8 Nisan 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

8 Nisan 1934 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

, Bu devrede Calmette mi Friedmann mı? Her millette bir veremli ordusu vardır. Memleketimizde ise vere min yaptığı tahribatı hep biliyo- ruz. Mücadele ( vasıtalarımız da noksandır. İstanbuldaki mahdut sanatoryomlarda hastalar boşala- cak bir yatak için sıra beklemekte- dirler. Sonra bir veremlinin iyi olabilmesi veya daha uzun yaşa- yabilmesi için evvelâ zengin olma- sı lâzımdır. Fakir veremli de insan olduğuna göre, bu âfetle mücade- leyi ucuzlaştırmak ta lâzımdır. Bu noktadan o yapılan bir çok tecrübeler var. Bilhassa Calmette ile Friedmann'ın aşılarını bu me- yanda zikretmek lâzımdır. Fakat bu aşılardan hangisi vereme karşı daha müessirdir. Döktor Fuat Sabit Beyin bu mev zu üzerinde bir kitabını okuduk. “İlim ışığında Calmette ve Fried mann verem aşıları, ismini taşı- yan bu kitapta m Friedmann aşısile tedaviye taraftar olduğunu söyliyor. Kitapta müdafaa edilen bu tezin ilmi esaslarmı tetkik et- mek gerektir. Doktor Fuat Sabit Beye göre, müdafaa ettiği tedavi usulü, fıkara harcı bir usuldür. İk- tisadi buhranın hüküm sürdüğü şu zamanda nazarı itibare alınmağa lâyıktır. Şimdi tatbik edilmekte o- lan Puömetorks ve sanatoryom u- sulleri her hastanm kesesine göre değildir. Fuat Sabit Bey tezini müdafaa «ekerken diyor ki: “Şimdi güdülen gaye hastanın ciğerini istirahata terketmektir. | Halbuki asıl şifa âmilleri aranmı | yor. Bugün maalesef hâlâ verem tedavisinde hekimler Tuberkulin kullanıyorlar, altın tedavileri ta- kip ediyorlar. ( Bunlarla birlikte Fr edmann aşısının tatbikine im- kân yoktur. Çünkü bunlar aşınım tesiri ile © uzviyette uyanan şifa cevherlerini bozarlar. Halbuki sa- | SIHHAT Ya AE EEEEEMERDA MAN beli SA Fi R5 ÇAMI Tanıdıklardan bir hanımefendi- nin “aniversaire,ini kutlulamağa gitmiştik. Hanrmefendi, gelin ku- lağınıza söyliyeyim, bu sene ta- mam kırk yaşına giriyor. Malüm ya, kırkıncı yaş, güzel lik iddiasında bulunan bir kadının sonuncu yaşıdır. Kırktan yukarı çikan kadınlar, zamanımızda gittikçe azalıyor. Birinden duymuştum. Pariste Monde kadınlarından birine: — Kaç yaşındasınız? diye sor- Gülerek cevap vermiş: — Trente dix neuf — otuz ve on dokuz! Şimdi, ben kadın olsam, ve hoş- landığım bir erkek © yaşımı sorsa demek oluyor ki, kırıtarak: — Yirmi ve on altı... Cevabmı vermem lâzımgelecek.... Ben aklımdan bunları geçirir. ken, bir salık gözüm o kırklık ev sahibinin kıyafetine doğru kaydı. Yirmi yaşında bir genç kız da an- cak böyle giyinebilirdi. “ Kadının yaşı yoktur” sözü- nün inceliğini, bir kere daha anla- dım. Aramızda dikkat ediyorum, yaş | bahsine temas edilmiyordu. Moda dedikodusu, İnsull hâdisesi, yazlık için nereye gidileceği, filân ve fa- lan... Derken, altmışlık bir erkek mi- safir, içeri girdi. Girdi ama, girmesile kocaman bir çam devirmesi de bir oldu; ha- nrmefendinin elini sıkarken: — İnşallah, dedi, iki sene sonra, kırk birinci yaşmızın yıldönümünü | gene burada kutlularız! Hanımefendi boş bulundu: — A... Neden iki sene sonra? İhtiyar misafir güldü: — Bundan böyle iki senede bir yaş atacak değil misiniz? M. SALAHATTİN IRTIHAL Mora Yenişehir eşrafından — Ali Bey natoryom tedavisi ile, cerrahi teda- viden sonra (o Friedmann aşısını tatbik etmek, yalnız (o şayanıarzu değil, fırsattır. Buna mani olan he- kimler bence vazifelerini suüisti- mal etmişler demektir. Hastalık ilk devresinde iken biz de kimse sanatoryoma gitmez, Hat tâ üzerine hastalık bile kondurmaz. Friedmann aşısının yüzde doksan tesiri vardır. Bu aşı ile tedavi edilmiş hastalar üzerin- de on üç sene tetkikat yapan Ber- lin'in maruf Rontgen müütmkassls- larından H, Ersel: oyuk (Caver- ne)lerin re üdahaleye lü. Zum kalmadan yalnız bu aşı ile ka- pandıklasını tespit etmiştir. Elma büyüklüğünde bir oyuğun F. aşısi- Je sekiz ay içinde tamamile kapan- dığı görülmüştür. Bu aşıyı isteyen hekim ve isteyen hasta tatbik ede- cek olursa, her sınıf halk tedavi im kânımr elde etmiş olur. Beyhude muarıza ile vakit kaybetmeğe lü- zum yoktur. Bilhassa hastalığın ilk anlarında kat'i veya kat'iye yakın şifa temin eden bu aşı nasıl ihmal edilebilir?.,, Kitabın müellifi Friedmann aşr- sını müdafaa etmekle © kalmıyor, mukabil tezi, yani Calmette aşısı- nı da çürütmeğe çalışıyor. Herhalde doktorlarımız arasın- da bu eserin neşti ile yeni bir mü- yolu açılıyor demektir. —BV.— Milliyet'in edebi tefrikası: 41 zade Halil Sabit Bey irtihal eylemiştir. Cenazesi bugün Gedikpaşa'da Balipaşa caddesinde 36 No. lu evden kaldırılarak namazı öğlende Beyazıt camii şerifinde kalım caktar, Oğulları Ömer Faruk, Mustafa Memduh Ahmet Fazlı, Ali Kemal (15479) YENİ NEŞRİYAT Yulların sesi Yolların Sesi mecmuasmıa 16 ın cı sayısı çıkmıştır. Bu sayısını ba- hara tahsis etmiş, dere içerisinde birçok şiirlerle kiymetli yazılar vardır. Musiki muallim mektebi mecmuası Musiki mektebi muallimleri ve mem- leketin musiki elemanları ve mütefek- kirleri tarafından syda bir çıkarılan “mu siki muallim O mektebi mecmuası” nın birinci müshası çıkmıştar. Adliye hakkında bir eser Avukat ve İstanbul birinci ti- caret mahkemesi sabık reisi Ahmet Esat Bey tarafından “Nasıl bir ad- liye istiyoruz?,, ünvanı altında bir eser neşredilmiştir. Hukukçular klübü neşriyatın- dan olan bu eserde adliyenin ısla- hından maksat, olduğunu, esas ka- nunlarımızın bugünkü halini izah etmekte, teşkilâtı esasiye kanun- KANLISIR hastalığı gibi beni boğuyor, öldü- | rüyor... Dizboyu karlarla örtülü bağ yol- larında, saatlerce yürüyorum... Bu yalnız, zorlu yürüyüşler, sinirlerimi biraz yatıştırabiliyor. Beni görenler, avlanmıya çıkmış aznnediyorlar.. Her defasında eli boş dönüşüme de bıyık altından gülüyorlar... Gülmek, gülebilmek, ne iyi şey.. — Şabat — — Sahi, Kırkkiliseye mi gidi- yorsun? — Evet, doktorcuğum. — Pek birden bire canım. — Mecburum... Kırkkilisedeki vekilim çağırıyor. — Çokmu kalacaksın? — Üç dört gün... Doktor, yüzüme bakıyor, yutku- nuyor: — Mesture Hanımı hasta halin- de bırakma! Yazan: Mahmut YESARİ ama... — Bu sıralarda, siz burada bu- Tunmalısınız! Doktorun, konuşuşu resmileşti, demek ki vaziyet çok ciddi, çok nazik, Korka korka soruyorum: — Hastadan hiç ümit yok mu? Nüzhet Süleyman, kollarını ka- vuşturmuştu? — Ümit, denilen şey de nedir? | Ümit, kelimesi ne mana ifade eder? Biz doktorlar ümit keseriz, hilkat denilen kuvvet, ölüyü diriltiverir. artık tecrübelerimle ümit ve- ya ümitsizlik diye bir şey olmadı- ğını anladim. — Peki, Mestute Hanım için? Doktor, omuzlarını kaldırdı: — Bilmiyorum! Hayır! doktor ,biliyor! Ve hiç te göründüğü gibi reybi değil.. Ka naati kat'i ve'kuvvetli... Mesture'den ümit yok, hem hiç ümit yok... Hattâ, birkaç gün ya MİLLİYET PAZAR 8 Tezgâhtar Necip Şakir komisyonculuk ya- parak hayatını kazanıyordu. Büi- nin malrmı ötekine satmağa vasıta oluyor ve aradan da geçiminirçi- karıyordu. Fakat son günlerde nü- munelerini göstermek için hangi yere gitse ekşi ve durgun bir su- ratla karşılaşmağa başlamıştı. Yüz lerine buhran rengi vurmuş pat ronlar: — Şimdilik bir şeye lüzumumuz yok. İnşallah başka (| sefer. Diye Necip Şakiri atlatıyorlardı, Bir aralık tanımadığı mağaza- lardan birine girdi. Oraya da nü- muüneler'ni gösterecekti. Veznede il m, elinde valiz, Ne- — Nerde kaldınız? Dedi, yeri- niz boş. Bir kaç müşteri de geldi, biz satış yapmağa mecbur olduk. Valizinizi şöyle bir tarafa bırakır nız. Geçiniz tezgâhm başına.. Si- zi Fazıl Bey bize bir hayli methü sena etti. Haydi bakalım gösterin kendinizi Sadık Bey.. — Fakat benim adım Sadık de- g1, Necip. — Necip Sadık, | Sadık Necip hepsi birdir. Fazıl Bey tavsiye et- tikten sonra, bizona inanırız. Tezgâh pazarlığında birinci oldu- ğunuzu söyledi. Sonra gelin, sizi | satıcı hanımlarımızla tanıştırayım. Sadık Bey, yeni şefiniz.. — Fakat efendim.. — İtiraz yok. Biz Fazil Beyin | gönderdiği adamı gözü kapalı alı- rız. Bugünden itibaren Sadık Ne. | cip Beyin emri altındasınız.. Necip Şakir © şaşırmıştı. Şöyle | kendini toplamağa çalışıyordu. Fa kat o sırada içeriye kadın müşte- riler girmişlerdi. Tüccardan Faruk Beyin haremi yeni mevsimi k bir şapka almak istiyordu, O zaman Necip Şakir (toparlandı. Hemen tezgâhın başıma geçti. Faruk Beyin haremi rayon şefinden soruyordu: — Nasıl bir şapka tavsiye eder- sinz? Necip Şakir kutulardan beş on tanesini çekti, içlerinden bir tane- sini göstererek: — Bu, hanımefendimize çok ya- kışacak, dedi, Şapka giyildi, aynadan uzun u- zun bakıldı, nihayet beğenildi: — Ne kadar? — Efendim, sizin için on beş li- ra.. Kullandıkça memnun olacak- NISAN 1934 ILE pie Bugünkü program ISTANBUL: 18,1: 21,201 Ajans ve borsz heberleri, N 21,30: Bedriye Resim Hanımın İştirâkile dana musiki. VARŞOVA, MIS m. (e BÜKREŞİM arana. 11,15: Ruhi musiki. 121 14 ay 45: Komherama, 31: Ta 4,30: Radyo orkesirns. 22: Konfarama. stran. 2245: Romen, Fran larında konferana BO? m, ite (Kendi eserlerinden.) 19: delik bir piyes, 23: Son habar musikisi giParr; Zelmerker takımı.) BUDAPEŞTE, 680 m, 18: Lesoncsi Salem orkestrası takımı tara takımı tarafımdan Sigan mı be. 21: Emmerich Kalı opereti, (Stüdyo- i 24: Kahvehane eserlerinden mürekkep konser. 21: Avusturyalı besi mame. 23: Son haber Bugün matinelerdea itibaren İPEK SİNEMASINDA Yıldızların en sevmlisi FRANZİSKA GAAL tarafından yapılan filmlerin en güzeli ŞEYTAN KIZI Bugün ELHAMRA sinemasında LEBLE- BİCİ HORHOR ve MACAR MARŞI c15500 ) kadın Bütün Amerikanın başını döndüren M AE WEST Pek yakında BEN BİR MELEK DEĞİLİM 15502) Bugin TÜRK SİNEMASINDA ALTIN ARAYAN KIZLAR Fransızca sözlü 3 gündenberi binlerce halk tarafından hayretle seyredilen bir aşk' heyecan ve musiki harikası 42 nci sokaktan daha mub” teşsm rövü sahneleri, 12 sinema yıllırı biribirinden 1 30 genç rövü kızı - 1,000,00) dolar masraf - Emsalsiz bir musikisi, Bu ismi hatırınızda tutunuz: SUZAN BANYODA ve biliniz ki MAGDA SCH- TEDER ile OTTO WALL BURG'un gek güzel ve muh- teşrm bir filmilir. Pek yakında: SUMER SİNEMASINDA (Esi Artistk ) ——————————— temadiyen boşaltıyordu. Mağazadaki öteki kızlar kendi işlerini unutmuşlar, bu yeni gelen rayon şefi ile meşgul oluyorlardı. Necip Şak'r'in tesadüfen fiyat uy- durduğu şapka satışlarının heyeti mecmuası kasada kabarık bir ye- kün teşkil etmişti. O sırada mağazaya bir genç gir- di, kasaya doğru ilerledi, mal sa- hibine : Efendim, dedi, benden'z Sadık.. Fazıl Bey beni gönderdi, Zannede- rim sizinle konuşmuş. Mal sahibinin alnında terler be- lirdi. Bütün sabah (| tezgâhtarsız sınız. Dükkân sahibi ilk şapkanın pa- rasmı kasasına o koyarken, kendi kendine şöyle düşündü: Vay canına! Uç ralık şap- kayı on beş liraya sattı. Yaman bu adam.. Hakikaten Fazıl Beyin tav- siye ettiği kadar varmış. Tam o sırada ikinci (o bin kadın müşteri daha geldi. (oOOnada bir şapka sattı. — Ne-kadar efendim? — Üç yüz yetmiş o beş kuruş hanımefendi. Necip Şakir bu defa on liralık şapkayı bir hayli ucuza vermişti. Patron şaşaladı. (Fakat o günde öyle müşteri geliyordu ki, mal sa- hibi bir şey söyliyemedi. Hülâsa Necip Şakir bütün ficaret kaide lerinin haricinde en pahalı malları €n ucuza, en ucuz malları en paha- — Bu, sevdiğimiz aziz vücudu son deminde, bırakıp gidiyorsun, izle a Buna gönlün nasıl kail 'uyor” sonra yanmıyacak mısın? Minimini Neşide'yi kim avutacak? uğuna rağmen, meç- Onun, hül bir sızı gibi kalbini yakacak anne hasretini, kim unutturacak? O, annesini ararken, kim teselli ve- Mei çökelek bunları düşün- miyecek luygusuzsun; ma dem ki insani kayıtları, insani his- eri; ticari maddi endişelere ter. cih edemiyecek kadar kuru, bezir- gân ruhlusun, o halde, senin bura: da vücuduna hiç lüzum yok... Var, gil; aramızda bulunma!,. Demek istiyor! Eğer doktor, Mesture'nin vasi. yetini de bilmiş olsa?.. Fakat bilmiyorsun, doktoru ğum, bilmiyorsun... Gene de bil- re Çiftlikteki üç odalı.taş evin, top: rak zeminli odasında çile dolduru- yorum. Ara sıra gözüm, pencere. nn gözü hayli o dolmuştu. Buda Necip Şak r'in sayesinde olmuştu. Çünkü komisyoncu Necip Şakir ma'ının methü senasını herkesten | iyi bilenlerdendi. Mal sahibi düşündü: — Bu işde bir karşıklık var a- ma, dur bakalım.. Necip Şakiri çağırdı. Ancak o zaman mesele anlaşıldı. Herkes kendi hatasını kabul etmişti. Fa. zıl Beyin tavsiye £ ettiği adam bir defa çok geç gelmişti. Mal sahibi Necip Şakire kim olduğunu ve ne için geldiğini söylemeğe vakit bi rakmamıştı. . Binaenaleyh Necip Şalâr'in tası tarağı toplayıp gitmesi lâzımgeldi ve öyle oldu. Aradan bir hafta geçmi w ni gelen tezgâhtar bir türl yapamıyordu. Mağazanın da hafif tertip alaya başlamışlardı. Fakat mal sahibi (için işin alaya tahammülü yoktu; Yeni gelene yol yeri ve Necip Şakiri tekrar işe al- in Bir keçi yolunu andıran bu sa - pa, çamurlu izinden hemen hemen kimse geçmez. Bazan, kestirme yü rümek isteyen köylülerin, rençber - lerin uzaktan karaltıları görünür, hi kâç saniye sonra kayboluverir- Bu uzaktan görünen ve birkaç saniye sonra kayboluveren karaltı lar, beni korkutuyor; her görünüş İnsan beklemek, haber bekle - mek, mektup, telgraf beklemek, bir azap, bir ıztıraptır. Fakat ergeç gelecek muhakkak bir kara haber beklemek, insan kalbinin, insan di mağının tahammül edemiyeceği bir işkence... Bu kara haberi, bana kim gön - derecek? Bunu bilmiyorum! Mu - ayyen şahıslar üstünde muhakeme edemiyorum; uzak, yakın ihtimal. lere saplanamıyorum. Madem ki beklediğim kara ha - berdir; o mutlaka gelecek, mutla- ka bana ulaşacak... Uzamasına, se vinmiyor değilim, lâkin beklemek ıztırabına uzun zaman göğüs vere miyeceğimden korkuyorum... Dün, aynaya baktım, şakakla « lıya satarak şapka kutula'ını mü- kaldığı halde, öğleden sonra kasa- | mevzu - Oynıyan yıldızlar JOAN BLONDEL - RUBY KEELER - WARREN WİLLİ 115504) Bugün Haftanın en güzel filmi o'an DAĞLARIN KIZI musikili, şarkılı ve danslı filmini görmek özre Latif ve sev.mli bir komedi SUZAN BANYODA Emsalsiz bir art'st MAGDA SCHNEIDER Kusursuz bir komik OTTO WALLBURG Pek yakında itmekte tereddüt etmeyiniz. SUMER SİNEMASINDA Öyhyenlir Dilber esmer: NAN- L Eski Artistik | CY BROWN, Güzel sarışn: BETTY STOCKFELD, Çelik adam: HARRY WELCHMANN İlâveten: SULAR ÇAĞLAR- KEN Jose Padilla'nın eseri. ve FOX JURNALDE: küçük bayaz kayolaların balosu (15496) Bugün ve yarın matine saat 17 Fransız Tiyatrosunda mahalli opera heyeti tarafındaf, TRAVIATA operası temsil edilecektir. Kı İ 100 - 120 - 150, Balkon 75 mera ee ea gr 3 A yemeye İç my. Kaza ve Otomobil Harik Hayat Sigortalarınızı Galatada Unyon Hanmda Kâin UNYON SİGORTASINA yaptırnız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan YAN yınız, 1830 Kumpanyasma bir kere uğramadan sigorta ei Telefon : Beyoğlu 4.4888 Bursada Hilâliahmer | balosu Harpte ve sulhte birçok hizmetlerde bulunan Hilâliahmer ve memleketimiz. de öksüz ve şehit çocuklarma faydalı yardımlarda bulunan Himayeietfal cemi- | yetlerinin Bursa merkezi birleşerek 12 | nisan 934 perşembe günü saat 21 de | başlamak üzere Bursa belediye salonla" | rında bir bale tertip etmişlerdir. | Türkiye İş Bankasından: Mülga itibarı Milli Banka- sm Ahmet çavuş bin İsmail ve Ali bin Mustafa isimlerine yazılı (264444) No. lu hisse pek fazla ihtiyarladı, | Bu toprak zeminli taş odada ya şamak, bana kuvvet veriyor. İn - san yüzü gömüyorum; insan sesi işitmiyorum. Hizmetime bakan çiftlik uşağı ile de konuşmuyorum. Zavallı adam, yüzüme korka kor - Çiftlik kâhyasmın sesini W dım: — Ne var Hilmi Efendi? — Zatınıza taahhütlü bir Duvara oyulmuş geniş yer oca | tup var. ğında, canlı çıtırtılarla yanan kuru Hemen fırlayıp İren Ni Met omL ii 15 kapıyı istedim; N lime odayı Balan ei | a iğ ane kam e a İ özlii ya | 7 aa map mut şim... Ben bu ışıkta, bu çıtırtılarda, | ,, Ditlerim biribirine varuyortük a öyle tatlı, mumis hayaller görüyo - | *im «ima! eman Hr yor. ae e B5 yefendi. Postacf $ Mr öyle âşina sesler duyuy sam üstü bırakmış... Bendeni#” * - n vaktinde geti Eğer ateşin çıtırtılarile konuş - mak; alevlerin karşısında gülmek, göz kırpmak; eğer bu yalnızlık cinnetse, ben, bu âne kadar akıl - lı yaşamış olmama acıyorum. Bu yalnızlık, samimi bir âlem; eşi bu- lunmaz samimi bir cihan!... dim. Belki mühimdir, diye si vakitte tâciz ediyorum. | — Mektup nereden Hilmi * di? İ — İstanbuldan efendim. Dişlerimi sıktım; dizlerim! ruklayarak, insan takati f€ rım öyle ağarmış ki... Belki buna mahzun olanlar da vardır, Fakat Ben, bana yetiyorum! Daha ne is- terim? bir kuvvetle ayağa kalktım?

Bu sayıdan diğer sayfalar: