15 Temmuz 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

15 Temmuz 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

14 TEMMUZ —— 193) Yılanlı dansözün HABER — Aksam postası aldığı intikam Viyanada aşk yüzünden işlenen bir cinayetin muhakemesine başlandı a m A öon zamanlarda Viyanada Anna isimli sarışın bir dansöz, bir Hintli yi öldürmek suçiyle o muhakeme- edilmeğe baxlındı. Facianm ne yüzden cereyan ettiğini gayet meraklı olan bu yazıda okuyacaksınız ——— — Beni dinle Anna! Benim yı- lanlarımla dans etmeği kabul eder. sen seni dünyanın en cesur ve en meşhur dansözü yapacağım. i Viyanalı bir postacınn kızı ©- lan ince yapılı ve alev gibi sicak Anna Binder, bu teklif karşısında esrarengiz bir bakışla gülümsedi. Bu sirada, yüzünden hiç bir ma- na anlaşılamıyacak kadar sessiz du- ran, şarklı hokkabaz Ali Çardon, boynuna sarılır olan iki bakır. renkli kobra yılanmı eliyle okşuyor ve ara- da bir onları teskin edici bir sada ile isimleriyle çağırıyordu: — Maja, Kaja! Bu adamım yılanlara bu derece hâkim oluşu, Annayı korkutmadı. bilâkis derin tesiri alında bıraktı. Genç kız o zamana kadar “Kolesni- kof Peter kızları,, ismini taşıyan bir Romanyalı dans trupuna (o dahildi. Onlarla birlikte dünyayı gezip bar- larda, tiyatrolarda daris etmek süre- tiyle para kazanıyordu. Pekâlâ, dedi. Tekfiline oluyorum. Bu suretle bundan yedi sene ön- ce, Hindistanm Kalküta şehrinde bir çarşıda sanatlarmt icraya başladı. lar. Beyaz derili Annanm kobra yr- lanlariyle dans edişi çok rağbet gör- dü ve kız çabucak meşhur oldu. Anna, Aliden yılanlarla. den etmönin bütün estarmı öğrenyişti. Kobraların parıl parıl derilerine uy- gun artistik bir tarzda giyiniyor, on- larm hareketlerine tamamen muta- bık gelecek bir şekilde kıvranıyor ve icabında yılanları bir ölü sükünu- na sevkedebiliyordu. Ali, Annaya, yılanları huylan- dırmanın da yollarını öğretti. Yılanı tazip etmekle beraber, onun zehi- rinden kendini koruyabilmek usulü. nü de göstermişti. Gitgide, Annanın yılanlarla dans yaptığı sırada, gös- terdiği bu kabiliyet, Aliyi fevkalâde alâkadar etmeğe başlamış, Ali, bu yüzden kazandıkları parayı daha ço- ğaltmak, zengin olmak hırsma ka- pılmıştı. Kız, ismini değiştirdi. Anna adı- nı soğuk buluyordu. o Binaenaleyh *“Nanana,, ismini aldı ve Hindista- nın diğer büyük şehirlerirideki tiyat- ro, kahve, sinema, ve barları gezmeğe başladılar. Vücudunu bir yılan gibi kıvıra. bildiği cihetle her yerde büyük alâ- da uyandırıyor, şiddetli alkışlar top- İuyor, beyaz vücudu ile, “yılanların razı pas yengi arasındaki tezad, görülme. | miş bir manzara teşkil ediyordu. Kibar Hintliler, onunla arkadaş olmak hevesine kapılmışlardı. Fakat bu gibi münasebetleri, Ali Çardon > başlangıçta kökünden kesiver- li. Bir gece Delhi şehrinin bir barm- da varyete numarasını yaptıktan sonra, Anna, Ali Çardonun gözün. den kaçarak, barın taraçasında Hint prensletiden biriyle çampanya içmek fırsatını bulmuştu. Bs prens, Hindis. tanım en zengin mehracelerinden bi- rini oğlu idi. Fakat az sonra Ali Çardon yetiş. ti. Annanm oturduğu masayı tek- meleri, şişeleri devirdi. Ve prense — İstana kolb! (defol köpek!) diye haykırdı, ... . Tam beş sene, vakit vakit bu kıskançlık sahneleri kendini gösteri- yor, fakat Annanın bütün bunlara tahammül etmesi neticesidedir. ki, arkadaşlıkları devam edebiliyordu. Hintli yilan oyuncusu Ananın icn, sina girince genç kadın başkasının kollarında gördü ve... Nihayet ikisini Avrupa şehirleri | için angaje ettiler. Bir mevsim için Viyanada kalacaktılar. Viyana! Burası Annanın kendi memleketiydi! Bu haberin, Annajı ne kadar sevindirdiğini tahmin ede- bilirsiniz. Lâkin gençliğinde hiç de raesut olamadığı bu şehirde gene se- vinçle yaşamak. nasip olmıyacakmış ki, evvelâ talimli yılanlardan ölmesi gibi meşum bir alâmet kendini gös- terdi. Bunun üzerine Ali Çardon he- men Kalkütaya bir telgraf çekerek yeni bir kobra yılanı gönderilmesini istedi: “Yılan geldi ve Ali, bu yeni hayvana, ölet yılanın bütün oyunla. rt öğretinceye kadar, onu Annaya teslim etmemeğe karar verdi. İşte bu sıralarda - idi ki Anna, yeni arkadaşlarının: yoluna sapmış- tı. Viyanada çalıştıkları yerde, Slav- ko Nikolaç isimli, genç, güzel can- baz vardı. Vüvudu Adonis (Yunan güzellik ilâhı) kadar mükemmel bir canbaz! Biribirlerini sevdiler, Ve bir gün Ali Çardon, Slavkonun giyinme odasına baktığı zaman; Annayı Slav koun kolları arasında gördü. Dudak- ları kilitlenmişti. Bir şey söylemeden kapıyı kapadı gitti. . O akşam, Ali, yılanı Annaya getirmedi. Oyün srösı OAnna ya gelmiş olduğu halde 6, koliste sa- bırsızlıkla bekliyor, müzik çalıyor fakat'yılanlarından eser görülmüyor du. AK neden sonra geldi ve Anna- nın eline bir yılan verdi. ” Genç kadm “yılanı alır almaz sahneye daldı ve ancak yılanı vücü- duna sarmağa başladığı zaman bu- nun her zaman beraberce oynadığı hayvan olanadığını anladı. Bu, yeni aleanim. ie Srlemiş Silan kobra ğılanı CN Ahali arasından hiç biri bittabi bu:değişmenin farkında değildi. Kız, dudaklarında zoraki bir tebessümle dans etmeğe başladı. Kalbi ıstırap ve endişe içindeydi. Yılan gittikçe hiddetleniyor, vü- cudu dalgalanıyor ve tehditkâr bir şekilde ıslık çalıyordu. Zehirli dişleri de çıkarılmamış olduğu için, Anna, bu halin ne demek olduğunu anlı- yordu. Bu dişler bir kere insan etine gir di mi, o insan artık; yirmi dakikadan fazla > yaşıyamazdı. Bu dişlerden, iki defa, Annanın altın gibi saçma tükrük saçıldı. . Fakat kız fevkalbe- şer bir kudret ve cesaretle oyunun- da, hareketlerinde devam ediyordu. henüz kendisine bir şey olmamıştı. Nihayet bir biçimine getirip, yılanı sepetine koyduğu zaman Ali Çardonu yanı başında gördü. Genç kız hiddetle onun karanlık yüzüne bakarak haykırdı: — Sen bu Yaptığını canınla ödi- yeceksin! Bu şiddei meydan okuyuşu, tiyatro bekçisi işitmişti, . v . On beş güh sonra; bir gün Ali Çardon tiyatroya gelmedi. Bunun üzerine tiyatronun direktörü fena halde hiddetlenerek mevcut mukave leyi yırtmak üzere Alinin oteline koşmuştu. Hintlinin odasina girdiği zaman, hiç ümüt etmediği bir , manzara ile karşılaştı: Halinm üzerinde kangal» lanmış olarak bir yılan yatıyordu ve yatak üzerinde soyunmuş bir halde Hintlinin cesedi götülüyordu. Sol kulağının arkasında iki ufak ısırık izi göze çarpıyordu: Yılanm ısırdığı yerler... Neden sonra tiyatro bekçisi An- nanm, bir gece, oyundan sonra Ali Çardona savurduğu tehdidi hatırla- dı. Polise ihbar etti. Anna yakalan- dı. Anna bir müddet sonra mahke- mede, şu itirafta bulundu: — Ali uyurken yılanı üzerine saldırttim. Yılan onu ısırarak zehir- ledi, öldü İ yılönctebir yaz günü daha Biraz da yarenlik Yazlık esvapla! VE Tuzlu su hasreti Yazan: Bütün Londra terzileri, yazlık esvaplarında, mevsime göre, bir ta- kım değişiklikler yapmıya uğraşıyor. larmış. - Bu sıcaklarda kadmlar, kol, omüz, gerdan açık ve sırtta incecik bir jorjetle püfür de püfür gezerler. ken zavallı erkekler...... Vazgeçtim, vazgeçtim; daha öte- sini söylemiyeceğim. Çünkü sanır- sam; ayni mesele bundan sekiz on or taya atılmış ve o zaman ben, rahmet: li “Son Saat” gazetesinde gene bu işe dair, böyle bir yazı yazmış, er- tesi gün de baştan başa en ağza alın- maz küfürlerle dolu bir mektup al- mıştım. Aman allahım, herifçi oğlu, kim. se, o zaman beni ne kalaylamış, ne kalaylamış, ne kalaylamıştı. Hatta mektubun bir yerinde beni bırakmış, rahmetli anamı, babamı, ninemi, de- demi, soyumu, sopumu, sülülemi, ervahımı ve o vakitler evdeki hasta- larımı bile bu ulu orta kalaydan ge- çirmişti. Adamcağız, o zaman bana niçin bu kadar kızmıştı, biliyor mu- sunuz? Ben, o yazımda “yazm çok sıcak günlerinde kadınlar nasıl rahat rahat, ferah O ferah, püfür de püfür İ geziyorlarsa erkekler de kısa kollu i ceketler, bağrı açık gömlekler ve fut. bolcular gibi kısa pantalonla gezse- ler nasıl olur?,, demiş ve bunu biraz da şaka olsun! diye yazmıştım. Fakat, o adam benim bu yazımı okur okumaz hemen küplere binmiş, koskoca dip az KİME aka. retlerin en sunturlusiyle doldurmuş. tu, Vakıa, ben ertesi gün kendi sütunumda “ Bu adam mutlaka ka: çiktır!,, diye ona uzunca bir karşı. lık vermiştim. Vermiştim ama daha ertesi gün ondan ikinci ve birinciden daha tımtıraklı bir küfürname ala- rak şaştrmıştım! Hani, diyeceğim şu ki şimdi gene ayni meseleden söz açarken posta: dari öyle kolay kölay yenip yatulmı- yan bir mektup daha almıyayım diye düşünüyor ve ona sebep, daha yazı- mın başında başlamış olduğum sözü hemen başladığım yerde kesiyorum! Yazın kadınlar şöyle geziyor. muş, erkekler böyle geziyormuş... Bunlar neme gerek benim? Ben, bak tım ki hava çok sıcak, sırtıma ince- cik, tül gibi bir gömlek geçirir, üze- rine de astarsız keten ceketimi - sırt» ladım mı tamamdır keyfim! Bu sıcaklarda elbise meselesi pek bir şey değil ama bizim gibi ezel. den bağrı yanıklar bu yıl çektikle- ri en frraklı hasret, tuzlu su hasreti. dir. “ Vakıa, balık pazarında beyaz peynir salamurasından bol bir şey yok, lâkin peynir salamurasında banyo yapılmak caiz olsaydı şimdi Palıkpazarı İstanbulun en gözde plâjlarından biri olurdu. — Öyleyse tuz pahalr değil, al bir çuval tuz, yanaş bahçedeki ha- vuza! Diyeceksiniz. İyi ama o canım tuzlu suya, şimdi, İstanbulda yanık >. hasret çeken salt ben değilim , Eskiden, Haliç bu kadar bulaşık çukuru değilken köprüde bir deniz hamamı vardı, köprünün orası Zza- ten akıntılı olduğu için suyu daima da temiz olan bu hamam bu aylarda arı kovanı gibi işlerdi. Eminönünde sıcaktan ensesi pi- sen, Karaköyde yorgunluktan dala- ğı şişen ne kadar deryadil, daha doğ- rusu, deniz gönüllüsü varsa haydi soluğu orada alır, çop diye suya da- İp oh! diye biraz ferahlardı. Osman Cemal Kaf Geçen yaz, tam bu * getli bir isilik olmuştum det Kerim vücudümün © rünce bir reçete verdi, “ tavsiye etti ve sonra da: — Aklın varsa, dedir Koş ama hangi deki pıya koştum, ora: yerinde yeller esiyor! San İadım, oradaki mabut bs! wi dunsa bul! Oradan ver © köy deyip iki saat sonre da kendimi denize dar kat, ben oradan çıkıp da tanbula gelinceye kadar” rar andı, vücudüm ? kar başa kırmız! biber yapmış gibi yanmıya başl? ba orası da pis olduğu igin koytndakini de kal yaya her gün gidip ge yer de dünyanın yolu! a Kadıköy de İstanbuldaki '£ Kİ hipleri için epeyce ye Biraz şaka da olsa bü bulu, yaz günleri tuzlu * den kurtarmak için benim”. sey geliyor. Londra tergi kekler için yeni bir yazlık deli araya dursunlar, biz, te, yahut yarım saatte bif 4 mızı, gömleklerimizi tuzli # tırıp batırıp giyerek e ihtiyacımızı bu suretle sıl olur? Bunun bütün iatanbul çanak daha sürenlkis e” ? Belediye, zaten oray# olan Karadenizden terk bir kanal açtırsa da herk€* yaz. günleri kendi e yi hut kendi mahallesinin * ri mesinde bol bol ve doy8 su duşu yapsa nasıl olar Aksi gibi bu yıl, mii murun da inadma yağı"? tu, Bari bugünlerde sıkı? mur olsun boşansa-da his l oluklar altında onunla 8€' s0 O. Cemal KA Avusturya! en zengi adam! Dolandırıcılıf” mahkemeye “* Ayvusturyanın en zen olan Sizmund Bosel pos? sarruf sandıklarını bizi” dört buçuk milyon ba mak ve 1.250.000 iran? ken farkı zaruret © vermek suçlariyle ağı > mesine sevkedilmişdir. Bir banker olan poli harpteri sonra kambiyo İ yonlar kazanmıştı. Otu? VE dığı zaman Avusturya” gi adamı olmuştu, Fakat mekte olan frank rn yonlara girişince iflâs © Posta tasarruf sany dört buçuk milyon ie ? vg) mış, bono vadeleri gelin ad beş parasız bir adam ol yemin ederek borcunu öl # ğini söylemiştir. Bosel" ek arkadaşı üstüne yazıl! razi ve emlâki olduğu eli İsviçre firmalarma de ları vardır. Kendisi A ri kamlarmı çifte hesap d€ suretiyle aldatmaktaydı a a kk

Bu sayıdan diğer sayfalar: