March 8, 1939 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7

March 8, 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

8 Mart 1939 CUMHURİYET Tarihten Alibey köyünde yapraklar Fransız ve Osmanlı devletîerinde hükümdar akrabahklan Oğuz Han sülâlesine kadar giden Osmanlı hanedanı, asil Türk kızlarını bırakarak ecnebi kızlarlâ münasebetler kurduktan sonra tereddi etmistir Yazan: KADİRCAN KAFLl ehibba ile müzakere etmiş idik ve şöyle katımzde müphem kalmış idi, sonra kasde makrun bir gün vardım ve türbedarından sordum. Hergün seherde uzerinde birer hatmi Kur'an okunur. Ancak saîr selâtin türbeleri gibi beklenmez ve muttasıl kapısı açık durmaz. Sabah eczayi şerife tilâvetinden sonra seddibab olunur, dedi. Bunu elçiye takrîr ettim, kabil olmadı. İstanbulun Türkler tarafından muha Elçi inadında musır olup itikadından •sara ve zaptı hakkında büyük bir eser sa dönmedi.» hibi olan Fransız tarihçisi Güstav ŞliimÜç sene kadar evvel bîr dostum bana berje'nin de, Fatihin karakterinden bah gayet zarif bir şekilde cildlenmiş olan ve seJcken şu satırları yazdığını görüyoruz: uzerinde altm yaldızlı Osmanlı arması «Insanlan önüne katıp götüren bu bü bulunan bir kitab hediye etti. Bunun adı yük adamın bilhassa harikulâde olan şah «Notice sur sa hautesse le Sultan Abdulsiyeti; pek îyi söylendiği gibî, ne yaş, ne Azis Khan» dır. «Le Conte de Croizier t'ıs ayırmaksızm, dıninin bütün düşman Baudier» tarafından yazılmıştır. 1867 seIarını insafsızca mahveden müfrit bir ya nesinde basıldığına göre yetmiş iki senelik ratılılşa felsefe, ilâhîyat ve güzel san'atla bir ömrü vardır. Tarihi görülür görülmez, ra aid bazı meselelere karşı gösterdiği ga Sultan Abdülâzizin Parisî ziyareti münarib ve şiddetli arzudan, hayranlıktan iba sebetile neşrolunduğu anlaşıldı. Muharriri, ret acayib bir halita idi. Hiç şüphesiz meşhur bir tarihçi değildir. Belki tarihî Türk ırkında pek az bulunan bu sıfatlar bir eser yazışı yalnız bu defa olmuştur ve !a (!) büyük zekâsını, aslen hıristiyan ol bunun da o zamanki Fransa Imparatoru ması pek muhtemel bir cariye olan anne Üçüncü Napolyon'un veya hükumetinin emrile yapıldığı tahmin edilebilir. Yarısinin ırkına borclu idi!» Fransız tarihçisinin eserlerînîn daha bir resmî bir mahiyette oldugunu hissettirerek çok yerlerînde «hırlstiyanlık gayreti» nin itimadımızı artıran bu kitab, admdan da onu gülünc mülâhazalara sürükledığini anlaşılacağı üzere, kısadır ve ancak on beş gördüğümüz îçin bu nokta uzerinde dur sahifedir. Fakat Osmanlı ve Fransız hü mayı lüzumlu bulmuyoruz. Yalnız ayni kümdarlarının akrabalıklan meselesi uzekitabm türkçeye tercümesinin haşiyesin rinde ehemmiyetle durmaktadır. deki şu satırları da iktıbas ederek geçiyo Kitabda, Birincî Fransuva ve Kanunî ruz: Sultan Süleymandanberi Türk Fransız «Şlümberje, eserînîn bazı yerlerînde devletlerinin dostluklarından bahsedildikolduğu gibi burada da en açık bir tarihî ten sonra, Osmanlı padişahlannın o zahakikati tahrif ediyor. Daha doğrusu mana kadar imparatorluk hududlarmın Türk kaynaklarınm cahili bulunduğunu dışarısında seyahat etmedikleri yazılıyor hu bilgisile gösteriyor. Fatihin annesi öz ve seyahatin bu noktadan da ehemmiyet Türktür; İsfendiyar oğlunun güzel kızı ve merak uyandırmakta hakh olduğu müHatice Alime Sultandır.» taleasmdan sonra hemen bizim temas ettiFatihin annesinin Sırb olduğunu, Bel ğimiz mevzua geçiliyor: grad üzerine miras iddiasmı ileri sürerek «Fransanın misafirine karşı sempati utyit'a^'ni yazanlar olduğu gibî Hatîce A yandıran bu sebeblerden başka bir tane lime Sultanı Zülkadir oğlunun kızı diye sini daha ilâve etmelidir: Abdülâziz, kan notedenler de vardır. bağlarile de Üçüncü Napolyon'a bağlan«H^rnmer» î tetkik ederken Ikincî Mu mıştır. Abdülâzizin büyükannesi, împararadın İsfendiyar oğlunun kızile evlenîşîni, toriçe Jozefin'in anne ve babasının y,akın bunun siyasî sebeblerînî ve neticelerinî akrabasındandı. Sultan Mahmudun an öğreniyoruz. Bununla beraber Peçevî ta nesi, Martinik adasınm en eski ve asil rihinde de aynî mevzu uzerinde bir yazı ailelerinden birine mensub bulunan Madya tesadüf ediyoruz. Bu yazı «Françe mazel Aimee Dubuc de Rivery'dir ve kralîarının dergâhı muallâya intîsabile ifTacher de la Pagerie ailesile bu aile aratiharlarma bâis ne idiği tafsil olunur» başsında birçok evlenmeler olmuştur. Mad lığı altında olup birinci cildin 344 üncü mazel Aimee, Fransada Nant şehrinde ?.' '.'esindedir: «Les Dames Visitandines» e, okumak ve «Merhum ve mağfurleh cennetmekânı terbiye edilmek üzere gönderildi. Çünkü Firdevs âşiyan Ebülfethi Sultan Meh doğduğu memlekette böyle bir tahsilin temed Han Hazretlerinin validi bürzük mini mümkün değildi.» varları olan Sultan Muradı sani aleyhir«On sekiz yaşına gelince Martinik rahmetü velgufran zamanı sa'd iktiranla (Antil adalarından biri) adasına dön rında deryada korsanlık ve levendlik e mek üzere bir gemiye bindirildi. Yolda den bir iki levend kaptanı nesimi nusrat korsanların ellerine düştü. Cezayire gö muvafakatile bir azim kalyona düş olur türüldü ve büyük bir para mukabilinde lar ve göz açtırmayup sarılurlar. Meğer Cezayir Dayısına satıldı. Cezayir Dayısı Françe padişahı kendi kızın akranı bir da onu Birinci Abdülhamide gönderdi. krala vermiş ve cihaz ve metaı ve mensu Padişah, pek güzel müzik bilen, zeki, bilbat ve eptaı île gemiye koyup göndermiş gili ve çok güzel olan kızı kendine ah bifazlillâhi tealâ gemiye zafer bulıcak ha koydu. İkinci Mahmuda anne oldu. 1816 kikatî hale vâkıf olurlar ve bilâtehir ve scesine kadar yaşadı. Sultan Mahmudtevakkuf cenabı padişahiye götürüp ihda dan Sultan Mecid ve Aziz doğdu.» kıurlar. Saadetlu padişahı mansur görse «Eğer tarihe inanmak lâzım gelirse bir ki bir mahbube ki kalemî sun'u misalin Osmanlı hükümdarmın bir Fransız kadıyazmamış ve nakşı bendi âlem sahifei kîtîye nazirin tasvir etmemişmiş indallahü nile birleşmesi, yalnız bu defa değildir. tealâ bir mevhibeî azime ancak Oğuz tai Bir rivayete göre İstanbulun fatihi olan fesi meseli (kim yudu kim taradı sohbet »İkinci Mehmedin annesi, daha evvel Bikime yaradı) diyüp haremi muhteremleri zans İmparatoru Juanis Paleologos'a nine alurlar ve firaşü zifafile hodgâm olur şanlanan ve Fransız kanından olan bir lar ve menkuldür ki nice zaman islâma prensestir.» Küçük eserin muharriri, gerek Fatih gelmedi mademkî eübülfeth merhume hâSultan Mehmedin yaptığı işleri ve gerek mile oldu, islâma geldi. Bu hakiri kesirüttaksir Hâfız Paşanm vezareti esnasmda İkinci Mahmudun yenilik hareketlerini ar? odasında calis idim. Françe elçisi gel överek bunlarda Fransız ruhunun akisledi veziriazam taşra çıkınca bir saati nü rini bulmak hodbinliğini gizlyemiyor. cumu miktarı elçile musahabet vaki oldu. Bununla gayet tefehhur ederler ve Su K an Mehmedden sonra gelen padişahı zişan Françe padişahının akrabalarıdır, derler ve her zaman mülkümüz âli Os man mülküne muttasıl iken bizden kılaına ve hikâmma dostluktan gayn zâhir olmamıstır. Padişahlarımız hakkı harabete şöyle riayet ederler ve ol muhteri pakize ahter islâma gelmedi ve elân türbesi mukfel ve mesduddur. Ekser Galatadan geldikçe camii hürmetten geçeriz ve türbesine nazar ederiz dedi ama birkaç gün mu kaddem emrı ıttıfakı guya elçıye cevab *çin min indillahi tealâ bu hususu bazı İzaha muhtac olmıyan bir hakikat varsa kendilerini Oğuz Han sülâlesine kadar götüren Osmanlı hanedanı asil ve öz Türk kızlarından başkalarile, ecnebi kızlarla münasebetler kurduktan sonradır ki tercJdi et. "ştir. Gerek Türk ve gerek Fransız milletleri'in tam bir cumhuriyetle idare edildikleri şu sırada hükümdarların akrabalıkları mesele«i sadece tarihî bir fanteziden ibarettir. Kaldı ki diğer zamanlarda da karşılıklı menfaatlerin yarattığı dostluklan yaldızlamaktan başka hizmeti olmamıştır. Bir tarih kitabında, Fransanın Burbon hanedanından olup Bızans Imparatoru Yuanis Paleologos'la izdivac etmek üzere İstanbula gönderilen bir prensesin Türk donanması tarafından esir edildiğini, bu prensesin padişah tarafından kendisi için alıkonulduğunu ve onun doğurduğu bir şehzadenin Osmanlı tahtına çıktığını okumuştuk. Köylü, evinin, tarlasınm sahibi değildir, çünkü... IBastaraft 1 inct sahifedel ve nuru çîne bürüdüğünü biliyor musu nuz? Şehrin binbir dağdağalı işinden başımı kaldırıp bu güzelliği görmeğe eğer Alibey köyünü ziyarete gitmeseydimben de fırsat bulamyacaktım. Bana çok şey öğreten bu küçücük seyahat, bu güzelliği de görmek imkânını verdi. Bilmem Alibey köyüne gittiniz mi? İstanbulun bu en yakm köyüne Eyübden otomobiHe gidilecek mükemmel, yepyeni bir parke yol ve yukarıdan aşağı şiir diyebileceğimiz bir deniz yolu ile gitmek ka bil... OtomobiHe 15 dakikalık rahat bir seyahat, sandallar yartm saatte Halicin güzel adalarını, Alibey deresinin üzerine söğüdler sarkan zikzaklı deresini geçerek köye gidebilirsiniz. Alibey köyüne girince, ne yalan söy liyeyim, hayret içinde kaldım. Rejimin yapıcılığı ve halka verdiği enerji beni şaşırttı. Bu köye girdiğiniz zaman elektrik direkleri dikilmekte oldugunu, hararetli bir şekilde kaldırımlar inşa edildiğini, bir Cumhuriyet meydanının yüzünüze güldüğünü ve İstanbulun ekseri ilkmekteblerini kıskandıracak bir modern ilkmektebin köyün üzerine kanad gerdiğini görürseniz siz de şaşırırsınız, zannederim. Hele be nim gibi Alibey köyünü bundan senelerce evevl siz de bir defa görmüş ve eskiile yenisini mukayese etmek imkânım buîmuş olursanız... Alibey köylülerî, Yirmincî asrın en büyük nimeti olan elektrikten mahrum kalmamağa azmetmişler; çalışmış çabalamışlar, îstanbulun elektrik cereyanını veren Silâhtarağa fabrikasından köye elektrik cereyanı getirmişler... Tesisat, hemen hemen ikmal edilmiş gibi... Yollarınm bozulduğunu gören köylü ler, onun yapılmasını devletten beklememişlerdir. Kazmayı köreği alıp, kendi vaııtalarile taş taşıyıp yollarını mükemmeen yapmaktadırlar. Köyün yanıbaşında büyük bir sahanın yer yer kazıldığım gördüm. Bunun ne olabileceğini kestiremediğimi hisseden köyün zeki muhtarı: « Köyümüzü ağaclandıracağız, dedi, bu sene de beş yüz ocak daha açıyoruz. 100 ceviz, 400 akasya ve dişbudak dikeceğiz.» Sonra etrafı elile göstererek ilâve e.tti: « Ta ki babalarımızın ruhu şad olsun, çocuklarımıza karşı da utanmıyalım. Fakat bilmem ki bunları çocuklarımız, hatta biz görebilecek miyiz? Görebile cek miyiz değil de dikebilecek miyiz?» Onun bu »özleri etrafımıza toplanan öy yaşlılannın hiçbir kuvvete iğilmek bilmemiş başlannı önlerine düşürdü. Kazma sallıyan genc kollar durdu. Köy muhtarı, anlatmağa koyuldu: « Alibey köyü çok eski bir köydür. Eski Bizans zamanı için birşey demiye yim amma onun Türklerin İstanbulu almasından sonraki ilk ismi olan İnoVu tapu kayıdlarından çıkardık. İmparatorluk tarihine en kuvvetli ismi veren Alibey köyü olmuş. Köyümüzün o zamanki ismi «Saadâbâd» idi... Bu îsmi bilmiyen var mı? Bir zamanlar cihanın hayretle kay dettiği eğlence âlemleri işte buralarda eçmiştir. Büyük Türk şairi Nedime ilhamını burası vermiş ve saltanatm sefahet ve istibdadına karşı en büyük isyan hare keti, gene burada doğmuştur. Lâle devri kapandıktan sonra Saadâbâd köyü tari hinin de değiştiğini görüyoruz. O günden bugüne kadar o, Alibey köyü diye anılıyor. Fakat babalarımız saltanat devrinde hiçbir zaman rahat yüzü görmemişlerdir. Köyün yanıbaşında kurulan Emine Sul tan sarayı buralara, yakm yıllara kadar dehşet salmıştır. Vatanm kurtuluşunu bu köy kanlı kutluladı. Artık serbesttik. Köy bizimdi. Kolları sıvayıp çalışabilirdik. Fakat felek buna müsaade etmedı. Karşımıza bir kadın, Emine Silâhtar çıktı! Emine Silâhtar, Silâhtarağa vakfınm mütevellisidir. Bu kadm, Emlâki Milliye aleyhine bir dava açmış ve bu arazinin mütevellısi oldugunu mahkemeye kabul ettirmiştir. Öyle bir kazanış ki, Emine Silâhtar, bu suretle Kâğıdhane ve Alibey köylerini, Kâğıdhane ve Silâhtarağa derelerini içine alan koca arazinin müte vellisi oluyor. Kadın, bu davayı kazanınca bir mütevelli gibi değil, bir mal sahibi gibi harekete girişti. Köylüyü evinden çıkartmağa, tarla.sından uzaklaştırmağa basladı. Sağda: İnönü, Süvari ve Binicilik okulıı Komutanı Kurmay Albay Saim Önhonun izahatını dinliyor ve solda: Asteğmenler dairesinden çıkıyor ' Inönü büyük tezahürat içinde dün akşam Ankaraya gitti IBaştarafı 1 inct sahifede] seseler müdürleri, kara, deniz ve hava ordusuna mensub yüksek rütbeli askerî erkân ve binlerce kişilik kesif bir halk kütlesi tarafından hararetle selâmlan mıştır. Millî Şef, refikaları Bayan İnönü ve maiyetlerindeki zevatla birlikte saat yirmiikiye beş kala kompartimanlarma binmiş bulunuyorlardı. Garı dolduran kalabalık, o sırada vagonun penceresinde görünen Reisicum huru şiddetle alkışlamaktaydı. Riyaseticumhur hususî trenî, saat 22 de teşyie gelen zevatın ve halkm derin sevgi tezahüratı ve iyi yolculuk temennileri arasında, gardan ayrılmıştır. Süvari ve Binicilik okulunda Jnönü, Suvat vapurunda Salih Bozokla görüşüyor Cumhur Reisimiz Millî Şef İsmet Inönü, dün öğleye kadar saraylannda istirahat etmişler ve saat on ikiye doğru Dahiliye Vekili Faik Öztrak, Vali Lutfi Kırdar, hususî kalem müdürleri ve yaverleri refakatlerinde olduğu halde, otomobillerle, Ayasağa kasnndaki Süvari ve Binicilik mektebini şereflendirmişlerdir. Reisicumhur İsmet İnönü, mektebin kapısmda Süvari Binicilik mektebi Komutanı Kurmay Albay Saim Örthon, mekteb erkânı ve subayları tarafından karşılanmışlardır. Bir askerî kıt'a selâm resmini ifa etmistir. Millî Şef, ötedenberi büyük alâka besledikleti binicilik mevzuu uzerinde bazı görüşmeler yaptıktan sonra, Başvekâleti esnasında tesisini emir buyurduğu tnönü ve refikalan Haydarpaşada kendilerini teşyi edenler arasında Cumhur Reisimizin Suvatta neş'eli bir anı için kendi eseri olan mektebi gezmişler, bu arada, Avrupadaki usule tevfikan, kendi isimlerine izafe edilmiş olan yeni büyük maneji takdir buyurmuşlar, sonra talebe asteğmen dairesini, dershanelerini, kazinolarını, koğuşlannı görmüşlerdir. Cumhur Reisimiz binicilik faaliyetleri ve ecnebi memleketlerde yapılan müsabaka ve temasların neticeleri hakkında da malumat almışlardır. Reisicumhurumuz, bu arada, süvari ekıpımizın, geçen sene Romada yapılan atlı müsabakalarda, dünya milletleri arasında birinciliği kazanmak suretile gösterdikleri muvaffakiyetten bahsetmiş ve kazanılan Mussolini altm kupasını görmek arzusunu izhar etmistir. Mektebın şeref salonunda bulunan, bu altm kupa ile ekipimizin şimdiye kadar memlekef ve Avrupa müsabakalannda kazandığ; kupalar gösterilmiştir. Reisicumhurumuz, ekipimizin çalışmalarından ve mektebde gördüğü intizamdan dolayı Albay Saim Önhon ve arkadaşlarına memnuniyeuıi beyan etmış ve saat bir buçuğa doğru mektebden doğruca saraya dönmüşlecdir. İnönünün, trene binmek üzere Haydarpaşaya ıçıkışı Terşaneyi zryaret etmistir. Millî Şef, Tersanede İstanbul De niz Kumandanı ve deniz ordumuza mensub yüksek rütbeli subaylar tarafından karşılanmıştır. İsmet İnönü, Tersanede inşa halinde bulunan iki denizaltı gemimizi, esaslı surette tetkik etmiş ve gemileri inşa etmekte olan grup mümessilile almanca uzun müddet aörüşmüştür. Millî Şef, denizaltı gemilerinin inşasına büyük bir faaliyetle devam eden a meleyi de ziyaret etmiş ve: Calışıyor musunuz çocuklar? diye sonmıştur. Amele bir agızdant Çalışryoruz paşam.. cevabînı Yermişlerdir. İsmet İnönü: Daha fazla çalışın... buyurmuş lardır. Grup mümessili, Reîsicumhura, de nizaltı gemilerinin insaatı, önümüzdeki mayıs ortalarmda hitam bulacağını ve gemilerin ayni ayın nihayetine doğru, denize indirileceğini vadeylemiştir. Millî Şef, Tersanenin diğer kısımlannı da gezdikten ve incelemeler yaptıktan sonra saraya dönmüştür. Turgudlu fidanlığı Turgudlu (Hususî) Şehrimizde istasyon civarında b'rkaç sene evvel bir mezarlık vardı. Belediyemiz burasmı fidanlığa kalbetmiş ve 336 senesinde tohumlardan yeni fidan yetiştirmesine başlamıştır. Bugün burası binlerce muhtelif ağaclarla süslenmişt:r. Bu sene Turgudlu Belediyesi, şehir içine, köylerine binlerce ağac dikmiştir. Manisa, Alaşehir, Kemalpaşa, Parsa, Armudlu ve îzmir ziraat mektebine fidan vermek suretile memlekete hizmetini çoğalt mıştır. Bu fidanlık birkaç sene sonra civar şehirlerin de ağac ihtiyacmı daha büyük şekilde bertaraf edeceğine şüphe kalmamıştır. Bursada tütün piyasası Bursa (Hususî) Yeni yılın tütün mahsulü satılmıya başlanmıştır. Başta înhisarlar idaresi olmak şartile Ame rikan, Ostro Türk gibi büyük firmalar mübayaata hararetle devam etmek tedirler. Bu seneki tütünlerimiz evsaf itibar le geçen seneye nazaran daha iyi olduğu gibi fiatlar da çiftçiyi memnun edecek vaziyettedir. Bugünkü fiatlar vasatî olarak 70 kuruş üzerinden yürümektedir. İlk üç gün zarfmda satm alınan mahsul miktarı 100,000 kiloyu geçmiştir. Diğer taraftan İnegöl ve M. Kemalpaşa kazalarındaki tütün piyasası da açılmış bulunmaktadır. Kadircan KAFLl Elimizdeki tapular, bunca senelik hu kukımuz ne olacaktı? İşte şimdi istikbalimizi Emine Silâhtarm hükmüne bağlamış bulunuyoruz. Fakat Cumhuriyet hükumetinin ergeç şu halimizi görüp malına tesahub edemiyen Milli Şef Tersanede ve köyünden, toprağından koğulan bu köy Millî Şef İsmet İnönü, dün Süvaıi halkmm derdli vaziyetile alâkadar ola caSma inanıyor, îşî salâhîyetli bir heyete ve Binicilik mektebinden avdette bir tetkik ettireceğinî şüohesiz göriivoruz.» müddet sarayda meşgul olmuş ve saat 17 de, motörle Kasımpaşaya geçerek FAIK GÜNER1

Bu sayıdan diğer sayfalar: