11 Ekim 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

11 Ekim 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bir deli kadı- ın hikayesi or. Evde dört sene evvel otu. bir çift kömürle zehirlenmişler, Er. ölmüş, kadın kurtulmuşsa da çd . bıştır. Kiracı ilk taşındığı gün evi- bu deli kadının geldiğini görüyor.,, kşam yemeği büylük bir sükünetle m etti. OBitirdikten sonra siyah hi kadın o koluma girdi, salonu geç- Lambalar sönmüştü, izmetçi kadın ocağa €pey odun tr. Kâdın, hizmetçiye bakmadan, den bir eda ile; — Semaveri ve Şâyı hazırlayınız, ri. Gerim, dedi, 4 “Benim bir göz işaretim Üzerine, hiz- Baş Üstüne, madam, dedi. Ve çik- tun, konuşmağa ce- tim yoktu. Ona yabancı olan hir-| bir sesle içine gömüldüğü hül - m: bozmaktan korkuyordum. Pi. b kapağının açıldığını işittim, aşık. yanmıştı, kıvrak ve hafif parmakla. altında, melodiye iştirak eden bir Muriltsiyle, Sehumann'ın üç yıldız verdiği bir parçanm kuşu Hurmuştu. Bunu natamam, birden a uğrıyan, ani bir o düşünce ta. li gibi birkaç zayıf notun tekrak; birini takip etti; bir aralık kadının kırılmış olan tele rastladı: O €pey uzayan bir slkât odayı dol. m A SY odayı Su, müteessir olmuştum. bu sırada | Madam Semeill odaya girdi. #kaneı kadın — Hiç bir şeyini tanı. liğım kadın — piyanonun başından, Belde, aşıkları söndürdü, çayı hazırla. bana bir bardak getirdi, daima mil FESİM » Ve vecd içinde ödi. Sonra bana uzatır. frinci defa heyecanlı Arımı temas ettirdim, ve bir im. toriçe edasiyle Oradan çıktı dönerek; e ee oi Pek yakında, Deği, okumazsınız, sonra, Geç vakitlere “değil mi? Birkaç i hizmetçi O korkü ile pp» adınm birinci kata geleti lane, bir odaya girdiğini haber verdi. Bu » benim madam Lemeillear'a, son “larak, . bundan böyle, evde kük. d çek olan bu kadınm her emrini ye. b mii tenbih etmeme vesile 2 5 €vin kenar odalarından birin. Yerleşmek istediğimi de ilâve et iye uhaf bir ta He düşündüm büyük Bü insan; Azami gö olmalıydı, 9 Nisan; — sabah, bahçede, rutu! ini, salanmış ağaçlıklı #Niyordüm. Birden re taze ve dinlenmemiş hir fin doğru gelmekte olduğunu m. Her zaman yaptığı gibi gene NE dudaklarımın ucüna doğru uzattı koluma girdi, ve kiç konuşmadan imle beraber yürümeğe başladı, Hem yor, hem de ona bakıyordum. ok güzeldi! belki de değildi. Fakat wrla söylediklerimi din. ki, hizmetçi kadın hak. bir şüphe ve kuruntuya . tanımak istemiyordu. Be künetim onu €Pey Şaşırt. betten yoilarda Onun, dalma ik dg ' LLM bu sonsuz tatlılığı ve sıcaklığı, bir eski modaya tabi olarak ortadan ayırıp ucla: rından bir bandla sıktığı harikulâde saç ları, ve bu saçların güzelleştirdiği ter temiz alnr.. Saçlarında görülen birka; gülmüş tel, insana okşar gibi bakan si yah gözlerinin uçlarındaki küçük çizgi- ler, uzunca koyuna mukabil biraz sayıl oluşu, çektiği irtirabların vücudunu â- şacak kadar kuvvetli olduğunun bassas şahitleriydi. 15 Nisan: Sakinleştiği ve emniyet duymağa başladığı belli idi. Evvelâ garip bir ha rTaretin tesiriyle dalgr, fakat hareket- li ve parluk olan gözleri, etrafındakile- Fİ epeyce ve vazıhan görecek kadar din lenmiş, ve bir yere sabit bakabilir ha- le gelmişti. Şimdi, bana israrla bakı - yor düşünür görünüyor, gene bânı ba kıyor, beni iztiraplarını susturan vel.mir. birden sona erişiyle kofkutuyordu, O zaman birden beni iteceğini ve “kim- siniz? niçin beni aldatmağa çalışıyorsu nuz?,, diye bağıracağını tasavvur edi - yorüm., O zaman, bütün bunları merhametle bitirmek, O betbaht kadma aradıklarını İade etmek icap ediyordu. Belki benim onun vehmlerini içinde avutmağa $a& Hıştığım sükütta bulacaktı. 20 Nisan: Evvelâ, bana bir çocukla oynuyor muş gibi geldi; kendimi onun arzula yına kolayca ve rahatça bırakıyordum; O da bunlarda ilk ateşli çağların bara- retini söndürüyor, Ve külyalarının göz- leri önüne tasavvur ettiğinden çok daha kolây, . ve bolca serildiğini görmekten haz duyuyordu. Birçok defalar, küçük bir çocuk iken, kedi ile beraber masanm, altına girerek, elimde bir ayin kitabı ve bu suretle, kendime elinde incil ka- yalar üstünde tefekküre dalan Robinsön süsü veriyordum. Bu yâbancı kadınla gezmek, © ve onun arrularma uymak, gençlik hülyalarımın bu gerip birleşme- sini ilk defa yaşıyordum. Madem bu zavallı kadına arzularmı teskin edecek her şeyi vermek icap edi. yordu, o halde gösterdiği şefkatleri ya- dırgamadan kabul etmeğe kendim! zor- lamalt ve bu kadının garip ihtiyaçlarla burkulan eti içine girmek için şahsiye- timi tamamiyle kullanmağa razı olmalıy- dem. Garip bir ihsas! ayniyetinden feragat etmek! bugün bile, bu garip kadına hi- taben kullanmış olduğum ihtiyatlı cüm- İelerde bir başkasının sesine aid tonu buluyor gibiyim, zira, bana doğru o za- mana kadar tanımadığım gözlerini, ne şe ve bir şeyler vermek istiyen gözlerini kaldırdı. Ayni zamanda, içten gelen br hareketle kollarını boynuma do ladı, Ve başını göksüme dayamış nldu- ğu halde, hafif, fısıltıdan ibaret, fakat sonsuz saadeti terennüm eden bir sesle murıldandı; — Seni ne kadar seviyorum! ne ka- dar seviyorum seni! Kendini, birden, çok değişmiş bir şe- kilde aynada görmüş olan hiç bir in- san, bende kaybolmuş bir kimseye hitap eden bu ihtirası ilânı aşkı kabul etti- ğim zaman Odüştüğüm O hercümerce düşmemiştir. Madem ki, onu teselli ve teşkcin eden acayip tezahürlere kati- yen karşı gelmemeğe merhamet dolu bir hisle karar vermiştim, © halde arzuları- na vehminin en azâmisini temin edince. ye kadar boyun öğmeğe mecburdum: Her istediğini yapacaktım. Görünüşlüm tamamiyle bu halin icap- larma uyuyordu; bir baba okşayışiyle kadının saçlarına takı o parmaklarım, bahçede hep biribirinin ayni olan gezme. lerimizde ona kolumu verişim, parmak. Tarımı sıkışım, avuçlarını öpüşlüm onda isteklerinin bütünlüğüyle yaşadığını ve ciddiyeti uyandırıyordu. Pakat, itiraf e- deyim ki, bu suretle, deli de olsa, bir kadınını isteklerinin bu kadar garip bir oyuncağı olmaktan azap duyduğum ka. dar, sevinç de duyuyorum. Firikt varlığıma müvazi olarak, fer- diyetim değişiyor, bir zamanki faaliye- tim yavaş yavaş yerini ve istik Tonton amca | tenis oynuyor değiştiriyor, Hafızamda garip bir tesir hasıl oluyor, vE nihayet sendelemekte olan şehsiyetimin zoruyle başkalarına aid şehevi hatıralarım mesuliyetini taşı” mağa mecbur oluyorum, Artık bu evde her dakikada, het attı- ğım adımda maziye sid bir hatıranın ihyasma yardım eder bir insan olmağa başlamıştım. Hattâ, kadınla aramızda öyle bir yakınlık teessüs etti ki, ben bi- le onunla beraber Bu hatıraların, içten gelen bir hamle ile heyecanını paylaş- &ağa sürükleniyordum. İyi bir tanıma neticesi en seçilmiş ke Timelerimi, bu kadının suallerine karşı vereceğim cevaplarda, onun derhal dal- galanmağa müsait hassasiyetini kuvvet. lendirmek için gösterdiğim gayrett: sarlediyorum; bu suretle farkında ol - madan, yavaş yavaş onun ruhuna yak- Yaşıyor, hattâ içine giriyordum. Fakat. itiraf etmek icap eder ki, benim vaxifem, herkese olduğu gibi, bana da güç geli - yordu. Beşeri ihtiraslarm, bütün karı #ıklıkların o kuvvetleri haricinde, çok, Yazan : rürunelARİİ Niyazi Ahmet 73 sene evvel bugün Beyoğlunda kuşbazlara ve dilencilere mücadele açıldı Kuşbazlar Taksim meydanında kordon altına alındı. Dilenciler toplandı 1862 yılmda İstanbulu korkunç bir kolera kasıp kavuruyordu, Her gün sayısız insan ölüyor, doktorlar, önü- ne geçmekten aciz kalıyorlardı. O vakit çıkmakta olan gazeteler halka binbir nasihat veriyor, takat! hiçbiri kâr etmiyordu. 1863 yılı 11 ilk teşrin günü 73 sene evvel bugün, Istanbulda vuku bular iki hadiseye işaret edeceğiz, Beyoğlu sokakları zaptiyeler kara- fından abloke edilmişti. Şimdiki âbi- denin yerinde yüzlerce insan, ei | l altma alınmıştı. Hepsinin ellerinde birer kuş kafesi bulunuyor, her Lafe sin içinde birkaç kuş göze çarpıyordu. Diğer semtlerden yakalanan kafesli insanlar da buraya getiriliyorlardı. | Mesele Şu idi: Bazı açık gözler, © yakit çıkmakta olan Ceridei Hasadis gazelesinin tabiri ile “Bir takım tu lumbacı vesair başıboş adamlar,, so Kak ortalarına tuzak kurarak kuş ya kalıyor, kafesleze doldurarak satıyor: lardı, Bunlar: —'Azad kuş. azad kuş. diye bağırı- yorlar ve kuşu satın alıp uçuracak onların önü alınmak üzere bulunan kolera hastalığına (yakalanmaktan kurtulacaklarını söyliyorlardı. İşte yukarda bahsettiğimiz vaka bu kuş satıcılarının kârlarına nihayet vermek için yapılıyor, zaptiyeler hepsi ni toplayarak bir daha kuş tutup sat- mamaları temin ediyorlardı. FR “ Aynı gün, 73 sene evvel buzün; 11 ilk teşrin günü şehrin hemen her sem» tinde başka bir faaliyet göze çarp yordu, Gene zaptiyeler etrafı dolaşı- yor, bütün dilencileri topluyorlardı. Bunun sebebini 268 numaralı Ceridei Havadis şöyle anlatıyor: “Kolera illeti Dersaadette siddet üzere iken, hastalıktan korkanlar iğ- ne deliği aradılar. Herkes bir semte kaçtı. Sokaklarda perişan bir halde dolaşan dilenciler de canlarının kıy- metini bilerek deniz aşırı yerlere «r- vıştılar. Bunlar şehirden uzaklaştırı). mak istenirken kendiliklerinden uzak. laşmaları matlâbu temin etmiş bulu. nuyordu, Hastalığın kalmadığını du. yanlar, tekrar gelmeğe başlamıslar- dır. Zaptiyeler, İstanbula dilenmeğe ge- lenleri çıkarıyorlar, o dilencileri de toplüyorlardı. » en Günü gününe tarihe rastlayan bu iki hadise münasebtile burada kısaca o zamanın dilencilik ve kolerasından birer fıkra ile bahsedelim. Eski zamanları gözümüzün önünde apaçık gazete kadar hiçbir şey canlan dıramaz. Tarih, içtima hayatı sayfa- larına geçirmez, Halbuki devirlerin öyle küçük ve tarihin kayde lüzum ————— m —ç—————m—m e — iyi, teskin edici, samimi, çok ba- sit ve yeknesak bir tarafı vardır, Ona, bemen hemen her zaman ayni cümleler- ie, ayni hassasiyet kamçılayıcı sözleri ile, nihayet biribirinin tamamen ayni fi zik hareketlerle cevap verdiğim halde, hiç bir zaman onda mazinin soğuk ve yeknesak bir devamının şuurunu duy- duğuna (delâlet edecek bir aksülâmel görmedim. O kadar ki, bu kadına ha- kiki ve bugün yaşamakta olduğu saade tin vebmini vermek için bizzat kend iztiraplarımı ihya etmek bile kâfi geldi. Yalnız, bu suretle ruhlarımızı ve hatı- ralarımızı karıştırmamız o kadar ileri vard: ki, bir zaman geldi, müştereken, biri fall, bir seyirci olarak yaşanmış irti- rapların hangisinin bana aid olduğunu farkedemez oldum. görmediği hadiseleri vardır, ki bun- lar tarih için bulunmaz vesikalzrdır, 73 sene evvel, İstanbula sokulmak istenmiyen sakat dilenciler, güçlü kuvvetli dilencilerin yanlarında bir hiçti, Gazete bakın neler yazıyor; “Mevcut dilencilerin pek çoğu eli, canlı ve güçlü kuvvetli adamlar oldi ğu cihetle bir tenha yerde para İster se vermemek elde olmayıp sor ile ala cakları memul ve akşomdan sonra bunların harik mahallerinde ve vira; ne köşelerinde oturup gelen geçenden dahi cebren teseil edecekleri mazmun» dur.,, a ; Bir de kolera senesinin gülünç bir har rasını yazalım. Zengin bir mirasye. di, Yani paşa zade, hastalıktan müt hiş surette korkuyordu. Doktorlarını, her söylediğini harf" harfine ati ediyor, evini bir eczahane şeklinde lunduruyordu. 7 Beyefendi, bir gün evine gelince karnımda bir ağrı duydu ve hizmetei- sine: i — Aman ben bittim. Yakalandım. diye dert yandı ve yalağına uzandı. Sonra: — Git, şa dolaptaki ilâe! getir, kar- nıma sür ve ov.. emrini verdi, a Uşak, bir taraftan hastalık Kendine de geçecek diye korkuyor, bir taraf; tan efendisi ölecek diye üzülüyordü., Vakit geçirmeden ilâcı aldı ve sürme- ğe, ovmağa başladı. Aradan bir dakika geçmişti. Uşak, bir arslanın pençeleri arasına düşmüş gibi bağırarak yerinden fırladı, Oda | da dört dönüyordu: | — Efendi, bana acıyınız, bana yak- | laşmayınız, yoksa ben de öleceğim. | diyordu. Beyefendi ne olduğunu anlayamadı, Fakat gözü karnına kayınca kalbi du- racak gibi oldu. Karnı simsiyahtı, Ağ- rıları gittikçe artıyordu: — Çabuk doktoru çağır., diye ba | rarak yatağına çıkıverdi. İ Doktor hastasını muayeneye baş in. | Dakikalarca âraz aradı, Fakat hayır. Koleraya benzer bir şey yoktu. Neden sonra, siz ne ilâcı kullandınız. d sordu. Beyefendi elleri titriyerek masanın. üstünde duran şişeyi gösterdi, ği Doktor, ilâca baktı, sonra uşağa dö: nerek: | — Bu ilâcı mı kullandın. diye sor-| du, Ve kahkaha ile gülmeğe başladi. Çünkü şişedeki, Tlâç değil mürekkep şişesi idi, k HABER AKSAM POSTASI “DARE EV! Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu : İstanbul 214 Telgraf adresi; istanbul MABER Yazı işteri teltonu - PAK72 idâre ve Nân 24310 ABONE ŞARTLARI Türkiye Ecnebi 1400 Kr. 2700xr, Sahibi ve Neşriyat Müdürü; Hasan Rasim Us Basıldığı ver (VAKIT) matbaası

Bu sayıdan diğer sayfalar: