15 Ocak 1940 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4

15 Ocak 1940 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURÎYET Sabahın saat ikisi.. Masalar yavaş yaI Sonya çantasından bir takım bozuk paravaş boşalıyor.. Artistlerden birile son de Iar çıkarıp uzattığım liranın üstünü verirfa dansediyorum. Orkestranm her önün ken: den geçişimde saksofoncu ile birer küçük Işim, dedi, üçte bitecek... Birkaç tebessüm teati ediyoruz. Bir çoklarına bel dakika beklerseniz, beraber çıkarız. ki de soğuk ve çirkin gelen bu adama Sonra mahcubane ilâve etti: karşı bilmem neden bende büyük bir sem Fakat sizi rahatsız etmiş olmıyapati var... O da bunurı farkında.. Sevdi yım. ğim havalan sık sık tekrar eder. Sarışın, Estağfurullah dedim, bilâkis çok yüzü yamrı yumru.. Yaşı da belli değıl.. memnun olurum... întizamsız kesilmiş perçemleri alnmın üsO, kasaya o günkü hasılatı verirken otüne düşük.. Çok yorulduğu için arasıra turduğum yerde sabırsızlanıyordum. Niterini siliyor. hayet, dışarıya kendimizi attık. Yanyana Vestiyer'den paltomu, şapkamı alırken yürüyor, her ikimiz de söze nereden başbaktım, o da giyinmiş, kapıdan çıkıyor. layacağımızı bilemiyorduk. Zihnimden binbir sual geçtiği halde hiçbirini sormaBeni görünce: Bonsuar beyefendi, diyerek yanı ya cesaret edemiyordum. ma geldi, bu akşamki repertuvanmızdan Birden aramızdaki manasız sükut pernasıl memnun musunuz? desini yırtmaya karar verdim. Bu inceliğe mukabil ben de fazla na Sonya, dedim, galiba, büyük bir zikleştim: hastalık geçirdiniz!. Teşekkür ederim, dedim, sayenizde lnce sesile cevab verdi: güzel bir gece geçirdim. Çok eğlendim. Evet.. Son zamanlarda Paris civaMerdivenleri birlikte tırmandık. Kapı rında bir sanatoryomda idim. Annemi dan çıktık. Harbiyeye doğru yürümeğe çoktan kaybetmiştim. Bana nişanlım bakıbaşladık. Geniş bir nefes alarak: yordu. Harbin başlangıcında cepheye git Çok şükür, dedi, yann prova da ti ve ilk müsademelerin birinde öldü. Oyok, biraz dinlenebileceğim.. Kışın bu rada parasız ve kimsesiz kalmıştım. Uvey rada, yazın Büyükadada her gün nefes babam çok hain bir adam, benimle kattüketiyorum.. Hani şikâyet olmasın, istira iyyen alâkadar olmadı. O vakit buradaki hat edecek tek dakikam yok.. Ama, çok teyzemin ynına gelmekten başka yapaşükür kazanıyorum da.. Fakat bir zaman cak bir şey olmadığını anladım... Zavallı lar çok meyus ve bedbahttım... Kendi ihtiyar kadının da elmaslarını satarak ekendime «neye yarar, diyordum, hayatını dindiği küçük evin bir katından aldığı kitemin etmek değil ya, Karun olsan ne radan başka geliri yok... Güç halle bu fayda.. Seni düşünecek, neş'eni ve kede garsonluk işine yerlestim. Akşam beşte rini paylaşacak kimsen olmadıktan son çalışmaya başlıyor, üçe kadar didiniyora!» Malum ya.. Mülteciyiz beyefendi.. rum. Istanbula geldiğim zaman sekiz yaşınday Güç ve yorucu bir şey! dım.. Babam ihtilâle kurban gitmişti. An Çok güç!.. nem de burada öldü. Ben harabelerde Biçarenin içinde yuvarlandığı ıstırab ve yetişen yabani bir ot gibi büyüdüm.. Bir zahmet cehenneminin ne yakıcı ve kavutaraftan garsonluk ederek karnımı doyu rucu olduğunu pek iyi takdir ediyordum. ruyor, diğer taraftan da saksofon çalma Servetini, sıhhatini, sevgisini, dünyada neyı öğreniyordum. Demek istidadım var si var nesi yoksa hepsini kaybetmişti. Famış ki bugünkü mevkiime yükseldim. Ge kat yarı malul vücudünü ölüme kadar süçen sene gene bu ay içinde idi. Saat de rükleyip götürebilmek için gene çalışmahemen hemen bu vakitti. işimi bitirip dı ya ve mücadele etmeğe mecburdu. Buşarı çıkmıştım. O akşam bir sıra melân nunla beraber şikâyet etmiyor, sade «çok kolik havalar çalmış olduğum için adeta güç!» demekle iktifa ediyordu. Ben ki hümeyustum. lnce bir yağmur durmadan zün verici her şeyden kaçmak, tatsız haçiseliyordu. Yakamı kaldırdım. Yürürken tıralardan kurtulmak istiyordum. Ben ki meşhur tangonun güftesini mmldanıyor çirkinliğim yüzümden en aziz ve mukaddum: des hislerime bile, gem vurmaya alışmıştım. Ben ki, kendimi dünyanın en bedİl pleut sur la route.. baht insanı addediyordum. Şu gene kızın Comme, il pleut, sur mon Coeur. yanında bir saadet ve bahtivarhk nümuAma, ben bu mısralarla senelerin katmerleştirdiği ıstırablanmı tazelemek de nesi addolunabilirdim. ğil, hüzün verici hâtıralarımı unutmak is Geldik! dedi. Tarlabaşından aşağıya înen iğribüğrü tiyordum. Birden karnımın acıktığını hissettim. Bizim vatandaşların toplamp sa yokuşlardan birinin başında yamalı dubahladıkları «Ankara» pastahanesinden varlı kârgir bir evin önünde durmuştuk. pek de uzakta değildim. Biraz yürüdükten Çarpan kalbim «cesaret!» diyor, gerilen sonra kapıyı itip içeriye girdim. Masalar sinirlerim «ona kendisini sevdiğini söyle, yoksa, sonra pişman olursun!» diye haydan birine oturdum: kırıyordu. Başımı önüme iğdim: Bana bir sanduviç ile bir çay! Sonya, dedim, çocukluktanberi saDedim. Tepsiyi masamın üzerine bırana karşı bir temayül hissediyordum. Senekan kadının elleri güzel, fakat fazla zayıftı. Gözlerimi kaldırıp yüzüne bakma lerdir yaLnvz ve biçare olarak yasıyorum. ya cesaret edemedim. Çok çirkin oldu Senin gibi sevebileceğim bir eş arıyorum. ğumu bildığim için kadınlarla meşgul ol Benimle evlenir misin? Gene kız acayib bir feryadla haykırdı. maya korkarım. Onların gözlerinde bana karşı bir istihza, yahud bundan daha ber Bunun kabule mi, redde mi delâlet ettiğibad bir şey, merhamet hissi görmekten ni anlayamadım. Onun için teklifimi başka bir şekilde tekrar ettim: ödüm kopar... Belki bugüne kadar aklıma gelmeBir sanduviç midemi doldurmadı. Tek çay, hafif hafif titreyen vücudümü ısıtma miştin. Fakat mademki bir iş sahibiyim. dı. Diğer bir sanduviç ile bir çay ısmar Hayatımı kazanıyorum, seni istediğin gibi yaşatabilirim, niçin tereddüd ediyorladım. Zayıf elli garson kadın ama da sakar sun? Koluma yaslanarak ağlamaya başladı. şeymiş.. Az kaldı, çay fincanını deviri Sonya, dedim, sana ıstırab vereceyordu. Yeni yaptırdığım elbisem mahvolacaktı. Hemen yerimden fırladım. Tatlı ğimi bilseydim, kat'iyyen bu bahsi açmazdım. bir ses: Gözlerini sildi ve hafiften mmldandı: Affedersiniz efendim! Istırabdan değil, sevincden ağlıyoDedi. Kulağıma akseden küçük ihtizazlara pek yabancı değildim. Yüzüne bakar rum... O halde kabul ediyorsun demek? bakmaz titremem arttı: Sonya, dedim, sen burada ne ge Memnuniyetle... Ona bir sual daha soracak; «kocanın ziyorsun ? Ben sizi içeriye girer girmez tanı bu kadar çirkin bir adam olmasına tahammıştım. Lâkin aşinalık etmeğe çekindim. mül edebilecek misin?» diyecektim. Kendimi tuttum. Sonya bir senedir gelişti, güO kadar şaşırmıştım ki: zelleşti. Onun için beyefendi, artık me Tuhaf şey.. Tuhaf şey! lânkolik havalar yerine şen ve şakrak haKelimelerini tekrar etmekten başka bir söz söylemiyordum. Bu kıza ne olmuştu? valar çalmaya başladığım zaman keyifleAcaba, hasta mıydı? Gözlerinin etrafı niyorum. Çünkü, çok şükür beni seven, morarmış, rengi şeffaflaşmıştı. Çocuklu beni yuvamda bekleyen bir kadın var... ğundaki dalga dalga ipek saçları şimdi Yakında bir de çocuğum olacak. Nişantaşının köşesine gelmiştik: kirli bir pöstekiyi andmyordu. Ayni va Allah saadetinizi arttırsın, geceniz purla İstanbula gelmiştik. O vakit ancak beş yaşında kadardı. Onlar, Büyükadada hayırlı olsun!. Diyerek ayrıldım... Sonra tekrar dönbir müddet oturduktan sonra Parise gitmişlerdi. Orada annesinin zengin bir adüm. Karanlıkta hızlı hızlı Maçkaya doğdamla evlendiğini duymuştum. Nasıl ol ru inen gölgenin arkasından hayret ve du da zavallı Sonya muhaceret zamanın takdirle bakakaldım. Nakleden: daki gibi tekrar sefil ve perişan oldu. Hesabımı görüp gitmeğe hazırlanıyordum. AHMED HtDAYET » 15 IkincfltSmm 1940 Küçük hikâye San'atkâr kalbi MELEK Sîneması Bayramda Daima En Güzel Filmini Gösterir... Fakat Bu Defa ÇARŞAMBA akşamı göstereceği RADYO Ç Bugünkn program BADrODİFÜZYON POSTALAKI Dalga nzunlngm: Tfirklye Radyosn 1648 m. 182 Kc/s. 120 Kw. Ankara » T. A. P. 31.70 m. 9485 Kc/s. 20 Kw. 12,30 Program ve memleket saat ayarı, 12,35 Ajans ve meteoroloji haberleri, 12,50 Türk müziği: (Pl.). 13,30 14,00 Müzik: Karışık hafif müzik (Pl.) 18,00 Program ve memleket saat ayarı, 18,05 Müzik: Radyo Caz orkestrası, 18,40 Konuşma, 18,55 Serbest saat, 19,10 Memleket saat ayarı, ajans ve meteoroloji haberleri, 19,30 Türk müziği: Erkek oyuncuların geçid konseri, Çalanlar: Vecihe, Ruşen Kam, Cevdet Kozan, Cevdet Çağla, İzzeddin Ökte. 20,15 Konuşma, 20,30 Türk müziği: Fasıl heyeti, 21,15 Müzik: Küçük orkestra. (Şef: Necib Aşkm) 22,15 Memleket saat ayarı, ajans haberleri: ziraat, esham tahvilât, kambiyo nukud borsası (fiat). 22,30 Müzik: Hindemith Ressam Mathis (Pl.) 22,55 Müzik: Cazband (Pl.) 23,25 23,30 Yarınki program, ve kapanış. TÜKKÎYE TYRONE POWER ALİCE FAYE Filmi sizlere BÜYÜK CAZ ve BÜYÜK VALS'İ AL JOLSON unutturacaktır. Yalnız bu filme mahsus olmak üzere önümüzdeki ÇARŞAMBADAN itibaren her gece suareler için numarah biletler şimdiden ayırtılır. YARIN AKŞAM SENENİN EN BÜYÜK FİLMİ 2 BÜYÜK MÜSAMERE OLARAK T Ü K Ç E Sözlo FRANSIZCA Nüshası YALNIZ Nüshası YALNIZ İPEK Sinemasm^a B İ R D E N SÂRAY Si Dünyanın En JMuhteşem Galası Ingiliz tntelicens servisi • Fransız tkinci bürosu 3e Beynelmilel casus teşkilâtı karşı karşıya VATAN SEVENLER VATAN HAİNLERİ KADIN PARMAĞI BİR İSPANYOL DANSÖZÜ GİZLİ PAROLALAR BATAN GEMİLER BOĞULAN BİNLERCE İNSAN B A Ş L I Y O R Viviane Romance Eric V. Strohein Roger Duchene BAŞ ROLLERDE: DtKKAT: Numarah koltuklar bugiindeo aldınlmalıdır. Tel: İPEK: 44289 SARAY: 41656 Bu film Cuma günü akşamı İZMİRDE ELHAMRA Sinemasında da gösterilecektir. ! • •! ••« (YANIK ESİBE) TURUÇE S Z . Ö LÜ A R A P Ç A Ş A R K I L I w ŞARK BÜLBULU ü GÜLSÜM un Hatırası Ebediyen Silinmiyecek en büyük F i l m i Aşk Fedakârlık • Heyecan ve ihtiras Ses ve san'at filmi ••••••a "•••••• •••••• Türk Sazile mest olmak... Türk şarkılarile hayat bulmak istiyenler: En kıymetli san'atkârlarımızın yarattığı En yüksek musiki üstadlarımızm canlandırdığı... San'atın görülmemiş incisi B T ** 1 HURMALAR ALTINDA CE1 İ LE H Şarkın bu harikulâde güzel şaheserini göraeğe hazırlamnız... •••13 ••«•• ••••••0 ••«•••I ••••••f Perşembeden itibaren Pek yakında... L ÂL E Sineaasuda «••ı laaarl İİİİ9I Ptfi laaaıl TAKSİN Sinemasında Bu yazının bir köşesinde, gene gözle sessiz, sadasız evimizi bir an içinde kar yükannem, beni tıpkı bir oğlan çocuk gi Büyükannem, sözü ağzıma tıkadı. bi büyüttü. Hatta bu terbiyenin bünyem Saçmahyorsun Leylâ, kızım. Müterime pek yabancı gelen bir pul yapışık. makarışık edişi! üzerinde bile tesir yaptığını iddia edece essir fllân değilim. Bu, senin kendi kurun*** Ecnebi bir memleket pulu. Çiftlik gibi, bizim köşkün adı da Yassı ğim geliyor. Aynaya baktığım zaman, tun. Gelen mektubda hiçbir fevkalâdelik Gözlerim bu pula takılıp kalıyor. Memkayadır ve köşkümüz, çiftlikten yarım karşımda şöyle bir hayal görüyonım: Ne yoktu. Yemeklere el sürmeyişim de, öğleketin içinden bile bizi arayıp soran binde bir. Dünyanın kimbilir hangi ucundan saat uzaktadır. Arka cephesindeki pence esmer, ne sarışın; ne şişman, ne zayıf; ne le yemeğini hâlâ hazmedemediğimden. bu mektubu büyükanneme gönderen kim relerden bakınca, tepeleri bıçakla kesilmiş uzun, ne kısa; ne güzel, ne çirkin hep ikisi Görünüşe aldanıp da böyle manasız şeyler gibi dümdüz kayalardan başka bir şey gö ortası, hep menfiye kaçan bir varlık. Oğ söyleme! Tefrika No. I olabilir. lan çocuk terbiyesile büyütülmeseydim, Sustum. Büyükannemin inkânna rağFakat, elimde zarf, fazla düşünmeğe va rünmez. Boyaları çoktan dökülmüş, pencere kepenklerinin menteşeleri kopmuş, belki kendi gözüme daha güzel görüne men, evin bugünkü telâşı gibi, onun üzeÇiftliği telâşa veren, köşkün altını üs ğıda, köşke doğru yükselen taşlık yoku kit yok. Büyükannem, postacının geldiğini kiremidleri kararmış, yosun bağlamış es bilecektim... rindeki fevkalâdeliğin sebebi de hep o estüne getiren o günü hiç unutamıyacağım. şun başında biri var. Evet, ta kendisi, pos gördüyse, geç kaldığım için kıyameti ko ki ahşab köşkümüz, yeşillik namına, ka*** rarlı mektub olduğunu seziyorum. Gözümü kapayınca kendimi hâlâ orada, tacı. Arasıra, alnında biriken terleri elile panr. yalıkların orasından burasından fışkıran Dediğim esrarengiz mektubun geldiğı O geceyi nasıl büyük bir merak içinde, o telâşın ortasmda buluyorum. Merdivenleri ikişer ikişer tırmanarak bodur, cılız, kavruk beş on ağacdan başsilerek, ağır, yorgun adımlarla bize doğgün, büyükannemin yüzünü akşama ka uykusuz geçirdiğimi söylemeğe hacet var Sıcak bir gün, bir temmuz günü. Dadım ru tırmanıyor. zarfı kendisine götürüyorum. Alıyor, ad ka hiçbir şey görülmiyen bu kasvetli ta dar görmedim. Akşam yemeği vakti, sofDilferah kalfa ile beraber, bahçede, ta Dadımla bakışıyoruz. İkimiz de hayresi okuyor, benim gibi, o da pulu mua biat oıtasında, yabancı gözlere her halde rada karşıhkh oturduğumuz zaman, üze mı? vuklara ikindi yemi veriyoruz. Etrafımız retteyiz. Kuş uçmaz, kervan göçmez çift yene ediyor. Sonra, hiçbir şey söylemeden içaçıcı bir manzara göstermez. Ben, kenrinde, cansıkıcı bir haber almış hali varErtesi günü, daha ertesi günü, hep ayni renk renk kanat çırpıntısı dolu. Uzaklar liğimize postacının gelmesi, yılda bir de odasına giriyor, kapıyı örtüyor. dimi bildim bileli, büyükannem, dadım ve dı. Bana, elleri titreyor gibi geldi. merak içinde geçirdim. Büyükannemin, da geezrken yem vaktini kaçıran piliçler, fa bile mektub almıyan bizler için mühim Arkasından girip sormağa cesaretim dadımın kocası Beşir Ağa ile beraber, işYemeklerden, birer ikişer lokma ancak mektubu aldığı dakikada başlayan heyeayakları dolaşarak, itişe kakışa bize doğru bir hâdise. yok. Merak içinde, orada, merdiven ba te burada yaşarım. Fakat, neden bilmem, aldı. lkide birde gözleri dalıyor; dudak canı ve endişesi, geçmek şöyle dursun, gitkoşuyorlar. Avuç avuç serptiğimiz mısır Dilferah kalfa, ellerinin tozunu, belin şında kalıyorum. içinde dünyaya geldiğim bu köhne bina, lan, kendi kendine konuşur gibi, kımıl gide artıyor gibiydi. Bu üç gün içinde, taneleri, tavukların sırtına çarpıp etrafa deki mutfak önlüğüne sile sile bitiremiYarım saat sonra, büyükannem, öfkelı kayalaı arasında bir kartal yuvasını andı dayordu. Yanakları, hummah bir hasta gi Dilferah kalfa, köşkü yukarıdan aşağı sildağılıyor. Sarılı, pembeli, siyahlı gagala yor. Şaşkınhğın verdiği, ihtiyarsız, miha zamanlarına mahsus çatık kaşlan, ciddî ran bu yer, bütün ıssızlığına, bütün vahşebi, pembe pembe idi. di, süpürdü. Beşir Ağa ile büyükannem, rm, biribirinden kaptıkları taneleri oradan nikî hareket ihtiyacı. yüzile dadımı çağırıp, köşkte baştan aşa tine rağmen, benim gözüme, bir cennet Onun bu hali bana o kadar merak ol uzun uzadıya, gizli bir şeyler konuştular. oraya kaçırışları görülecek şey. Havada, Benim hayretim de onunkinden aşağı ğı temizlik yapması için emir verdiği za kadar güzel görünür. Köşkün ön cephetoprağı eşeleyen mini mini pençeleıin, değil. Merakımı bir an evvel gidermek man mektub hakkmda gene bir şey sora sindeki bahçe, ufak bir koru kadar sık du ki azar işitmeği göze alarak sordum: Sonra, Beşir Ağa, yeleğinin iç cebine sıkl sıkı sakladığı bir zarfı, kasabaya, galiba durmadan çırpınan kanadların yükseltti için hızlı hızlı yürüyüp postacıyı yarı yol mıyorum. fındık ağaclarının gölgeli yolu, daha ile Canınızı sıkan bir haber mi aldı postaya götürdü. ği, ince bir toz bulutu var. nız, büyükanne? da karşılayorum ve, gagaladıklan taneDadımın kocası Beşir Ağaya da emir rideki küçük çam korusu ve tavuklanm, Benden başka her kes, ne olduğunu Bu, benim her günkü eğlencem. lerin son serpinti olduğuna inanamadıkln ler veriliyor. O da, kilerin noksanlarını işte benim eğlencelerim bundan ibaret. Sualimden hoşlanmadığını gördüm. Verbildiği bir fevkalâdeliğe intizar halinde. Dadım, elindeki yem tenekesinde kalan rı için peşim sıra gelen tavuklann telâşlı tamamlamak için ertesi sabah kasabaya Fakat, on yedi yaşıma kadar, hayatı bana diği cevabın azardan farkı yoktu: son mısır tanelerini bir savuruşta serpi gıtgıdakları arasında, adamın uzattığı zar inecek. Evde bir davet, bir düğün ha güzel göstermeğe bunlar kâfi geldi. Hayır. Bunu nereden tahmin ettiniz Bu beklenilen şeyin mahiyetini yalnız ben yor; eteklerini toplayıp ayağa kalkıyor ve fı alıyorum. bilmiyorum. Sormağa da cesaretim yok, küçükhanım? zırhğı telâşı var... Bazan düşünüyorum da, bu ıssızlıktan hayretle, bana sesleniyor: Yemeklere el sürmüyorsunuz, bü Daha doğrusu, benden gizli bir şey yapılZarfın üstünde, tanımadığım bir yazı lşte o günün bende bıraktığı intıbalar. A a a! Bak Leylâ; postacı değil mi ile, büyükannemin adresi var: «Yassıka Nereden ve kimden geldiğini, nasıl bir ha zevk duyuşumu, büyükannemin bana ver yükanne... Müteessir gibi görünüyorsunuz. dığınt bilmemezlikten gelmek istiyorum. o gelen? ya çiftliği sahibi Dürdane Hanımefendi ber getirdiğini bilmediğim bir mektubun, diği terbiyeye atfediyorum. Torununun Belki, dedim, o gelen mektubda fena bir On yedi yaşımın gene kız gururu! erkek olmayışına daima hayıflanan bü tıaber vardır da... {Arkası var) Başımı kaldırıp bakıyorum. Tâ a§aye» asude tabiati altüst eden kasırgalar gibi, Nakleden: HAMDİ VAROGLU

Bu sayıdan diğer sayfalar: