11 Nisan 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 2

11 Nisan 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

11 Nisan 1834 11 Nisan 1934 — HABER — Akşam Postası — Tarihit Tefrika: 14 ',vıeılılırı !ıııı" oduı ve blrblrlııc bağlıyan Kadri CEMiL © Karadeniz Korsanları © Müellifi: /shak FERDI -4-934 kısımların hulâsası den sonra İstanbulda A- nde ve aleyhinde çalrşanlar ufilar yorulmadan, bıkmadan yen çalışıyorlardı. Leyhte n içlerine aldık- ami ismindeki genç Galatada tercüman diye yerleş- Park eğlencesinde tesadül ct- Nüshetle aralarında bir se- tiyordu. Diğer taraftan bu He bir gün malüm olan yerle- planmışlar ve aldıkları rapor- tuyorlard, yirmi küsur rapor içinde Fatma Nüzhete aitti. Onun t olduğundan — bahsediyordu. Oru ehemmiyetli gördüler — ve karar verdiler. Di çocukluğunu tanıdığı Fat- çok alâkadar oluyor ve |ht gün kendisini ziyaret edi- Gene böyle bir günde uzun v- mnuştular. Fatma Nüzhet hemen bütün işgal kuvvetleri âmirleri- iğını söylüyor ve kimse ile a- İmadığıtı anlatıyordu. nca beni bir yere yerleştir.. ct çalışmayı tercih Sen amcamsın, bu yük- Her hakkı mahfuzdur Tefrika: ıîı Gavsi görünür de pek sünepe, pek gösterişsizdi. En mühim hâdi- seler önünde gayet lâkayt duran, hiç bir şey olmuyormuş gibi hare- | | ket eden bu soğuk kanlı çocuk “va- tan,, kelimesile ateş kesilen birisiy- di, Mehmet Bey, bu aptal görünen Çocuğun içindeki vatan aşkını çok yakından bildiği için en tehlikeli zamanlarda onun hizmetinden is - tifade ederdi. Gavsi Mehmet Beyin — Haydi oğlum sen artık git,. Demesine rağmen yanlarından ayrılmak istemiyordu. Mehmet B., bunu farketmiş olacaktı ki: — Konuşacaklarımız seni çok alâkadar etmez. İyi konuşmalarda seni unutmam.. dedi. — O halde gideyim.. — Ne duruyorsun?. — Pek âlâ efendim. Gavsi ayrılıp gittikten sonra Mehmet Bey, bu çocuğu gıyaben Hlhamiye tanıttı. Onun — vatanper- ver ruhundan bahsetti ve çok itima da lâyık olduğunu söyledi. Hlhami ile Mehme Bey bir pas- senin güttüğün yol, be- | tahane önüne gelmişlerdi. m olacaktır. Sabahın daha erken bir saati ol- ü zamanı ömrü oldukça | ması dola: pastahanede kimse a şehit olacak irgül Yan şehit olarak kalacaktı. , var olmasını, baki kalma- stakil bir devlet olarak kal- stediği bir tek şeyi vardı: u geçi ümemışl Bir ara, çalın- işitmiş, kapıyı açan madam- T konuştuğunu duyun “t:“ kesmişti. Fakat n bozuk bir Türkçe ile: mi Beyi mi arıyorsunuz? esini işitince bunun kim o- merak etmişti. arıyan aptal Gavsi idi, tarafından — gönderili- amiyi, Galatasarayda nında beklediğini söy- * İlhami, hemen dışarıya fır- avsi de onu takip etti. » * et Bey: iyle yürüyelim: Bir yerde mişti. , dedi. Gavsiye de döne - İaydi oğlum sen artık git.. ka: No, 1 — 3;9 KAYBOLAN | SEVGİLİ olmadığı İçeriye girdiler ve bir. masada oturdular Yavaş — konuşuyorlar; mevzu üzerinde fazla alâka göster memeğe çalışıyorlardı. Mehmet B. diyordu ki: — Artık Üsküdara — geçmiye- <cek misin? — Böyle bir niyetim yök. Fakat vazifede vaktile geç vakitlere ka- dar çalışmak mecburiyetinde bulu- mabilmek için bir ayağımın da Be- yoğlunda olmasını istedim. Tah- min ediyorum ki, bu, vazifemi ko- laylaştıracaktır, — Evet. Bir cihetten değil, bir çok cihetten bu hareketin faydalı oldu.. Senden takip etmeni” istiye- bileceğimiz meselâ bir çok mesele bulunabilir — Böyle bir şey var mı? Mehmet Bey: — Bu da'sual mi? Der gibi gülmüş ve: — Elbette var, diye cevap - ver- — Nedir? ö Mehmet Bey, cebinden çıkardı- | | kongrede menedilmiştir. Fakat esirci | çebilir? Onu herkes tanıyor. Bu şid | grküçük bir dıRerdı ancak kendi- | — Her hakkı mahfuzdur macera, kahramanlık ve siyaset romanı ; Rüştü Bey, sefir beye se- ümnl! çit, aynanın önünde fra- böyün bağını bağlarken re yeri döndü. Eskiden emir- mütemet küryesi — olan Ml eşiğinde, ellerini kavuşturmuş, boynunu sakin sakin duruyor; o- hmesini dikatle ve — biraz da seyrediyordu: e sormuş, demindenberi iyorsun be andavallı!... » hiç istifini bozmadı “an- senelerdenberi alışık- sormadı ki, aratmadı ki, ( Vâ - Nü ) Muhsin, ortalıkta görünmedi?,, dedi. “İki gecedir gözüne uyku — girmeden evrakı tercüme için çalışıp — duruyor- du.,, — dedi. “Sakın yorgurluktan hasta olmasın; sakın bu geceki baloya gelmemezlik etmesin!,, dedi. Sebir bey de ona dedi ki: “Maraklanmayın! Muh- sin Raşit Bey, bir hafta gece gündüz uyumadan çalışır, gene halinden belli olmaz!,, dedi. — Ben de vekil bey beni öteki iş için arattı sandım da, bulamadı diye ö- düm koptu. Gene aynaya döndü; boyun bağına zarif bir düğüm yapmıya uğraşırken Jdalgın, ilâve etti: — Sefirle beraber, milli mücadele- ya dedi ki, “nerede, bizim| de sahiden tam yedi gün, yedi gece uy- Geçen kısımların hulasası Esirci Ali Baba, Kafkasyadan getir- diği bir sürü kızdan, Süleyman paşaya, birini bile beğendirememişti. Fakat pe- şinen aldığı bin allına mukabil, Kaf- kasya valisinin şatosundaki mutena çer- kes dilberini kaçıracağını vaadetmiş- tir. Zaman, Sultan Mecit zamanıdır. (Esir ticareti) Avrupada yapılan bir Ali baba, her tehlikeye rağmen bu ke- zı, birçok diğer kızlarla birlikte Rus- yadan İstanbula kaçıracak.. Ancak bir Alı Baba, Kumkapıdaki mahzenin- deki saklı esir kızları hadım bir deli- kanlıya braktıktan zonra Kafkasyaya gidiyor Hadım delikanlı Ferhat, çok genç- ken, Esirci Ali Babanın hıyanetine uğ- Tamıştır. Genç, bundan intikam alma- | yı düşünüyar. — O halde bugün de çok sevine- | kaçak cariyesi olduğumu söyliye- ceksin, Rüstem! Belki bugün an- | cek değiller ya... Ben de bu suretle nen sana her zamankinden fazla | cariyelikten kurtulur ve Rüstem gi- para verecek!.. Haniya bana va- | bi şanlı şöhretli bir erkeğin karısı detmiştin.. Şam kumaşından ipekli | olurum. Fakat, her zaman evdeki Annenden | hesap çarşıya uyar mı? bir maşlâh alacaktın! çok para alırsan, akşama gelirken, borcunu ödemeyi unutmıyacaksın, | gibi çalınıyordu. değil mi? Rüstem başını salladı: — Unutmam.. Merak etme! Ve kapıdan çıkarken - sevgilisi- | kişi vardı. Genç kız bu kalabalık nin boynuna sarıldı; — Sakın pencereden kimseye | leyman Paşanın vekilharcını tanı- gelirse, | mıştı. görünme.. Yabancı biri kapıyı açma, e€ mi? Ben erken gel- meğe çalışacağım. Haydi, fini eline al.. Oyalan! Üen a Rüstem kapıdan çıkınca, (Kır- mizi Yakut) yatağının kenarına u- dudaklarını kapmın aralığına ya - zandı.. Kendi keyfina'hafif perde- den memleket türkleri mırıldanı- yordu. sinin anlıyabileceği bakarak: — Meselâ, dedi. Üç gün evvel ışuetçıklere Kaptan Benet'in Tünelin karşı so- memek için evin taraçasına çıktı.. kağındaki Aapartmanında Hoca Sabri, Zeynelâbidin ve Mahir Sait | V€ atlamak kabil değildi. Tekrar gece saat ikiye kadar görüşmüşler.. Bunların neye dair görüştükleri belki ehemmiyetsiz olabilir. Fakat, bunların sık sık görüşmelerindeki sebebi de öğrenmek fıydıııx te- lâkki edilemez. Senin boş ıııııııınlınndı yegâne işlerinden birisi Benet'in apartma- nını kontrol - olmalı ve kaptan Be- net'e hulüsa çalışmalısın?. (Devamı var) kusuz kalmıştık... a — Evet beyüm... Dedi ki, vuz galduk!,, dedi. Muhsin, aynaya eğilip yanağının kenarında usturadan kaçmış bir kaç tel sakalcık var mı diye bakarken, lâkayt- çesine ilâve etti: — Bu ne biçim konuşmak, yahu, Muamımer... Bunca senedir yanındasın, Avruapalarda, Amerikalarda — dolaşıp duruyorsun, ingilizce, fransızca öğren- din, yeni harfleri mükemmel — söktün, rruyku- hâlâ doğru dürüst türkçe konuşmağı beceremiyorsun... “Dedi, dedi, dedi...,, Muammer, lâfın altında kalmadı: — Unutuyorum da, bazan sizin gi- bi konuşmak istiyorum... Dilim dola- niveriyor.... Halbuki, şimdi kâtipçe lü- gat paralamıya heveslenmek eski mo- da oldu... Dil kurultayından sonra, siz bizden lâf devşirmiye başladınız... Ko- nuşmayı siz bizden öğreneceksiniz.. Şüphesiz, Muhsin, eski emirberine verecek cevap bulurdu. Lâkin, zihni başka tarafa kaydı. Yanağının kena- rındaki usturadan kaçmış sakalcıkları jiletle düzeltmekteydi: Kulağımın memesinden burnunun kanadına kadar, yüzünde, epeyce de- 'ya gidemiyecek. Allah razı olsun | İ Gerge- | kalandım... Ferhadın iki gün evvel getirdiği l haber genç kızın hoşuna gitmişti. — Oh, diyordu, Rüstem Rusya- padişahtan.. Boğaza kontrol koy- | muş.. Gelip geçeni muayene edi- | yorlarmış. Böyle tehlikeli bir za- manda Rüstem Boğazdan nasıl ge- det boğazdan çarçabuk gevşeyip kalkmaz. Süleyman Paşa beni ko - lay kolay unutamaz. Esirci Ali ba- ba, benim yerime, benim gibi güzel | bir kız bulup getirinciye kadar bu | araştırma devam edecektir, Ondan sonra biz de başımızın çaresine ba- karız. Rüstem, o vakte kadar an- nesini kandırıp benimle evlenecek. Herkese benim Süleyman Paşanın | Bu sırada sokak kapısı yıkılır (Kırmızı Yakut) pencereye ko- şunca, hayretinden az kaldı küçük dilini yutacaklı.. Kapıda dört beş | kardı.. Evvelâ kendi sardı.. arasında mahalle bekçisini ve Sü- — Eyvah.. İzimi buldular.. Ya- Diyerek odanım içinde çırpınma- ğa başladı. Süleyman Paşanın vekilharcı pıştırarak: — Aç kızım, aç.. Beyhude — te- lâş etme! dedi, biz seni kaçıran | we buraya kapatan çapkının kim ol duğunu biliyoruz. (Kırmızı Yakut) yakayı ele ver- Etrafıma bakındı. Bir yere kaçmak aşağıya indi. Teslim olmaktan baş- ka çaresi yoktu. Bu sefer de bekçinin sesi.. — Kızım, şu kapıyı kendi elin - |le aç.. Yoksa tekmeyi vurup kıra- cağız! Diye bağırmağa başlamıştı. Gürcü dilberi: i — Rezalet., Rezalet.. Diye mırıldanarak kapıyı açtı. Kuvvet ve ııddel kuııımdı ina- rin b . Bunu, ton mu- harebede almıştı. Yara yeri, traş olur- ken, daima böyle müşkülât verirdi. Fakat bu yara izile daima iftihar e- der: “— Vücudumdaki Istiklâl madal. yası!,, derdi. Birdenbire aklına geldi: — Sarı çekmece nerede, Muam- mer?, — Hangi ıırı(eıhııeu. beyüm? — Kaç tane var yahu... Sarı çek- mece işte... Hani içinde Istiklâl madal- yam falan var... “Falan...,, Bu “falan,, da Muhsin Raşidin ha- yatındaki ikinci mühim meseleydi. Bir dakika sonra, Muammer, genç diplomatın bütün hayatındaki mukad. desatı birer remiz halinde saklıyan sa- rı çekmece, aynanın önüne koymuş bu- Tunuyordu, Muhsin Raşit, bir gizli düğmiye do- kunarak, kütüyu açtı. x Madalya mahfazasını üstünde iki fotograf duruyordu. Birincisini kaldırdı. Garip bir örperti ile eline aldı. Bu 4 ... dın mânası yoktu.. Biraz sonra ka- pıyı tekmelemeğe başlıyacaklar.. Rezalet büyüyecekti. Sokak kapısı açılır açılmaz, Sü- leyman Paşanın kâhyası içeriye daldı. — Seni günlerce aramaktan ta- banlarımız patladı, Her akşam pa- şadan papara yiyoruz.. Azar işiti- yoruz. “Benim biricik elmasparemi hâlâ bulamadınız mı?,, diyerek yü- zümüze tükürüyor, Kâhya merdiven başına çökmüş- tü.. Cebinden tütün tabakasını çı- Sonra yanındakilere uzatarak: — İmam efendi, sende tüttür bakalım.. Bizimle beraber epeyce sürttün., Taban patlattın.. Bir ciga- ra tellendirmek hakkındır! Dedi ve geniş bir nefes aldıktan sonra, paşanın cariyesine döndü: — Haydi yavrum, hazırlan! Ağ- zını burnunu sar, sarmala! Şimdi | bir araba gelecek.. Harem iskelesi- ne ineceğiz.. Paşanın kayığı bizi o- rada bekliyor. (Kırmızı Yakut) un yüreğine inmişti. Rüstem o gün keşke erkenden gitmeseydi.. Genç kız: — Akşama gelince beni evde bu- lamıyacak.. Kimbilir ne kadar üzü- lecek, Zavallı Rüstemcik., Benimle evlenmeğe karar vermişti. Onu ö- lünciye kadar unutmıyacağım... Diye söylenerek giyindi.. Süslen- di.. Yaşmaklandı.. Delikanlmnın çok sevdiği sarı mendilini yastığın üstüne koyarak yatağını düzeltti.. Ve mendilin üzerine bardakta du- * yan penbe, mavi sünbülleri koparıp döktü. (Kırmızı Yakut) Rüstemi çok se viyordu. Bu mütevazi ve şen yuva- dan ayrılmak istemiyordu. Akşam- ları yerde bağdaş kurarak yedikle- ri bir türlü yemek ona, Süleyman Paşanın zengin ve mütenevvi ye- mek sofrasından çok daha tatlı ge- liyordu, Kâhya ile beraber evden çıkmış- lardı. Sokağın başında duran arabaya binerlerken, Paşakapısı caddesini dolduran büyük bir kalabalık, Sü- leyman Paşanın dillere destan olan (Kırmızı Yakut) unu seyrediyor- du. (hwıııı vııı Tesmi şimdiye kadar belki b fa parmaklarının ucunda mtıışhı. Fa- kat, her seferinde vücudu aynı tarzda titremiş, bir seyyale bütün azasını kap« lamıştı. Baloya geç kalmış olduğunu, aşa- #ıda, Balkan devletlerinin milli marş- ları yekdiğerini takip ederek çoktan çalındığını, acele etmesi lâzım geldi- ğini birân unutarak, resme daldı. , bir mezar fotoğrafıydı. Üzes rinde kocaman harflerle şu iki kelime yazılıydı: Intikamımı unutma Muhsin Raşit: — Ferihanın intikamıla. diye kene di kendine söylendi. Bu söz, me demekti? Feriha kimdi? Hemen bütün milletler, birer meçe hul asker abidesi yaptırmışlardır. Mu« harebe meydanımda buldukları bir kah- raman cesedi, büyük merasimle topra- ğa gömmüşler, onu bütün - şehitlerin mümessili ıddohıışkıdır. Işte, Muhsin Raşıdın elindeki fo- tograf ta, böyle timsali bir mezardı: (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: