21 Aralık 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

21 Aralık 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Haver'in tarihi Romanı: 5 Vezir Alâeddin, Abdürrahmanı kollarından tutarak telâşla sordu Evlerin pencerelerinden irillufaklı ka- falar sarktı, meraki: halk süratle yolun etrafma doldular, Çocuk hez tarafa dehşetle baktı. Sarıl. yntştı. Kaşmak imkânı kalmamıştı. Şimdi neredeyse ken i iskip edenler de ye- tişmiş olacak cak onlarm kızgn ve argın Yakar ve tekmeleri altında can verecekti. Bir an içinde çocuk, bir ak gihi atm &. zerine fırladı ve bacaklarından yapıştığı Askeri atından yere yıktı. Gözlerinin or- tasma vurduğu dehşetli bir yumruğun göz boşluğunda çıkardığı tüyler Ürporten sesi duyan halk geriye çekildiler. Göz çuku - rundan fırladı ve yeniçeri boynu kesil - miş bir manda gibi Inliyerek, haykırarak yerlerde yuvarlandı. Çocuk biriken hal . km içinden bir kara yılan gibi süratle sıyrıldı, yan yollardan birinde kayboldu, Arkadan yetişenler kamçısı donmuş pâar- makları arasmda !ki parça olmuş bir hal. de, yarı ölü yeniçeriyi buldular. Helk haykırdılar? — Vezir Alâeddin geliyor, savulun! Alâeddinin üstünde hünkâr Orhan gibi bir kaftan, ve başmda kabarık örgülü bi. yük bir sarık vardı. (1) Ha'k hürmetle zaf kurdular, Vezir AM. eddin etek öpen çavuşlardan birine sor. du: — Ne var, ne bu teliş? — Sultanım, veledin biri Çandarli Kara Balil devlethanesini taşa tuttu, Devletli Hetilin iradesiyle piçin hakkından gel -| inek diledik, ama, erişemedik gevketlğ! vezir” — Niçin taş atmış, aniadmız mı? Biz kimiz ki devletli vezirim. Kars Halila sual irad edelim! Alâsddin kızdı vo haykırdı: — Defolun bre it sürüsü. Kara Hali. Min bir şikâyeti varsa hünkâr kapıları kü- şadedir. Bir çocuğun arkasından bu ka. dar gürültü ve hele devlet kapı kulları da bulunduğuna göre ne âr bir iştir! Halk biribirine bakıp tasdik ettiler, Ve- zir haklıydı. Nihayet bir devletli kapım da taşlanmışaa ne olurdu? Bunun için bir masumu yakalamak ve hele pare pars et mek karariyle böylece savlet etmek ha. kikaten ayıptı. Takip edenler veziri görünce kenarlara çekilerek hepsi kaçacak bir delik, sakla- nacak geniş bir gövde aradılar, Alândâln yüzü kıpkırmızı, dudaklarının kenarlarında beyaz dükerlilder birikmiş bir haldeydi. Çok geçmeden uzaktan koşarak geler A 9 EY YE A (TE A ZE 7 YAA EY DU Bİ büstütün Kor- rk, ŞE bir adası bu manzaraya r hsl verdi. Saçları â perişan bir halde vezire doğru hayk ca | rak koşasa bakan halk bağrıştılar! — Gazl Abdürrahman bu! Filhakika vezirin yanında soluk soluğa duran ve elini kalbi üzerine bastırarak| teneffüs etmek için müşkülât çeker İbt- yar, kahraman Abdilrrahmandı, Vezir Alâeddin, Abdürrahmanı kolların. dan tutarak telişla sordu: — Ne o gazi? Telâşm ndendir? Devlet mi elinden gitti, hünkâra bir hal mi düş- 41 Ne var, çabuk söyle! Abdirrahman gazi, etrafına dehşet ve- ren kanlanmış gözlerini devirerek hay- kırdı — Şevketlü vezirimle hesabım Evlâdrmı takip edenlerle boy ö geldim sultanım. Çandarlı Kara Ha'” e-| vinden bendene çirkef atıp sebetmişler . dir. Gezi evlâdi, onlara his | Halk darmadağınık oldular. Asker, ça-| vuşlar, onbaşılar, yüzbaşılar kaçıştılar. Ağzından kan fışkıracakmış gibi tâ saç- larının diplerine kadar kızarıp moraran| gari Abdürrahman karşısında koca zel ve hünkâr kardeşi Alâeddin bile dehşet| duydu. Bu vaziyette onu bir deliliğe mevket.| mektan tevakki gerekti, Zaten meydanda Abdiirrahmanla vezirden başka kimse -| cikler kalmamış, pencerelerden kafalar çekilip kafesler arkasma korkuyla sin - miş. Alâeddin, Çandarl: ile Gezinin ara- sını açmanın da zamanı olmadığını bül *| yordu. Çandarlı da hünkürm akrahasıy.' di. Ona da kara Halli denirdi, oda ön saf- ta dişlilerden biriydi, Tam memlekette ka- nurları vaz'& ve yeni ordu şekil: tesbito kalkışıldığı zaman böyle ekâbir ve rical Aârasma kara kedi girmesi hiç de doğru! olmazdı. | Alânddin bütün bunları birkaç saniye | İçinde düştnerek söyledi: — Gazi, sen umur görmüş bir askersin. Çandarlı Kara Hell) hepimizin yarım'zdır. Kendisini hünkâr da, ben de severiz. Böy- le bir eultefehhüm varsa dahi bu nihayet karı ile çocuk arasmda tahaddüs etmiştir. Buna sizlerin hissiyatnızın karışması bir abes İştir. Bence, çocuğu tekdir daha eslem bir a- meldir. İ Abdürrahman Gazi, Çandarlı hak * kmda söylenenlerin na mans ifade ar.) ğini anlamıyacak biri değildi. Yani Alâ -| eddin, Abdürrahmanı hünkârin ve Kendi! siyle tehdid ediyordu. İ Kâbuslu bir gece geçirdim. Fakat bu sıkıntım, beyazlı İnzin ef- Sanesinden ileri gelmiyordu. Herhalde. yemeği fazlaca kaçırmış ola caktım. Bütün gece, dimağım, frenleri bozulmuş o bir moför çılgın hığiyle, durmadan işledi. Başdöndürücü bir süratle, beni biribirine benzemiyen bir sürü Alemlerde dolaştırdı. Fakat bu karmakarışık rüyaların (hepsinde; rüzgârla dalgalanan, zanbak beyazlığında bir eşarp, ucsuz bucaksiz bir uçurum üzerinde, muallâkta sallanan bir çeşme, bu uçurumun karanlıkları içine yuvarlanıp kaybolan bir kadın silueti, gözlerimin önünden, mütemadiyen tekrarlanan bir sinema şeridi gibi, durmadan geçiyordu. Hülâsa, beynimin mekanizması, öyle başı boş bir hızla çalıştı ki, hasıl ettiği asâp sarsıntısından bir türlü kurtulup da, uy kucağında dinlenmeğe vakit bulamadım. kumun sükünet v Anladım ki, düşüncelerimiz bir kere geni azıya alınca, artık hiç bir irade kuvveti, onların peşinden sürüklermemize mani olamıyor... Bilhassa bu düşüncelerin kaynağı insanın tahteşşuurunda bulundur fu zaman... Gün ağarırken biraz sükünet buldum. Şu kararı vermiştim. — Yarm,diy göre, bugün yım.. öğreneyim.. bileyim! um * Bü kararı verdikten sonra, asabım yetıştı Bir kaç saat rahat uy” ku uyudum. Fakat, gözümü açar açmaz, yataktan fırladım. Alelâcele yüzü mü gözümü yıkadıktan sonra; soluğu aşağıda. Gülü ninenin ye urmda aldım. Güllü nipenin, işi biraz hafifleyince, çene çalmakta pek hoşlam dığınr biliyordum. Güllü ninenin köyde ve civarda tanımadığı, bil Daha doğrusu, sabâh olmak üzere olduğuna şu garip kızın kim olduğunu, ne olduğunu soruştura" Hiç olmazsa, tehlikenin ne taraftan geleceğini değil mi? İ ölgüşmek d — Dün, düğünde bulunan kızlar arasınd baştan aşağı beyazlar giyinmişti tavrından başkalarına hiç benzemediği Yazan: Ikimim — Şevketlü vezirim. Dedi. Keramet bu- yurulur, Ama, b ğildir. Kendis na Âmll olur. nim oğlum o cinsten de. tekdir isyanı- Yoksa, tasmimimiz bünkâr ailesiyle boy idir. Fakat oğlumu takip ve tahvif edenlerin hakkından gelmektir. Bunca seyyiat içinde bir benim evlâdım mi teeriyeye müstahak görülmüştür. Af ie müsamaha büyüklerin şanmdandır ve- ririm. Çandarlı devlethanesinden böylesini mi umardık? Alâeddin ve Abdürrahman yan yana bünkür sarayına doğru yürüdüler. Alâed- din kızgın bir boğn gibi haykıra haykır konüşan gaziyi teskin için bir yol buldu, — Gazi, Dedi. Bu ciheti hünkâr buzu. runda da müşavere Andronikoa | harbe hazırlanmış. Düşman ordusuna biz-| zat bu kâfir kumanda etmektedir. Hin-| kâr harbe karar verdi. Bu noktalar etra - | fında bir hayli endişedeyiz. Ben dö seni arandım, ederiz, (Devamı var) (1) Orban padişah olup Alkeddin de vezirliği kabul edince devlete ait işler he- men tamamiyle Alâeddin üzerine bırak- marşta. Aleddinin ilk vezettiği kanunlar sikke, kıyafet ve askere alttir. Alâeddinin bil. hassa kıyafetler nazarı dikkati celbetmiş. tir. O vakitler en büyük farika sarıklar- dı. Bundan sonra kaftanlar, kürkler, ku. maşlar ve astar İle diğer tezyinat da kıy- met almışsa da sarık sınıfların tefrikine a | Himet vlarak İlk safta gelir. i Bu hüsasta Hamiher Aliyor ki: | “Sultan Osman zamısnmda o Rumlar! başlarına allam işlemeli takkelor, Türk. menler üzerlerine tülbent sardıkları kırmı. | Mi keçeden mamal külühler iksa ederler. | di, Osmanlıları bu İki kavmden tefrik! otmek için askerle hükümdarın maiyetin- ! de bulunan wemurine beyaz keçeden ma- | mal külâhlar, Beyler esnayı harbde Bilecikte imal 6. dilen beyaz koçe külâhlar Iktisa ederler. di. Bultan Osman»*gibi bir kaftan iktisa &y, liyen sultan Orhan sarığı kabarık örgü- leriyle pederininkinden ayırd olunurda. Sarıkalr hakknda şa küvanine Yıldırım Beyanıd ramanma kadar riayet edilmiş. | tör., Hammer tarihi cild 1 » sayfa 145. Osmanlı kıyafetleri hallanda İdris, Sa-| deddin tarihlerinde, Sutakradede, Lütfi paşa tarihinde, Clhann'imada taisilktir | bahisler vardır. mediği yoktu. Dedikoducu olmamakla beraber, insanlarm, ağızdan ağıza fısıldanan, ve uz ın uzadıya verileci ek izahlardan çök daha ve — Gülü nine, dedim, şimdi kahvaltı ederken, sizden bazı şeyler iniz? bana ii ei malümatı verir mi: bir ve g İ ini tanır musımz? — Beyazlar giyinmiş bir kız mi, dediniz? — Evet, baştan aşağı... - Biraz kibirlice, diğer arkad. arma pk Ta kendisi, — Mutlaka, Ayşe teyzenin yeğeni olacak. Hemen sordum: — Ayşe teyze kim? — Ta yukarıda, dağ yolunun nihayetinde, çeşmenin ilerisindeki küçük bir evde oturur... İhtiyar bir kadıncağızdır. tanesi vardı & tarzından, gerek örülüyordu. Bu kız buradar sokulmıyan bir kiz — 24 Oğlunun yüzüne bakarak Wâvo etti: —Düşünceli görünüyorsun. Hastaların- dan birimin hali fena galiba? — Hayır anne... — Söyle çocuğum, derdini annenden| gizleme... Bir şeye canım eıkılmış, behli...! Söyledi: — Janın hali beni düşlündürüyor. — Makinesi mi? — Hayır. — Peki ne? — Şlndi kapıda gördüm. Eve yeni ge- liyordu. Bu saatte ve öyle bir halde ki. — Yapma Jerar, biraz müaamahalı ol. Janın da eğlenmeğe hakkı yok mu? Bir kaç gün evvel bizzat sen onun lâboratu- yarına kapalı kalmasının doğru olmadığı- nt söylemiyor muydun? Jorar sesini çıkarmayınca sordu: — Ne düşünüyorsun? Kimi? — Nişanlısını... — Bana bahsettiğin matmazel Löveyri- yeyi mi? — Evet, Ya Janm bu halini duyarsa? — Duymaz. Jerar başını salladı ve düşünceli dü, günceli mırıldandı: — Jandan hiç ammazdım. Madam Gallua oğlunu dikkatle süzüyor- du. Bilhassa şaka eder bir tavir takma- rak: — Dikkat Jerar! dedi. Genç dektor İçini çekti. Sonm bahs: de. giştirmek için sordu: — Gelen veya telefon eden oldu mu? — Küçük Barmiyen için geldiler. Hali iyi değlimiş, — Uğriyacağımı söyledin mi” — Evöt, Evo dönüüce-söylerim, dedim. — Esmeri gileyim; Annesini öptü ve dışarı çıktı. Jerar gidince madam Laşranj uzun müddet düşünceli durdu. Yavrusunu hangi wtrab ve keder beklemekteydi? xt PLATİN KRALI O gün sabah gazetelerinin hepsinin bi- riaci sayfalarında elli yaşlarmda kadar bir adamin fotoğrafı göze çarptyordu, Fo toğraf şöyle takdim edilmişti: Edvard C. Reading Serlevbaların hepsi aşağı yukarı şu menldeydi: Plâtin kralı Pariste Serlevhayı takip eden yazılar bhevndisi bildiriyordu: “Amerlkanm ve dünyanm en zengin 4- damlarmdan plâtin kralı Edvard C. Kes. ding dün Parise gelmiştir. Refakatindeki zovattan siman malümata göre Amerikalı zengin Pariste memleketimizla en iyi mü. — Peki, bu Ayşe teyzenin, yirmi yaşlarında, güzel “9 giyinen bir yeğeni mi var? — Evet, Melike bu yaşlardadır ve teyzesi onu beyazlar giymeğe alıştırmıştır. — Fakat bu kız, daima teyzesile beraber oturmaz — Bilâkis... İstanbulda tahsilini bitirip döndükten teyzesinin yanından ayrumamıştır. Tey2e ile yeğen yaşarlar. Biraz da vahşidirler. Kalabalıktan hoşlanı rinden başkasile meşgul olmazlar ve başkalarının gul olmasını istemezler. Zaten, oturduklar ev de köyden Civarlarında. bir çiftlik, bir de başka küçük bir evden b bina yoktur. Onlar, bu hücra köşelerinde, kendi şarlar... — Kimse ile görüşmezler mi? — Yalnız slış veriş için köye inerler... Rastladıkl rkaç kelime konuşurlar. Hemen evlerin? gizli kapaklı şeylerdir. Başkalarının fikirlerine, tavsiy hemmiyet vermez, kendi bildiklerini okurlar... ile ayaküstü | tehassın hekimlerine mr zusundadır. Malüm olmıyan bir malül bulunan ve Amerikan tedavisi kabil görülmiyen milis dele da Fransız tıb Slemine etmeği lizamlu görmüştür... il & Akşam gazeteleri de ayni Me tekrar © ha tafsilâtiı olarak ge” Plütin kralmın indiği otel #8 p muhasarası altındaydı. Reading çok maruf bir çehre hayır iyleriyle do bilkassa şöhret gli müşte. Umum! harb oanasında e yg ! VA£ devletlerinin zaferi için İd harcamış, cephedeki askerler0 eği yollamış, hastaneler tesis etmi z essüs edince birçok harab ki işine para vermişti. Hastalığına teşhis konulması niz doktor! vücudunun e tices| fevkalâde yıpranmış oldı ölümünün birkaç aylık bir #arD8f? z vakkıf bulunduğunda mate bir kurt ümidi görülmüyerÜ! ii tam ve kat'i bir istirmhat öl” S4 müddet tehir edebilirdi. Dokt mi'yardere açıkça bildirmişle! > Fakat, çok yakım bir stkte Bİ eg küm olduğunu bildiği halde ya” yordu. İşleri garetecilerle gö: yor, mülâkat üstüne mai — Tembel bir hayata asla rs | Öleceğim. Fakat Iş basımd8- beni çalışmaktan menediyorlsr" mel bul edemem. Ölürüm hirka KÜ edebilmek için prensiplerimde? yapamam. , Bs EE Doktor Jan Düran plâtin neşriyatı büyük bir alâksyis teydi. Bartaz bazan onun Işitiyordu: — Doktorlar ya aldanıyorlarıBi Bartaz da o zaman efendisi. bakıyor ve onun gihi dülşülnüyeri"” torlar aldanraş olabilirler Fi aldanamaz. Readingi makinede etmek kabil olsa? E.C. Rending her gün bire” almaktaydı. Beş kâtip olunan bu mektuplarda doktö” fakir, şarlatan birçok klms© iyi etmeğe talib oluyorlard. Bi üzerine derhal tahkikat yapi” serisinin çarlatanlar tarafmds” anlsşılsyordu. Bir sabah mektuplardan bir! dikkatini çekti. Bartan İmes. mektup Amerikalı milyarder€ mp tavsiye ediyordu: a Ni ARA Ve gey ey per İZ ni Şİ İİ İĞ İĞ Ğİ İİ İİ ml AN * İL (Devam ei di küçüktü değil & v EA & da kendi BE E ii âle & ari, iyeleri* — Eh, demek biraz münzevi ruhlu geyler. Yeşip? buna bir diyecekleri - Fakat?.. ık ya... — Tabit yok! fakat... — Halkın onlara bulduğu kusur bu değil... — Daha ne kusurları varmış? — Nasıl anlatayım, bilmem ki... denemez ama, gene göze çarpıyor İşte. vi ee Doğrudan dejlrui? yşe teyzenin ten kaçınması, kibir tazlaması, tabiatinin öyle olmasında” terinin yükseğe bakmasından ileri geliyor... (Deça 85) /

Bu sayıdan diğer sayfalar: