11 Ocak 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

11 Ocak 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

» berkes tanıyordu: ili © bessim, ayağa kalktı. © tan korkmasam, (Gurbet elde ge- - yorlar. Hep cami aylularında; kah. : yıl olduğunu bilmiyor, kimisi ni- IE çin sürüldüğünü bile bilmiyor. A- o rada bir, hepsini toplayıp işkem- Yözan: LYA İİ: 2 Rabia kâğıtları topladı. Faka'| koynuna koymadan Sabiha hanı i yalyarmağa başldı: “Azıcık daha oku Rabiacığım | Tevfik, kendisi ne âlemde?, İhtiyar kadının gözleri kâğıtla ra, Hilminin bir parçası imiş gibi hasretle bakıyor. Rabia tekrar o- kumağa başladı: Tevfik tıbkr İstanbuldaki gibi karagöz oynatıyor, meddahlık e diyordu. Şam pazarlarında onu, Arapçası pek; âlimane değildi amma, çatra pat-| ra meramını anlatıyordu. En bü yük ihtisası hayvan taklidi yap- makta, hayvanları insan gibi ko- nuşturmakta. Esasen İstanbulda en parlak numarası sokak köpek:-| lerine aitti. Şamda “Develerin hacca gidişi,, diye bir numarası vardı ki onu dinlemek için kibar Şamlılar bile Tevfiğin kahvesine geliyorlardı. “Hilmi beyin evi; kendi evim gibi. Hele akşamları Dürnev ha: nımın bulaşıklarına yardım eder- ken kendimi Sinekli Bakkalda sa- nıyorum. Elim deydikçe Hilmi be- ye de bahçede yardım ediyorum. Bahçede (Berede) çayına bakan bir,çardağımız var. Güneş batar- ken altına kuruluyor, yeşillikler arasından çağlıyan sulara bakıyo- ruz, Arada bir çakıştırıyoruz da... O zaman sizleri, Sinekli Bakkal: özlüyorum. Gözümde tütüyorsu- nuz. Hilmi beyi meraklandırmak- ne akşam oluyor) bangır bağıracağım. “Çarşıda, İstanbul yârânı hiç | yakamı bırakmaz. Bazıları çok 3e- fil, Bir lokma ekmeğe el avuç açı- diye bangır ve peykelerinde pinekler, bitlenir, dururlar. Bir çoğu sürüleli kaç beci dükkânına götürüyorum...,, Rabia mektubu birdenbire kes- ti, kâğıtları topladı, koynuna koy- du. Sabiha hanım için için ağlı- yordu. Rabianın gözleri kupkuru, .yüzü gergin, fakat tavrı, sesi serin . ve sakin. Selim paşada da, Bilâl- de de kızın vekarı, iradesi derin “bir hürmet uyandırdı. Rabia müte- Belli etme- den paşanın yüzünü tetkik ediyor- © du. İhtiyarın elmacık kemikleri © kızarmış, fakat o kadar. i p Rabia, okurken o, zihninde yir — misene süren resmi hayatında im - paratorluğun dört köşesine saman | - gibi savurduğu sürgünlerin sayısı- “oni hesap ediyordu. Belki binler- ! © <ce. Hem de Şamdan daha ne ka- ; dar uzak, nasıl otsuz, ocaksız, kız- “gin <öllere sürmüştü, Şimdiye ka- dar birini ayrı bir fert, adetâ bir insan diye düşünmemişti. O, dev. sakil, tercdme ve | kalbi sızlıyordu. Hilmi, Tevfik... iktibon hakkı maltuzusi, let değirmeninin çarhımı çevir- mekis mükellefti Ne yaptıysa vazife diye yapmıştı. Vicdanı ge- ne muazzep değildi. Fakat şimdi| İçinden: “Bu Ağustos, eferdimi- zin otuz birinci senesi. Cülüsta af- fı umumiye benzer bir şey olursa! inşallah Şam sürgünlerini listeye koyayım.,, dedi. Ve merdiven ba- şına kadar Rabia ile beraber gel- di. “Cülüsta mutlak babanı getirti- rim. Rabia. Düğününden evvel ol- masını isterdim amma .. Düğün ne vakte?,, “Nisanın sonuna doğru. Eksik olmayın, paşa fendi.,, Omuzları siyah yeldirmesinin içinde biraz eğilmiş, başı önünde merdivenleri ağır ağır indi. Paşa karısının odasına dönmeden mer- divenlerden tutuna tutuna yukarı- ya, odasına çıktı. Rabianın evlenmesini Sinekli Bakkalın çeşmebaşı, mahalle kah- vesi, hususi evleri her ar münaka- şa ederken, Sabit bey ağabeyin genç külhanilerinin içlerinde haset türbe penceresi önünden geçerken önlerine bakarak yanından geçtik leri bu genç, bu afacan hafız, na- sıl olmuştu da yüzü buruşuk, mo- ruk bir herifle evlenmeğe razı ol- muştu. (Devamı var) bike ine Mapa , HABER — Aksam postası 70 PP KOCALI AZAN: İSHAK > 1Y Müddeiumumi, genç kadına sordu: “Ey, anlat bakalım Iclâl Hanım.. FERDİ RU 31 SONKAUN — 1996 — 1996 KADIN £2 i e v0 ZE < m < Doktor Şahabı o gece otomobilde niçin Necdet ve kapatması sorguya çekilirken O geceyi polis müdüriyetinde ayrı ayrı odalarda nezaret altmda geçirdiler. Sabahleyin erkenden polis tah- kikatı bitmeden, işe müddeiumu- milik de el atmıştı. Polis müdürü, Necdet beyin ci- nayet işinde parmağı olduğuna i nanmak istemiyordu. Fakat, Nec- det beyin kapatması: — Onu ben öldürmedim.. Nec- det bey öldürdü. Hem böyle ehem- miyetsiz bir mahlâkun ölümü için inşan gece yarısı evinden, yata- ğından kaldırılır mı? Diyerek ağlamasındân da anla- şılıyordu ki, ikisinin de bu işte par- mağı vardı. Yılmaz nihayet müdüriyetteki arkadaşlarının istihzasından kur- tulabilmişti. Sivil memurlar birbirlerine: — Bravo be.. Doktor Şahabın katillerini buldu. Diyerek Yılmazı takdir ediyor- lardr. Şahap beyin katli meselesi o İstanbulda bulunan bir sc nebi £ ivinin bile merakmı üjandırmış, o da Türk zabıtasiy- le birlikte günlerce, haftalarca bu cinayetin faillerini aramıştı. Dört ay sonra ele geçen kadr nın doktor Şahabı niçin ve nasıl| öldürdüğü meselesi, herkesi me- rak ve heyecana düşürecek kadar büyük ve velveleli bir hâdise sıra- İ sına geçmişti. Müddeiumumi ilk önce Necde' beyi sorguya çekmişti: — Kardeşinizi, mirasma kon -| mak için mi öldürdünüz? — Affedersiniz, beyefendi! Ban kardeşini öldürecek kadar bayağı ruhlu bir adam değilim. — Olabilir ya... Para ve servet bazan insanım gözünü karartır. Bâhusus ki, doktor Münir Şahap üvey kardeşinizmiş! — Bundan ne çıkar? Böyle vah şiyane bir şekilde öldürülen bu adam, benim kapımda bir uşak olsaydı, ona gene acıyacaktım... | — Fakat, serveti olmadığı için, | bu uşağınızın katillerini aylarca | takip etmek zahmetini ihtiyar et. miyecektiniz.. ! — Bunu nasıl tahmin edebili- yorsunuz? Siz benim insanlığımın ! hudut ve vüs'atini neyle ölçüyor- sunuz? Ben ince ruhlu, hassas ve| çok merhametli bir adamım. Ev deki evlâtlığımı, bir kedi yüzün den on gündenberi ne kadar sıkış- tırdığımı bilseniz.. Ne derecede insaniyet sever bir adam olduğu | mu anlardınız! | Müddeiumumi, inkâr vadisine sanan Necdet beyin n gözden bi şey alamıyacağını anlayınca — Ben şimdi hakikati, evlâtlı | ğınız İclâl hanımdan öğrenece- üim. Biraz sonra mahcup olarak her şeyi itiraf edeceksiniz! Dedi, Necdet beyi odadan çı! karmışlardı Polis müdürü ile Yılmaz, para. vananın arkasında oturmuşlar, | İsğün tarih üzerinden dört ayi suçluları dinliyorlardı. , Sivil memurlar genç kadm ii çeri getirdikleri zaman, polis dürü, Yılmazın kulağına şu sö ri fısıldıyordu: : — Cinayet tafsilâtını bu i nın ağzından kolayca öğrene > ceğiz. Çünkü o, efendisiyle * likte yaptıkları bu işin esasın! | kâr etmiyor. a — Evet.. Korkudan bütün ka! i hatleri efendisine yükletmek # yor. Halbuki şoförü ve Şakak ralıyan bu kadındır. Bu sırada arkada duran ve nasıl öldürdün?,, i ih y ! de tereddütle başını sallıya! — Aradan aylar geçti.. O gö karanlığında güçlükle seçebildi ğim katilin yüzünü iyice hatırlı” mıyorum amma, bu kadın, o Gif gerek. Boyu posu, sesi ona benziyor. 4 İclâl, polisin gösterdiği sand! yaya oturdu. j Müddeiumumi sordu: i İ — Adın ne? l — lelâl. — Babanın adı? — Mahmut.. — Nerelisin? — Adapazarlı.. a Buhuüy ran?” — Yirmi günden beri... — Yalan söyleme! bo hap beyi Büyükderede öldü” ti. Anlat bakalım, doktoru o bil içinde nasıl ve neden aldi ” dün? | (Devamı war - Tertrika No. 11 Yüz seksen lirayı alarak çıktım. İçimde, sanki bu parayı çalmışım gibi bir duygu vardı. Mukaveât muharririnin yarıma verdiği iki şabitle hüviyetimi tasdiki ancak yirmi dakika sürdü. İki gün sonra İs- tanbula doğru yola çıktım. Seyahat çabuk geçti. Karmakarışık düşüncelerime dalmış, hayatımız altüst eden bu garip maceranın şaş- kınlığıyla kendimden geçmiştim. Bu uzun yolculu- ğumda hiç etrafı görecek halde değildim. Bir tren memuru gelerek hangi İstasyonda İe- ceğimi sordu. —Haydarpaşa dedim. Bu sorgu beni oldukça kendime getirmişti. Haki- katen rücu ettim. Seyahatim nerede İse bitecekti. Bü- yük İstanbul şehrine adımımı attığım vakit saat ak- şamın yedisiydi. Günün son aydınlıkları içerisinde şehir bana ha- yat ve hareketle dolu göründü. İçerimde öyle bir duygu vardı ki sanki şehir beni güler yüzle karşıla» miğta. otelcisinin tavsiyesile temiz bir otelde tel- grafla bir oda tutmuştum. Demek ki bu akşam odam ve soflram temin edilmişti. Ertesi günü İhsan beyin yazıhanesine geldiğim vakit saat ancak on vardı Be- ni kabul eden genç bir adam mukavelât muharririnin bulunmadığını söyledi: — İhsan bey çok önemli bir iş için iki gündenbe- ri Çatalcada bulunuyor, dedi. Pek bozularak: — Ne zaman gelecek ? — Nihayet on güne kadar gelir. Ben kâtibiyim. Arzu ederseniz benimle de görüşebilirsini. — Hayır! #bsan beyin dönmesini bekliyeceğim. Çünkü ancak kendilerile görüşmeğe mecburum. — Nasil arzu ederseniz. — Sizden yalnız bir şey rica edeceğim. Bana A- rif Nedret beyin adresini verir misiniz? Kâtip tereddütle düşündü, bemen ilâve ettim: —. Mukavelât muharriri Ali Bey tarafından geli yorum. Kendisine verilecek bir mektup var. Kâtip bilmediğini gösteren bir hareket yaparak : — Size Arif Nedretin adresini vermek istemedi- ğimi sanmayınız. Kendisi zaten İstanbulun tarılmış bir İsmini katalofda hemen bulabilirsi- niz. Cep defterimi çıkararak adresi yazmağa başla” dm: Nişantaş..... sokak No. 132 ip adresi bana vermekle beraber endişede ol- di. Sanki mahrem şeyleri söyliyerek vazi- fesini suiistimal ediyormuş gibi bir hisse (kapılarak sonradan mes'ul olmamak için sordu: — İhsan beyin Çatalcadan döndüğünü size nasıl haber vereyim. ? Otelime hemen bana bileni etmesini o söyle- dim. Şimdi Arif Nedretin adresini öğrenmiştim. Ar- tık sabttm kalmamıştı. Bir ân evvel işe girişmek is- tiyordum. Hemen bir taksiye atladım. Arif Nedretin evinin adresini yerdim. .. Caddesi büyük ve geniş bir cadde idi. Hiç na- zarı dikkati celbetmeden 152 numaraya yaklaşır ve- evi tetkik edebilirdim. Fakat ev kaldırım — taşlarile döşenmiş küçük bir avlunun nihayetinde idi. Yalnız açık kalan büyük arabalık kap:sından evi gözetebile- cektim. Fakat büyük bir sabırsızlık bütün varlığımı kaplamıştı Bu muammal: vaziyetten bir ân evvel kurtulmak istiyordum. Uzaktan eve bakmak benim için kâti değildi. Derhal harekete geçmeliy- dim. Saatime baktım on buçuktu. Acaba daha erken miydi? Beni kabul edecek miy- di? Yoksa münasebetsizlik mi olacaktı? Ne olursa olsun girecektim. Büyük kapıdan #v- Uıya daldım. Sol tarafta, avlının bir köşesinde bir adam bir © tomobili yıkıyordu, Ona doğru yürüdüm. Arif Nedret beyin evde lap olmadığını sordum. Adam doğruldu. Hiç bir kelime ie # ağır ağır bana evin kapısını! gösterdi. Kapı geniş mermer merdivenli bir Mi y a rindeydi. Elektrik ziline bastım. Yaşlı bir hi kapıya geldi. ği Fakat kapıyı biraz âralıyarak beni tepeden © gil nağa kadar süzdü, Nezâketle sualimi ona du tek ladım. Müstehziyane: — Randevu mu almak istiyorsunuz dedi. — Hayız dedim. — Öyleyse kendisine yazarsınız? Z Kapıyı tekrar kapıyacaktı. Fakat ayağımı içe". atmıştım, Bunun üzerine kapıyı açmağa ve beni >. lemeğe mecbur oldu. , Cüretkârane bir yalan atarak: — İhsan bey tarafından geliyorum dedim, Nedret beyi çok önemli bir iş için derhal görme zım. Kartımı kendisine veriniz. Beni kabul edeceğ eminim, Ayni müstehzi şive ile: «— Pek ummuyorum, dedi. Fakat kartı almak” elini uzatarak ilâve etti: — Veriniz. Kartlarımdan “birisini uzattım. j Kartın ürerinde tabil yalnız kendi ismim P ii 3 nuyordu. Kurşun kalemile arkasına şu iki satır dım: Arif Nedret Beyden bir kaçdakikasmı bir iş için bana hasretmesini istirham ederim. İhtiyar uşak beni mermer sahanlıkta pıyı dahi kapıyarak uzaklaştı. On dakika geçdi.. Gelen giden yoktu, P nuttuğunu sanmağa başlamıştım, Gene kapıy* # mı yoksa dönmek mi lâzimgeldiğini keştirem” düşünürken nihayet gözüktü: — Geliniz! dedi. : in ME dİ

Bu sayıdan diğer sayfalar: