19 Şubat 1933 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5

19 Şubat 1933 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Na Çizgiler | Sinema o | S, — Acaba bir gün gelip si- | tema tiyatroyu öldürecek mi? | - Asıl bugün tiyatronun | inemayı öldürmesinden kor.| lar?., 8. — Neden?! B, — Sesli sinema çıktıktan *onra bu sanat için tiyatroyu | VE öpereti taklit etmek moda oldu! Alfred Savoir — gibi iyi r filmin temelini tiyatro bün- inde arayanlar, eski piyes i sesli sinemaya adapte 6- vari. $. — Doğru değil mi?! Bun- ln başka çare var mı?! B. — Bence meselâ | Jules Romains'nin “Knock” u iyi bir sinemalaş- silleri bile asri sahne temsilleri değildir. $. — Ben aralarında esaslı farklar görmüyorum. Sahne, #eyler midir?... Ayrı kaderleri İoğuran ayrı teknikler | değil midir? .. 3. — Biraz izah eder misi- niz? B. — Romanın ( tekâmülü Metinde, piyesin | tekâmülü #ahnede, sinemanm tekâmülü perdede olur. Roman oku- mak için, tiyatro oynanmak Mak için, sinema aksetmek için dir, tiyatro temsil, halbuki si- Bema bir telkin sanatidir... 8, — O halde efz “Charlot” Dun sesli sinema aleyhindeki Vaziyetini kabul ediyorsunuz. . B. — Charlot'nun bu vaziye tnde bir hakikatin & Hadesini buluyorum. B. — Charlie Chaplin bu! Protestosu ile bize sinemanın sbedi hakikati sessizlikte, da. ha doğrusu yaratıcı harekette olduğunu anlatıyor. Bence de 8. — Demek ki siz taraftar değilsiniaği © 19 B. — Bilâkis taraftarım, Ses. size dönüleceğini hiç zannet mem. Ancak sinema İçin mep. Vu gördüğüm ses “taklit - ses değil, «telkin - ses» tir. Musiki | de olduğu gibi. Gene benim Meru gördüğüm söz “nutuk - 2x” değil, «telkin - söz» dür. Sinemada ses, söz, renk, tabi- 8 hiç bir şey sinemayı sinema Yapan yaratıcı hareket dilinin | © geçmemelidir. £ Yalnız | “Onu tamamlamalıdır. ! $ O halde sizce sinema- Dun İstikbali nerededir? B. — Kendisinde. .. Bir film Ve ilim lâbortuvarı, ne tiyatro du, <8, ne de konser salonu. ur. Senaryo yalnız kendine sn bir hayatın ve onun im | ganlarının muhitidir. Ne ka. bp iptidat olursa olsun yeni sanat, başkalarını taklit e- | © ede değil, kendini bula bu- * mükemmelleşebi ğ Yalniz bir sualime a- 'P vermediniz: ma tiyatroyu öldürecek ni B. — Zannetmem. . , Yalnız tiyatrodan pitoresgue unsur. larla melodrame ve v; fakat gibi şekiller | kalkacak trejedi bibi asıl tiyatro, | yani dialoklar temsil sanati kalacak br zannediyorum. — Yeni filmler hakkında NE düşünüyorsunuz? B. — Mevzuun yerlisinden #vvel filmin hakikisini yapmı G salışmalıdır. Milli kıymet- 1 cılız vasıtalarla © söylene 2. Montörler kadar şuurlara | tacız, | karıstın.. İ © Hamdi Bey İsmail HAKKI San'at namına Teessürlerim Ressam Çallı'ya, Suna sanat yolunda nahif vü. | : karaya kadar kısa bir seyahat cudunla bir ceylân süratile ko- şarken tesadüf etmişimdir. Fırçası tanassur etmemiş şişman Şevket Bey zaten eski ahpabımdır. Ağ başlı Fahimanı, hesabi, Hikm. misafirperver Nazmiyi, kendini beğenmiş (Rubens) imizi hep w ledderecat dost olarak bi hiç birinin mesleğine ve mezhebine karışmam. Fakat, hepsinden Zi- yade sen bani kudrotsizliğimle be- raber çok iyi anlamışsındır ki be-| im nazarımda sanat ayrıca bir din gibidir. Bu dinin — itikadında imezhebim fazilete hürmet etmek, amelde mezhebim ( şarlatanına kim olursa olsun ehemmiyet ver. memektir. Ressamlıkta kudret, ta. fırçasına istinaden yürümekte de- yam eden ressama meftunumdur. 315 senesi bidayetinden düne ka- dar ortamektep ve lise muallimlik lerinde hizmet ettim. Bugün ta- biat karşısında kendimi bir iptidai si buluyorum. Asko de binbaşılığa kadar irtika ettim. Fakat sanat mesleğinde nefor imi- yim, mülâzim miyim daha tayin edememişimdir. Resim mesleğinin zümrei tesirini hayatında beni gö- remiyenler sanat mabedinin gönül ii muhafızı olarak çalıştığımı in- kâr edemezler. Çünkü şahitlerim çoktur. Şahsi dostluklara hürme tim bipayan olduğu kadar sanat bahsinde ahpaplığıma hiç göve- » Sırası gelince sana da söy- lerim. Uzun senelerin duygu ve tecrübeleri bana küçük bir talebe istidadını “katre © tahmin ettiğin dili marifet ummanıdır” diye al- kışlandı. Fakat yirmi senedir se nin bulunduğun akademi kürsi hâkimiyetine geçenlerden hiç biri ni “yüksel ki yerin bu yer değil- dir” dedirtecek kuvvette göreme- diğime çok müteessirim. Evet, ya İlanı yılan kadar sevmez aski bir arkadaşın olarak söylüyorum. Ya cevap ver: Onun şeref mer- divenlerini koltukla | şıkarmağa vasıta olduğun dostlar seri itiba» rma geçer geçmez ilk işleri seni heğemeamek ekeni LP EE Zu hilmiyotile munis tanıttırdığın aç kaplan kadar yırtıcı çıkmadı (Rubens) hakiki sa- Bat pazarına çıkarabildi mi? Söy- le evet söyle; gizli daima gizli bir saltanat, sessiz daima sessiz bir istifade, sonra sayılı alkışçılarla hindi gibi kabaran bir şöhret. Oh! Ne âlâ! Fakat şunu bil ki #enelerdenberi | tekerrür m bu filmi görmek ni bıktır. madıysa beni usandırdı. Çallı: (Nedim) denilen sermes- garam şair İzmirli olsaydı se nin sülâle karabetin olduğunu dü. yünürdüm. Fransada çalıştığın za h er (Bodler) sağ olsaydr mut- veba Dun tabiatile sıkı bir müna- Joze YE İR etmişsin, — derdim. ee EraPpa) nn (Phisionemi maine) cildini mi tetkik edi- yoruma ? Yasıfm (Cevapnamsi pos todide ) sini mi m. Yokan Sururinin hezeliyatımı we ezberi. yorsun bilmem? Gene kayıplara fidanı: seni rayihalı uzun ie gibi sessiz, hayır, hayır Çemberli. taş kadar sakit durduğunu gö 'dükçe Parisin (Konkord) meyda. nındaki amudu söyleten bir Gotye ye ihtiyacın olduğu © anlaşılıyor, Fakat ne yapalım? Hocasını tak. dir eden bir Elif Naciye bile iki du. Bilirim, deryadilsin: Yirmi s6- nedir seyircisi olduğun müdir sal tanatlarının müteessir bir nakili © larak kaldın. Fakat, inkâr etme ki bu saltanatların inhisarı tahtını ellerinle tezyin ve Tisanınla ib- zar ettin. Yirmi senedir aleyhine damlıyan şikâyet katreleri göl ol- du. Cereyanlar peyda etti. Kulak asmadın.. Fakat unutma ki o kat- relerin membamı kendin hazırla” dım. Çiçek diye metheltiğin isticat filizleri içinde dikenli nebata da- ha fazla ihtimam gösteren sensin, Balarısı bildiklerimiz akrep oldu. Diyen sensin. Sanat aperitifini ta» danlar apsent içmiş & kadar bed. mest diyen gene sensin. Uzun 45- Ze ne hacet: Bir kaç sene evvel bir Rus münekkidine methettiğin alıştırdığın bir Paşazadenin dili ne terbiye verdin ki bütün hoca, larm izzeti nefsine Erzurumdan teçhil kurşunu yağdırıyor. Nankör fıtratların rengi hal kisini etüt etmek te benim ze kimdir. Bırakalım söylesinler, | satırlık methiyeni çok görenler ol | | Maurice Bedel (SAN 'A Ve Türkler Geçenlerde İstanbul ve An yapmış olan Fransız romancı- larından © M. Maurice Bedel memleketimizi çok yakından a lâkadar etmesi icap eden bir ro man meşretti. Bandaj kâğıdında “Maurice Bedel ve Türkler” gibi iddialı bir yazı taşıyan Zulfu (Zülfü) üzerine hassaten dikkatimizi çeken bir cihet daha vardır ki © da bu eserin İstanbulda beş en gün içinde ili yüz nüsha sa tılmış olmasıdır. En muvaffak Türk eserinin asla © görmemiş olduğu bir rağbetle karşılanan bu kitap, hiç te bitaraf olmı İ yan bir adam, Türkiye hak- İ kanda rkin ve bazan küstahça iftira ve hakaretlerile doludur. Maurice Bedel'in Jöröme ve Fascisme, I'an Vİ isimli eser- lerini gördükten sonra bu, her gezdiği veya (| içinde bir kaç gün yaşadığı memleketle, an'- anevi Fransız hezaketine | hiç te yaraşmıyan bir tarzda, alay eden muharririn Türkiyeye ni- çin kabul olunduğuna £ hayret etmiştim. Norveçte, Jöröme i- s ellifin bir heykelini (© yaparak muhakeme ettikten sonra me- rasimle yakmışlardı.Faşist İtal ya hakkındaki eseri çıktıktan sonra da Bedel'in İtalyaya gir- mesi mönedilmiştir. Maurice Bedel espri yap- maktan başka hiç bir meziyeti olmıyan bir muharrirdir ve €s- pri şahısların re iri İ kıp ta milletleri hedef ii ettiği zaman şüphesiz ki oku. yucunun daha fazla alâkasmı eker. İşte, hiç bir kanuni taki ata maruz kalmadan, istedi. #i gibi, milyonlarca insanı bir espri mevzuu yaparak romanla İ rmı satmak ve kolayca şöhret anmak yolunu bulmuş olan M. Maurice Bedel, ilk eserleri- nin iki büyük memleketin mü- nevverlerince uğradığı şiddetli hücumlardan sonra, kendisine daha tehlikesiz bir mevzu ara- mış ve her halde (aradığımı genç Türkiye Cümhuriyetinde bulmuş olacak. Piyer Loti'nin ruhuna teva- rüs etmiş olan bu asri Don - Ki- got, Türkiye o Cümhuriyetinde de espri yapmak için mevzu o- larak inkılâbımızın en mukad- des unsurlarını bulmuştur. Esasen kitabınm bir yerin- İ deki şu muhaverede Paris es prisini müellifin nasıl tarif et- tiğine bakın: “— Bu Paris esprisidir, de- di. — Bu espriyi tanıtan va- sıflar nelerdir? Hürmete lâyık olan şey ihza etmek, makul olan şeylerin aksini iddia etmek, ik- tidar mekamile alay ve hükü- munelerini veren M. Maurice Bedel esprilerini onlara ne dar tahammül etmesini bildik- elrini ballandıra ballandıra an lattığı kendi hemşehrileri hak- kında kullandığı o müddetçe kimsenin bir diyeceği olmıya- caktır. Fakat bu muharrir bilmeli- | dir kibir milletin mukaddes ta- inkılâp ve Maurice Bedel İstanbulda kendişini izaz ve ikram etmiş olan dejenere bir kaç kişiden Türkiye hakkımda © topladığı malümatı, bunlar kendi teti tinm mahsulü imiş gibi, bütün kitabıma pek kurnazca dağıt mış. Fakat bunlar © arasında kırdığı bazı potlar, | bütün o malümatm, ne kadar kendisine ait olduğunu pek âlâ ispat edi. yor. Muharrir — Türkiye hak kında malâmat almak için yan —— yorsun: (Sokrat) düşüncesile (Ba küs) meşesi içinde sarfettiğin bu alataya ben karışamam. Evet ir eserinden dolayı, bu mü-! âleminde : | Vazife | Güzellik kreliçelerinin dedikodu | ları ile pek meşgul olduğumuz bu! günlerde bazı vazifelerimizi ikmal etmekte olduğumuzdan bilmem ha berdar mısınız? | İ Mevlit “Nice” de bir resim sere) gisi açılıyor, Turing klüp, ressam- lardan orada teşhir edilmek üzere ©- ser İsteyor. Akademiye yazıyor. Â- kadami Alay isöşküne bildiriyor. Şi- fahen haberdar edilebilen bir iki| yessam bu sergi için bir iki levba| gönderiyor. Bizim de tesadüfen har | ber aldığımız bu sergi Türk ressamlığı namına bir Avrupa #cbrinde teşhir edilecek Nazire ba- nımin rey kazandığını münakaşa İ eden münevver ve samatkürlarımız | İ bu faciadan belki de haberder de-| giller. Bundan evvel yine bu son bir 8 Be zarfında Peşte'de, Viyana'da ve Losuncolos'da da davet üzerine yi- | ne itinmsız ve ressamlardan hiç kim- seye haber verilmeksizin o böyle derme çatma sergilerle karşınma çıkmıştık. Şimdi de Ni'o gidiyoruz. Bizimle birlikte Türkiye- | de sergi açmak isteyen Yunan res- samlarmın davetini kabul etmediği” mizi de elbette unutmamışsmızdır. Dünya güzellik şampiyonu ile be- yık altından istihza eden münevver Avrupa, Türk sar'atinin bu derbe-| derliğini bu fakrını kıreliçelerinin hatırı için affedebildi mi acaba? Nis'te bir resim sergisi yapılacağı ve resamların bu sergi İçin haze) İ lanmaları ve filân yere eserlerini ge- İ tirmeleri neden ilân edilmedi? Res samlar teşkilâtı bu işe niçin lâkayt kaldı? Bunun wes'uliyetini kim de- | ruhte edecek? Türk bars çin ba| elim hadisenin cezasını kime yükle yeceğla? Geçen hafta bu sütunlarda Güzeli) san'atlar Akademisinin maruz kaldi. | ğı son tenkitleri cevapar Kiraktığı- | nı, bu tarzı hareketin. efikârr Umu-| mİyo üzerinde fena tesirler. prraktı- | ğine kaydetmiştik, i İ Akademi, aleyhindeki salâhiyettar | zevalın tenkitlerine bugüne , kadar cevap vermemiştir. San'at âleminde | büyük merak ve alâka ile beklenmek te olan bu cevap verilinceye kadar neştiyatrmızda ısrar edeceğiz. ELİF Naci — e. Yeni neşriyat Ülkü Ankarada Halkevi tarafmdan neş- rolunan “Ülkü” mecmuasmın ilk mus İ hası neşredilmiştir. Inkilâpçı Türk gençlerine şuurlu heyecanlar vermek, halkçılık ideale. | rini telkin etmek ve heyecanların | goşkun kuvvetlerini verimli faaliyet ' yollarına dökmek © gayelerini hedef edinen bu mecmuanın ilk sayısı ga: yet zengin mündericat — İle doludur. İ Bilhassa Reisicümhur Hz. bir fotoğ. | rafilerini kıymetli bir ithaf ile Ülicü- ye tediye etmişlerdir... Memleketin her sınıf ve yaştaki münevverlerini tatmin edecek olan bu mecmuayı bütün karilerimize tavsiye ederiz. m——————e ış bir membaa müracaat et- ve Türklerin — medenileş- mek için eski atlarını Avrupa atlarile değiştikleri hakkında. ki gülünç iddiasını da, gene o İstanbulda tanıştığı dejenere muhitten almış olsa gerektir, Maurice Bedel ayni kitapta iftiharla anlattığı memleketi. nin o bitmek tükenmek bilmez kabine münakaşaları, © saoln politikası, ve fikir hürriyetinin Fransayı bir çıkmaza doğru sü rüklediğinden bir çok Fransız mütefekkirlerinin acı acı şikâ. yet ettiği şu sıralarda gülünç. lüğün hangi tarafta olduğuna her aklı başında okuyucu tı rafından anlaşılacağında şüp- bemiz yoktur. Bununla beraber içinde Türkiye Cümhuriyeti ve onun eşsiz inkılâbı o hakkında bir çok küstahça iftiralar bulu nan bu kitabın ve muharririnin | Türkiyeye © sokulmaması için bir karar verilmesini — uyanık ve inkılâpçr hükümetimizden İ bekliyoruz. İam 13 numaralı | male erdirmek uğrunda aklını ve Yaşar NABİ Fikirler ve insanlar San'at ve Makina San'at meseleleri üzerinde dü. şünmesini sevenler, Burhan Asaf” Kadro'da çıkan “Niçin san'atanız? yazısını fevka lâde “ excitant «Niçin sas memleketimizdeki san'at yoksul. huğunu kasdetmiyor; muharrir, iki asra yakım bir zamandan beri, | bütün garp âleminin csan'atsız> | kaldığını, san'at hususunda dalâ lete sapmış olduğunu iddia odi- yor, On beşinci asrdanberi hüküm süren kıymetler, bugünün insanı- ni artık tatmin edemiyor. Fakat onlarm yerine de başka kıymetler | koyamıyoruz. Yalnız Burhan As | saf'ın yazısında değil, muhteli memleketlerdeki yeni cereyanla- rm bedii temayüllerine tercüman olan makalelerde, kitaplarda en | Şok dikkati celbeden nokta, yapı» | &ı taraflarının yıkıcı taraflarına nisbetle çok zayıf olmasıdır. Sade san'at sahasında değil, her sahi da medeniyet âlemi büt bir tenkit, bir ittihamlar devresi | geçiriyor. İon Dudet'nin “stupide” o (ka- Im kafalı, anlayışsız) dediği XIX uncu asra taşlar yağdırılıyor; fı kat onun hatalarını en iyi göste- | renler bile, doğru yolu pek gös- teremiyorlar, Kendimizi, yani makina me- deniyeti insanları, geçmiş asır- larm insanlarından her hususta ayrı hissediyoruz ve san'at eserle rimiz © onlarınkine benzeyince: “Bunlar bizi gösteremez! Başka bir şey arayın!” diye kızıp bağır- mağu başlıyoruz. Burhan Asaf diyor ki: “San'at tarihini gözden geçiri sek en büyük san'at devreleri is en büyük san'at eserlerinin arka- sında, O insanlığın, muayyen bir l “hayatı telâkki tarzı” nı, bir kas | bın içindeki mayi gibi, idrahinin çerçevesinde muhafaza ve saptey Üiyebildiğini görüyoruz.” | Zamanımızın zaafı, kendine mahsus, geçen zamanlarınkinden farklı bir “ i kadar eden bir felsefeden mah- rumdur. Zaten filosofu mevkiin- din indirip yerine sırf madde iş- leri ile uğraşan adamlaı iktesatçıyı, ye Her günkü hâdiselerin kapılmağa mecbur olan bu i lar, yeni bir “hayatı telâkki yet sahalarına yukarıdan bakmak istiyenlere omuz silikiyoruz. Bu- mun için ancak her şubeye mah- sus “hayatı telâkki tarzları” olu- yor. Halbuki bir “hayatı telâkki ””, daima cuniversel» olmağa mecburdur. İktsatçı, insanın bü- tün faaliyetlerini iktsada irca e diyor, “tekmolrat” her şeyin ma- | kineye tâbi olduğunu söylüyor; ikisini birleştirecek © yüksek mefhum yok. Ara yerde insan ka- rarsız, zihni o perişan, avare bir mahlük oluyor. Burhan Asaf bugünkü san eserlerinin, makineye dayanma- dıkları için illetli, sahte, suni ol- duklarını söylerken, meseleyi ça İşl, bir Bugünkü san'at eserlerini ittiham. da haklı olabilir, fakat onun is diği gibi “ nn duygulaştırıl ması” kabil olsn dahi san'at o il. etlerden kurtulamıyacaktır, Burhan Asaf, makinanın duy- gulaştırılması” nı, makinanın «duygu», belki bir “iman” hâline getirilmesi manasında değil, san'- nat eserini vücude getirmeğe alet edilmesi mânasında alıyor. Diyor | ki; «On dokuzuncu asrın insanı, | yaratma bahsinde, ilk adımdan i- | tibaren bir ikiliği ve dolayısle bir “tezat” « kabal etmiştir. İhtiyaç maddelerini makine vasıtasıyla yaratıp böyle bir yaratıcılığı he- | ruhunu başka bir cihanın telâkki | tarzına bağlarken, san'at madde- sini elişi ile meydana © getirmek hususunda acayip ve anlaşılmaz bir rar göstermiştir. Gerçi bu ma hafazakârlığını, bütün Kunstge- werbe, art appliguğ işlerinde yen nebilmiştir. Fakat hiç bir zaman, ninenin dayyalayia siri (ape ritualisatlon de İa machine) diye | Ma bir gaye tanımamıştır.” San'at eserinin elişi ile değil, makine ile vücude getirilebileceği | ni farzedelim, her ne suretle olur sa olsun vücude getirilecek bu 6- | serler vasıl bir anı, yahut ha | yatı telâkki tarzının mahsulü ola- | caktır? Burhan Asaf'ın anla manada — sepiritunlisation dela | İ oluyor. İşte escamotağer, | dan kaydını ilâve machine», makinayı duygulaştır. ma değil, duygululaştırma demek kuv- vetli bir tenkit tarafıma mukabil yapıcı tarafın zaafı, buradadır, Maamafih san'at oserinin, ile değil, makina ile vücude geti- rilmesinin onu bize ki ihtiyaç maddelerini makine ile yaratıyoruz, bedüi ihtiyaçlarımızı tatmin edecek şeyleri de makine ile yaratırsak onlar arasında, bir menşe birliği olacağından, ahenk- sizlik de azalır. Fakat böyle olun <a dahi, bugünkü ihtiyaç madde lerimizin hemen hemen hepsi de- necek kadar ekseriyeti, dünkün- den farklı bir cihanı telâkki tar zmı göştermediği gibi san'at eser leri de göstermiyecektir. Meselâ sinema... Hiç şüphesiz ki sinema, bugün- kü san'at tezahürleri (arasında, makinenin zaruretlerini en (Oçok nazarı itibara alanıdır. O zaruret leri bir an unutacak olan sinema- cı, eserini derhal imkânsız kılmış olur, Fakat san'atkâr böyle maki- nın başına geçmekle onun za- ruretlerine tabi olmakla, eski “ci . hanı telâkki tarzları” ndan kurtul muş, bize bir yenisini vermiş olu yor mu? Bilâkis; bugün san'at gu beleri arasında «kafacar en geri kalmış planı sinemadır. XİX uncu arun sınıfça ölcülerine şimdi on sadık kalan, onları en ziyade ta» mim eden de odur. Yarın bir ihti- lâlçi: «Sinema baş baş irtica ale tidir»; “bourgecisie” nin bu kuv- lihndan kendimizi muha- faza için sinemayı boykot ede- lim” diyecek olursa bu — ancak, her iki tarafa da yarıyacak bir vasıtanın yalniz zararlarını gör düğü için yanlış olur. Burhan Asaf, © yazısını şöyle bitiriyor: “Şimdiye kadar yalnız ihti; maddeleri yaratan yalan ad dan sonra san'at maddeleri de ya- ratacahtır. Fakat bunun yapılabil mesi için san'atkârm, sırtına bir tulum elbise geçirerek makinanın başına geçmesi ve onu geçen de virlerin eli gibi duygulu ve ruhlu bir cihaz kılması lâzımdır.” Makina, hayat telâkkimizi en iyi gösteren unsur addedildiği tak dirde dahi Burhan Asaf'ın istedi- ği san'ate varmak için, söyledik- İerinin aksini almak daha doğru olur. Yani “san'atkârm sırtma bir tulum elbise geçirerek makina ba şma geçmesi” değil, zaten sırtm- da tulum elbise ile makina başın. da çalışan adamın san'atkârlaşma lâzımdır. Buna isterseniz bir de “kendi de pok farkında” olma» debilirsiniz. Makine insan değiştir hayat hakkında yeni fikirler, ye- hi görüşler veriyorsa, bu kafanın san'at eserlerini makinayı kendi zihi | iyetine alet eden san'atkâr makinadan aldığı zihniyeti haricileştirilmesine san'ati alet e- decek olan makinisttir. Bugünkü Rusya'nın siyasi a kidelerine karşı saerleri bizi lâkayıt bırakamıyor. mi bir hayat telâlkisi kurmı en ziyade muarız olanları bile a- lâkadar ediyor. Onların, “Sovyet- ler Sarayr” için gönderilen proje- leri tenkitleri, makinaya bağlan- manm «yeni» yi bulmak için doğ- ru bir yol olmadığını gösteriyor. Projeleri tetkik eden komisyon, Le Corbusin'nin projelerini red- dederken diyor kir «Kapitelism, insanın teknik te- rakkiye tâbi olduğu devirdi tr.» (1) Ruslar, makinayı duygululaş- tırma hususunda çok çalıştılar; onların bu yoldan dönmesi, Yu nan ve Roma mimarilerine mey- letneleri, bir zamandanberi hü kümsüren makine ve madde “mys ticisme” inin, insanı fani kıymet lere kul eden havanın İflâs müjdeliyor, Nurullah ATA (1) — Bu malümatı #ranı lu mecimuasının 20-1-933 tarihli nüshasından alıyorum; o da Nevw- York'ta çıkan New Republic'ten tercüme etmiş. Her şeyden evvel menfant Akıllı olanlar fırsattan istifndeyi bilirler, Geletada Lazaro Franko ti- carethanesindeki lilddasyondan biliş tifade hanımlara çamaşır ve cihaz ta- kımları, itriyat tuhafiye levazımatı. Din şayanı hayret dun fiatlarından müstefit olmağa çalışmalıdır. daba yakım | | kılacağı iddim edilebilir. Madem- Komşu memleketlerd. Vataniler | Halep ve Şumdaki” ler ne İstiyorlar? Halepten Adana gazetelerine Şa- İ salıyor: Şipal ve centp yani Şam ve | Halep vatanileri arasmda muahede meselesi etrafında tam bir itesA olmadığı ve bu kütlenin ikiygorusfi dığı hakında çıkan haberi tanilerin tekzihine rağmer lerin iştirakile toplanaca ımba 18 del kongreye Şam vatani « vatanilerini davet etmişler, 1” davet Halepien menfi bir ce karşılanmıştır. Cenup vatanleri, / yani Şamlılar; mutediller namile andan bu kramp Fransızlarla mümkün mertebe iyi şartlar dahilinde anlaşmak ve Suriye | munhedesini © aktetmek istiyorlar, Bunların fikrince şimdilik tam bi İ tiklâl imkânı yoktur. o Ancak ya yavaş temin edilebilir. Bunların #nda bugünkü kabinede Maliye vel” siri Cemil Mürdem Bey, Adliye ve İ siri Mazhar Arslan o Paşa, © Fari | Me Keke Barudi pi vardır. lar yani | İbrahim Hananü Beyin idaresindeki Halep ve civarı vatanileri ki, bunlar “Müfritler” na | mile anslmlar. Bunlar her ne babası Ba olursa olsun tam ve vahdet esası na müstenit bir istiklâl istiyorlar Bunlar yarım istiklâlle ve Suriyenin bugünkü kısmile — ki iki vilâyetten fbarettir — bir hükümetin yaşaya | cağma inanmıyorlar. o Herhalde bu | vahdetn Lübnan, Lazkiye, Cebeli Druz, hattâ Anzara munhedesile hu İ sasi bir idareye malik olan İskende İ ren sancağını da ilhak ederek tam | bir Suriye devleti kurmak emelinde- dirler. Bunlara göre, Fransızlar he — ——— ir gitmelidir. Ha ci temel riye — hükümetinin hakkı olmalıdır. İşte müfritlerle mutedillerin mak satları hulâsaten bundan ibarettir. danberi Humusa çekilmiş, orada münzevi bir hayat | geçirmektedir. Mebus olduğu halde bütün kış hiç İ bir celseye iştirâk etmemesi müşarğı nileyhin mufvitlerle beraber olduğu- maze e Bahusus Ha namı Bey: Beye bir teli | raf çekilmiş ve kendisi Halebe di edihmiştir. gi: İl | sa ber halde bu hafta içinde toplanaca- ğı kuvvetle tahmin edilebilir. Bu kongre kararlarının çok mühim ola. cağını söylemeğe hacet yoktur. Berutta şehitleri. miz İçin abide BERUT, 17. — Türki solosu Sama haroekı eri. mn Düyunu umumiye binası | manrife devredilerek kolej haline ge | tirileceğini yazılmıştı. İstanbul man: | Köylerde teftiş Istanbul ilk tedrisat o müfettişleri önümüzdeki ay başında köylere b teftiş seyahatine çıkacaklardır. Be | teftişler onbeş" gün sürecektir. Talebenin seyahat talebeye şamil olmak üzere tenzilât 5 İh bir tarife tatbikine başladığı içir İ Darilfünun emaneti bir teşekkği İ yazmıştır. Konferans Darülfünun müderrislerinden Ha Hi Nimetulinh o Bey tarafından “di inklâbının mahiyet ve şümulü” me: zuile Darülfünun konferans salonut da şubatın 20 İnci pazartesi günü sant 17 de umuma mahsus bir konf rana Himayeletfal balosu Himayeietfalin her sene vermel iğ klik bale bu ene kas İ ak 23 ene Tokatiyan slasluzmla sai | cektir. Balo vali ve belediye reksinir İ riyasetindedir. Balonun diğer senele İ pe nazaran daha parlak olması içim | İstanbulun kibar ailelerinden mörel Gemi kurtarma işin: | de bir nokta İ o Türk Gemi Kurtama Anenim Şir İ keti nizamnamesinin bir maddesine göre, aynl kampanyanın iki vapur dan biri kazaya uğrarsa, diğer ve puru onu kurtaramıyacak, girls | kendi vasaitile bu vapuru tahlis ede cektir, Vapurcular Birliği, bu kay din şirket nizamnamesinden çıkarı | ması için Vekilet nezdinde teşebbü satta bulunmuştur. Umumi lider EVetasi bey, beş ay mına İnşa edilecek abide ile meşgul dür, ? Sebık Düyunu umumiye binasınır. | Devlet Demiryolları idaresi bütür

Bu sayıdan diğer sayfalar: