20 Eylül 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9

20 Eylül 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

- Fel hg, Hamanın ortasında, uzün bir yol- da çıkmış bir gemini “Miz ki en büyük faclalardan biri . ' bu felâkette bir saadet aramak ;%ülıık çılgınlik olur, , bu hakikt mace bir gencin, sırf gemisi battığı büyük bir saadete batması, : t öoküyün- servet ve ceksiniz. Çarip maceranm Yansanın Such $ kahramanı, nde ik ÇSn yirmi yaşında delikar "g Lârod adındaki bu genç çok t eye mensuüptü — ve babası istemedi ği orada d, olmak ” üna giderek, tal'hin! Lğ' karar vermişti Va olarak Marsilyaya kadar gel- * Hindistana doğru hareket etmek Bulunan bir gemiye tayfa olarak gl’:]'âı muvaffak ollu b,, Ce vüren bir yolculuktan sorn İ denizin ortasında çok şiddet ""'!ııyı yakalanarak battı. O es . Jan * gafak vaktinin yarı kazanlığı © Uukta b'r kara görür gibi oldu. tü mürettebat tahlisiye sandaf' - a Ptanla yanında bulunan , gördüğü yeğe katar verdi. | ve | | Zayet iyi bir | “İhe güveniyordu . itİnde dti biraz açıkdıktan sonra, dal . yüzücüydü mulmamıştı. — Tahlisiye M giddetirden allâk bullak - olup e. tayfaların hepsi boğuldu. İle mütemadiyen mücadele cetti trce yüzdü F gördüğü Bürçasına kadar — vazamıyacağını 4 Nefesi tkanıyor, gözleri kara - d, Artık tamamiyle batacağı bir | .— biraz ötede, geminin kocaman | | gördü, fevkaibeşer bir kuvvet İ Ek bir kaç kulaç daha attı ve | Hini & ğin üzerine atarak %lnyr: bayıldı. di îu-nqm yakıcı şuaları kendine a. Ağır ağır gözlerini aça h t. Kurtulmuştu! OKÇN Tenha ve kumlu _“'_“'1 e | kş&îîfn nasıl 'ı:urmln_—--şm’ n AMan öğrenemedi. Her halde, .:he.dn;u halde, bir sevkitabil, b *kmamasını temin etmiş ve dal, JA TU karaya kadar süreklemişti. 'tıu:'f nerede — bulunuyor Hind 'N hangi adasında? İmdadına K,, başka insanlar bulacak m: idi? sarıl. vet ki Bunu ilucti gördü.. Gizlen- geç kalmıştı. Adam o #> “Anlının gözleri fal taşı gibi açıl. | Kit Gilerle karşılaşazağını ha tötüyordu? Be Bi Bayet iyi giyinmiş. aç dakika sonra: Jan Lâbred Muhtaç olduğu ihtimamları KŞ kr evde görüyordu. M tadisini tedav eden adarmın va- * Yani Fransiz olduğunu anla . | Bik Yreti bür n arttı ve şüphe- x'hr. Revindi. Başından geçen mace, | ':., “ün tafsilâtiyle anlattı. Rünü Jar aLbrod, ev sahibi « N :f'“l adında bir seyyah — olduğu. laç Mün da tipkr kendisi gibi ma- n:*;_l.'d':ini öğrendi. Lâstel, bir Stri Morl İ Ve asil b A Nak yerleşmiş K F aileye mensuptu... nberi geyahat ve h Dün ( Vh N Ufak tef, İi İ.*ı tlamışsa da muvaffak olame- meşgul ol. ) ÖRh ” buraya yerleşem yeşâne Av - OÜŞ e değildi, h'h Caretle meşgul olan, elli ka . vardı. Fakat hepsi de adamlardı ve yerlileri istis İN başka bir şey düşünmüyorlar . ç için yerli (Hovas) larda âket say—e servet ve saadet! ladagaskarı Fransızlara kazan- lran adam nasıl diktat #, delikanlının yanına gelmiş, ondan imdat — istiyordu.. onlara fena haldp Buna mukabil Lâstel, d Jük (Hovas) ların — kraliçesi Bolikanın itimadını kazanmıştı.. İşte böylece Jan da şimdi Hindistan yerine Madagaskara gelmiş- ti, daha doğrusu Fakat bundan ne çıkar? Onun yegâne mak - sadı, alnının teriyle servet kazanarak maceralar ve sergüzeştler peşinde koş. mak değil m'ydi?. Lâştel onu yandımcı olarak yanma aldı ve kısa bir müddet içinde çalışkan- tlerini an » Jamakta geçikmedi. Böyle dürüst bir adama henüz hayatında rastlamamıştı. . . * Lâstelin işç rıl hatil, şeker kamış kesmekle meşgüldüler, Yakıcı bir. güneş etrafı Birdenbire, garip işini bırakmasına ve old samimiyetle Lâbord “düşmüştü, » kasıp — kavuruyordu. bir kafile, herkesin yerde mıh lanmasına sebebiyet verdi. içe Bal'ka bizzat Lâsteli ziyarete geliyordu. Derhal haber veri ve Lâstel Lâbrodla beraber onu karşılama- ğa geldi. Lâbrod, hiç bir hâdise karşısında hay | ret etmiyecek kadar pişmişti. Fakat bu | defa hayretler içinde kalmaktan — ken- d'ni alamadı. Yüz kadar, güzel vücutlu muharip ve altınlarla bir | inden gü | kat ediyor | mü, süslenmiş çok saray erkânı ve biribir zel nedimeler, kraliçeye lardı. Böyle bir yerde, bütün bu, mücevherat haşntet ve tasvir edilemi - yecek Kiks, genç kraliçenin zenginliğ hakkında miütenimel bir fkir vermeğe altın, Fakat, Jan Lâstel, gi Ralika- ya dikince, her şeyi u enüz çocuk ünün batları , fakat gözlerinde, sarsıl- fadesi vardı , buralara kadar gelmesin- vardı. davet odince, kraâ . | de mühim bir ve rasında kampta geçirmiş ve lamam Kİ Mf Vüllee v T e HABER - “aır postası sinde ör olmuştu içe ona herşe mlattı : Zavallı Ralika büyük bir endişe içi aray ve ordu erkânımdan b dâ karşı gene İsyan etmişler ve kuwvvetli bit orduyla Tananariv civarin- daki yaylaları tı ler ve epeyce te uşlardı. Kuvvetliydi. slih ed'i Rel: gayet Eğ uhakkak mahvola. lerdi. ayıftı eyi büyük bir dikkatle di, bir an düşündü ve sonra b'rden taracak olan adam! ve kraliçeye, onün ba- şayan: hayret maceraları dan son derece mütchass's şöyle dodi: — Madem ki bu adam, ölümden kadar şayatı hayret bir şekilde kurti du. Demek ki Tanmılar onu koruyor caba beni miklafaa etmek istiye d hiç bir şey söylemedi. dizini yere koyarak krali, kraliçenin ümid'nin fev- t göstererek, kısa bir ade şayanı hayret içler yaptı. r diktatör gibi hareket ede- rek, adamın ortasındaki yüksek yay . | lalar yanımlda Mantasosda, içinde iki bin işçi çalışan h mhanesi ve tiştirdi ve âsi ordusunu bir içinde mahvetti. Batıl itikatlara © yerli halk, o- na fevkalbeşer bir deta yarım bir Tanrı nazariyle bakmağa - başladı. Kraliçe bile, ona karşı korkuyla karı . şık derin bir hürmet gösteriyordu. Onu başvekil ol. Lâbrod, selefi. Akis, hümmalı ana: k nasbetti, halkı soy- faaliyetle i gi bir çalışarak refah ve saadete kavuştur: nlar neşretti, yirmi bir çok fabrikalar aç- af ettirdi. Bir çok me. rasim ve eğlenceler tertip eöcrek, kra- t çizdiği plânla Tananariv üzel bir saray yaptırdı. Bu saray hâlâ mevcuttır. | Fakat Jan Lübrod. herşeye rağmen, memleketini utmadı, ve ticareti ya - vaş yavaş Fransızların eline vererek, i himayesi altşna girmeğe iknaa çalıştı. Fakat bir müddet sonra birdenbire kalp sektesinden öldü. Kra'içe Ralikanyn teessürü © kadar müthiş oldu ki, bir kaç gün sonra, oda öldü. Maamafih Jan Lâbrod'un eseri ta- adı ve Fransızlar Ma ikleri Fransanın mamiyle mahvolr dagaskarı işgal e zaman orası. 3 mamür ve müreffeh bir halde buldu- 9 Yüzde kak bir fe'âketten kurtularak ketinden daha büyük bir devleti ki hâkimi olan fakir bir del'ka ölümle bitmesi muhak - | memle- | yam hayret m böyte bitmirşti. . M. Piyer tatil zamanını izciler a. 0 onların hayatım yaşamış, disipli. nino tdbi olmuştur, Resmimiz krahı Çön plânda) bu kampta göstermekte. dir. ra gazelelerde okursunuz: * yaltığı uykudan geçen gün uyanmışt ır.,, ni merak ediyorsanız yukarki resme ba, “mikro fotoğrafi” ile alınan bu vesmi aslı müşti — Plânörle havada kalmakta Dünya dö Ali anl Uykau hastalığı mikrobunun dan tam 20.,000 defa büyütül, rdüncüst' atıyor “ 18 saat havada kalmıştım. Artık yerc inecektim,fakat ortalık kapkaranlıktı,, İnönü kampının en yakın — oldulu nahiye İnönü nahiyesitir. İnönü nahi- yesi, belli başlı tarafları hepsinin bir iyice ve biraz aradığınızı Buraya yerleştirilen göç: ? faydaları olmuş, Rureli dunun her köşesinde olduğu gibi bu tarihi topraklarda da bir kalkınma un- suru halindedir. Son senelerde, bilhassa orta Anadoluyu gezenler, bütün köyle- re bi men ailesinin yerleştirilmesi- ni ihtiyaç halinde histetmişlerdir. Bu iş eğitmen işi kadar ehemmiyet taşıyor. Kampın bütün ihtiyaçlarını İnönü nahiyesinden temine imkân yok. Bunu düşünerek idare bürosunun yanında bir depo yapmışlar. Bu depoyu gezdikten sonra, bir hava kampınm nelere ci oOlduğunu daha iyi anlıyabilirsiniz. İnönünde az adamla çok iş gör- mek prensipini bu depoda tatbik etmiş- ler, Hususi bir depo memuru falan yok. Buradaki 60 küsur planör ile no- | törlü tayyareye arkadaşı Saip ile bakan makinist Ferit Arday ayni zamanda de- po memurluğunu da yapıyor. Depo, sözü burada en çok duyulan bir kelime olduğundan, kamptan onu görmeden ayrılmak istemedim. Ferit, belindeki koca anahtarlarla asma kilidi açtı ve beni içeriye soktu. İlk bakışta buranın ne deposu olduğunu anlamak pek gü Bir tarafta havlu, yatak çar- şafı, yorgan yüzü, yastık yüzü, ta, €i tulumla Bu kısım bir manifotu- Ta ve hazır e& mağazasını andırıyor. Onun yanı başında iş fırçaları, diş macunları, makara, sabun, elbise fırça- | & tarak... Bir tuhafiye — mağazasın benzemekted Üst tarafta kirlenmesin diye konul- muş olan kâğıt, kalem, defter, mürek- kep, lâstik bir kırtasiye — mağazasını hatırlatıyor. Kırmızı beyaz filâmalar, bi çadırlar, tavyyareci gözlüğü de bir or- dügâhta bulunduğumuzu hatırlatmak- tadır. ülmüş Tayyare malzemesi, moit, plânör takım çantaları, barograf, sürat saati, irtifa saati, — kronometre, rüzgir ölçme âleti, mazot, gres yağ hint yağı, motörlü tayyare Sletleriri havacılık kampmda olduğunu- in lüzümlu malzeme, a belli başlı cihaz- ları, tenekecilik yapabilmek için âlet- ler, bir tayyare veya plânörde herhangi bir bozukluk olursa, onun burada der- hal tamir edilebileceğini ve bunun için günlerce beklemek icap etmediğini an- latmaktadır. İşte İnönü kampının adı | Sık sik geçen deposu budür. Bir gün çocuklar plânörün parçala rıimi takıyı Het biri rdı. vazifesini, diğerine hiç danışmadan ve onun yap- le alâkalanmadan yerine getiriyor. Sanki modern tesisatla tir fabrika atöl- yesinde yıllanmış biree usta amele şuuru içinde çalışıyorlar. Halbuki bun- larm hepsi ya talebe, y ya memurdur. — Plânörün kanadını bi e bağlıyan halkayı, onun | binerek havalanacak kodar emniyetle yerine koyan bu bir çift elin her şeyi ay ni muvaffakıyetle — başarmasının acaba sırrı nedir? Bunun en güzel tahlili İn- önünde yapılabiliyor. Birkaç plânörün tahta — kısımlarını takan bu işi plânör takmada kendine ihtisas yapmıya karar veren bir genç ı uallim, gülerek “Eve döndükten sonra kendime kendi eli diyordu. örtüsünü çuvaldızla haretle diken İnönü kızlarından, kad lığın bütün bilgi ve hünerlerini istiyebi phane kalın nakiş işler £ yapaca- keten ma- gır örün lirsiniz. İş başında, eskilerin fert kabiliyeti ve şahsi bilgi için bir gaye ve hayal olarak tasavvur ettikleri hezarfenliği İnönü sırtlarında gerçekleştiren başlı — çocuklarımı, atlerinde de buraların ık kadar neşel dinlenme — sa- güzel baharımı şend İnönü sırtları hiç eksik olmuyan kahka- haların akisleri içindedir. Yalnız bura- andukları zaman değil, hayatla- ütün safhalarında — uğradıkları ukları yenebilmek için insan azmi- nin, yurtseverliğin, yiğitlik ve kahra- manılığın en güzel örneklerini vermiş o- lan bu tepeleri hatırlıyacak olan hava nesli, İnönü topraklarında — yatanları mesut etmek ister gibi durmadan gül- mekte ve kendi neşesinde meml. ü neşesini temsil etmektedir. Bu gönlü açan ve en büy ları güle güle yenmenin gerrınt öğreten eleri arasında İn çocuklarının ine kargı - gösterdikleri hassasiyet ve alâkayı anlatmak için misal söyle- mek inanınız ki güçtür. Yalnız, plânör- le havada kalmada dünya dördüncülü- günü kazanan ve bugün İnönünde mu- im olan Âli Yıldızın şu anlattığını ük zor — Ben havada iken karanlık mıştı. Mehtap da yoktu. Mehtapsız ge- baş- celerde gök yüzü yer karanlıktır. Kendi teğim,, diye düşün şıkalı on sekiz saati geçmiş! saat havada kalmak ve motörsüz tayyare demek olan koca plânö: uçurtacak hava cerey bularak ha- vada kalmak ne demektir; bir düşünü- nüz.... Dalma bulacaksınır, Düşmemek için Bir dakikatık göz kanamak ve bir sa- diye direksiyonu brrakmak yok.. Bü- tüm bu kadar kayıt altında on sekiz Haati de bir hatıra getiriniz. Ön sekiz Aaat değil plânörde kalmak, kuş tüyü Havaya On sekiz bir cereyan yatak içine uzanmak bile pek hoş olma- o kadar bilmediği- vada kalmak ©o bir de benziniz âr olan plânörde yer memek imkânı a saatler, dakika gibi geçiyo zaman ve mesafe- ve * * « Artık cereyan kesilmişti. Yers inecektim. Fakât nereye — inecekti Haydi iyi bir yer buldum. Fakat bı sı kamptan çok uzaksa nasıl haber ve- recektirm? Plânör yere doğru süzülme- ge başladı ve beş dakika sonra bir düz. düğe, hafif bir sarsıntı İle Etrafta hi yerleştim. ışık görünmüyordu. Ne ole mMuBuruz?,.. rasında birçok avak Karanlıklar a» sesleri duydum. Ve iki dakika sonra etrafımı bizim Çö- €uklar çevirmişti. Benim havada kal- idığım on sekiz küsur saat içinde onlar da uyumamışlar ve plânörü takip ct erdi....yş f İnönü kampının üç aylık çalışması- Nr azımsamayınız: Orada günler de- ğil, saatler böyle hâdiselerle geçiyor. ) Cemal KUTAY,

Bu sayıdan diğer sayfalar: