1 Nisan 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

1 Nisan 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Kaynanalar! vaziyetiniz- de kendiniz ıslahat yapmalısınız? Siz iyi yaşadımısa, çocuklarınızı da yaşatın! Yaşamadınızsa bırakınız onlar yaşasın! Hergün beraber gezip tozduğum ' arkadaşımın geçen gün bir büyük insan kalabalığı içinde yü zünün asıklığını, içinin — tasasını derhel #sezdim... Her zamar türlü nükteler savuran kendi güea, — bize de neş'eli bir beraberlik tadı duyuran arkadaşı- ma bir şey olmuştu. , — Senin bir derdin var, dedim. Gülümsemek istedi.. Fakat, birinin zorla gülüşüni ahmaklar bile sezer.. Arkadaşım zorla gülüyor ve biz âdeta derdine kulak vermek mec buriyetinde — olmadığımız — için kendinden, hakiki kederinden u - zak tutmaya çalışıyordu. Nihayet benimle yılnıı kalınca an'attı: — Dün, hayatımda ilk defa ola- rak eve gitmedim... Dedi. Kapıya kadar vardığım halde içeriye gir - medim.. Karımın yanma çıkma - dım.. Evi yalnız bıraktım.. Çocu - ğgumu bıraktım.. Ve bir otelde yat- Hm... Gördünüz mü işi! Ben, her zaman gülen ve şimdi asık duran bu yüzün ağır ve yüklü ça'rmında korkunç — bir hakikat saklı olduğunu kestirmiştim. — Aman, ne yaptın? dedim, bü- Yük bir suç iş'emişsin, Aile arasın- da bu gibirbaylangıçlardan her va- kit sakınmalıdır. — Saadet bazan türlü fedakârlıklarla ekde edilir.. Netice itibariyle, daima kurdu - ğumuz plâna göre değil, icap etti - ği şekilde gene doğruluğumuz ve | iyi — yürek'iliğimizle — yaşamağa | mecbur kalırız.. Sen hemen bu ak- şamdan tezi yok, evine dön! Ka - rına ve çocuklarına hiç bir şey ol - mamış gibi yaklaş! Kaç yıldır ev - lisin?. — On iki! — Gördün mü yaptığın işi? On iki yıl... Dile kolay.. Demek ki bu yıllardan edindiğin — tecrübelerin sana kuvvet bile vermesi |âzımdır. Arkadaşım ümitsizce başını sal- ladı. Ve şöyle anlattı; — Azizim.. — Mesele ne karım, ne de çocuklarımdır.. Onun akra - ba ve taallükatı.. .Anası bizde otu- ruyor.. Kızkardeşi ve erkek kar - deşi bizde... Benim kazancımın ne olabileceğini bilirsin.. Yaşayışımı- zın hududu belli.. Karrmın anasmna benim kadar büyük olan ve boşta gezmekten hiç üzüntü duymıyan erkek evlâdi bakması lâzım - ken hepsi benim başıma üşüşmüş | vaziyetteler.. Sonra benim evimde oturan bu fazla ilişiklerden birinin ayrıca hastalığı da var.. Perhizi var..Öna ayrı yemek pişiyor.. Kendilerine başka yerde oturma - ların,, elinden geldiği kadar beş on para yardım etmeği vadettim. Ha- yır!.. İlle başımda — kalacaklar.. Karım da önayak oluyor.. Yapma- dığım istiskal kalmadı.. Anlama - mazlıktan geliyorlar, Arkadaşımı dikkatle ve yürek alâkasiyle dinliyordum.. Ciddiye - tini bozmadan, sıkmtşsını elinden geldiği kadar seslendirmeden an - latmağa çalışryordu. — Neticede, dedi, beğenilmiye - cek bir aile babası olmağa başla - dım, Kazancımı butün gösteremi - yorum... Göstersem olduğu gibi gi- diyor.. Para, pul, yiyecek SÜMÜ - RÜLÜYOR.. Ben mohvoluyorum. | Dün gece ayrı kaldığım müddet - çe, çektiğim istirabı bilsen... Ço - cuğumu düşünüyorum, Bir aile müvaznesizliğine uğ - rayan arkadaşımın bu son buhran- : vaziyetini, onun kararan gözle- rini mümkün olduğu karar açma - ğa, aydınlatmağa, kendisine cesa- ret ve “akıl,, vermeğe çalıştım. Arkadaşım evinden ayrı kaldığı gece, karısı da merakla onu sorup soruşturmamış değildi. Bunu işi - dince hemen şöyle dedim: —İştebu — bir fırsat.. Sana gösterilen bu alâkayı evdeki varlı- ğinin, lüzumunun her hangi he- sapsız bir temayülden daha kuv - vetli olduğu mânasıma alabilirsin.. Sana uzanan ele elini uzat.. Belki daha ehven bir plânla karşılaşa - caksın.. — İşi bir haysiyet meselesi haline getirmeyin.. En tehlikeli ta- rafı o taraftır. Kısa kes, dün!, * * * Şimdi arkadaşımın şu vaziyeti (& benim - sık sik işittiğim, okudu - ğum, gördüğüm hayat sahnelerin - den biridir. Bir karı kocanm saadetini boza- cak bir israrla, küçük, güzel ve muktesit yuvalara — musallat olan ne akrabalar, ilişikler bilirim ki, bu hâdiselerin — cereyanını seyre katlanmak insanm yüreğini sızla- tır. Hattâ o kadarki: “Aman bir kız alacak mısın, kimsesiz bir kız al!., diye yaka silkip babadan oğla na - sihat verenler vardır. Fakat, bu neye böyle olsun?. Bir gelinin iyi yürekli, — güzel düşünür ve kızmın saadetine kar- şı pek hassas olması lâzım gelen annesi, onun — muhitinde neden daima münakaşa mevzuu olan, bir tehlike gibi görülen — an'anelik “Kaynana,, adımı alsın!.. Kızının kendisine — olan tabit bağlılığını damadına karşı birsilâh gibi kullananlar — varsa, henüz körpe olan, bütün hızı ile yaşan - ması beklenen yeni bir aile saadeti hesabrmna bu köhne ihtirası yenme - ğe çalışmalıdır. *“Kaynana,, sözü, daima gizli ve pek hoşnutluk,, — mânasına gel- miyen bir çalımla söylenmektedir. — Kaynanam... — Kaynanası.... Bunlar her vakit bir karış gö - rüs ifade ediyor.. MABER — Akşam Poslast Şikâyetler, temenniler Bankalardaki hü- k ümet komiserleri nin vazifeleri nedir Vefa Taştekneler caddesi 3 numarada oturan Recep Uçku - nun şikâyeti şudur: “Osmanlı Bankasının eski me- | murlarındanım. Memuriyetim &5- nasında ve çıkarılırken uğramış olduğum haksızlığı şikâyet et - | mek ve hakkımı istemek için ge- rek Osmanlı Bankası umum mü- dürlüğüne ve gerek Paristen ge - len müfettişlere hitaben mütead- dit mektuplar yazdım. Ve taah - bütlü olarak posta vasıtasile gön- derdim. Mektupları alan Osman- h Bankasının Galata merkezi i- daresi muhaberat servisi mek - tupları açmadan kabul etmiyerek bana iade etti. Velev haksız ol sam bile benim mektupları umu- mi müdürün ve müfettişlerin ha- beri olmadan ne hakla iade ettik- | lerini (bence bu işle alâkadar ol- ması lâzım gelen) banka komi - serliğine sorduğumda: “Ben hükümet tarafından ta- yin edildim. Ancak hükümetin iş- lerine bakarım. Fakat Türk me- murları gadre uğramış, zulüm görmüş beni hiç alâkadar etmez.., cevabını verdi. Ve bütün haksız- lığa uğrıyan memurlara da bu ce- vabı veriyor. Bence komiser demek bir hü - kümet mümessili demektir. Hü kümet işlerini yapmakla beraber 'Türk memurlarının şikâyetlerini dinlemek ve haklarımı korumakla mükellef olduğunu komisere ha- tırlatırım. Bu husun gazeteniz vasıtasile komiserden ıonılmııı- nı dilerim.,, ğ Doktor Ali ismail Haydarpaşa hastanesi bevliye mütehassısı Urologue — Operateur Babıâli caddesi Meserret o! li 88 numarada her gün öğledi sonra saat ikiden sekize kadar. | İERZD Onların kendi tecrübelerinden henüz genç ve taze olan evlâtları - nı faydalandırmak istemesine ve bunu makul bir yolla sindirmeğe * hattâ vaziyet — pek ciddi ise - u- zaklardan, mektupla, — telgrafla | çalışmalarına kimse bir şey diye - mez.. Fakat debelleş olmak kötüdür. Bir önceki nesil iyi yaşamışsa, çocuklarına da cemiyet içinde ay- ni refahı manen duyurarak, mad - deten elde edip yaşamalarına im- kân vermelidirler. Yok, iyi — yaşamamışlarsa, bı - rakm yeniler yaşasın! . Bir zarureti gidermenin türlü türlü yolları vardır. Herhalde “Kaynana.. göreneği çok defalar olduğu gibi yeni çatık mış yuvaların sessizliğine, tadına ve sıcak havasına bir tehdit kasır- gası olmaktan çıksım.. Kaynana, “kaynana,, olmaktan çıksın... Ve kurulmuş bir saadetin görün- miyen örgüsüne çok hassas bir ba- kımdan bilerek, anlayarak yardım etmeğe uğraşsın!. Kaynanalardan beklenen “hal anlarlık,, misafirlere — varmcaya kadar bir aile eşiği atlıyan her ilişikten beklenir.. HİKMET MÜNİR Serbest Sütun Terbiyeci Bay Halil Fikrete sorgu Saym üstad! (KURUN) gazetesinin 24, 25, 26, 27 / 3 / 1935 tarihli sayıların - da çıkan “Yarının muallimleri na- sıl olmalı?.,, başlıklı yazınızı seve seve okudum.. Hem de bir kaç de- | fa.... Yazınızın ihtiva ettiği ana fik « rin doğruluğuna, samimiliğine di- yecek yoktur. Hele cana yakın ve pürüzsüz üslübunuzun bu mem - | leket meselesini okuyuculara hiç zorluk çekmeden anlatışına, dü - şündürmesine, duyurmasına — hiç bir şey denemez. Fakat üstad! Siz debir çokları gibi maarif işinin “aklısel'm,, işi oldııiunııu zannedenlere karıştı - nız. « Keşke bu yazıyı yazmasaydınız, ve ben size şu sorguları sorma - saydım: 1 — Bu bir seri yazınızdaki tav- siyeleriniz, bilhassa şehirlerden u- zak yerlerde, yeni — binalar, yeni mektepler yaptırtmak işini mi ga- yeediniyor? Okullara muallim evleri, kentlerden uzak yerlerde muallmi okulları yapılmasını isti - yorsunuz.. İlh.. İnkılâbın en de - gerli elemanları ve inkılâp kültü- rünün bekçisi olan — müfettişlere, baş muallimlere ait makam ücret - lerinin kesilmesine mecburiyet ha- sıl olduğu ve mevcut muallimlerin terfilerinin bir yük telâkki edildi - ği bu parasız devirde — sizin bu tavsiyeleriniz nazari birer dilek olmaktan da ileri — geçmiyecek kanaatindeyim.. Bılmem ıîı ne dersiniz?. R Üstad! Bü'dilekletiniz. hek'o kadar nazart kalacak ki yazınızın başında muallim kelimesini görüp makaleyi okuyacak kimseler güle- ceklerdir. Halbuki ağlamak ge - rektir.. Muallimlerde bazı vasıflar ol - masını dilerken diyorsunuz ki: “Türk muallimi temiz, milliyet- çi, demokrat ruhlu ve idealist ola- cak.. Köye ve köylüye derin ve samimi bir sevgi ve saygı ile bağ - lanmış bulunarak..,, “Gıdasmı milliyetçilikten ala - cak olan idealizm, genç muallimin ruhunda devamlı — bir ışık gibi parlayacak, bu ışık ona her şeyi köyü, ve köylünün her şeyini sev- direcek.,, “ Bu ruhta yetişmemiş muallim- lerin az zamanda bezgin bir ruhi halete düşmeleri ve köyden kurtu- lup şehirlere kaçmağı ideal telâkki etmeleri gayet tabildir.,, Bu sözlreiniz doğru gibi... Am- ma şeniyetten o derece uzak söz - ler ki eğer yazıyı yazan başka bi- risi olsaydı burada binbir. misal ve vak'a zikrederek bir çok me - seleleri döküp sayacaktım.. Fakat ne yapalım ki değerli bir terbiye doktorumuz yazıyor. Her halde bir düşüncesi ve benim an - layamadığım bir fikri var, demeyi daha uygun görüyorum. Bana öyle geliyor ki siz dimağla midenin b'ribirinden tamamen ay- rı ve dimağın yalnız — bir ideler âlemi olduğunu zannediyorsunuz.. Eğer öyle ise o kadar yanılıyor - 'sunuz ki şöyle bir köylere ve köy mekteplerini, köy muallimlerin'n, hattâ şehir muallim, baş muallim ve müfettişlerinin — hayatlarını, içinde bunaldıkları ve çırpındık - Tarı şeraiti tetk'k buyurmak lüt - funda bulunsaydmız böyle bir ya- zı yazmazdınız.. Şimdi diğer âor - gularımı soruyorum: 2 — Bugünkü Türk — muallimi herkesten daha çok temiz mil- liyetçi değil mi Dikkat buyuru - nuz herkesten daha çok diyorum. 3 — Bugünkü Türk mürebbileri demokrat değiller mi? (llk tedri- sat sahasında) muallimlere hü « €um etmenin modalaştığı şu sıra - da, siz de mi bu zihaba kapıldı - nız?, İnanmak istemiyorum., Tür- kiyedeki bugünkü mürebbiler ka - dar demokrat, fedakâr, ferağatı - nefs sahibi mürebbiyi hangi ulus görmüştür?. Söyleyiniz... 4 — Bugünkü Türk mürebbileri idealist değiller midir? Yoksa siz orta çağların melek tabiatli, zahid, âbid, hareketten, gıdadan, sıhhat- ten, zevkten kaçan adam tipini mi arıyorsunuz?. Münferid ve mevzit, tektük vak'alara bakarak — Türk mürebbilerini — modern ve sosyal mânada idealist telâkki etmiyor - sanız ben de sizlere (Sizlerin şümulünden gücenmemenizi dile- yerek) yalvarırım: Köylere, mek - teplerin içine kadar gidiniz de görünüz köy muallimleri ne ka - dar idealisttirler, Bunların bir çoğu pestalojiniz « den daha idealist, daha ruhlu ve çalışkandırlar. Bunlar inkılâbım başlangıcın - dan bu zamana kadar milleti o- kur, yazar yaptılar. Hem öyle ki Osmanlıların (600) senede yap - madığını ve yapamadıklarını 20 senenin içine sığdırdık. Bunlar istiklâ! savaşında dâhi Başkumandanın buyruğu altında kan döktüler, .Can verdiler, ve is- HiklâI için vuruştular. ! Bunlar dil inkılâbında dağlar - da, taşlarda Türkün öz — dili için güle, güle çalıştılar.. Sorarım si - zet: İ 5 — Kelime derleme işi için kötü bir merkebe binerek köylere, yaylâlara, obalara — giden yüksek maaşlı, yüksek rütbeli bir zat gös- terebilir misiniz?. Gösterebilir mi- siniz ki Atatürkün kültür devrimi ve yüceltmesi alanında bunlardan dâha üstün bir işçi vardır?. Birde, “muallim her nimeti için- de saklayan toprak gibi mütevazı, temiz ahlaklı olmalı,, diyorsunuz . Evvelâ mebdede anlaşalım.. Bu münaşebetle de soruyorum: 6 — Herkeste olan ve olması lâzım gelen ahlâk, fazlasiyle mu - allimlerde yok mudur?. Meselâ ben de derim ki herkes muallimler kadar ahlâklı olsa.. . Siz ise öyle diyorsunuz.. Bu ayrılık neden?. 7 — Bugünkü mürebbiler mü - tevazı değiller mi? Ben diyorum ki bugünün Türk muallimleri İsa kadar mütevazıdırlar.. — Halbuki ben biraz da buna taraftar deği - lim.. Biraz da neticeleşmeliler.. Siz ne dersiniz?. Uzatmayayım, yazınızın her sa- tırı düşündürücüdür. Ve her cüm- lenizin üzerinde durmak isterdim. Vaktim yok... Yalnız şu kısa sözü yazmama müsaade buyurunuz : Sizinle birleştiğim iş — bir devlet meselesidir; mühimdir, üstündür . Kamutayda tetk'ke değer, müna - kaşa götürür bir meseledir. Bu iti- barla bizim sahamızdan yukarılığı da olan bir meseledir. ÜÖyle değil mi?, Bu sorgularrma cevab beklerim. Saygılarımı sunarım, Mehmed Emin Soysal

Bu sayıdan diğer sayfalar: