Kırmızı bir gol yaptı. kül addedilemez. Kaldı ki, birinci şıkta Devre 2 1 Galatasporun lehinde bitti tzmir Şild maçlannın hakem üzerinde iki kişinin uyuşması kâfi İkinci devrede oyun daha güzel cereneticesi gelirken ikinci şıkta on üç kişinin uyuş yan etti. Devrenin sonlarına doğru Sarı ması lâzım gelecektir. On üç kişilik he Kırmızı takım bir gol daha yaparak İzmir 17 (Hususî) Üçok takımı, yetlerin herhangi mesele üzerinde olursa maçı 2 2 berabere bitirdi. Maç geleceK b u g ü n Y a m a n l a r takımım 4 3 yenerek şildi aldı. olsun uyuşmaları haddi zatinde güç bir hafta tekrar edilecektir. iştir. Bu itibarla ikinci şık birincisinden daha mahzurlu bir usuldür. 3 Futbol ajanının hakem seçme meselesine re'sen müdahale hakkı ihtiyarî bir vaziyette bırakılmaktadır. Ajan dilerse bu işe müdahale edecek, başını ağntmak istemezse işi kurum merkezinin halline bırakabilecektir. 4 Kurum merkezi Ankarada ol duğu için hakem seçme işini son dakikaya bırakmakta menfaat gören kulübler hakem seçimini sürüncemede bırakarak kurumdan emir gelinciye kadar maçlarını geri bıraktırmak imkânlarını elde edeceklerdir. Görülüyor ki, hakem seçme işinde, 1937 1938 mevsiminde işleri kolayIaştırmak yerine, bir hayli güçleştirmiş, hatta çıkmaza saptırmak imkânlan verv miş bulunuyoruz. Bizce bu işi toptan halletmek için şu şekilde hareket kâfidir: Mademki ku rum, maç hakemini seçmek hususunda kulüblere bir hak tanımak emelindedir; o halde seçim işini lik maçlannın her iki devresine de şamil olmak üzere bir günde halletmek şıkkını tercih etmektir. Kulüb murahhasları her hafta toplanarak hakemleri seçmek yerine lik maçlan başlamadan evvel bir gün büyük bir toplantı yapmalı ve bu toplantıda lik heyet azası, Futbol ajanı velhasıl ha kem seçme işinde alâkadar bütün kurum erkânı hazır bulunmahdırlar. Bu toplantıda fikistüre nazaran 1937 1938 maçlarının bütün hakemleri evvelâ uyuşmak, uyuşulamadığı takdirde re'sen tayin o lunmak şartile takarrür ettirilmeli ve bu da gazetelerle ve bütün hakemlere tebliğ suretile ilân edilmelidir. Bu suretle hareket edildiği takdirde hakem intihabı meselesi bir çırpıda hai ledilmiş olur. Ayni zamanda hakemlerin de bir sene zarfında idare^edecekleri maçîann tarîhlerinî Kîlmek*suretite* ha zırlanmaları den bir gün evvel mazeret göstererek g memeleri gibi mahzurlar da bertaraf edilmiş olur. Aksi takdirde, yanî işi sürüncemede ve türlü türlü kombinezonlara yol açmak ihtimali olan yollar üzerinde yürütmek istidad ve meyilleri ön almış olacaktır. Asturies cephesinde 1396 harekâtt İkinci Niyebolu muhasarası Osmanlılar, Macarların akim kalan bu muharebe teşebbüslerinden sonra tekrar asıl hedeflerine teveccühle İstanbuîu muhasara ettiler. Bizanshlar Avrupadan ve umumiyetle hıristiyanlık âleminden yardım istediler. Yazımızın başında isimlerini saydığımız milletler, Papanm da teşvikile, bu imdad sesine yardıma koştular; bu vesile Sijismond ile Mirçe'yi de barıştırdı. Kendiliğinden hâsıl olan bu f;rsattan Macar Kralı Sijismond azamî şekilde istifadeyi umuyordu: Vaziyet evvelkinden daha çok kuvvetli bir ittifaka imkân veriyor ve Macarların esas mak sadlarına uygun düşüyordu. Haçhlar ordusu Türkleri Rumeliden atarlarsa, diğer müttefiklerin Balkan yarımadasını terketmelerinden sonra, en kuvvetli vaziyette kalacak olan Macar ordusu Balkanları istilâ ve istanbulu zaptetmeğe nam zed telâkki olunuyordu. Osmanlılar: 100,000 200,000, müttefikler de: 60,000 130,000 kişi kadardı. Salamanca 17 ( A . A ) Radio Nacional, bilhassa Asturies cephesinde 10 kasabanm işgal edilmiş olduğunu haber vermektedir. 45 dakikalık bombardıman Perpignan 17 (A.A.) Dün saat 23 te Frankistlerin takriben beş kadar tayyaresi, 45 dakika müddetle Portbu istasyonile demiryolunu ve tünelini bombardıman ederek mühım hasarata sebe bıyet vermişlerdir. İki Alman mahkum oldu Berlin 17 (A.A.) îspanya cumhuriyetçi ordusuna kaydedilmek ü zere İspanyaya gitmeğe teşebbüs eden iki Alman Berlin mahkemesi tarafından biri dört, diğeri sekiz ay hapse mahkum edilmiştir. Fransız teklifi azaya bildirilecek Londra 17 (A.A.) Hariciye Nezareti, ademi müdahale komitesi celse sine müteallik olarak neşretmiş olduğu bir tebliğde komitenin Fransız tekliflerinin aza tarafından hükumetlerine tevdi edilmesine karar vermiş olduğunu bildirmektedir. Içtima esnasında diğer murahhaslar tarafından yapılacak teklifler hakkında da ayni suretle hareket edilecektir. Muharebenin cereyan tarzı Osmanlılar daha geceden muharebe tertibatı alarak hazırlanmışlardı. (Mer kezde üç hat üzerine piyadeler, bunların ilk hattında Azepler, ikinci ve üçüncü hatlarda Yeniçeriler yanlarda sü variler; önde hafif süvari, en geride umumî ihtiyatı teşkil eden süvari. Yanlarda ve umumî ihtiyattaki süvari kuvvet leri yamaçlar gerisinde ve düşman tarafından görülmiyecek şekilde). İkinci hat piyadesinin (Yeniçerilerin) önüne de kazık mâniler çakılmış ve hendek açılmıştı. Umumî ihtiyahn gerisinde bulunan ordugâhm etrafı ise tahkim edilmişti. Müttefikler: Geceden hiçbir tertibat almamışlar, Niyebolunun etrafında tesis ettikleri müstahkem ordugâhta eğlemte ile vakit geçirmişlerdi. Yalnız kale mu hasara edilmiş bulunuyordu. Fakat asîl Osmanlı ordusuna karşı esaslı bir emniyet tertibatı alınmamıştı. (Osmanlılar bir gece baskmı yapsalardı, burada ikinci bir Sırb sındığı daha doğrusu yeni bir Haçhlar sındığı meydana gelebilirdi). 28 eylul sabahı alınan muharebe tertibatında Fransızlar (bunlar kâmiien süvari idiler) ilk hatta, diğer müttefikler (piyadeler) ikinci hatta bulunuyorlardı. (Merkezde Macarlar ve diğer Avrupa askerleri, cenahlarda Hırvatlar ve Ulahlar). Müttefiklerin tâbiye sahasındaki mu karrer hareket tarzları evvelâ müdafaa da kalarak, hazırlanmış mevzilerinden çıkarmak için, Osmanlılann taarruzunu beklemek olduğu halde Fransızlar derhal taarruza geçtiler. Müttefiklerin merkezdeki ikinci hatları gibi cenahlan da yerlerinde kaldılar. Muharebe çok şiddetli oldu. Zırhlı olan Fransız süvarisi karşısında Osmanlılann birinci hattı Yeni çeriler üzerine çekildi. Daha sonra da bunlar ve onu takiben üçüncü hat, emirlumun içine alarak dedim ki: Ben sana hayret ediyorum. Bu kızı hiç kıskanmıyor musun? Nihayet bende etten ve kemikten bir adamım. Ya Zehranın hoşuma gittiği anlar olursa.. Kanm cevab vermedi. Başını önüne eğdi. Bir müddet sesini çıkarmayınca iğilip yüzüne baktım: Gözleri yaşanyordu. Kabahğımın büyük azabı içinde iki elini de yakaladım ve ona, sözlerimin tesirini silmek için, bütün samimiyetle özür diledim. Fazıl, dedi, kalbim kırıldığı için ağlamıyorum. Ben hasta bir kadınım. Gölge gibi yaşıyorum. Günden güne söndüğümü hissediyorum. Bir ayda yedi kilo kaybetmişim. Dün yıkanırken vücu düme bakamadım. Bilsen nekadar zayıflamışım. İştahım da yok. Mahzun ve mütevekkil, ilâve etti: Ben çok yaşamam, Fazıl. Hemen onu kucakladım ve hakikî bir sevginin bütün ciddiyetile: Neler söylüyorsun, Şaziye? dedim, sen hasta değilsin. Biliyorsun ki biraz kansızlıktan başka vücudünde hiçbir arıza yok. Anadolu seyahatimizde de yo ruldun. Burada kendine gelirsin. Hem bu sözlerinin bahsimizle ne münasebeti var? Sen çok vîcdanlı adamsm, Fazıl. Bu yüksekliğinden utanıyorum. Sana Toplantı fırtınalı olacakmtş Stadyom turnuvası Dün SarıKırmızı ile Galataspor karşılaştı Paris 17 (A.A.) Londra komitesinin içtimaı hakkında mütalealar serdeden Exelsior gazetesi diyor ki: «Dünkü müzakereler, vâsi mikyasta oi, nikbinliği teşçi edecek mahiyette değüse de vaziyette sükun husul bulmak hususunda ihmal edilmiyecek bazı ihti maller arzetmektedir.» Figaro yazıyor: «Fransız beyanatı, tatminkâr mahi yettedir. Bu beyanatm itidali, müspet mahiyeti sitayişle takdir edilmek icab eder. Şayed bu beyanat gönüllüler me selesıle muharib sıfatı meselesinden iba ret olan muzaaf meselenin hal ve faslı hususunda bir anlaşma zemini teşkil et miyecek olursa bu gibi esaslar üzerine icra edilmekte olan müzakereleri akim bırakanlar pek ağır mes'uliyetler altmda kalacaklardır.» Echo de Paris gazetesinde Pertinax diyor ki: «M. Corbin, hüsnüniyet ve samimiyet tezahüründen bahsetmiştir. Muharib hakkının verilmesi. Berlinin murahhasına gelince, bu murahhas, bir tehdidde bulunmuştur. Bu murahhasın yapmış olduğu ihtar, komitenin fırtınasız ve borasız ilerlemiyeceği ihtimalini meydana çıkarmaktadır.» 1392 harekâtt Birinci Niyebolu muhasarası Kendilerine müttefik arıyan Macarlara ancak Ulah Beyi Mirçe iltihak etti. Evvelce Osmanlılara mağlub olarak vergiye bağlanmış olan bu zat da taahhüdlerinden kurtulmak için Osmanlılann mağlubiyetini arzu ediyor ve Macar ittifakını bu sebeble kabul etmiş bulunuyordu. Bu ittifaka Fransızlar da 500 kadar ath ile iltihaka karar vermişlerdi. Büyük kısmı Macarlardan mürekkeb olan büyük bir ordu 1392 yılının mayısında Tunayı Romanza'dan geçerek cenuba ilerledi, Osmanlı hudud kıt'aları Niyebolu kalesine çekildiler. Müttefikler de kaleyi muhasara ettiler. Fakat Macar Kraliçesinin ölümü ve Macaristanın dahilî vaziyetinin icbarı sebebile Macar Kralı Sijismond, ordusile birlikte, memleketine döndü. Osmanlılar aleyhine hareketi dolayısile şimdi onlar karşısında yalnız kalmış olduğunu gören Mirçe, Macaristana dönmekte olan Kral Sijismond kuvvet lprine baskın yapmak suretile hem şah Valsi filân bırak, Şaziye. Onu erkek çocuklar arasına gönderme, başımıza bir iş çıkar. Hakikatte ben Zehrayı kıskanmıya başlamıştım. Şaziye oralarda değildi. Maksadı benden Zehra lehine yeni bir imtiyaz koparmakmış. Dedi ki: Bu kız hizmetçi olduğunu günde iki defa hatırlıyor ve çok müteessir oluyor. Bilirsin ki terbiyeli kızdır, açıkça hiç bir şey söylemez. Ben halinden anlıyorum. Şaziyenin maksadını anladım: Yo...k! dedim, bir de onu sofrada yanıbaşımıza oturtamayız. Niçin oturtmıyalım, Fazıl? Hizmeti kim yapacak? Korkarım sen, bir de hizmetçi tutmamı teklif ede ceksin! Hayır... O gene sofra hizmetini yapar. Hizmetçi yokken ben nasıl yapıyordum? Ayakta durması şart mı? Hem bizimle beraber oturur, hem hizmet eder. Rahat bir iş değil, Şaziye, Hem usule, adaba mugayir. Bir tecrübe edelim de gör, rahat mı, değil mi. Sesimi çıkarmadım. Zehra balkondan içeri girdi ve mayosile yarı çıplak önü müzden geçti. Arkasmdan, gözlerim ona takılıp kalmıştı. Kendimi topladım. Şaziye oralarda değildi. Artık sabrım tükendi. Karımla biraz daha açık konuşmıya ka rar verdim. Onun zayıf vücudünü bir ko Beyoğlu Halkevi kır koşusu Beyoğlu Halkevi mevsimin iîk kır koşusunu teşrinisaninin on dokuzunda yapacaktır. 5000 metroluk kır koşusu bütün at letlere açık olacaktır. Müsabaka Şişli Hürriyet tepesî, Tuğla harmanları arasmda yapılacaktıı*. Dünkü hususî maçlar Lik maçlannın tehiri dolayısile düfl.; Taksim stadmda hususî oyunlar yapıl • mıştır. Lik maçları hazırlıkları dolayısile Güneş takımı da Şişli takımile karşılaşmıştır. Güneş takımı ilk devreyi 2 0 galıb olarak bitirmiştir. İkinci devrede bir gol daha yiyen Şişli 3 0 mağlub olmuştur. karşı vazifelerimin çoğunu yapamadı ğım halde bana muamelen hiç değişmedi. Eskisi kadar bana sadık olduğunu bili yorum. Kanm zayıflığından ve kansızlığın dan dolayı aramızda birkaç aydanberi inkıtaa uğrıyan bazı münasebetleri ima ediyordu. Sadakatime emin olmakta aldanmamıştı. Son ayların iş humması içinde, ben de nefsimin bazı isteklerini cevabsız bırakmakta mahzur görmedim. Yaşım elliyi geçtiği için bu imsakten fayda umuyordum. Hem Şaziyeye hür * metimden ve merhametimden, hem de bütün ihtiraslarımı işlerim üzerine teksif ettiğim için, Zehranın bende kımıldattığı bazı arzulara da hâlâ mukavemet ediyordum. Fakat Şaziye ne söylemek istiyordu? Bu hazin sözlerin Zehra bahsile ne alâkası vardı? Ne münasebet! dedim, benim bu muvakkat vaziyetten şikâyetipı yok ki, niçin böyle söylüyorsun? Muvakkat değil, Fazıl. Ben artık düzelmiyeceğimi hissediyorum. Göreceksin: Çok yaşamam ben. Avcumu ağzına kapattım: Sus! dedim, kendine niçin böyl« fena şeyler yoruyorsun? UrTtan vari Korkuyorum ! Tefrika: 11 Bizim eve poker yapmağa gelen ahbablarımız da, hem Şaziyenin şifahî, hem de kendisinin canh telkini albnda Zehrayı açıkça beğene beğene şımarttılar. Bekâr bir arkadaşım kızı benden satm almağa bile kalktı: Su kızı bana ver, üç yüz lirayı şimdi sana tıkır tıkır sayayım, dedi. Ciddî söylüyordu. Elini cüzdanma bile götürdü. Ne yapacaksınî* dedim, kızı nikâh mı edeceksin? Nikâh bile ederim, gül gibi kız... Kadıköyde bir tane daha böylesini göstersene... Hiç bana öyle görünmüyor, de dim. Dedim amma artık bana da öyle gö rünmeğe başlamıştı. Zehraya karşı eski sertliğimi kaybettim. Şaziyenin «o bizim hizmetçimiz değıl, kızımızdır.» düsturuTIU yanyanya kabul ediyordum: Zehra bizim hizmetçimiz değildi ama nemizdi, nemiz olacaktı? Bunu henüz bilmiyor dum. Yazan: Server Bedi Ona ufaktefek hediyeler getirmeğe başladım. En çok sevdiği üç şey fondan, la^anta ve kitabdı. Leylâ ve Mecnun tarzında eski masallardan değil, hakikî Anadolu hikâyelerile modern îstanbul hayatmı anlatan romanlardan hoşlanı yordu. Benim için her akşam eve gelince Zehraya aid bir sürpriz karşısında kalmak mukadderdi. Kız hergün yeni bir medeniyet adımı atıyordu: Kimi akşam, eve gelince, onun bize uğrıyan komşu kızlarile beraber tenis oynamağa başladığmı öğreniyordum. Semtin modern kızlarile çabucak arkadaş olmuştu. Onlarla si nemaya, plâja gidiyordu. Bir akşam, eve gelince, yemek odasının duvarlanna küçük ve zarif çerçeveler içinde sinema yıldızlarının resmini asılmış gördüm. Bir sabab, yataktan kalkmca, bahçe üstün deki balkonda, Zehranın mayo ile jim nastik yaptığına şahid oldum. Bu manzarayı bana Şaziye göstermişti. Beni kolumdan tutarak balkon kapısına götürdü: Bak! dedi, Kadıköy kızlarında ne görürse hemen taklide başhyor. Zehranın vücudühü bütün mahrem çizgilerile ilk defa o gün görmüştüm. Karımm yanmda hayranlığımı zaptedeme dim: Bu ne güzel vücud, Şaziye! dedim. Zavallıcık hemen tasdik etti: Allah ona herşeyi vermiş! dedi. Sonra beni içeri çekti, yanıma oturdu ve bir elimi tuttu: Gördün mü bak, dedî, ne çabuk terakki ediyor. Şimdi bu kıza hizmetçi muamelesi yapmak reva mı? Zaten hizmetçi muamelesi yapan yok ki.. Ben de ona karşı evin efendiliğinden vazgeçtim. Bir bardak su istemekten utanıyorum. Fakat o söyletmiyor ki... Bütün vazifelerini yapıyor. Nekadar işe yaradığını bilsen.. Sinemaya ,tenise, plâja, dansa gidiyor amma ev işlerini de mum gibi yapıyor. Ay, dansa da mı gidiyor? Arkadaşlarile Aziz Beyin evînde toplanıyorlar, gramofon çalarak danse diyorlar. Aralannda erkek çocuk var mt? Tektük var. Sanihanın kardeşi Fevzi, Ihsan Beyin oğlu Şevket filân geliyorlar. Aman dikkat, Şazîyeciğim. îçlerinde en güzel vals oynıyan Zehra imiş. Kızlar söylüyorlar.

Bu sayıdan diğer sayfalar: