2 Ağustos 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

2 Ağustos 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

aj — Yazan. KADIRCAN KAFLI . HABER — Aksam Postası ” 2 AĞUSTOS — 1983 5 a Dünya güzelinin peşinde... ranrunname adi eski Farisi tarım romanından alınmıstır. . No. 80. © Kıç kasaranın altından bir bağrışma duyuldu. Frenk Süleyman arka- daşının gözlerine baktı... Frenk Süleymanla Dalyan, Hüs- menin sevdiği krzin uğruna kafa Vermekten de çekinmezlerdi am- ma, adaba reisleri bunu höş gö- Tür müydü? Bu yüzden işler büs- bütün sarpa sarmasın!... İki levent birbirlerine baktılar. Sanki bu düşücelerini bir anda! birbirlerine açtılar. Etrafta tıs yoktu. Herkes iki akıncının ne yapa: <aklarını merak ediyordu. Bu sırada kıç kasaranın altın dan bir gürültü ve bir bağırış du- yuldu. Frenk Süleyman arkadaşı- tun gözlerine baktı: — Onun sesi... Kör olayım o- nun 323)... Demek ki burada... D'ya mırıldandı. Dalvan cevap verdi: — Demek ki szlâmettedir. Şim- dilik kimse ilişemez. — Piyale Bey yanına alırsa? — Derya Kaptanı demir gibi bir adamdır. Böyle şey yapmaz. Herkes bunu biliyor... Bu konuşmayı duyan kâhya, iki levendin arasına doğru başını vzatlı: — Hiç özülmeyin!... Selâmette dir. Kılına zarar gelmez. Yarın #elin erva Kantanı Hüsmen Re. İsi sever. Orun dileğini yapacağı" nı umarım, Şimdi hem zamanı de- öil, hem de sizin sözünüze güyen- miyor gibi... Haydi aslanlarım, be. Bi dinleyin... İyi olur... Frenk Süleyman buna hak ver- i Dalyan da gürültü çıkarmak is- temiyordu. Beatrisin, Kaptan ge Misinde ve emniyette olduğunu öğ Tendikten sonra, yüklendikleri i- tin yüzde doksanını yapmışlar de: meki, Yüzde onu da varsın erte si sabah yapılsın !.. Daha olmazsa, urgut Reise de söylenirdi. Frenk Süleymanla Dalyan ol ukça sevinçle oradan ayrıldılar. Kizil Kadırgadakilerde buna *evindiler, Fakat Hüsmen hâlâ baygındı. Hem şimdi. sayıklamıyor, bir Mumya gibi yatıyordu. * —6I— CASUS... Kont dö Viliyer her dakika oğ- mu düşünüyordu. Gözlerinin ö- Düne onun, Fernandonun gemisi- in direğine asıldığını gösteren hayal geliyor, ürperiyordu. Bu yüzden Beatrisin narede ol- 'Uğunu öğrenmek için ,her yere vurmuştu. Hattâ amiral Poli. De bu kızı elegeçirdikleri takdir. Fernandodan büyük bir para alabileceklerini bile | söyliyerek ir yalan uydurmuştu. Fransız Amirali Polin Türk donanma ve ordusunu İspanyolla- Ün İtalyadaki en zorlu kalelerine saldırmak için ne lâzımsa yapı - yordu. Sık sık Derya Kaptanı Pi - yale Beyin gemisine geliyor, o - nu yerlere kadar eğilerek selâm - İıyor, bin dereden su getiriyordu. Böylelikle Kont dö Viliyerin de Türk amiralinin gemisine girmesi, yanında Fransız zabit ve askerle. rinin bulundurulması mümkün ol- muştu. O gece Dalyanla” Frenk Süleymanın çıkardığı gürültü üze- rine Beatrisin kim olduğu hemen dört yana yayılmıştı. Bu vaka, Kont dö Viliyerin çok işine yara- dr. 3 Fakat ayni zamanda telâşa düş- tü: Fernando, Türk amiralinin ge- -misinde olan bir genç kızı nasıl e- le geçirebilirdi? Bu olmayınca da oğlunu bırakır mıydı? Fakat çabuk toparlandı vet — O benden başka şey isteme- di ki... Neden telâş ediyorum, Ben sadece genç kizin bulunduğu yeri haber vereceğim ve o da oğlümü bırakacak!... Diye düşündü. Hakkı da vardı. Biraz sonra Piyale Beyin ge- veze kâhyasından genç kızın er. tesi sabah bir kadırga ile ve başka esirlerle birlikte İstanbula gönde- rileceğini öğrenince sevincine son yoktu. Şöyle mırıldandı; -— Oğlum kurtulacak... Oğlum kurtuldu... İ Gemiye döner dönmez uzun bir rapor yazdı. Gördüklerini ve i- şittiklermi . anlattı. Beraberinde getirdiği Fransız kılıklı İspanyol | askerine verdi: | — Bunu Fernandoya götür!...! Kendi eline verl... Dedi. Onun Türk ve Fransız karakol. ları arasından geçmesi için ne lâ- Zımsa onu da yaptı ve beklemeğe; başladı. Fernando sözünde durmuştu. Kont dö Vilyerin mektubunu a- lr almaz onun oğlunu bıraktı ve bir sandalla kıyıya çıkardı. Gön. derirken: İ — Sanmam ki baban beni al.| datmış olsun!... Eğer bunu yaptı- ğını anlarsam nerede olursa ekl sun onu bulacak ve cezasını vere- ceğim... Demeyi de unutmamıştı. Fernandonun kadırgası Kapri kıyılarından açıldı. Salernodan görünmiyecek kadar uzaklara git- ti. Sonra birdenbire cenuba döne- rek dosdoğru Mesina boğazına doğru yollandı. Kaptan gemisinin hekimi Hüs- mene iyi bakmış, yarasını sarmış, ağzına bir takım damlalar akıt. muştı. Gençadamın yüzüne biraz kan geldi. Fakat büsbütün düze lemedi. Frenk Süleymanla Dalyan, erte. si gün Piyale Beye gittiler. Fakat onları geminin yanına bile yaklaş- tırmadılar. Çünkü Türk amirali, Turgut Reisi, Fransiz amiraliyle diğer reis ve beyleri toplamış, ön- dan sonrâ yapılacak savaşlar ve tutulacak yol için görüşüyorlar- dı. Bu sirada bir Türk kadırgası Selernodan çıktı ve güzel bir rüz- gâr altında yelkenlerini şişirerek cenuba doğru uzaklaştı. Frenk Süleyman onu görünce: — Keşfe gidiyor... Anlaşılan bizim de yolumuz orasıdır... Dedi. Dalyan bu sözü tasdik et- ti: — Evet... Hakkın var... Piyale Beyle görüşebilmek için toplanlının neticesini bekliyorlar. dı. Henüz savaştan dönüş zamanı olmadığı için bu kadırganın İstan. bula giden gemi olduğunu um muyorlardı; ©“ Bir iki saat böyle geçti. En sonra kaptan baştardasının kıç kasarasının şal perdeli kapı. sında önce Turgut Reis, onun ar- kasından Fransız amirali görün dü. Kurdoğlu Ahmet ve Mustafa Beylerle diğer bey ve reisler de çıktılar. Frenk Süleyman ileri yürüdü. Sabırsızlanıyordu. Dalyan da öyleydi. Bu sefer genç kızı her halde Kızıl OKadırgaya — götürecekti. Genç reisleri Beatrisi başucunda görünce öyle umuyordu ki birden- bire iyi olacak, kendine gelecek. ti, Hattâ ku işi şu an, önde gelen Turgut Reise açmayı da düşün müşlerdi. Böylelikle çabucak bi- terdi. Çünkü Piyale Bey bu eski ve eşsiz deniz kurdunun hiç bir sözünü yabana atmıyor, hiç bir di- leğini kırmıyordu. İyi iş görmesinin başlıca sebe- bi de hiç şüphesiz buydu. Turgut Reis yaklaşıyordu Aralarında ancak on adım kal- mıştı. Hattâ onlar bir şey söylemeden önce Turgut Reis Frenk Süley- manla Dalyanı görünce her hal. de burada ne aradıklarını, Hüş- menin nasıl olduğunu soracaktı. Biraz önce çıktığı (o toplantıda, Hüsmenin yokluğunu her halde hissetmiş olmalıydı!... Fakat buna meydan kaldı. Piyale Beyin geveze kâhyası i- ki levendin arkasına yaklaştı, On. ların kulaklarına doğru uzanarak dedi ki: — Beatris için mi geldiniz?.. Yazık, geç kaldınız!... Frenk Süleyman döndü, (Devamı var) Nâkleden: (Hatice Süreyya) “Sen, Ferruhu No.22 beş ay ötede sanıyorsun. Halbuki o, burada senin şehrindedir, Sultanım!, Persa, çaresiz kalarak şöyle söylendi: — Ne meşum oğlanmış... resimle bizim hanımı baştan kardı. Genç yaşında böyle dil dök. meleri, akil çelmeleri nereden öğ. renmiş... Ah, keşke ayakları (r- rılsaydı da bu diyara glmeseyi... Fakat, söylenmesine rağmen, yanma bir hizmetkâr aldı. Bir ke- tıra bindi. Hurremi aramağa baş ladı. Doğrudan doğruya hann gi demiyordu, Zira, kadınlar oraya sokulamazlardı. O civarda uzun uzadıya dolaş- tr. Dedikodu çıkmasından ko'ku- yordu. Nihayet, akşama doğru, Hur- rem, han kapısında görüldü. Ye. mek tedarik etmek üzere gidiyor. du. Parsa, onu usulla takip etti. Bir köşede yakalıyarak, tenha bir va- rafa çekti: — Be adam, başımızı nars va- karak nereye gittin? O zamandan- beri bir kere uğramadın. Hanım:m söyleyip seni davet etti. Haydi, çabuk giğ;lim! dedi. Hurrem, kendini naza çekti: —Gitmesek daha iyi olmaz mı? Eğer gidersek bana gene Ferru- hun evsafını soracak. Ben de an- latmağa mecbur kalacağım. Böy- lelikle işlerim büsbütün sarpa sa- racak... Sen de “anlattı, anlattı da kızı divane etti!,, diyeceks'n. Senin hatırın için sussam, söz söy- lemesem, sultanı kızdıracağım. Emirlerini yerine getirmemiş o'a- cağım. Acaba ikinizin ortasında vaziyeti nasıl idare etsem... dedi Hurrem naz ettikçe, dadı, iste meye, istemeys yalvardı. Nihayet delikanlı razı oldu. Dadmın ar- dına düştü. Ferruha bir hizmet- kârla haber gönderip: Bir çi — Ben gene oraya gidiyorum.!& Adam geldi. Tembihlerimi unut- masın! diye nasihat etti. Ferruh, bu haberi alınca s0 de- rece sevindi. Demek ki sevgilisi nihayet dayanamamış, onun ha “İ berini almak istemişti. Hurrem, dadınm delâletile ikin ci defa olarak saraya girdiği vakit artık akşam olmuştu. Sultan, sa- bırsızlıkla bekliyordu. Hurremin geldiğini öğrenince, yerinden #ç- radı, Son derece neşelendi, Deli- kanlı, ilerleyip, saray âdeti muci- bince, genç kızın elini öptü. Kız da, bütün âdetlerin hilâfına cJa-| ! rak delikanlının alnından öptü. O akşam, Hümanın hususi de. iresi, adetâ bir ziyafet yerine dön- dü. Gene tatlı tarafından açı-ak Ferruhu konuştular, durdular Tabii, dadı, bu r5z1:r'e alâka- dar olmuyordu. Hem, fazla dr dolaşmış, uykusu gelmişti. Niha- yet, müsaade istiyerek yatlı, Hüma ile Hurrem, geç vakit, başbaşa kaldılar. Oturmakta de- vam ettiler. Hümanın ötedenberi kurduğu bir şey vardı. Esasen delikanlıyı onun için istetmişti. Nihayet, sırrı nt söyledi. — Artık beni söz kandırmaz ol. du, Hurrem! Bana bir yol göster Ferrühun yanına nasıl gidebili- rim? — Aman, bu nasıl söz?... Şeh- zadenin nerede olduğunu bilini. yorsunüz, sultanım... — Biliyorum... Beş ay uzakta bir memlekette... Fakat, her şeye rağmen, kendimde oralara kalar kaçmak kuvvetini buluyorum, Öy- le azap çekiyorum ki, seyahat a zabı, onun yanında hiç kalır... Gi- deceğim... Sen de bana yol göste- receksin... Beraber kaçacağız.. — Fakat, babanız bu vaziyet karşısında ne yapar? — Ne yapacak? Haber alınca hudutlara kadar bizi takip ettir. meğe kalkışır... Biz ise, o zamına kadar sınırı aştık mıydı, tamam- dır! Kurtulduk, demektir... Ondan sonra bize hiç kimse karışmıya- caktır... Eğer hududu geçmeden evvel de yakalanırsam, öldüm, vesselâm... Hümanın azmi karşısında, “e likanlı hayran kaldı ve Ferruhu artık tamamiyle sevdiğine ve on- dan katiyen vazgeçmiyeceğine kanaat getirdi Dedi ki: — Sana bir şey söyliyeyim, sul- tanım... Ferruhu ben bu şehire getirsem, ne dersin... — Benim bu halimde, ben'tle vd alay etmeğe utanmıyor musun” “7 — Hayır, estağfurullah, senin- le alay etmek ne demek?... Kati. yene. — Sana haber vereyim ki, Fer- bugün burada; senin bulunduğun şehirdedir. (Devamı var) Ragastanın oğlu Romanlarını ciltlendirilmek üzere Vakıt kütüphanesine bi - rakmış olan okuyüculrmızın ciltleri hazırdır. Hergün saat 18 e kadar uğra * yıp alabilirler, Rt HABER AKŞAM POSTASI İDARE EVİ İstanbul Ankara Caddesi İlTelgraf adresi: 1STANSUL HABER Telefon Yazı: 24872 Idare: 24176 ABONE ŞARTLARI Türkige Ecnebi 1400 Kr. 2700 kr, 4 “ #6, e. 300 2 İLÂN TARİFESİ Ticaret iNânlarını Rsami ilanların" 16 İeüruRta Sahibi ve Neşriyat Müdürü; Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKİT) matbaası Senelik İ KUPON 205

Bu sayıdan diğer sayfalar: