31 Mayıs 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

31 Mayıs 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

» MmE Haber'in hikâyesi geç kalmıştım. İçeri girdiğim za- man misafirleri, içlerinden biri nin anlattıklarını merak ve heye- canla dinliyor buldum. Bu her halde maceralarile meş- hur olan Ahmet Kadri olmalıy- “ dı. Son seyahatinden yeni dönen Ahmet Kadri, Afrika © içlerinde bile senelerce seyahat etrişti. — Yamyam vahşiler Afrikada pek az kalmıştır , diyordu. Bun- lar büsbütün ortadan kalktı de mek istemiyorum. Oo Fakat çok azaldılar. İnsan ( eti yiyenler de, beyaz- ların korkusundan bu işi çok gizli yapmak mecburiyetinde kalıyor” lar. Bununla beraber, Afrikanm bazı mıntakalarında beyazlar için zencilere o mükemmel bir keban ziyafeti teşkil etmek tehlikesi şim di de mevcuttur. Ben Takoto köyündeki zenci. lerle iyice ahbap olmuştura. Hele| köyün sihirbazı ile aramız pek i yidi. Fransız müstemleke zabitle-| rile birlikte (o oturuyor, ara sıra bir kaç kilometre ötede bulunar: | Takoto köyüne kadar tek başımı gitmekten çekinmiyordum Mü kemmel bir tüfeğim © vardı ve yolların da acemisi değildim, bu sebeple korku aklıma gelmiyor | du. Bir gün, gene böyle tek başıma köye gitmek üzere yola çıktım. | Köye varmak için çürümüş dalla: ve sert çalılarla dolu, tam mâna sile balta girmemiş bir armanın, içinden geçen bir yoldan £ “tmek| lâzımdı. Müthiş bir sıcak vardı Büyük ağaçların ratıp gölgesi bi de boğucu bir sıcaklık © veriyor, İ insan nefes alamıyacak hale ge- liyordu. Zenciler bir çok (o kilometre u- zaklıkta ava çıkmış, oldukların - dan köyü hemen hemen boş bul dum. Çocuklarla kadınla: ve ih- tiyarlardan başka kimse yoktu. Bir saat kadar (o dinlendikten sonra tekrar ormanı geçerek ger. ye dönmeğe karar verdim. Orman kelimesine hakiki mâ nasını verebilmek için Afrikayı görmüş olmak lâzımdır. Öyle sık! yapraklı nihayetsiz ağaçlar tasav | vur ediniz ki bunların arasından hiç bir ziya hüzmesi geçemesin Bu yarı karanlık ormanlarda in- sanın boğazını tıkayıp sersem e den garip bir koku da vardır. Bu na bir de esrarengiz sesler, vahşi hayvan bağırışmaları, hışırtılar ve! çatırdılar ilâve ediniz; Afrika or. manları hakkında az çok bir fikir edinebilirsiniz. Ani bir hücumle © karşılaşma mak için dikkatle etraftma bakı narak yürürken birdenbire bir i- nilti duydum. Parmağım, tüfeğin tetiğinde ihtiyatla ilerledim Bir ağacın dibinde küçük bir vücul gördüm. Bu, bir maymun, daha doğrusu bir maymun yavrusuydu. Küçük bir goril olduğunu anladım. Em sesinde fena bir ( yara ile bitkir bir halde yerde yatıyor, inliyordu. Onun adeta bir insan gibi yalva rarak bakışı beni (o müteessir et- ti. Benden fena halde korkmuştu. Fakat yarası onu öyle halsiz dü” şürmüştü O ki kaçamiıyordu. Bu hayvanı tedavi edip yarasını iyi- leştirmek gibi sersemce bir fikre kapıldım. Yara derin değildi ve kemik bir zarar görmemişti. Daima ya- Maymun yavrusu Davetli bulunduğum eve biraz; çarak yarayı temizledim, ilâçla- dım ve pansıman edip (sardım. Küçük maymun hiç (karşı koy- muyor, yalnız canı yandıkça inli yordu. İşim bitince yaptığımdan mem.| nun bir halde doğruldum ve kor ku ile titredim. Bir kaç adım ö tede kocaman bir goril, korkunç yüzü, dev gibi gövdesile #urmuş kıvılcımlı gözlerile bana bakıyor. du. Kendimi toparlamağa vakit kalmadan © atıldı, son dakikam geldi sandım. Tüfeğimi yerden al mağa bile vakit (o bulamamıştım. Kaderime razı olarak gözlerimi kapadım. Fakat hayvan benim üzerime atılmamıştı. Gözlerimi o açtığım zaman onun, yavrusunu yakalıya- rak ormanın derinliklerine doğru kaçtığını gördüm. Ucuz kurtul - muştum. Geniş bir nefes »idım. Başıma geleni, Fransız zabit lerine anlattığım zaman bana i- nanmadılar. — Bir dişi goril, yavrusuna el süreni katiyen sağ bıraknıaz, mu hakkak parçalar. Diyorlardı. Ertesi gün, her zamıanki gibi şafakla beraber uyandım. Dışarı çıktığım zaman uğradığım hayre- ti düşününüz: Bir gün O evvelki maymun yavrusu orada idi. beni bekler gibi duruyordu. Yanına git tiğim zaman hiç kaçmadı. Şüphe siz koku ile benim izimi bulan a” nasi onu oraya getirmişti. Şaşkm bir halde (onu içeriye aldım. Yarası iyiliğe yüz tutmuş” tu. Çabucak yarayı yıkayıp bolca tentirdiyot sürerek pansımanı bi . tirdim. Bu işi henüz (bitirmiştim ki pencerem büyük bir şiddetle sar- sıldı. Adeta rezeleri yerinden sö- külecekti. Yavrusunu içeride faz. la alıkoyduğum için goril telâş lanmış olacaktı. Büyük bir cesaretle pencerey! açtım. Goril oradaydı. Pencere a- çılınca içeri atladı. Yüzüme doğ. ru sıcak solukları çarparak yaralı yavrusunu elimden kaptı, bir lâh- za ona baktı. Sonra gözlerini ba- na çevirdi. Bu kanlı, vahşi bakış- larda ben adeta bir minnettarlık bir teşekkür ifadesi seziyordum. Sonra tekrar dışarıya atladı, ko- şarak kayboldu. Bir ay sonra gene yalnız başı ma zenci köyünden dönüyordum Bir fundalığın yanında bir çatır- dı duymamla beraber © yanı ba” şımda atılmağa hazırlanmış bir kaplan gördüm, Ne olduğumu anlamağa vakit kalmadan korkunç, fevkalâde bir hâdise oldu: Bir ağaçdan ko- caman bir goril, kaplanın üstüne atlamış, boğuşmaya ( başlamıştı. İki yırtıcı hayvan pençe pençeye diş dişe birbirini © parçasıyordu Kavga bir kaç dakika sürdü Soğuk kanlılığımı tekrar topla- dığım vakit gırtlağı ve karnı par çalanmış kaplan cesedinin yanın: da yalnızdım. Dişi goril, evlâdının o oayatını kurtarmış olmamdan doğın şük- ran borcunu ödemiş ve ormanın karanlıklarına çekilmişti. » 5 AVUKAT IRFAN EMİN Kösemihaloğlu Sirkecide İstasyon karşısında Sirkeci Palâs hanında 5 — ” HABER — Akşam Postası 31 MAYIS — 1935 Yakın tarihten kanlı yapraklar ittihat ve Terakkinin eski Çankırı katip mes 'ulü Cemal Oğuz anlatıyor; No. 45 Kafamın üstünde keskin bir satırla, vahşi yüzlü askerin yanından içeri girdiğimi görünce, refikam bir çığlık zığlık kopardı Dedi. Bunun üzerine baş ünedi; yanla ermeni tercüman hiçbir şey söylemeden odadan çıkıp gittiler Biz, yalnız kaldık. Tekrar cüz! danı elime aldım. İçinde lütfen! bırakılmış olan dört lirayı çıkar dım. Mehmet Aliye uzattım: — A! bari bunlar sende kalsm Herifler artık beni rahat bırak - mazlar. Bu paralar da elden git - mesin. Sonra aç kalırız. Dedim. Mehmet Ali paraları a). dı, şöyle bir muayene ettikten son. ra: — Ayol, bu dört lira, benden al. dıkları dört lira!,, dedi. Rahmet!! çok hesapkârdı.. o, dört liraya bi- le nişan koymuştu. My Her gün bize evlerimizden ye - mek o gönderiyorlardı . Ye - mek kapları gardiyanlar tarafım- dan yukarıya çıkarılıyor, bu su - retle gelenleri görmek (mümkün olmuyordu. Salı günü ziyaretlere tahsis e - dilmişti. O gün saat üçten itiba - ren ailelerimizi bir saat görmemi» ze müsaade verilmişti. Saat üç olur olmaz gardiyan - lar bizim kata çıkar, kimin ziya - retçisi gelmişse ayrılır. Yanları - na müsellâh bir mecusi asker ka tılarak birinci kattaki salona gör derilir, aileleriyle görüştürülür - dü. Görüşmenin (devam ettiği müddetçe mecusi askerler, ellerin- de satıra benziyen silâhları başlar üzerine tehditkâr vaziyette kalk. mış olduğu halde (mahpusların yanından ayrılmıyordu. Arapyan hanına girdiğimiz ilk salı günü karım, bir yaşına o bile gelmemiş çocuğu kucağında, ya - nında aileden diğer kimseler oldu- duğu halde beni ziyarete gelmiş. ti, Tercüman beni odamdan ala rak mecusi askere teslim etti. A--| kamda pijamalar, ayağımda ter - likler olduğu halde merkez ku mandanlığına (o sevkedildiğim © kıyafetle aşağı kata indim. Bizimkiler salonun bir köşe .. sinde büzülmüşler, ağlaşıp duru - yorlardı. Kafamın üstünde kes -| kin bir satırla, vahşi yüzlü aske - rin yanından içeri girdiğimi gö rünce, refikam hafif bir çığlık ko- pardı. Çocuk korkusundan ağla mağa başladı. Koca salonda oturacak hiçbir yer olmadığı için yere çömelerek konuşmağa başladık. Mecusi as- ker baltasını dikmiş, başucumuz- da bekliyor, gözleri gözlerimiz. den ayrılmıyor. Beni sevenler hep etrafımda... Hepsi ağlaşıyorlar.. Minimini kızım kucağımda hıçkr. rıyor... Karım istırap içinde... Fa İ kat bu sebepsiz felâketi bertaraf edecek, bozulan aile yuvamı tek rar kuracak, benim için ağlıyan - ları tekrar güldürecek imkânlar dan tamamen mahrumum. Ta - mamen bir esir vaziyetindeyim. Bir saat geçince, baltalı asker be- ni tekrar odama çıkaracak; on « Di da yaşlı gözlerle bir seneden beri bir matem yerine dönen evle- rine dönecekler. Yavrum, mecusi askerin kıya - fetinden çok korkmuştu. Susmak bilmiyordu. Onun için, daha ya. rım saat olmadan baş gardiyan tercümanla birlikte yanımıza gel- di. — Çocuk çok gürültü Konuşmaklığınız kâfidir. ediyor. Artık yukarı çıkarınız. Bir daha gelir -| . ken çocuğu da getirmesinler.,, de di, Açıkgöz çavuş, sağmal ineği bulmuştu. Hem yedi yüz lira hâ.| disesinin acısını çıkarmak istiyor, hem de böyle bir takım müsaade. kârlıklar mukabilinde yeniden pa- ra koparıp koparamıyacağını de- nemek istiyordu. Refikama icabeden O talimatı verdim. Çocuğu göğsüme bastım öptüm, öptüm.. Sonra, onların yaşlı gözleri önüde satırlı muhafı- zımın önüne düşerek odama çık- tım. Mahut yedi yüz lira hâdisesin- den sonra baş gardiyanın bana | diş bilediğini ve bu işin atışını! çıkarmak için fırsat kolladığınt' biliyor, onun kızgınlığını uyan - dırmamak için çok çekingen ha reket ediyordum. Fakat, herif durur mu? Bana çatmak için ne yapacağını bilmi- yordu. (Yavuz hırsız ev sahibini bastırır) derler. Karşılıklı vaziye- timiz bu atalar sözüne ne kadar | uygun düşüyordu. Açık göz adam yedi yüz lira mı aşırmış ve bu hareketini gayet tabii bulmuş, üstelik benimle a- lay eder gibi boş cüzdanı getirin! geri vermişti. Bütün bunlara karşı ben yal niz? — Benim cüzdanımda yedi yüz lira param vardı, şimdi yok!,, de- miştim. Ve bu sözüm büyük bir İngiliz kralının tahta © çıkışının yirmi beşinci yıldönümünü bir İn- giliz çocuğunun kutluladığı görü- lüyor. İngiliz çocuğunun elindeki büyük kâğuta , İngiltere | krâlı için “kralımı izi ii severim,, yazısı | kabahat olmuştu. O kadar ki dam beni yalnız bulsa parça ps” ça edecekti. Nihayet, korktuğum başıma gel di. | Bir sabah erkenden odamı5 kapısı vuruldu ve (giriniz) dem” İ ğe meydan kalmadan kapı açıl” İ rak ermeni tercüman © yani iki süngülü askerle beraber i6“ ri girdi. Bunları görür görmez Mehme | Alide de, bende de şafak attı. B* baltalı, süngülü adamlar her de sabahın bu erken saatinde h* İ tırmı sormak için gelmemişle” di. Ben yatağımda gecelik kı” fetile oturuyordum. Ermeni tef cüman : — Cemal Oğuz! Buyurunuz dr şarıya.. Size gördürülecek bir hif met vardır,, dedi. Büsbütün şaşırdım. — Bana #* hizmet ( gördürülecekti?. Yok” (hizmet) lâfı bir vesileden mi baretti. Ben bir (hizmet) göre” İ ceksem bu süngülülerin iş» ne di? Karyolanın üstünde afalls* e mış vaziyette bunları düşünüydi derm Tercüman acele kalkmaklığı” ihtar ediyordu. Ben ise sü askerlere bakarak bu vakitsiz © ğırlmanm O sebep ve hilkmetifi anlamağa çalışıyordum. Odadel diğer arkadaşlar da benim şi hayret ve şaşkınlık içinde ka! lardı. Bir aralık Mehmet Ali rakmı yenemiyçrek © tercü sordu: — Ben de var mıyım? ) Aldığı cevap, kısa bir (hayıt dan ibaretti. Bu karşılık beri ! büsbütün fitili almam için gelmişti. Fakat, çaresiz karyol#* dan indim. Ayağımda terli kapıya doğru yürümeğe dım. Bu sefer, tercüman olan meni yakama yapıştı: 1 — Böyle nereye gidiyorsu” Haydi giyin!,, Iş büsbütün ehemmiyet kesbi, diyordu. Süngülü askerler, i v7 İ mallerin en dehşetlilerini gr tiriyordu. Giyinip kuşand ii İ göre buradan çıkıp”bir yer€ , cektim. Amma nereye? Ölüm korkult, in geçirdiğim son aylar için: e müşkül dakikalarda baş yur se i ğum yegâne çare delilik ei maktı. Bu plânım sayesinde çok defalar tehlikeler sa' muştum. Gene ayni çarey€ pif vurmaktan başka yapa ! şey kalmamıştı. (Devamı v6” v Parası7 Musiki dersleri ,| Adres: Belediye Binhirdire* © | sokak numara (85) Ni Kuruma üye olmak şarttır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: