13 Mayıs 1933 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

13 Mayıs 1933 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

. 13 MAYIS 1933 ldarabana 1 Ankara eden, 100 Na PRE va Müdür Yazı işleri Müdürlüğü » isra ve Matban © ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye işin Hariç işin İL Tiyatimi Keski etmez. BUGÜNKÜ HAVA serkezinden verilen ün hava bulutla ve olacaktır. de hava tazyiki 75 an caki SA ee Hatanın yazısı Kırağı çaldı!.. Size bir ufak © hikâye... Bunu aklınızda tutup zaman zaman mü- şahedelerinize tatbik edebilirsiniz. Bunu bana görmüş, geçirmiş ve hâ- lâ görmekle meşgul bir ahpabım anlattı “Köylü ama nüktedan birisi bir bir adamın üstüne düşmüş. . - Şehirli sörmuş: — E? Anlat bakalım, Câcep Bey den ne haber.. Gene değirmeni, çiftliği falan işliyor mu? Efendim, Câcep Beyi kırağı çaldı... Şimdi pek işi yolunda de- gil!.. — Kurağı ımı çaldı?. — Evet!,. — O ne demek?.. — Dinle beyim: vaktile bir ka- vak ağacının dibine bir kabak to- humu düşmüş. . Gel zaman git za- man, tohum yeşermiş.... Sürmiye başlamış. .. On beş gün içinde a- dam boyunu bulmuş. .. Kavak a- ğacı önceleri pek aldırmazken, ka- bak adam boyunu bulup gövdesine sarılmıya başlayınca, sormuş: — Yahu!.. Sen ne oldun böyle. Ben senin boyuna gelmek için s€- neler sarfettim. Sen on beş günde boy attım. Bu ne iştir? Kabak cevap vermiş: — Biz öyleyiz... Vakit kaybet- seyiz. «. Aradan bir on beş gün daha geç- miş, kabak almış yürümüş kavak ağacının ta tepesine kadar çıkmış. Kavak büsbütün içerlemiş.. Kız- mış... Ve tekrar sormuş: — Yahu! Bu ne rezalet?!. Ben bu boya gelmek için kırk sene ça- lıştım... İhtiyar oldum. Sen daha bir ay oldu toprağa düşeli. Be- nim boyumu geçtin. Ayıptır. Dur bakalım!... Kabak cevap vermiş: —E kuzum!. İş bilenin kılıç ku. şananın. . Ben senin gibi elli sene bekliyemem. Bir ayda çıkıveririm şey diyememiş, ğerine işlemiş. . Ve mütevekkil bir vermiye hazırlanmış. Artık yaprak ları büyümüş, gelişmiş, kavağı sar- mış, sarmalamış. . Kendine mesnet yapmış. .. Günün birinde bir sa- bak soğuk bir iarağıyağam. Ke: bak fena halde müteessir olmuş. Kavağa takıldığı tırnakları gevşe- miş ve sıyrılarak yere serilmiş... O gün kavak uyandığı zaman yer- Milliyetin edebi Ro, Aşk, Bunun en bariz misali o Nazmi Paşa kumandasında sevkedilen. ların Resneden kımıldatılamamaları değil midir? Gizlice aldığım haberler, Ana- doludan gönderilecek askerlerin dahi asilere ateş açmıyacakları, ne raya gelir gelmez isyan bayrağını a- çacakları azla Ve bu vazi- şında kalan İbrahim Paşa Hazretleri hâlâ tehlikeden gafil bulunuyorlar. Eğer bu vaziyette devam ediyorlarsa zannediyorum ki Manastır o Mıntaka Kumandanı Osman Paşanın Askeri bir vak'anın hikâyesi Kolombia.. Pera çarpışması Üç ay evvel, Conubi Amerikanın yabani ormanlarla kaplı iki memleke- tinin — Kolombia ile (o Peru'nun — arasında bir vuruşma olmuştu. Bu vu- ruşmanın tafsilâtını son zamanın gaze- telerinde okudum. Okuyucuları alâ- kalandıracak gibi; çünkü bilhassa ge- leceğin yeni — harplerinin ne suretle başlıyacağı, ilk çarpışmaların ne #u- retle olacağı hakkında tipik bir misal vücuda getiriyor: Harp ilân edilmesi yok, sorgu cevap yok, bir taraf, kas- teylediği bir amacı elde etmek için he- müller sonradan yapılıyor. Japonlar da Çinlilere böyle (o yapmadılar mı? Demek ki, bundan sonra bu işler hep böyle olacak. Bundan böyle ne düş- mana ve ne de dosta güvenç caiz de- dostlarımıza karşı bile, faası işinden en büyük aza öylemeyi Japon - Çin vakalarından başka bu son (Ko- lombia » Peru) askerlik hareketleri de göstermektedir. Bakınız nasl ol- muş: de yatan kabağı görmüş, ses çıkar- mamış. Bu sefer kabak söylemiş: — Yahu! Bu revayi hak mıdır? Daha dün seninle bir boydaydım. Bak bugün ne hale geldim. Bu ne fena talih! Kavak cevap vermiş. . . — Arkadaş, eğer sen de benim gibi bu boya elli senede varsaydın bir kırağı çalınca yere düşmezdin. Ne yapalım... Ve köylü nüktedan devam iş. — İşte efendim. Câcep Beyi de kırağı vurdu diyince bu meseldeki kırağıyi söylemek istemiştim. O aybetti. Çünkü zaten çekir- dekten yetişmiş olgun bir değildi ki!.. İçimizde kavaklar ve kabaklar vardır. Lâkin kimse kendinin ka- bak olduğunu kırağı çalıncıya ka- dar itiraf etmez. Ondan sonra da itirafa hacet kalmaz. FELEK MAKEDONYA Kin, Politika, ve Kan.. Müellifi: Nizamettin Nazif emi Mim AN diği bildirilen Şemsi Paşanm Metro- viçeden hareket edip etmediğine dair henüz hiç bir haber alınamadı. Mü- şarünileyhin de gayet ihtiyat ile hare- ket etmeni lâzımgeleceğini o arzeyle- rim. Gene aldığım haberlere bakılır- sa Kosova Vali ve kumandanı Mah- mut Şevket Paşaya kat'iyen itimat ca- iz değildir. Müşarünileyh dahi Ittihat ve Terakki Cemiyetine mensup bulun- maktadırlar. Binaenaleyh işin ehem- niyeti ve fevkalâde bir süratle yap makta olması alınacak tedbirlerin bir an evvel almmasını ve tatbikini em- e geçme- miz için her türlü imkân kapıları ka- panmış bulunmaktadır. Daha fena hareketlerin önüne geçebilmek için lü Peru ve Kolombia, iki kavgacı ho- roz gibi her on yılda bir kere dövüşür- ler. Meselâ 1912 de aralarında bir sa- vaş olmuş, hattâ o zaman Benavides adındaki ve bugün Kolombianın Lon- dra Büyük Elçiliğini yazan bir cene- ral, La Pedrara civarında Peru kuv- vetlerine karşı bir yoketme vuruşma- « yapmıya muvaffak olmuştu. 1922 de bu iki memleket gene bi- | ribirine çarpıştı. O zaman bağlanan (Lima) ahitnamesi ile (o (Kolombin) Hükümeti Sucumbios denilen gayet geniş bir araziyi Parv'lulara terkey- lemiye muvafakat eylemişti, Fakat Kolombialılar, o yakittenberi abitne- menin bu madd. lâyıkile yerine ge“ tirmediklerinden o vakittenberi karşı- lıklı siyasi notalarla bir netice alına- mıyacağını anlıyan Pa aeie 1932 yılının birinci mevkiine birdenbire Feel bi sını aldılar. Builk saldırışı yapan kuvvetler itos hudut garnizonunu ge eden Peru kuvvetleri olup bun- | lar biraz sonra arkadan Payta ve Tru- jilles'tan gönderilen diğer ayrımlarla (1) güçlendirilmişlerdiz. kuvvetleri, Amazon nehrinin yukarı kısmından istifade edilerek nehir yo- lu ile Leticia'ya gönderilmişlerdir. Bu ansızın aşma, Kolombia halkını gok kızdırdı. Fakat Kolombialılar bu uzak hudutlarma kuvvet için güçlük içindedirler. “Çünkü Ko- lombia'nm merkezi olan Bogota'da buraya kadar karadan sap 1000 kilometrelik bir ıraklık var- Kolombia” tülü, yerli mb bulunan bir yerdi. Bu büyük birliklerin buradan gönderilmesine imkân yoktu. Bu yüzden, Kolombinlıları bu yolun al- te yedi misli daha uzağı başka bir dan yani Atlântik denizinden dolaşa- rak Amazon nehri ile Brezilya topra- gri kere gönle mecbur Yeni ve modern üç Kolombia torpi- tonu (krokiye bakıla) Bardinayille li- manından kalkarak Cenubi Amerika- nın şarkını sulayan Antil denizinden, kıyılarından dolaşıp Amazon efendim. TK olemi çeki hokkaya batırdı ve ilâve etti: — Tevessül edilmemesini tavsiyeye üret ve istifamın kabulünü rica ede- pek Beyle arkadaşları saatlerdenberi meş- gul bulunuyorlardı. Tahta bir masanın üstünde bir ev- rak yığını vardı. Binbaşı Habip Bey duvarda asılı bir Rumeli haritasında parmaklarile bazı yerleri işaret ede- rek izahat veriyordu: — Bu havalide nüfuzu — fazladır. Şemsi Paşanın admı işitmeleri bile bu suyuna girdiler, 6.000 imz ya Ian bir iraklık keserek şubatın orta- smda harekât mıntakasına vardılar. Beheri 1000 - 1500 tonluk, 100 - 150 mürettebatlı ve küçük çap toplarla teçhiz edilmiş olan ve hem nehir üze- rinde gidecek gibi düzce dipli ve hem de pek uzaklara yolculuk (yapacak kabiliyetli olan bu gemiler, hudut ci- varına varımen, kumandanları ceneral Basguez derhal Peru kuvvetleri ku- | mandani Ceneral Altamoura'ya bir timatom vererek 24 saat içinde La cia'nım boşaltılmasını isti lar, bu ültimatoma cevap olarak, der- hal ellerindeki 18 tayyare ile Kolom- | bia harp gemilerine, Brezilya sularm- da olmalarıa bakımıyarak, havadan saldırdılar. Tayyare ile deniz silâhi- Dın çarpışması denenmesinde, yazık, ki, Porulular hava silâhlarının muvaf- fakıye ine misal verdiler. Çünkü bi Kolombia kumandan gemisi | olan Gardoba'ya yüklenen Peru tay- yarelerinden bir tanesi derhal bu ge- minin layyare defi silâhlarr tarafın- üşürüldü. Arkadan da di- inci Peru © tayyaresini » Çok geçmeden yükse- tayyareleri ise üçüncü bir tayyareyi yere atınca Paru uçku- ları (2) ve savaş gemileri kavga mey- danını bırakarak Laticia'ya kaçtılar. Kolombin kumandanı bunları şiddetle koyalıyarak ertesi 15 şubat günü Laticin önüne geldi ve burasını topçu ateşi si- tına aldı. Bir müddet sonra da, bütün kuvvetlerile Tarapaca mevkiine hare- ket eyledi. Bu mevki işe pek az za- man evvel Perulular tarafından alın- mış, yerleşilmiş ve berketilmiş (3) idi. Kolombia kumandanı buraya saldırma yapmıya karar verdi. İlk saldırışı Ko- lombia hava kuvvetleri yaptılar; ar- zerindeki işbu Tarapaça o mevkiinde Perulular tarafından kazılmış olan Mei (5) silmeye burasını al- Hem > de Perululardan 7.5 san. ri altı adet sahra miktar ağır ve yengil makinel ve bir çok ta cephane beraber. He- mencecik te kasabayı onlar da berkit- tiler. Bu ilk rafi. Kolombia' nm merkezi olan Bogota'da o büyük şenliklerle kutlulandı. Bu askerlik hareketleri neticesinde iki hükümet arasmdaki o diplomatik münasebetlerin kesilmesine sıra geldi. Görülüyor ya, evvelâ günlerce kavga- lar oluyor, ondan sonra siyasi formül. | Emi ler yapılmıya başlıyor. Her iki tara- fen elçilerine, bulundukları hükümet- lerin merkezlerinden ayrılmak ve dön- mek emri verildi. (Lima) daki Ko- lombia Elçilik binasının etrafına top- lanan halk argınlıklarını arttırarak ve ber türlü mi Perulular hemencecik seferber ol- | ma ilân ederek 20 yaşından kırk bir yaşına kadar olanları silâh altına top- Kolombialılar da i Bö- yük Elçileri Ceneral Benavide: örtüler ve ordularının harp başkumandanlığına tayin eylediler. Ondan sonra, iki taraf dahi toplan- mıya, anıklıklar (6) görmeğe devam eylemiş, biraz sonra da aralarına gi- rilerek mütareke yapılmıştır. İlk saf. halarında Kolombia'lıların göze çar- pan inisyatif ve çabuk hareketlerile temayüz eden bu harekât, kendileri- nin lehine bir iki çarpışma kaydedil- miş oluyor. Bizim bundan alacağımız ders ise, i larmın daima baskın yerişirikmiş ve Alman muharebe usu- son o zamanda Pana Eze Mik Vb ap lemiştir. CİNOĞLU ——— (1) Ayrım — Kua, (2) Uçka — Tayyare, ba Berketilmiş ii Tahkim edilmiş. | İ — , koruma. Kameri (6) Anıklık — Hazırla halkın, bilhassa Arnavutların derhal aleyhimize dönmelerine kâfi gelecek - tir. Faraza E Köprice, Berat ve Ohriden Şemsi Paşa bir çok gönüllü- ler toplıyabilir, — Okriden de toplıyabilir mi7. — Buz gibi... Ben onun bu taraf lardaki nüfuzunu bilirim. Sadık Bey sakalını srvazlıyarak isti- bareye yatmış gibi dalgın dalgın dü- şünüyordu: — Azizim Habip Bey.. — dedi — Bana kalırsa siz yanılıyorsunuz. . eden? Şimdi izah edeceğim. Yanılıyor. sunuz diyorum; çünkü bu hareket fi- lân paşanın, falan beyin Mel de- gildir. Bu hareket yaşamak bir milletin hareektidir. Eğer bum let şu saray istibdadınm ne demek ol- larrmızı ve mevkilerimizi koyarak çalışıyoruz? Çünkü tahmin tehlikeye ediyoruz ki, istibdada karşı halk ta- bakalarmın içinde bir isyan vardır. Maksadımız bu isyanı yaratmaktan BORÇ Pemper'in Emile bin frank borcu var dı. Fakat bu, çok eski bir hikâyedir. Ta harplerden evvele sit bir hiliye. | Emile ile Pemper çocukluklarından beri arkadaştırlar. Mektepte beraber okumuşlar, ilk çapkınlık günlerini be- raber yaşamışlar, hattâ askerliklerini ayni alayda, aynr taburda, hattâ ayni m ayni mangasında geçirmişler- li Yalnız ikisinin arasnda © bir fark vardı. Pemper talihsiz bir adamdı, tembeldi, çekingendi, hesabmı bilmez Halbuki Emile çalışkan- hesabi idi. Tabii biri ser- oldu, öteki metelik tutma- tm. Birader, cözdam li kaptırmıyalım mı? İçinde bin frank vardı. Dişimden, trrnağımdan artırdı- ğım bin, frangım gitti. Ondan başka taç. ne mepsler Vallahi, ne Eze de çıkarıp > arkadaşına bin frank vermişti: —Al sana bin frank.. Ne zaman paran olursa gelir, ödersin. Üzerinden yirmi sene geçti. Pem- per hâlâ borcumu verecek. Kabahat onda değil, parasını istemiyen de.. Sıkboğaz etmiyor ki, o da ne yapıp yapıp, bulup buluştursun da borcunu versin. Fakat günlerden © bir gün Emile kendisini ziyarete geldiği zaman, bor- cunu hatırlattı. Anlaşılan artık sık- boğuz etmeğe karar vermişti. Lâkin bu sefer de Pemper her defasında bir bahane buluyordu. Kâh Yağmur, kâh boru, kâh tipi, açık kava, güneş hepsi birer mazeretti. o Sonra | karısınm hastalığını bahane etti. Doktora, ccza- ya para mı yetişiyor? Emile baktı ki olmiyacak, dedi ki: — O halde sana iş göstereyim. Ça las, sinle öde. . Pemper buna da yanaşmadı. Artık 'in canına taketmişti — Darılmaca yok, se bu parayı alırım, dedi. Pemper güldü. Emil şey yapacağına dünyadı ve askerlik arkadaşı böyle şey yapar mı yal Hem de bin frank gibi sefil bir para için. . nine sıçradı. Bunu hiç ondan ummu- yordu. Alçak! Bir arkadaşın malma haciz koydurmak bu ne mamusuzluk! Üstünde on frank bile yoktu ki, ne- in frangı çıkarıp versin? Kini- en cesaretini topladı. Doğru — Emile' dedi, sen, bir çocukluk arkadaşına bunu yapacak mıydın? — Peki ama be der, sen de be nimle senelerdenberi alay ettin, dur- dun. Yirmi sene içinde, çok değil, ay- da iki üç frank verseydin, bu para çoktan ödenmiş, bitmişti. Hayır, ar- bik bu iş halledilmeli — Aman sen ne kalpsiz adammış» sın yahu! — Dinle dostum, sana yalnız bir bey yapabilirim. Haciz memurundan rica ederim, evdeki en lüzumlu oşya ile aile hatıralarına dokunmazlar. Pekâlâ, öyle irani bakalım. . vw — Haciz memuru Pepmer'e dedi ki: l İ İttihadı Milli Fransızcadan — — Evvel size en lüzumlu eşyr. ile aile hâtıralarınız hangileridir, onları gösteriniz. Tabii evvelâ © yatağınız, gilteniz, yorganmız. Size | fazla olarak ta iki sandalya, bir masa, mut- fak takımlarından en icap edenleri, kâfi miktarda çatal, bıçak, tabak bıra kacağım, Fakat, Meselâ şu hamur teknesi, » — Aman, o hamur teknesine ilişme- yin. Öyle bir hâtıra ki, bana babam- dan kaldıktan başka, ona da ceddin: den kalmış, — Peki ona mel — Ah, o sürmeyi ellemeyin. O be- nim zavallı karımın yadigârdir. Pa- zarlık tuvaletlerini oraya koyardı. — Peki, o da kalsın. Şu ufak max sanın her halde lüzumu yoktur. mmiyelim. Ya şu sür- — Amah, ona dokunmayın. O Büna ailemden yadigârdır. Başka ne var, alın götürün, İlle buna dokunmayın. — Haydi bu da kalsın. . Fakat şu koltuğu alırız. — Yapmayın, etmeyin. Büyük ba- Bacığım'o koltukta öldü: . * — Ya şu işlemeli sigara masası? — Ab, o sigara masası yok mu? O- nu beni pek seven baba annem vasi- yet ederek bırakmıştı, onu alırsanız, benim de canımı almış olursunuz... — Peki, ona da el sürmedik. Şu duvar saatini artık götürürüz. — Ah, memur efendi, bütün dede- lerimin son demlerini çalmış. Bu emek tar saatin benim için'ne ağiz bir hâte- ra olduğunu bilseniz. ... Ertesi pazar meydanda Pemper'in kırık dökük iki üç parça eşyası satıldı. Geri kalanı ya kendisine lâzımdı, ya- but aile hatırasıydı. Satılan eşya outz üç frank getirdi. Emile'e gelince, zavallı adam üste- lik te haciz masrafını tamamlamıştı. *#* Pemper o günden sonra Emile'e ar- tık selâm bile vermiyordu. Kime rast- gelse, derdi! —Kalp: alçak adamın biri! di- yordu. Benim gibi bir çocukluk arka- daşını haciz memurlarının önünde ke- paze etti, tahlalarda oturttu. Ocağı- ma incir dikti. Türkocuğında tasfiye C. H. Fırkası Kâtibi umumiliği, 5 Kurultay kararile feshedilerek bütün intikal © ların bu defa da üç yüz liraya kadar ©- lan kısmının Cüç yüz lira hariçtir) te diyesine Tasfiye encümenince karar ve- tlmi Bu miktara kadar alacaklıların mua melesi hazırlanmıştır. Alâkadarların An karada Cümhuriyet Halk Fırkası merke- zinde Tasfiye encümenine müracaat ey- lemeleri ilân olunur . —————— BE || Türk Sigorta Şirketi İNİ Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleriz Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi: Galatada Ünyon Hanında Acentası bulunmayan (şehirlerde acenta aranmaktıdır. şuur ve O halde? — O halde iki şık vardır. Ya Şemsi Paşanın şahsı bütün bir hareketi bal. talıyabilecek bir tehlikedir, yahut de- ildir. Eğer hakikaten bu © adamın sahsı bu kadar mühim bir tehlike ise ve bu tehlike onun şahsı ile kaim ise tareyiz. » Herif Habip Beyin söyl ği gibi orduyu ve ahaliyi arkasına ta- kar.. O zaman yapılacak şey herifi gebertinciye kadar Niyaziyi feda et- mektir. Bu sırada sokak kapısı çalınmıştı. Sustular. İki dakika sonra cemiyetin en müfrit azasından biri odadan içeri giriyordu: Topçu Mülâzimi Ziya Bey. Ve... Topçu Mülâzimi Ziya Bey hiç büz vey söylemeden koltuğu altın. daki meşin çantayı açtı. İlciye bükül- müş büyük bir kaba kâğıdın arasından çektiği bir telgrafı gösterdi: — Okuyorum. . dinleyiniz. Elbasan Mutasarrıf vekili vasrtasile Akif Pa- şaya, Şevket ve Derviş Beylere. . Habip Tel: Beyoğlu : 4887 2362 z Eğer bu telgrafın altındaki imza Şemsi Paşanın değilse bileklerimi kese- rim, Mülüzem Ziya hayretle baka kaldı: — Nereden biliyorsun? Bunu Şemsi Paşanın karargâhmdaki bir saat evvel gön Ee di elimle şifreyi hallettim. He??7 Ne- biliyorsun. Bu defa da güzel hizmetler yapacağı” nıza eminim. Büyük bir sılantı içinde bunalıyorum. Elbasan taraflarındaki nüfuz ve kudretinizin ehemmi; takdir ettiğim tizar ediyorum. Sise Ül ve va Rai ne taraflarındaki hıyanet ve karga şalıklardan habordar olmuşsunuzdur. O civar halkınm ne fikirde olduğunu anlamak için kulağı delik ve ser sak lar hizmetkârlarmızdan azılar» köylere çıkarmanızı istiyorum. Eld* edeceiiniz malümatı “bana bildirirsen hakkımızdaki “doiluğum artacakt” İmza Birinci ferik Şemsi. (Devamı var) İl VE MS

Bu sayıdan diğer sayfalar: