18 Kasım 1933 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

18 Kasım 1933 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

MİLLİYET CUMARTESİ 18 Faruk Nafiz'in çıkardığı Anayurt | haftalık veya aylık mecmualarımız arasında, büsbütün başka bir çehrg arzediyor. Beklediğimiz mecmuât dır veya öbürlerinin hepsinden iyi- dir demiyorum. Zaten bir mecmu- a olmak, bir bakımı temsil etmek iddiası yok; başlığının altında sa- dece “haftalık ilim ve sanat gaze- tesi,, deniliyor. O da, öbürlerinin çoğu gibi, bir magazindir. Fakat Anayurt memleketimizde magazin seviyesini (biraz değil, haylı yükseltiyor. Sayıfalarını irili ufaklı resimlerle doldurup yazıya bir sığıntı muamelesi etmiyor. Bir | makalenin ancak cazip, veya kor. | kunç, veya esrarengiz bir resim sa- yesinde değil, mevzuu için, altın- daki imza için okunacağna kani. Muharrire ve dolayı karie hür- meti var. Sadece vakit geçirimek değil, okuyanlara birtakım fikirler bildirmek istiyor. Doğrusu bugünkü gazetelerin ve mecmuaların ekserisi karilere kar- $ı büyük bir hürmetsizlik gösteri- yor. Matbuatımızda ciddi, ağır fikir yazılarına karşı bir korku var- dır. “Okunmaz. Kari hafif, kısa, eğlendirici yazılardan ve yalnız on- | laran hoşlanıyor. Resim, mümkün olduğu kadar boyalı kapak... İşte kari bundan hoşlanıyor.,, Bu sözlerin doğru bir tarafı oldu- ğunu inkâr etmek kabil değildir. Memlekette gazete ve mecmua oku yan smıfın büyük bir kısmı o yazı- lardan hoşlanıyor. Kabahat kim- de? yalnız karide mi? Hayır. Gaze- telerimiz ve mecmualarımız böyle bir kari kütlesi vücude ( getirmek Fikirler ve insanlar Yeni bir magazin için senelerce uğraştı; muharrirle- rin çoğu makalelerini alay ederek, “Karie işte böylesi lâzımdır!,, diye | yazdı, onlara manasız yazıları af- i yutturdu. “Sensationnel,, | “sensationnel,, yazı aradı. | Şimdiye kadar muharrirlikle, bugü- nün muharrirleri kadar alay eden | kimse, olmamıştır. Mesleği kolay- laştırmak, günden güne karii daha Meslek kolaylaştı, basitleşti mi? Hayır. Bilâkis zorlaştı. Hemde fenaya, günden güne daha fenaya müteveccih bir gayret istemeğe baş- ladı. Bugün muharrirlik eskisinden çok daha ziyade yıpratıcı bir mes- lek oldu. Fakat bu yorgunluk, es- ki yorgunluk kadar bir haz temin ediyor mu? bilmem. Kari daima müşkülpesenttir. İyi verirseniz daha iyisini, fena verirse- niz daha fenasını ister. Her gün bi- raz daha fenalaşmak her babayiği- tin harcı değildir. Kendilerine ceb- redip hakiki kıymetlerinin aşağısı- ma inenler de yerlerinin büsbütün değersizler tarafından alındığını gördüler. Bu yalnız bizde mi böyle? Değil, bu huyu da Frenklerden aldık. Yal. nız şu var ki bu fenalığın neticeleri, Avrupa memleketlerinde, bizdeki — — ——— rine soracak oldum. Bana: — Azizim! siz Jbsen'i anla. Pergünt güzel, şarkılı ve anla- şılmaz bir piyestir, Mütercimi ve iyatrosu bu anlaşılmaz pi- yesi anlatamamakta cidden ve s€- yirciler de anlamamakta cidden muvaffak olmaktadırlar. FELEK kadar vahim değildir. Onların öte- den beri devam eden bir ağır başlı muharrirlik ananesi vardır ki hiç olmazsa birkaç gazetede, birkaç mecmuada yaşar. Orada ateş her tarafı birden saramaz. Kendilerine hürmet ettirmesini bilen, okuduğu yazıda hakiki bir kıymet arıyan bir kari kütlesi vardır. Bunların saye- sinde birkaç mecmua olsun ciddiye- tini kaybetmeden yaşar. Bizde de, Avrupa memleketleri- ninkinden daha az kalabalık ol- makla beraber, böyle bir kari küt- lesi vardır. Fakat bunların bir kıs- mı ecnebi dillerinden birini bildiği için o dildeki neşriyatı takip eder. Zaten bizde bir mecmua takip et- mek bir âdet olmamıştır. Bunun için o zümre iyi, ciddi bir mecmuayı ya- şatamıyor. Fakat günün haberlerini de ec- nebi gazetelerden beklemek müm- kün değildir. Bunun için o zümre türkçe gazete alır. Gazetelerimizin birkaç tanesinin kendilerini baya- ğılaşmaktan koruyabilmeleri bu sa- yede olmuştur. Dünyanın her tara- fında mecmualar gazetelerden da- ha ciddi, daha ağırbaşlı olduğu hil- de bizde, bu yüzden, aksi olmuş- tar. Ecnebi dillerinden birini bilenler o dildeki neşriyatı takip (o ederler dedim. Ya bilmiyenler? Vakıa bu- gün Türkiye'de, bir ecnebi dili bil. meden, fikir hayatına karışmak hay k zordur; fakat ne de olsa, yalnız türkçe ile de, ve yahut arapça ve acemce sayesinde, kendilerine hür- mete lâyık bir fikir hayatı edinmiş kimseler vardır. Mektepli gençle-- rin çoğu da fransızca, almanca ve- ya ingilizce mecmua okuyacak hâl- | de olmadıklarından bu sınıftan sa- yılması icap eder. (“İcap vi di- yorum, çünkü pek yazık ki onların da ekserisi kasdettiğim magazinle- ri alâka ile okuyorlar.) İşte bu $ı- nıfa gadredildi; halbuki bilhassa onun büyütülme: 1mdı. O sınıf kendine kitap da bulamadı; bunun için parçalandı: ya okumak itiyadı- nı kaybetti ve yahut ki o da seviye- sinden daha aşağı indi. Bu sınıf için mecmua çıkarma- ğa birkaç defa teşebbüs edilmedi | değil; fakat o mecmuaların hiç bi- | ri ön Belki kuvvetli bir yardım onları yaşatır, hattâ yavaş | yavaş kendini idare eder bir hâle getirebilirdi. Anayurt yalnız o smıfa hitap et- miyor. Öbür magazinlere alışık ka- | rileri celbedebilecek sayıfaları da | var. Meselâ Mile, Brigitte Helm'in resmi altına “ilâhi sanatkâr,, kaydı- rı koyuyor, mızah sayıfası, karika- türleri var. Hattâ büyük adamların hayatını resimlerle anlatan çocuk | sayıfası var. Fakat bunların yanın- da fikir yazıları da var. Öbürlerinde de yok değildir; fa- kat onlarda bu nevi yazılar, pek nadiren alındıkları için, iğreti gibi gözükürler, Sanki mecmua onları almakla ilme, sanate uzaktan bir se lâm vermiş olur. Halbuki e ta onların asıl olduğu gözükü; Sonra onlar öbürleri içinde b muyor. Anayurt bir cereyanın mümessili değildir dedim. Filhakika muhar- rirleri arasında bir kanaat bulun- || masına imkân yoktur. Şimdiye ka- dar Cenap Şahabettin Beyin, İs- | mail Habip Beyin, Halit Ziya Be- yin, Mehmet Emin Beyin, Mehmet | Milliyet'in edebi romanı: 44 — O halde bu işi de bana vo zl Sen konağa ayak atmazsın, senin namına idare ederim. Eyle rını gönderirlerse ne âlâ. Olmazsa yenilerini yaptırırsın.. Haydi şim- di şu iki mektubu makinede yaz- Bana getir. Artık bir şey de düşün- me, Ne istersen ne aklından geçer- se bana söyle! — Teşekkür ederim Beyefendi. Ben Reşit Beyi bu okadariyive sakin tahmin etmiyordum. Mahir Beyden genç ve bekâr (olmasına rağmen ne baba e Ben ona vaziyetimden imeğe çekini- yordum. Bugü hali fikrimi de. ğiştirdi. İnsanlık yaşta ve görünüş- te değil, Reşit Bey çapkın görün- düğü halde çok terbiyeli.. Yahut karşısındakine göre muamele edi- yor, Bugün Reşit Beye çok 1smdrm. Yazıhaneye daha ilk geldiğim gün yanımda boyalı boyalı, şık hanım- TKR (lnkılâp Romanı) İÇEĞİ BURHAN CAHİT: lar gördüğüm zaman (Reşit Beyi | çapkın, küstah, mağrur bir adam ' gibi görmüştüm. Bu ilk görüşün te- siri bugüne okadar devam etti, Kendime karşı asıl tehlikeyi ondan gelecek sanıyordum. o Halbuki en müşkül zamanımda o bir halâskâr gibi elimden tuttu. bir sevinçle mektupları yazdım. Dosyaları yerlerine koydum. |. şim bittiği zaman Reşit Bey beni ça- ğırıyordu. — Hazırsan çıkalım, dedi. hanımefendiye telefon ettim, Gülüyordu: — Ne dediniz beyefendi? ! — Çiçek ellerinizden öpüyor. Er- zurumdan halası geldi. Artık onun yanında kalacak. Bir gün gelip el. İerinizi öpecek, dedim, | — Teşekkür ederim. — Eşyan için bir şey | söyleme- dim. Söylemek te pek doğru değil. Ben KUZ. ANK ÜEEMEEMMENE) MEN bedi AE'5 | sını istiyor. Her cereyana açık bir vururken ve vurulurken.. Kadından hekim.. Kadından hâkim... Kadından polis.. Kadın. dan şehir meclisi azası.. Kadın- dan muhtar. Ve nihayet kadm- dan asker! Kadınm girmediği, yahut gi- rip te muvaffak olamadığı meslek Oynak yerinin ( mafsal ) tutuk kalmasına sebebiyet vermemeli Her hangi bir oynak yerinizde (maf sal) bir ağrı bir sancı bulunduğu va- kit hareketle ağrı ziyadeleştiği için 0- nu oynatmayıp istirahat ettirmek is Li tersiniz. İşte en büyük hatayı bürada Ömrümüz varsa, kısa bir za. | işlersiniz; zira istirahat demel sa” mân sonra Lokman hekimin eline | ln harekesiz lm ei md su dökemiyeceği hekimler, adalet | duğu Kacar az a zi li adalet | mek olup bu da ağrı diz, kalça veya ölçüsünde kılı kırk yaran hâkim- | ayak mafaalında bulunursa yatakta ler yetiştiğini göreceğiz, yatmak ve yahut koltuk değneği ile Şehir meclislerinde şimdiden gezmekle olur. deki i 8 e et oynak vu ağrı ro- öyle kadın azalarımız var ki, kür- | sizede Mez ellik bana da çü süde erkek arkadaşlarına ağız aç- | rük diş, bademcik, safra kesesi, ve pa- tırmıyorlar, sinos iltihabının entanı sebep olduğu Müzi seli Gül Hanı. | #plaşılırsa bu sebepler ortadan kaldı. mı, bir kaç gün içinde bütün mem leket tanıdı. Adını saygı ve sevgi rılar. Hararet ve sıcaklık veren her hangi ile anarak muvaffak olmasına du- a ediyor. bir vasıta ve sebeple dahi ağrı azalır ye hafifler. Şayet bu ağrı dir, kalça ve topuk mafsallarından birinde Sözün İnandı kölllrımız. hiz |; yezime bütün ağıl e makka. ğ rmız, biz den çok sonra iş başına geçtiler. Fakat, bizi çarçabuk arkada bi- raktılar. Geçen gün arkadaşlarla bu bahis üzerinde konuşuyorduk. Birisi dedi ki: — Acaba askerlikte de muvaf- fak olacaklar mı? — Hiç şüphe etme, dedim, as- kerlikte bütün mesleklerden” fazla muvaffak olacaklar!.. Ve izah ettim: e — Kadın, vururken hedefe isa- | bi bet ettirmesini, vurulurken de Hareketle mafsalın ağrısı ziyadele. kendini feda etmesini bilir. şir diye hareket ettirmemek azla e M. SALAHATTİN | Üzere ölerek içene bereketle de- vam edenler en çok fayda görenler ve iatifede denlerdir. Yemek huşusundaki pehiz için bir hafta kadar yalnız sütlü şeylerle va- kit geçirmeli. Bu da gıdasını alacak miktarda olmalı ve bu suretle bağır saklar tam sıhhi bir hale konmuş olur- mafih > gezmeksizin bu mafsal. a üstü imi tıpkı kolunu hareket et- tirdiği gibi bacağına hareket yaptır. mak ağrı çeken kimse için mümkün- dür. Eğer yatakta yapılan bu ( hareket talimlerinden sonra yorgunluk ve ağ- rı gelir ve bunlar da bir saatten ziya- de sürer veyahut ufak bir nöbet yapar ise bu harekte talimlerinden bir müd- vazgeçilir. Fakat daha hafif urette tekrar gene başlanır. Bir mütercim aranıyor Ankarada çalışmak üzere İngi - lizce ile birlikte fransızca veyahut ingilizce ile birlikte almanca bilir bir mütercime ihtiyaç vardır. Ücre- lar, Bundan sonra her vakit gibi bes- leyici ve küvvet verici şeyler yenir, Si caklık ne şekilde olursa olsun adale- leri gevşetip gerginliği adığı için ağrı- yı azaltır; det hararet tesir ettikten sonra evvel- | ce orasını kımıldatmaktan korkan has- ta bu sefer hararetin tesiril artar ve mafsalı oynatmağa--baş' Oynak yeri hareket ettikten sonra dai- ma oraya bir sıcaklık vermelidir. Bu suretle hareket esnasmda © mafsalda husule gelen mevadı deveranın kolay» ti ayda 200 liradır. Arzu edenler Milliyet gazetesi idaresine 19-11 933 p:zar günü akşamına kıdari- simlerini kaydettirmelidirler, Ecne- takip edebile- cek olanlar tercih olunacaktır. m Akif Beyin, İsmail Hakkı Beyin, Ercüment Ekrem Beyin yazılarını neşretti; bu muharrirler arasında | lıkla almasına yardım edimiş olur. müşlerek bir fikir bulmak haylı zor. Hâsılı ağrıya sebep olan entan or- dur. Hattâ Faruk Nafiz gazetesin- ırıldıktan sonra o möbet te de muhtelif kanaatlerin çarpışma- | yoksa işinize gücünüze devam etmeli, Hareketle ağrı duyulsa bile hiç ehem- i Böyle yapmayıp areket edilmezse mafsalmız ilelebet tutuk ka- Büyükada Dr. ŞÜKRÜ — ——— mamlıyacağını ve (— beklediğimiz mecmua çıkıncıya kadar bize emni- gazete, .. Fakat çizdiği programa derhal göze çarpan bir eksiği var; şimdiye kadar dört numarası çıtı. ğı hâlde hâlâ sayıfalarında yeni bir imza göremedik. Ancak £ birkaç gencin vezin meselesi (o hakkında, Cenap Şahabettin Beye yazdıkları itiraz mektuplardan birer, küçük parça çıktı. Mademki bir cereyanm mümessili değildir, hiç olmazsa es- kilerle yeniler arasında bir hattı va- nin severek yazdığı makaleler ve- recek bir gazete olacağını ümit e- diyorum, Nurullah ATA İttihadı “Milli Türk Sigorta Şirketi Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleri? Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi : Galatada Unyon Hanmda Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. Tel. Beyoğlu : 4887. 8365 Artık onlar gönderirler belki! Sa- na bir şey lâzımsa bu akşam alırsın. — Tabii efendim. O halde siz- den bir ricam daha var. Aylığıma | Reşi : — Sen yalnız renklerini, biçim- lerini beğen! dedi. Portakal rengi bir gecelik beğen- mahsuben bana on lira veriniz. dim. Tüylü yüz ve banyo havluları Reşit Bey bir çok paralar verdi. | burada çok güzeldi. Onların beya- Saydım. Kırk beş lira... Zını seçtim. — Bu kadarına lüzum yok beye- Reşit Bey; fendi, dedim. On lira yeter, — Sen yavaş yavaş yürü. Ben ye- Israr etti: im! dedi. — Yanında bulunsun. Lâzım o- — Aldıklarımın parasını o vere- Tur. Hem bunu maaşına mahsuben | yim efendim, vermiyorum. Masraf edersin. Ma- | | — Ben kendim için de alacakla- aşını tam olarak ay başında Ali E. | rım var. Hepsini birden hesap ya” fendi verir. Hesaplara © o bakıyor. | parlar, dedi. Sen para lâzım oldukça benden is- te! Şimdi işin bittise çıkalım. Seni madama götüreyim. Evi öğren. Gi- derken de lâzım olan şeyi alırız. Vitrindeki mendillere, çoraplara bakarak bekliyordum. Biraz sonra Reşit Bey yetişti: — Onlar paketleri gönderecek- Bir şey söylemedim. ler. Biz gidelim. Beremi başrma geçirdim. Reşit Karşı kaldırıma geçtik. Reşit Bey Bey hazırdı. Çıktık. Onunla ilk de- | işaret etti: fa sokakta yürüyoruz. Titiz, sinirli — İşte bu apartıman. Yakın de- bir adam. O kadar hızlı yürüyor ki | gil mi? kalabalıkta zor yetişiyorum. Tünelden çıkınca tramvay yolu- nu tuttuk. Reşit Bey: — Apartıman uzak değil. Ne a- lacaksan buradaki mağazalarda bu- luruz. Dedi. — Çok yakın. Ben yazıhaneye yayan iner çıkarım. İkinci kata çıktık. Kapıyr madam . Saçlarına kır düşmüş, sevim- li bir kadın. Bizi öyle (nezaketle karşıladı ki! yetle okunacak, yani muharrirleri- | | İ vaktile evime gidiyorum, ağız tadi- ACIMAK du. Lâkin meyhanenin önünden geçerken adımları ağırlaşıyor, geri di Sesi güzel midir, çirkin midir, ens | fes midir, ekreh midir, tatlı mıdır, | bet midir, ne düydum, ne şahit ol- dum. Lâkabına rağmen çok sessiz bir adamdır. Tatlı yaz meltemle- rine benzer. Yürüyüşü sessizdir, gezdiği, dolaştığı yerlerde sesi, sa- dası çıkmaz. İnsandan ziyade tayf | halinde gibidir. Kimseye dokunmadan, taciz et- meden, gürültüsüz nümayişsiz ya- şar. Ufak tefek yapılı olduğu için — a şekline, vücuduna da | Mein son derecededir. Karm- caya basmaz. Sineği bile incitmez. Şapka çıkarışında, selâm verişinde pantalonunu diz yapmasın diye ha: fifçe çekerek oturuşunda, elile kra- vatını düzeltişinde hülâsa ber ha- reketinde başka birnezaket ve ma- nalı bir zerafet vardır. Zerafet kelimesinden — zihniniz şıklığa takılmasın. O kadar şıklık meraklısı değil Hattâ kıyafetini ihmal eder. Ondaki zerafet hâl ve etvarındaki hususiyettir. Kalbi de gayet iyidir. Herkese | yardımı bir vazife ve borç telâkki | eder. Gazinoda otururken, birden bire kalkar, birini 3 — Senin evkaftal takip et- tim. Mümeyyiz izinli imiş, imza et- tiremedim. Yarın muhakkak imza ettiririm. Muhatabı kaşlarını çatar: | — Gene gazel okuyorsun, hepsi masalı. | O, derhal ellerini gözlerine gö. | türür: — Vallahi, billâhi, tallahi doğru.) Eğer sana yalan söylüyorsam, göz- | lerim körolsun. Bir tek evlâdımın | hayrını görmiyeyim. Yemin faslı, karşısmdakinin 15- rarına göre devam eder. Bir aralık başka (o masadan bir se — Sabri Efendi, bizim ilmüha- berden ne haber? O, hemen kalkar, seslenen zatın yanına gider: — Muhtarı bulamadım, evinde hasta yatıyormuş. Öbürgüne kaldı. — Gene gazel okuyorsun. Bırak şu martavalları... Adam diye iş ha- vale ettik. Kaç gün oluyor birader? O, meze tabaklarındaki lokma lokma kesilmiş ekmeklere elini gö- ir, öper, başına koyar, gözle — Bak, şunu namert kapısı dileneyim... Su nimet çarpsın lan değil... V. ilahi, billâhi, tal doğru... tek evlâdımın hayrını görmiyeyim. Doktorlar bir ara ona rakıyı me- | netmişles İlk günlerde biraz ser- sem gibi idi. Fakat biraz sonra a- leşmıştır. — Oh, birader, şimdi akşamları le yemek yiyorum. Vaktinde yatıp | kalkıyorum. Sabahları dilim pas | İı, midem bozuk değil, Kafam oda yerinde... Öyle başağrısı; uğultular da yok.. Dünya varmış birader. Ne- “o sabahlara kadar içmek, kör- | k.cük olup sızmak... Hem parana ziyan, hem vücuduna. Bunun sonu | yok. Yediğin yemeği ağzma Om yiyorsun, burnuna mı? Bir araba kepazelik.. Pehriz bir müddet böyle devam etti. O, zahiren halinden memnun- * — Matmazele odasmı yim! Dedi. Reşit Bey de geldi. Bana İa deniz gören bir oda ayırmışlardı. Onlar karı koca ön kısımda, caddeye bakan odanın bi- rinde yatıyorlardı. Benim odamda lak> bir karyola. Bir gardrop, bir gece dolabı, bir de vardı. Reşit Bey: — Mükemmel bir oda, dedi. Li- man görünüyor. Güneş alıyor. Zan- nederim banyo da bu tarafta- Banyo da koridorda idi. Yalnız burada her zaman sıcak sü o yok. Havagazı ile ısınıyor. Reşit Bey: — Burada her halde rahat eder- sin kızım, dedi. Ben ( gidiyorum. Yarın havadis alırım. Madamın ikram ettiği likörü a- yak üzeri içen Reşit Bey henüz çı- kıyordu ki mağazanın adamı aldı- ğımız şeyleri getirdi. Fakat bu ko- caman iki paketti. Havlularımla bir gecelik bu ka- dar tutmıyacaktı. Bunu hissettim. 5 Reşit Bey merdivenlerden iniyor- az göstere- — Beyefendi, diye | seslendim. | Galiba sizin kendinize aldıklarmızı Gecelik, havlu lâzımdı. Şekerci Löbon'un ilerisinde bir büyük ma- İasaya girdik. Reşit Bey beni tanıttı, henüz gelmemişti. Madam: Kocasi İ mısınız? yüzü gülüyordu, pek ne- i idi. Gören arkadaşları: — Gel bakalım, dediler, ne ma* kamdan gazellerin var? - Bugün doktora tekrar muaye- ne oldum. Rakıya müsaade edecek gibi... On gün daha pehriz et, o za man kat'iyetle söylerim, dedi. — Hayırlısı olsun. O, arkadaşların yüzüne melül melül baktı: — Sizi düşünerek hazun oluyo rum. — Sebep? ez misiniz, ben, ağzıma içmem. Sizi de azdırırım. İçkiye başlıyacağım diye sizlere acıyorum. On gün, onun hep bu, merhamet nakaratile geçmişti. Nihayet tarihi gün geldi. O, meyhaneden girince, arkadaşları etrafını sardılar: — Benim masaya.. — Biz dururken dünyada olma Adamcağızı aralarında paylaşa” mıyorlardı. O gecelik her masay! me Her arkadaşın gönlünü hot “Be mukaddimeden sonra her ge" ce, kemaliintizamla (o meyhaneye devama başladı. On beş gün olmu#” e arkadaş biribirine fısıldıyor re — Bizim gazelhân rakıya pars vermeğe tövbe etmiş galiba... — Neden? Hesabını sana mı ver" dirdi? — Öyle ya.. Her ağızdan “bana da. banada, diye sesler çıktı. Gazelhânın, doktor içkiye müsa ade ettiği zaman, arkadaşlarına ni- çin acıdığı anlaşılmıştı. arm sar va m TAR rm m kg ISTANBUL BELEDİYESİ erin MİYATROSU Bu akşam i Saat 21 de YER-GÜNT (azan : Henrik bsen 3esteliyen: Sl sviren: Seniha Bes On yılda RESİM Genç ressamlarımızdan Elif Na- ci Beyin Türkiyede on Cümhu- riyet senesi zarfındaki resim ha» reketlerini hülâsa eden bir kita- bıdır, Fiyatı 20 kuruştur. Her kitapçıda bulunur. 8356) narin umdesi “MİLLLYE Ttr. ABONE Yl SL e Tivetini kabul etmes, — Zannetmem, onlar hepsi senif olacak! Benimkiler buraya gelme?! Paketleri yeni odaam taşıdım Madam mutfaktaki hizmetçiye b mak için çekildi: Tlk benaloda banaiz Bir ls bava 81 içinde olduğumu hissettim. Yeni odam Şişlideki kadar süslü değik di. Fakat bana daha güleryüzlü gö ründü. Beremi, caketimi çıkardım. Pa* ketleri açmağa başladım. Yeni bornosum, hamam takımla" rım çok güzeldi. Hele portakal rengi ipek geceliğime daha mağ# zada bayılmıştım. Bir de pijama 2“ lacaktım. Fakat Reşit Beyi beklet” mekten sıkılryordum. Öteki paketi açtığım zaman ş8“ şırdım, kaldım. lığı geceliğin kombinezon ımı, dört çift ipek çorap ve portakal rengi bir kimono. Maha kak yanlışlık olacak. Ben bunları almadım. Hattâ $4 kimonoyu pek gözüm tuttuğu hal de pahalıdır diye sormadım bile Her halde Reşit Bey bunları kendi” si için aldı. Ve ilk tahmin ettiğim anlışlıkla bana geldi. Fakat, Reşit Bey bekâr bir adar” da bu paketlere koymuşlar, Bakar Reşit Bey aldırmadı: dı. Böyle kadn ki © e eşyasını kimin iç” (Devamı var) Mere O em ge İY ei ee eme Er e YT e

Bu sayıdan diğer sayfalar: