10 Kasım 1939 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3

10 Kasım 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

10 îkincitesrîn 1939 CUMflURfYET Onsuz geçen yıl Ç Yazan; PEYAMİ SAFA *) Matem günüdür diye, Kerbelâ mersiyecileri gibi, takvim yaprağmdan uzanan üç parmağın iradesine gözyaşlarımın musluklarmı teslim ederek, hüngür hüngür ağlayacak değilim. Samimî bir keder, çalar saat gibi, dakikası dakikasına ses veren mekanik bir intizamın emrinde olamaz. Matem günlerinde değil, çok defa, bayram gibi dışarıdan gelme tesirlerin bizden ısmarlama bir neşe istedikleri zamanlarda en derin kederlerimiz şuurumuza baskın yaparlar. Ben Atatürkün hüznünü, bundan on bir gün evvel, 2 9 teşrinievvelin Onsuz geçen ilk bayramında, bir kere daha duydum. 0 lümiindenberi geçen bir yü içinde, Atatürkü hiç düşünmediğimi sandığım öyle anlar vardır ki, Onun, bir vuruşla hafızamın mermer kapılarını ardına kadar açarak, fatih adımlarile şuurumun üstüne yürüdüğünü gözlerimle görür gibi oldum. Bu anlardan biri de eylulün ilk gününe, harb gününe rastlar. Onun sağ olduğunu farzettim. Çankayada, büyük masasının önünde yalnızdı ve ayakta duruyordu. Elini çenesine götürmüş, Taksim abidesine model olan fotoğrafındaki meşhur pozile, hareketsizdi. ö n ü n e tarihin koyduğu bir büyük muammanın cevabını aradığına inanabilirdim. Yüzü o kadar gerilmiş ve çıkık elmacık kemikleri o kadar şişmişti ki, dehasından beklediği cevabı alamazsa başının çatlamasından korkulabilirdi. Nihayet... Bir zafer soluğu bıraktı: Türk milleti gene kurtulmuştu! ölümündenberi geçen bir yıl içinde, onun böyle sağ ve böyle başucumuzda olmasmı nekadar özledik, Onsuzluğun derdini nekadar çektik, ınatemlerin en gizlisi ve en içlisile, Onun, millî ve şahsî, iki benliğimizin de köküne yapıştığım nekadar hissettik. Halkla beraber, ah diyorduk, asıl bugünlerde sağ olmalıydı O. Fakat, ölümündenberi geçen bir yıl içinde, Onun yokluğu, sabırlı ve şuurlu milletimde, çobanı kaybolmuş bir sürünün telâşını andıran en küçük bir disiplin, bir nizam, bir vahdet krizi peyda etmedi. Her Türk vatandaşı, kendi insiyaklarmın çobanlığını ve kendi ihtiraslarının sürücülüğünü yaparak, ittifakla seçtiği yeni şefinin etrafında, on yedi milyon boğumlu millî halkayı derhal çeviriverdi. Her Türk vatandaşı biliyordu ki Atatürkü Atatürk yapan ve onun kafasında millî dehayı koyulaştıran bu birlik, bu beraberlik ve bu sökülmez, bölünmez, delinmez yekpareliktir. ölümündenberi geçen bir yıl içinde, Atatürkün hâlâ on satırlık bir mozole haberi içinde kalan maddesinin çok üstündeki manasına bağlı kalmış bir milletiz. Bu mana, küreiarza ilk hizını veren tanrı kudreti gibi, mahrekinden hiç şaşmıyan millî dünyamızı, öteki yıldızlar arasında, sadmesiz ve musademesiz, çeviriyor ve yaşatıyor. Bu mana millidir. Atatürk veya Inönü, her millî şefin alnına ayni kader çizgilerini çekiyor. Milletin hatası ve savabı, iğrisi ve doğrusu hep ayni alın yazısının içinde. Bugünün manası, Atatürkü yılda bir defa anmakla kalmak değil, yılda bir defa toplu anmak ve yılda bir defa, bütün millet, onun hatıralarile kendi varlığı arasındaki farkı unutmağa çalışmaktır. Bu fark unutulursa, gerçekten yok olur ve Türk milletinin de, Atatürkün de ebediliği, bu canlı hatırlayışın sıcaklığına ve keskinliğine bağlıdır. ÖLÜM ODASINDA.. Batmayan Güneş ( Yazan: ABİDİN DAVER") Artık, bu vataının "Acaba,, sı yok, Bütün hem ruhunun, hem eserinin ebediliği geçti. milletin, Onun için acı gözyaşları döktüğü gündenberi bir yıl Bu bir sene içinde, Atatürkü, bir an bile unutmadık ve hiç unutmıyacaönünde inliyoruz Atatürkümüz! Yazan; ÎSMAİL HABÎB 1938 birinciteşrinin 17 nci pazartesi günü. Ebedî Şefin hastalığı hakkında ilk resmî tebliğın çıktığı nühusetli gün. Gece evime giderken Taksim me>*danmdali bir tütüncü dükkânının önünde duran bir otomobil içinde Nıhad Reşadı gördüm. Şefin hastalığını ilk teşhis eden doktor. So ruyorum: «Hiç ümid yok mu?» Sadece gözlerini göke kaldırdı. «Ümid yalmz Allaha mı kaldı?» demek istiyor. yola. Bunu kendi isteğile Yalovadan tc : tirtmişler. Orta halli bir kimsenin b !e mühimsemiyeceği yatak. Adı dünyaya sığmıyan Adam bu yatakçıkta öldü öjle mi? • ğız; onu daima hatırladık ve her zaman hatırlıyacağız, demiyorum; buna lüzum görmüyorum. Çünkü Onun için unutulmak yoktur, hatırlanmamak yoktur, hatta ölüm bile yoktur. Unutulanlar, hatırlanmıyanlar, ölenler, hiçbir eser bırakmadan, millî hayatm içinde yaşamadan sönen zavalh fanilerdir. Atatürk îse büyük Türk milletinin ölmez büyüklerinden, ebedî varlıklarından biridir. O, Türkün hayatında batmaz bir güneştir ki bu milletin geçmiş ve gelecek tarihinde, daima, bir nur kaynağı olarak yaşıyacaktır. Sevincli bayram günlerimizi, Onun eseri sayarak saadetimize şükran katacağız; tehlikeli günler karşımıza dikilirse, Onun adını anarak cesaretimize cesaret, azmimize azim, imanımıza iman katacağız. Onun şanlı adı, Onun aziz hatırası, Onun büyük eseri, Türkün bütün meziyet ve faziletle rinin ebedî bir timsali olarak berhayat kalacaktır. Yatmışım. Bulunduğum apartıman dairesi Dolmabahçe ve Boğaziçine bakar. Çahştığım odadan her vakit saray direğindeki Cumhur Reisliği bayrağını görürüm. , .... Birdenbire bütün vapurlar düdük öttürüyor. Kulaklarım pathyacak. Bayrak. yanya indirilmiş. Yataktan zemberekle atılır gibi fırlamışım. Ortalık zifiri ka de üstünde, kırmızı ve beyaz güllerle çevranhk. Insanı hakikatten fazla sarsan bu rili tabutun dört köşeside, büyük üniforrüya acaba feci hakikatin ihban mı? Uy malarile, kıhclarını çekmiş dört zabit hürkuya imkân yok. Sabahı bekliyeceğim. metten heykelleşmişler gibi duruyorlar. Herşeyi söyliyecek olan şu bayrak dıre Çekıleceğimiz sırada nöbet değişti. Kesğidir. Ağaran fecir altmda süt mavisi kin bir kumanda, çevik bir çark, kıhclann rengile ışıldıyan Boğaza karşı o direk ip şim|ekleme hareketi. Belli burada bir tahamlı bir şehadet gibi duruyor. Saatler but değil bir Şef duruyor. geçti. Kurşun ağırlığında saatler, işte bayrak, kalbim çarpıyor, Allahım bayrak yarıda kalmasın. Ooh, tam çekildi. Kalesinin düşmediğini bayrağından gören bir asker gibi seviniyorum. *** Şimal tarafındaki duvarda ağachklı bir dağ gÖsteren bir tablo var. Moskova büyük elçimiz göndermiş. Şef, yataktan bu tabloya bakar, «Şöyle bir yerde b'r köy evı yaptıracağım» dermiş. Son emelin r bu muydu Atatürk, ağaclı bir dağda bi köy evi yapamadan gittin öyle mi? Tab Atatürk, aramızdan ayrılalı bir sene oldu. Bu bir yıl içinde kendisi de, loya bir daha bakıyorum, neye bu kadar eseri de daha güzel, daha muhteşem ve daha canlı olarak yaşıyor. Yıllar dokunaklı bu resim, gözlerim dolu dolu. geçtikçe, kendisi de, eseri de. Bizden uzaklaşmak şöyle dursun, bilâkis daBu odanın ötesinde büyük oda, tabut ha çok yaklaşıyor, daha fazla bizim oluyor, ruhumuza daha iyi yerleşiyor. orada. Önümü ilikliyorum. İlk defa haber vermeden ve izin almadan huzuruna Onun ismi ve eseri, bütün varlığımızla üzerine titrediğimiz millî mukaddegiriyoruz. Adam boyundan fazla bir kdi satımızdan olmuştur. Onun kurduğu Cumhuriyet, Onun yaptığı inkılâb, bayrak, şimdi Onun en aziz ve en kudretli silâh ve bayrağrmizdır. Bu zafer arkadaşı Ismet İnönünün elindedir. Hepimiz o bayrağın altmda ve bu bayrağı dimdik tutan kuvvetli bileğin arkasındayız. Türk milleti, tam bir birlik ve beraberlik içindedir; bu görülmemiş vahdetin temelini Atatürk atmıştı; İsmet tnönü o sağlam temelin üstüne bu güzel binayı kurdu. Son nutkunda «Türk Olduğu gibi gözümün önünde: Daha beş altı yıl evvel, ilk Dil Kurultayında, ağ zına kadar dolu salonun şu garb cephesindeki terasamsı yerde, O, yanında Amerikan Erkânıharbiye Reisi, her vakitten daha dinc ve daha kibar; salon kubbesinin in'ikâsları yüzünden hatiblerin mikrofon önünde söylediği sözler anlaşılmaz uğullular halinde geldiği için kulaklarmızın vazifesini bırakarak gözlerimizi hep Ona dikmiş, Onu o gün, uzun uzun, altın bır levha gibi seyretmiştik. Altın levha, canlı levha, can levha... Onu şimdi yukanda bir tabuta kapanmış göreceğim. *** Ikinci defa yaver Naşidle Elbette ondan da birşeyler öğrenirim diyorum. Tekrar kütübhane odasındayız. «Acaba son okuduğu kitablar nelerdi?» Yaver arkadaşım «Onu Nuri bilir, diyor, Onun hafızı kütübü gibiydi.» Salondan îkinciteşrinin onuncu perşembe sabahı. geçen bir gence seslendi. Siyah elbiseli, Masamda yorulunca Boğaza bakanm. siyah kıravatlı Nuri izahat veriyor: Deniz fikir dinlendirir. O gün denizden « Buraya, eli altında bulunması lâve manzaradan çok bayrağa takılıyım. zım kitablara asıl kütübhaneden alıp getiİki gündür raporlar gene fena. Bu krizi de atlatacak mı? Fakat ne o? Bir kıpır rirdım. Onlar şurada bir dolab vardı, oradanma, bir iniş, ah mel'un hakikat, bay da dururdu. Şurada da bir masa vardı, orak yanya indi. Yıllardır O oraya geldik rada okurdu. En son okuduğu kitablar çe yakut bir beşaret halinde parlıyan bay hep Türk tarihine ve Türk dıline aiddi.» O ki yeryüzünün en şerefli kılıcmı ta1rak. Şimdi neye benziyor? Al bir kefene mi, akan kana mı? O artık bir bayrak de şıdı, o kılıcı hep hakkı ve vatanı müdafaa ğil; sönen bir alev, devrilen bir şafak mı? uğrunda kullandığı için. Fakat Onun eli Ne çıkar, nc söylersen söyle, herşeyi şu kılıcın kabzasından çok kitabın cildini tuttu. Kendisi ilikten askerken hep sivil giyiyanya inen bayrak söyledıkten sonra. nirdi, halbuki başka şeflere bakınız, sivil»*» den geldikleri halde hep, üniformalıdırlar. Aym 15 inci sah gecesi. Valinin delâ Ah Atatürk, sen ne başkaydın, ne başIetile saraya gidiyorum. Ertesi sabahtan kaydm. itibaren Ebedî Şefin tabutu Istanbul halGene ölüm odasında, karyolanın başınkının ihtiramına arzolunacak. Büyük mudayız. Yaver, yeniden gözleri dolarak, ayede salonunun bütün avizeleri yanmış. anlatıyor: Bir ay evvel, tam üç gün süYüzlerce işçi hararetli hararetli ve çeşid ren o büyük baygınlıktan bir mucize gibi çeşid çalışıyorlar. uyandığı zaman takvime bakmış, günü Marangozlar, yontulan tahtalar, vu sormuş, hesab yapmış, hem zekâsı, hem rulan çekiçler; şurada perdeler dikili neşfsi yerınde: «Demek biz öteki dünyayor, ötede dikiş makineleri işliyor, beride ya gidip gelmişiz.» demiş. kordonlar çekilmektedir. Emir verenler, Ölüm anları: Rafta, pide değirmiliğinpeki diyenler. Bütün hazırlıklar sabaha de, siyah yelkovanlı, beyaz kadranlı bir kadar bitecek. Yaldızlı, yıldızh, şatafatlı duvar saati var. Yatağmdan ona bakıyor. salon, seni daha süslüyoruz. Son defa O Artık gözlerinde fer yok mu? «Saat gelecek. kaç?» Ebedî Şefin son sözleri. Son hareket: Gözkapaklannı kaldırmış, boşluğa bakmış, kapaklar kendıliğinden inivor. Bitti. *** Aynhrken tekrar huzuruna gîriyorum. Onun hayatı bıraktığı bu yerde elbet ruhu henüz bu yeri bırakmamıştır. Bütün hava o ruhla dolu. O ruhun havası içinde söylüyorum Atatürk: Kurtardığjn bu vatan üstünde, sen hayattayken, büyük bir istifham vardı; bulutlardan çizilmiş, müphem, seyyal, görünmez, bütün vatan semasını kaplıyacak kadar heyulâî bir istifham: «O giderse Türkiye ne olur?» milleti, Büyük Millet Mecüsinin etrafında bölünmez, sarsilmaz bir kale gibi, dünya hâdiseleri karşıstnda toplu ve dimdik durmaktadır.» çıkıyoruz. dediği zaman, Atamızın ruhu, şüph esiz en büyük heyecanı duymuştur. Atatürkün hayata gözlerini yumduğu günün yıldönümünde, yalnız gözyaşlarımızı tazelemekle kalmıyacağız; Onun Türk gencliğine ve Türk milletine bıraktığı mukaddes emanetleri korumak yolundaki azmimizi, imanunızı da tazeliyeceğiz. Vatanı, Cmhuriyeti, inkılâbı daha kuvvetli, daha güzel, daha canlı olarak yürütmek bizim ve bütün gelecek nesillerin vazifesidir. Atatürk bizden kendi fani varlığı için gözyaşı değil, ölmez eserini yükseltmemiz için, yeni hamleler istiyor. Bu hamleleri yaptıkça Atamıza lâyık Türkler olduğumuzu ispat ve Onun ruhunu şâdetmiş oluruz. Ebedî Atamz Ankaraya son teşyiinde Yavuz zırhhsile İzmite goturiılirken , Önce yaver Cevdetin nazikâne rehberliğile gidiyoruz. Lâbirentli dehlizleri geçip geniş bir merdiveni dolaşarak ferah bir salona çıktık. Sarayın, Muayede salonundan sonra, en özenilmiş yeri. Sağda pembemtrak oda; Şefin kütübhane olarak çalıştığı yer. Dört pencereli, ortahalli odada eski Hereke kumaşlarile döşeli kanape ve koltukların yer yer antikalaşmış yırtıklan görünmektedir. Denize bakan. köşede, yüksek, önü müteharrik sedyeli, ayak uzatacak yerleri olan acayib bir koltuk duruyor. Rahatsızlığı zamanında hususî olarak yaptınlmış. Yatağa düşmeden önce, oturmakla yatmak arasında uzandığı koltuk. Mavimtrak oda, Ölüm odası; ortada şark cephesindeki duvara yakın yerde, küçük, eni dar, boyu kısa, cevizden yapılma, beyaz patiskalı, tek yastıklı bir kar Zafer torpitosu şanlı yolcusunu Yavuza getirıyor Ne oldu? Ölümünün ertesi günü Meclisile, milletile bütün on yedi milyon senin «en yakinin» ve senden sonra «En Büyüğümüz» olanın etrafında işte granıt bn yekparelikle birleşiverdi. O gün O kürsüden elıle goğsünü vurarak ve göğsündeki ımanı bir şelâle gibi ruhlarımıza akıtarak haykııdi: «Türk vatanının bblünmez, hiç bir tecavüze tahammül etmez mahiyetı her zamandan ziyade taze ve canlıdır.» Vatan üstündeki istifham; temiz yüreklere titreyiş, dost milletlere endişe, sinsi düşmanlara ümid veren istifham: Büyük adam yıkılmıyan eser bırakandjr. Senin sonsuz büyüklüğün eserindeydi. Ölüm seni götürürken sen de eserinin üshindeki o istifhamı götürdüm. Artık bu vatanın «acaba?» sı yok. Hem ruhunun, hem eserinin ebediliği önünde iğilıyoruz Atatürkümüz. İhtiram nöbeti bekliyen general ve subaylarunız ve yavnılar şon tazim geçidinde... Yüksek tahsil gencliğinin Taksimde Cumhuriyet abidesi önünde yaptığı muazzam miting

Bu sayıdan diğer sayfalar: