20 Eylül 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

20 Eylül 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Mmaber'in tarihi Romanı:34 HABER — Aksam posta. Yazan: Ikimim Tuna hâkiminin bir kadına zebun olmasına içinden de gülmüştü İçindö bir kin vardı. Alev alev onu ya- kan, müfekkiresini kavuran, âsabmı burdahaş eden bir kin verdı. Ah şu De vudla Gülizarı bir bulsa, kazığa çaktırip | Bskorine recınettirecek ve haklarında gi- na (otyası alıp gömüürmiyecek, İeşlerini hayvanların parçalamalarına bırakacak , te Köse kethüda öğleye doğru Alemdarm yanına girdi ve gaklabanlıklar yaparak onu güldürmeğe, eğlendirmeğe çalıştı ve dedi ki: — Devletlüm, birkaç konak ötede £6- ketlü hünkâr mübarek kudumuna mun. tazırdır, İnşallah mührü bümayuna kavu- gup koskoca devleti aliyenin serdarı ek- emi olacaksın. Şeref ve İzzetin dünyayı Saracak, cariyelerin binlercesi hakipayi- nize yüz sürecek, Gel vazgeç şu kabpeyi düşünmekten! Alemdarın gözleri yaşarmıştı. Dişleri arasında bıyıklarmı mirarak söyleniyor. du: — Şirler olurken penşei karında ler. san. Beni bir gözleri ahuya zebun etti fe. lk Kösa de müteessir olmuştu. O da sev- | mek nedir bilmez değildi. Koca efendisi i Alemdara yüz binlerce kadın feda olsay- dı, ne olurdu? Fakat işte Davud Gillizara kıyamamış ve onu alıp Gelibolu havalisine kaçmıştı. Gözü önünde sevdiği Gülizarm Alemdar yatağında bulunmasına gönlü razı olamı, yacaktı. Kader ona Alemdar yanında kalmağı bu kadacık biçmiz demekti. Köse dedi ki: — Zöten devletlim, on boş yıl yanım- da nimetiyle perverde olduğu efendisini gammazlıyarak öldüren Davud gibi bir mel'ünun size yar olmasına akıl ermezdi. Köse kothüda bu makul sözleriyle A- Yemdarı yatıştırmış ve alıp serdari ek- reme götürmüş, yolculuk işleri Üzerin - de konuşma behaneleriyle Alemdar a. vütmak nöye mütavakkıfsa yapmıştı. Ser Gar da işi anlayınca Alemdara hayret etmişti, Yaşı bazı böyle bir maceraya mü | sait olmıyan Tuna hâkiminin bir kndma zebun olmasma içinden de gülmüştü. Gece basıyordu. Bugün Alemdarm en | ” gamlı zamanıydı. İçinde derin ve anin - gilmaz bir sıkmtı vardı, Keşki köse ket. | büdaya verdiği emri geri almasaydı, bel- Xx! kösn Gülizarla Davudu ele geçirirdi, Fakat bir taraftan da buna imkânı var. dı? Elbette minareyi çalan kılıfını ha « sirlemıştı. Kimbilir şimdi Gülizarin Da - vud nerede hemhezmi visaldiler, Paşa erkenden çadırma çekildi. Hava- ân da tek bir yıldız görülmüyordu. Daha A AY 2'E GİRE XLS EE — EY, heye bir şey söylemiyorsunuz? bira koyu ve korkunç bir gece yayılmış. ezan vakti karanlık başlamış ve birden- ta. Alemdar bu gece yalniz bir çay İçmig, biraz da kızarmış ekmek yemişti Ona ; rağmen gönlü bulanıyordu. Şiddetli bir pas ağzımı kurutmuş, dudaklarını çatlat müştı, Bir köşede saatlereo uykusuz düşün - dü, durdu. İstanbula gidince ber geyi hal. ledecek ve muhakkak bu oyunun İnti - kammı alacaktı. Dışarda yaprak komi al damıyordu. Heva sanki yaz gecesi gibi | sıcaktı. Zelzele mi olacaktı, neydi? A- lemdar dışarda canhiruş bir haykirış dü- yar gibi olmuştu, Derkxl çadırından dı- garı fırladı ve dinledi, Muhakkak bu bir feryattı. Çünkü henüz uzak tepelerde ak- si devam ediyordu. Ortada hiç kimsecik. ler yoktu. Arada sırada nöbetçinin kaloş- larının çıkardığı ses duyuluyordu. Bu haykırma bir daha tekerrür etmedi. — İhtimal, dedi, bir baykuş haykır- magtır! Maahaza Alemdar tedbirli bir sdamdı, İhtiyalen silâhmı muayene etti, tetiğini açarak yanıbaşıma koydu. Ne olur, ne ol. maz. Böyle adamlar dalma tehlike için- de sayılırlar. Uyanık bulunmak zarar vermezdi. Alemdar genç yaşmdanberi Çerkesler gibi yeri dinlemekte mahirdi, Kulağını toprağa dayadı, dinledi, Arada sırada bir dipçik vurulur gibi bir ses du, Yüyordu. Alemdar silâhmı elarak tekrar çadırından çıktı ve beş on metre Üerli. yerek etrafı dinledi, gezdi. Kendi kendi- ne güldü. Sinirleri bozulmuştu da ondsn böyle vesveseli idi. Yokaa no münato - bet, bir tehlike olsa bilo herhalde bura- da olmazdı. Çadırma döndü. Alemdar çadırdan iki yüz, iki yüz e. Hi metre uzakta üç çalı adım adim ve çok yavaş hamlelerle yürüyordu. Gören bun. ların canlı birer mahlük sakladığını kabi) değil anlıyamazdı, İşte yanyana bitişmiş üç yabani ot yığınıydı. Halbuki bu mesa- fa iki yüze indi, yüz elliye indi, yüze in- di, elliye indi. Alemdara da derin bir uyku çökmek üzereydi. Artık yorulmuş, düşünmekten kafası karmcalanmıştı. Neredeyse uyu . yacaktı. Birdenbire pek yakında bir hir- gırtı duydu. Muhakkak bu gece burada bir şey vardı. Dinledi. Nefes olmiyarik dinledi, Bu hışırtı gitgide çadırına doğru yaklaşıyordu. Birkaç dakika sonra iki kuş süratle u- çuştular. Alemdarda şüphe kalmamıştı. Küuşiar gece boşuboşuna bu kadar sürat- le uçmazlar, bu kadar korkarak kaçmüz. lardı, Herkalde üzerlerine gelen bir şey- ler vardı, Alemdar bu sefer dikkat ve itinayla ve Sadun Alev, gayet yavaş bir sesle cevap verdi: — Zavallı kimseler! vergi bir şey sanıyordum.. acımadan alay etmeği, yalnız Nanaya Boğazını temizlemek için öksürdü; fakat ses açılmadı. Prenses başını eğmişti. Sadun, âyni kısık sesle devam etti: yere çökerek sürüne sürüne çadırındon uzaklaştı ve ses duyduğu İstikametin eksine doğru, yığılmış araba ©nkazınnı arkasma sindi, Dikkatle otrafını gözlü - yordu. Ende silâh: tetikteydi, Filha - kika çadıra doğru liç kara'tınm yaklaş. tığını gördü. Bunlar toparlaktılar. Biraz daha yaklaştılar. Artık (Alemdar, Üç metre kadar uzakta, Üzerlerindeki çali- larin sürünen Üç adami sarih bir gekii- de görüyordu. Bir tanesi çadırm kapısma doğru süzül dü. Diğerleri iki kenarda kaldılar. Elle- rinde gecenin koyu karanlığı içinde dabi wildiyan silagüleri görülüyordu. Alemda, rın hiddelinden dişleri biribirine çarpı - yordu. — Vay mel'unlar, demek biraz daha gecikseydim, beni gebertmiş olacaklar - dı. Şimdi bunlara bu hareketlerini paha- ya oturtmak lizımdı, Tek başma bir si, Mihln iş kişiyle mücadele etmek güçtü. Onlar da silâh atarlarsa belki Alemdar varulabilirdi. Alemdar öyle ufaktefek şeylere pok kulak asar bir adam değildi. Eğer geco olmasa bunlar on kişi de bu- luntalsr evelallah milcadele eder ve alt olmazdı, Fakat gece mücadele güçtü, Alemdar eline güvenirdi, Çadırin beri tarafındaki pek âlâ tam nişengihtı, Onu bir kurşunda yere devirmek ve içerde- kini birekıp öbür taraftakini de hakla. mak, sonra da çadırdakini canlı olarak ele geçirmek en doğru hareket olurdu. Onlar bu ansız hllcum karşısında ne ya, pacaklarını gaşırscaklar ve olmuş armut gibi devşirileceklerdi. Alemdar nişan aldı, ateş etti, Gece nin boşluğu içinde vızlıyan bir kurşun göz kırpmadan hedefine isabet etmişti. Çadırm bu yanındaki herif bir feryad kopararak yere yığıldı. Alemdar şayan: hayret bir çeviklikle yerinden fırlıyarak çadırın arkasından döndü ve öbür ta - rafta yere yatan herifin üzerine hançe- rini fırlattı, Çadırlardan boşandılar. Meşnlelerle ortalık yarı gündüz gibi oluştu. Asker. ler, kaş çfondiler, memurlar, köse ket- hüda ve kerkea gözleri yerinden uğrr. yacak gibi büyüyen Alemdarı elinde si- Mh tüterken buldular, Çadırınm sağında solunda iki adam birer çalı demeti yanında yatıyordu. He. riflerin ağzmdan toprağı epeyce kan sızmıştı. Sağdaki, kuryumu köprücük ke- miği altından yemiş, henüz ran çekişi. yordu, Hançer, diğerinin kalbine gömül, müştü, Alemdar haykırdı: (Devamı var) ı ZU ALU va9 YI I8 LİN Yazan: R. Rober Düma — İN 4 N 64 — Çeviren: F. Kı Dikkatle baktı. Bu adam Velterdi Doroteyi Paristen kaçıran adam. Maks teklif etti: — Büfeye gidelim mi? İki kardeş kabul ettiler. Beraberce Üç salonu geçip büfenin bulunduğu #alo- na girdiler, Fon Strammer ve nişanlısı ilo baronun birçok zabit arkadaşları ©- radaydılar, Minna yeni gelenleri gülüm.” siyerek fon Strammer de başını sert bir hareketle eğerek osolâmladılar, Herkes Nikelti hayranlıkla #üzüyordu. Maks içini çekerek: — Size herkes kayran Nikol! dedi, Ve Rokura dönerek devam çiti: — Na mes'ut bir kardoşsiniz! — Siz dö mes'ut bir kavalyesiriz sa- nırım. Nikol yanmızdan ayrılmıyor. Üç dansta da hep sizinle kalktı. 'Nikol lâfa karıştı: — Dostumuz gayet iyi dans Gayot mükemmel bir kavalye... Büfenin bulunduğu masanm “Önüne gelmişlerdi. Maks, Nikole ikramla meş- gülken Rokur hizmet eden gartonları bir polis güzüyle tetkike koyuldu. Ma - anın Iki ucunda v6 ortasında, davetli, lere karşı duran üç metrdotelden sol - daki dikkatini çekti. Bu adamı taniyor- du, bir yerde görmüştü. Fakat nerede? Dikkatle baktı. Evet, bu adam yakan- et değildi, Ona doğru yaklaştı ve hatırla- dı: bu adam Velterdi. Doroteyi Parlsten kaçıran adam... Salonun #icağından bunalmış bir adam tavrıyla dışarı çıktı, uzan bir koridora saplı, Küçük bir odanın camlı kapısı ö- nünden geçerken Maks ile Noeli gördü. “Sevgilileri yalnız bırakalım!,, diye dü. şünerek yoluna devam etti. Koridorun sonunda kapalı bir kapı vardı. “Plâna na zaran burası generalin yazıhanesi olmak lâzım, Girelim.,, Kapıyı kill bulacağını sanıyordu, fakat açıktı, Girdi Fon Rögviçin yazıhanesi, yalnız birtek ampulü yanan tavandaki olektrik avizesi. le hafifçe aydmlatılmıştı. Rokur duvaria- ra göz gezdirdi. Lâboratuvarın gizli ka - pısmı arıyordu, Fakat bir şey farkede- medi. Bir perdeyi kaldırıp altını elleri- le yokladı. Karşı duvara geçti, orada bü. yük bir tablo asılıydı. "Belki bu tablo- nun altmdadır,, diyo düşünerek tablonun çerçevesini elleriyle tutup hafifço Kül dırmağa teşebbüs etti. Arkasında hafif bir tıkırtı işitmişti. Başını çevirerek baktı: metrdotel kıl - Emdaki Velter kapıda durmuş, ona bakı- yordu. — Bir goy mi arıyorsunuz efendim? Velterin sesinde hariz bir istihza ve milerimi suç Üzerinde yakalamaktan do - Zan bir sevinç gizliydi. Rokur taarruza geçmek bissetti: — Davetiileri casusluyor musunuz? — Estağfurullah efondim. Yalnız bu, ediyor, İlzumunu yası biraz karanlık da elektriklerin DOP sini yakmak istedim. z — Peki öyleyse. Elektriği yakıp #İ din. Rahatsız edilmek istemiyorum. Metrdotel yerinden kımıldanınadı” — Burası Ekselinsm humust DU da... Belki de yolunuzu şaşırımı#” diye düşündüm. Tuvalet 80 kapi. Sizi bu odada tablonun ÖN görünce... Rokur, sözünü kesti: — Ekselânsn yazıhanesinğe va Sİ men İşi ne? diye düşündünüz değil mİ” Kumiser, metrdotele doğru yürüdü tabikiramiz bir oda fle devam et: — Uşuklarla gevezelik etmek, 98 hesap vermek âdetim değildir. Çıkn” Velter sarardı, Selâm vererek SÖ” İçerde kalmağı Ihtiyatlı bir hareket #9 mıyan Rokur da onu takib etti. gri Salona girer girmez genersli ri Bir köşede zabitlerden mürekke? grup arasında onu görünce yanına laştı ve konuşmak için fırsat bekledi: — Ekselâns. Yazıhanenizde çok gi” zel bir tablo var. Uzun uzadıya #€ 2 tim. Fevkalâde! büyük bir resam #eridir sanırım, Sustu. İçinden “eyvah! diye dügün Resimden de hiç anlamam. Bu kadi” becerebildiğime de şükür?,, — “Aile arasinda bir yemek, ni gördünüz demek. Resme merskıni# mı? — Sanat münekkldiyim. — Şu halde tablonun Hollande BO” tebi mensuplarından biri tarufmdan a medilmiş olduğunu ği Bel Ber esork.. Rambrandn talebeldii”” den Jerar Du'nun eseri olduğu sani j Maalesef imza yok, ne yüzünde, ne öt 7 tablolarda olduğu gibi arka tar” dü. — Evet efendim, Yüzünde im tu. Arka tarafında varmı diye çer! aralamağa davranmıştım ki metrdeti” miz beni bu zevkten mahrum etti. Belli belirsiz bir tebeesiim gene” dudaklarmda dolaştı, Özür diledi — Terbiyesizlik etmiş. Afredersi Size tabloyu bizzat göstermeme müseaöi ediniz, — Hayhay efendim. — Lütfen benimle beraber geli siniz? General, nezakele Rokuru yazi. sine götürdü. Tabloyu uzun wzun rettiler, Salona döndükleri zaman kel! karışarak uzaktan generale bakti. ge ter ona yaklaşmıştı. Bir geyler #0” General omuzlarını silkti, Rokur BÜ. sodi, “Velter papara yemekle messi v (Devamı ver) gi“ EA 20 ENE GU EE mak, ne olduğunu, ne yaplığını anlamadan kendini sokakta bul yg ttiklerine inanmak istemeden, rastgele yürüyor, bir Y da kendi kendine söyleniyordu: #0 — Mümkün değil.. bu koketlik olamaz.. Bununla beraber” caba bana müsaade edecek mi?.. g Ertesi akşam Sadun prensesin evine koştu. Onunla husüİ Hiç rette konuşabilecek miydi? Daha açık bir cevap, daha müs — Bilmem neden böyle söylüyorsunuz. Kimseye karşı, Nana Yı sevdiğim hissini verecek bir harekette bulunmadığımı zannediyo” Tum. Prenses gülerek: — Orası öyle! * dedi. Fakat zoraki kahkahası birdenbire kesildi. Sadun, asabi hareketlerle, koltuğun kenarım tartaklıyordu. Sö- züne devam etti: — Ben evlenmiyeceğim. Çünkü, sevmeden evlenmeyi, insanla» rın yapabileceği en büyük yanlışlık sayarım. Prenses, yalnız: — Çok büyük söylüyorsunuz, diyebildi; ve kendisinde onunla €Glenmek cesaretini bulamıyarak, sustu, — Hem de en ağır, en aptalca bir yanlışlık; çünkü, hemen pe şinden gelecek olan korkunç cezasından kurtuluş yoktur. Prenses kızararak, dedi ki: — Demek siz kendinizi mini mini yaramaz ilâhın oklarma karşi siperde sayıyorsunuz. Sadun ayağa kalktı. — Benim sev İm, dedi, evlenme teklifinde bulunamıya» cağım bir kimsedir. P nla beraber, onun hayali, beni da'ma bir yanlışlık veya kabahat işlemekten koruyacaktır. Karşılıksız ve & mitsiz olarak ona verdiğim kalbimi başkasile kirletmektense haya" tomın sonuna kadar yalnız yaşamağı tercih ederim. Sadun şaşkın gözlerle bakan prensesin önünde, iki kat olurda” sına eğildi. Mahmuzları şıkırdadı. Kapıya doğru bir adım atmıştı. Prenses de biran duraladıktan sonra, ayağa kalktı. Bir kraliçe kadar vekarlı ve ayni zamanda tatlı bir tavırla, elini genç adama w zattı, Dedi ki: işiinen bir kimse, bu hissinin derinliğinde ve sonsuz Iuğunda yanılabi Sadun bir hareket yaptı. Prenses, aldırmadı, devam etti: — Fakat eğer aldanmıyorsa, eğer gerçekten, kalbini karşılıksız ve Ümitsiz vermişse, dünyada bu kadar yüksek bir bağlılıkla öğüm miyecek ve duygulanmıyacak kadın yoktur. Sadun, söyliyecek bir kelime bulamıyarak, prensese bakıyordu. Prenses, güzel yüzünü bir güneş ışığı gibi oparlatan hafif ciddi bir gülümseme ile devam etti: — Hayatınızın sonundan bahsetmek için henüz çok gençsiniz. Ancak, eğer hayatın güçlüklerinden yılmıyacağınız doğruysa, eğer, gerçskten, göründüğünüz gibi iseniz, bütün kadınları kendinize bağ” yabilirsiniz, Elini çekmişti. Sadun başiyle selâm vererek, salondan çıktı. Ve, ümit elde edebilecek miydi? bi Prensesin evinde, çok neşeli ve karmakarışık bir kalabalik du, Ne inkisar! ne azap! di çel Kendisi içeri girerken, bir uşak de, ellerindeki çalgılari* müzisiyenlere yol gösteriyordu. pof Holde Platon yanma geldi. Bu gürükülü kalabalıktan Pe lanmıyan Sadun sordu: N — Bu nedir, böyle?.. Platon cevap verdi:. — Yeğeninin döğüş yıldönümü! Ben de onu kutlulameğ yorsun sarımıştım. Sadun, omuzlarını kaldırarak: — Ne gezer! dedi; aklımda bile yoktu! Ben buraya, P$ düşünce ile gelmiştir. Platon, merinun bir gülümseme ile sordu: — Neymiş o düşüncen?.. Sadun kızardı: — Şey.. Ziyaret için gelmiştim. Dansedecek misini1? — Tabii ya!,. Hoşuna gitmedi mi, yoksa? diri ,0 — Peki, hiç olmazsa gidip.bir buket yaptırayım. Böyl€ Jumu sallaya, sallaya gelemem yal ge (Devamı ver)

Bu sayıdan diğer sayfalar: