2 Haziran 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

2 Haziran 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

N— 2 HAZIRAN — 1935 Ka ga 'AA'W Beyi, Hüsmenin omuzu | Yurdu: Ç. Hemen gitme... Bir kaç gün * konuğumuz ol... İki üç gün k lığımızı bitirir, hep: bera- %Midilüye geçeriz, Kunnilnı %tî et Bey, çok — yiğit adamdır. K Börürse çok sevinecek. Seu Onu seveceksin.. Böylelikle Pi- * Beyi de görmüş olursun. Pı.| Bey denizde yetişmiş değildir â denizcileri çok sever. onlı-' %düıünu ve tecrübelerini sa- *Fl'ut Hüsmen, onun dedikleri- Yarısını bile duymuyordu. Hcıhliboludın gelen- beylik kali in kaptanile de konuştular ve rı öğrendiler: Tansa kralı birinci Fransuva iüce yerine ikinci Hanri geçmiş- eni kral büyük imparator Şar! karşı babası gibi Türklerle olmaktan başka çare bula- NŞ, Ayni — siyasayı gütmeğ- iştı. O sırada — Şarlkenin » leri ve donanması Fransı- tenup kıyılarile şark ve garp Pllnndı sarkıntılık ediyorla"- çk'înci Hanri İstanbula Dard -| adında bir elçi gönderdi şikâ | '“M. © sıralarda İspanyolların ; nde bulunan Napoli ve cenu-| ç&h;':ı kıyılarına donanmma gön- esini yalvardı. ü tadişah İran seferinde bulunu- ,KTL Fransız kralınım hediye ve Bt nr orada kendisine arzett'- B“hun üzerine Tercandan, İs- N daki ikinci vezir İbrahim dn Ya, Fransız elçisinin arzular'- Yapılmasını emretti. h 7Di zamanda Derya kaptanı ı,ğş'ıihohı sancak — beyi Piyale © de bir ferman göndererek: ç:im donanmayı tamamla- M ;” Sonra, yeniçeri ve azaplar Tipahilerle — leventleri alasın. JA kıyılarına — gidesin orada '."'1 donanma amiraliyle bir- B düşmanların — terbiyesini k Sancak beylerini de yan- *4. i donanma ile birlikte ya- sq _hllundumın. Tedbir ve ih- ile hareket edesin. Trablus N e | i Turgut paşayıda he- k:hı göndererek seninle bir için bir yer göstersin. Tu*- Başa, denizde yetişmiş, tecrü- H Yiğit ve yılmaz bir zattır. Al- eksik etmesin. Sen de o- Yözünden çıkmayasın. Ona &. n işe girmiyesin. Donar- İiş, Ve devletin şerefini korumak 4 her ne lâzımsa yaparak sağlık Öilerle dönesin... IĞ Reis, Turgut reis hak- n bu sözlere o kadar sevin- » her şeyi unutmuş, gülüm - — Yazan: KADiRCAN KAFLI HABER — Akszın Postası No. 23 Donanmayı ve devletin şerefini korumak için her ne lâzımsa aparak sağlık ve zaferle dönesin.. Padişahımız, çok akıllı ve ada | değeri bilir bir olgun er imiş. Diye söylendi. — Elbet!.. Bu cevabı Ayvalık Beyi vermiş- ti. Hüsmen, Beylik geminin kap- tanına sordu: — Şimdi Piyale Bey Gelibolu- dadır; değil mi ? — Evet Reis... Onun geldiği gün oradan ayrılmıştım. Hüsmen, hepsinin ellerini sık- ti — Madem ki Piyale B. Gelibo- ludadır. Onu çabucak görür, ora. dan Turgut paşanın yanına gide- rim, Ayvalık Beyi: — Bir kaç gün bekle, beraber gideriz. Dediyse Hüsmen Reis dinleme- ü di. Hemen yelkenler — fora edildi. Kürekler son hızla çekilerek yola çıkıldı. Kızıl Kadırganın heybetli gidişini bütün halk ve asker can- dan alkışlıyorlar, ona yeni zafer- ler dua ediyorlardı. Geliboluya gitmekle ancak bi> gününü geçirmiş olacaktı. Ondan sonra doğruca Salermo üzerine gi- decekti. Koca bir donanmada onun ar- dından yetişince Fernando Namo-| ra bakalım nereye kaçacaktı? | Beatrisi herhalde kurtaracak'ı. ĞĞ Piyale Bey Yolculuk çok güzel — geçti. İyi bir. rüzgâr hem — yelkenle, hemde gürek çekerek Çanakkale boğazına girdi. Vakit — akşamdı. Buraları ilk olarak — görüyordu. Doğrusu güzel yerlerdi. Hüsmen' in yüreğinde kendi öz yurdunu gör mekten doğan sonsuz sevinç var- dı. Fakat Çanakkale — kasabasının önünden geçerken kıyıda görünen insanlar onlara telâşlı telâşlr bak- mişlar, sonra içerilere doğru kaç- mışlardı. Biraz sonra kalenin bü- yük mazgallarındaki tunç toplar kımıldadı. — Ne oluyoruz? — Bizi tanıyamadılar. — Hakları da var ya.. Gemimiz- de Türk kılığı var mı hiç?... — İyiama, — bizi görmüyorlar ml? — Kılık değiştiren Cenevizli ge- miciler olduğumuzu sanmışlardı. Kalenin mazgallarında bir alev parladı. Beyaz duman toparlandı, dağıldı ve yayıldı. Büyücek bir gülle, Kızıl Kadırga- nın pervanesinden yüz adım kadar ileriye düştü. Hüsmen Reisin canı sıkılmıştı. Burada hemşerilerine lâf anlatın- caya ve kendisini tanıtıncaya ka- dar vakit geçecekti. — Hey..y!.. Bayrağı çek.. Dire- ğin tepesine.. Haydi, çabuk ol... Hüsmen Reiş açık denizde bu- lundukça ve bir limana girmedik- çe bayrak çekmemeyi âdet edin- mişti. Kendisini düşmanlara müm- kün olduğu kadar geç tanıtmak lâ- zımdı. 'Tilki Hasan bir pire gibi büyük direğe sıçradı. Bir iki saniye son- ra Türk bayrağı gururla dalgalanı- yordu. Fakat kaleden — ikinci bir alev, bir duman fırladı. Bir gülle elli a- dım ileriye düştü. Hüsmen Reis kızdı: — Gözleri kör müdür bunların? Görmüyorlar mı? Dümen, iskele- ye. Dön.. Sancak filikası inecek.. Çabuk olun.. Hey.. — Koca Veli!.. Durmuş pehlivanı al, beraber san- dala bin de git şu heriflere lâf an- lat.. Benim duracak vaktim yok. Dönerken sizi buradan alırız. Sandal indi. İki levent de onun içine atladılar. Kaleye doğru hızla uzaklaştılar. Kızıl Kadırga kızgın bir ejder gibi iskeleye doğru kırma beş de- recelik bir zaviye çizdi. Hüsmen Reiıinqıeıi yeniden işitildi: — Provadan birinci top!.. Kuru sıkı., Ate..ş$!.. Bir alev ve bir duman... Denizi ve göğü — sarsan bir gü- rültü... Bir daha ve bir daha!.. Kaledekiler hâlâ inanmamışlar- &. L Telâşlı telâşlı koşuşmalar oldu. Kızıl Kadırga buralara hiç gel- mediği için, onu bir düşman gemi- si ve yaptıklarını da — kurnazlık sanmışlardı. Fakat tek başına Boğazdan gi- ren bir düşman gemisi de ne yapa- bilirdi? & 46 Kaleden atılan toplar çoğaldı. Ortalığı büyük bir savaş gürül- tüsü doldurdu. Fakat Kızıl Kadırga denize dü- şen güllelerin çıkardığı su sütun- larından uzakta, bütün hızıyla u- zaklaştı. Biraz sonra gözden — kayholdu. Limandaki Türk kadırga ve ka- litelerinden birkaçı çarçabuk de- mir almak için çabalıyordu. Fakat Koca — Veli ile Durmuş Pehlivan onlara çok geçmeden i- şin doğrusunu anlatmışalrdı. Hüsmen Reis kıç kasaranın üs- tünde kötü kötü düşünüyordu; — Şimbdi beni Geliboluda da tanımazlarsa vay halimize... Tanı- tıncaya kadar bir belâya çatmıya- İrm da... Rüzgâr yavaşlamıştı. Fakat bu- na rağmen sabah — olmadan önce Jalecik, uslu uslu uyuyuvermiş- ti. Genç kadın, onu, itina ile ku - cağına aldı kendi odasına götür - dü., Bir eline de lâmbayı — almıştı Bunu, itina ile küçük masanın üs * tüne koydu.. Çocuğu yatağıma ya - tırdı.. Kapı kanadını — da işiğin çarpmasına mâni olacak — şekilde açtı , — Uyu evlâdım, uyu.. - diye mı- rıldandı.- Sen, benim çektiğim se- faletlerin, felâketlerin henüz far- kında değilsin... . Bir saniye kadar daha durarak, Jaleye muhabbetli bir — nazatla baktı... . Ayaklarının ucuna basa basa, annesinin odasına girdi.. — Burası, şimdi epeyce karanlıktı.. İşte, Samiye, tam bu esnada, çi- vilenmiş gibi, yerinde, dona kal - dı. Önündeki ziya parçası içinden, bir saniyelik, hattâ daha kısa bir zaman içinde, bir insan şekli geçi- verdi.. Yahut da Samiyeye — öyle geldi. Bu insan şekli, bir erkekti.. Sa - miye, onu Raufa benzetti.. Bir an , sersemlemiş, şaşırmış bir vaziyette durdu. Sonra, vücu- dünde bir aksülâmel hissetti. Hayır, buna imkân yoktu. Böy- le bir şey olamazdı. Her halde bir hayale, bir kâbusa — maruz kal- mıştr. Uyanık bulunmasına rağ - men rüya görüyordu. Raufun bu saatte, bu yerde ne işi olabilirdi? O ki, âşıkı elduğu halde onu terketmiş, hattâ mek - tuplarına bile cevap vermemiş - ti. Böyle bir adamın — böyle bi anda buraya gelmesine — imkân var mıydı? Şüpbesiz, şu anda Rauf, dışa- rıdaydı ve beşeriyete hiç bir fay- dası olmıyan — mevcudiyetini ©- rada uzatlıp — duruyordu. Sami - yenin aklı, bundan başka hiç bir şeye ihtimal vermezdi. Buna rağmen, yüreğini bir şüp- he kurcalayıp duruyordu. Gözleri: “.— Doğru gördüm... Biz yamıl- | t ayız!,, diye ısrar edip duruyorlar- dı. 'Evinıle olan müthiş — faciadan sonra, annesinin ölüm tehlikesin- de bulunduğu şu sırada , Raufu da falza düşünemezdi. Bu adam, | şimdi ondan o derece uzaktaydı ki... Geliboluya varacaktı. Zaten o da bunu istiyordu. Kürekler zorlandı. Kızıl — Kadırga iki yanına kö- pükler saçarak limana girdi. Le- ventler Büyük Barbarosun meşhur | şarkısını hep bir ağızdan, gür ses- leriyle söylüyorlardı: Deniz üstünde yürürüz, Öcümüz komaz aluruz, Bize Hayreddinli derler... Onu gene mi tanırmıyacaklardı. Derin uykuda olan güzel Gelibo- lu o coşkun şarkıyı duyunca bir- den uyandı. Herkes biribirine so- ruyordu: — Kimdir bu? —Turgut Reisin leventlerinden olduğu belli ama.., (Devamı var) VlBîft'ır Aşlkıın Hikâyesi ““Nakledeni — | No, | Hatice Süreyya | 32 Kendi kendine: — Çok sinirliyim de ontn için bana öyle göründü.. — dedi. — Yoksa, ihtimal mi var?.. Odaya baktı : Annesi, yatağında, hâlâ hare - ketsiz yatıyordu. Gözleri yar: ka palıydı. Çocuğu da mişil mişil u- yuyordu şüphesiz.. Samiye, dışarı fırladı. Bir an sonra sökağa çıkmıştı. Orada, birkaç yüz adım ötede bir erkek hızlı hızlı uzaklaşıyor du. Uzun boyluydu. Sırtmda koyu renk bir pardösü vardı. Samiye, gene Raufu tanır gibi oldu. İnsiyakt bir surette onun peşi - ne düştü. Fakat, — meçhul adam sokağı saptı. Samiye de onun ar- dt sira , sokağın sonuna varınca. artık kimseyi göremez oldu. Acaba öteki dönemece — kadar varmış mıydı?... Yoksa, evlerden birine mi girmişti?... İşte — bunu anlayamadı. Bir acayip hümma — vücudunu istilâ etmişti. Sanki bir el gırtla - ğint tutmuş sıkıyordu. Yürümekte devam etti. Tıyi » ben on dakika kadar gitti. O kadar hızlı yürüyordu ki nelesi tıkanıyordu. Yolda rastla | dığı erkeklere şüphe ve — üzüntü ile bakıyordu. Bunlardan hiç biri Raufa ben - zemiyordu. Nihayet, döndü dolaş tı. Gene evinin bulunduğu sokağa geldi. İ — Ne saçı.. Aman — yarabbi ben kaçik mıyrm?... — Diye dü- şündü, — Annem içerde baygın yatsın da ben böyle sokak sokak dolaşayım... Olur şey değil.. Kendisini teşhir eden, başma bunca felâketler getiren bu ada - mın hayali peşi sıra niçin koşu- yordu? (Devamı var) A İRFAN EMİN Kösemihaloğlu Sirkecide İstasyon karşısında Sirkeci Palâs hanımda 5 — & numaralara taşınmıştır. HABER Akşam Postası DARE EVİ ISTANBUL ANKARA CADDESİ Telgraf Adresl: İSTANBÜL HARER Telefon — Yazı: 28878 — İdare: 24810 İURABÖNE ŞARTLARI Türkiye Ecnebi 1400 Kr. 2700 Kr. 7T30 ,, 1450 8 aylık 400 800 1 aylık 150 , 80 , I iİLÂN TARIFESİ İ İSenelik 16 aylık l Resml Hânlar 10 kuruştur. erenee ee vrerereneneni Sahibi ve Neşriyat Müdürü: HASAN RASİM US

Bu sayıdan diğer sayfalar: