July 7, 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

July 7, 1934 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| Geçimsizlik Sebepleri Üç kişi konuşuyorduk. Söz sana- te, edebiyata döküldü. Birimiz de- di ki: — Bizim muharrirlerimiz arasın- daki bu geçimsizlik nedir? o Her meslek adamları arasında bir mu- habbet, bir tesanüt hissi vardır. Fa- kat bizim memleket edebiyatçıları biribirini kıyasıya zemmetmekten, biribirlerine ellerinden geldiği ka- olmasma rağmen, doğru olmaktan uzaklaşmamıştır. Geçimsizlik bü- tün muharrirlerin içinde bir yara- dır. Bir yara, tehlikeli bir hastalık olduğunu biliriz; fakat onu iyileş- tirmek elimizde değildir. Hattâ 1s- tnaptan hoşlanan adamlar gün o yarayı biraz daha bü ğe uğraşırız. Evet, biz muharrir. ler birer “masochist,, iz. En muhabbetle bahsettiğimiz ar- kadaşımıza karşı bile içimizde, bir az eşeleyince, bir istihfaf vardır. Kendimizden başka kimseyi beğen- meyiz. Doğrusu kendimizi de söy- lediğimiz kadan beğendiğimiz de şüphelidir; çünkü her nerede olur- sa olsun kendi meziyetlerimizden demvurmak, onları başkalarına ka- bul ettirmeğe çalışmak, kendimi - zin pek emin olmadığımıza bir de- lil değil midir? Ne zaman: “Ben şunu yaptım, ben bunu yaptım,, di- ye öğünen — bir muharrir görsem içimden: “Zavallı! derim, ancak ka'şısındakilerin tasdiki ile mezi- yetlerine kanaat getirecek!..., Niçin böyleyiz? Bana öyle geli- yor ki mütemadiyen biribirimizi çekiştirmemiz de kendi meziyeti- mizden emin olmadığımız içindir. Fransızca bir mısra vardır, belki bir darbımeseldi, Ouand on se compre,on 8'estime(1) © Biz de, kendimizi beğenmek için mütemadiyen başkalarını kötüle - mek ihtiyacındayız. Çünkü: “O şöy ledi»,, demek: “Ben.öyle değilim,, demektir. Başka meslek adamları daima biribirlerini tuttukları hâlde mu - harirler neye tutmuyor? Bir kere adamların da küçükleri biribirlerini çekemez. Fakat bu neticeye varmak, muhar- rirlerimiz hakkında daha ağır bir hüküm vermeğe götürür: muharrir- lerimiz mesleklerinin küçük adam- larıdır; onun için biribirlerini çe - kemez, her yazı yazanı — elinden hayranlarını alacak — bir o rakip sayar. Elinden hayranlarını alacak bir rakip... Doğrusu bizde muharrir- lerin hepsi denecek 5 kadar çoğu fikir yaymak için olduğundan zi - yade şahsına hayran kazanmak ar- e çalışm. Bunun için düşünce- lerini değiştirdiği de olur. Zaten fikirlerine sadakati olsa, zamanm- da onla istirak edenleri de bu- lap sevecektir. Düşündüklerimizi tasnif edecek olsak irimizden pek ayrılmadığımızı görürüz. Hele fikir hususunda fakir olan adamla- rm arasında büyük farklar nasıl (1) “İnsan kendini başkalarile mukayese edince, şahsına itibarı | Öz dilimizle | Demiryolu... Çinde ilk demiryolu yapılırken bir Çinli sormuş: — Bu demiryola ile kazancımız ne olacak? Anlatmışlar: — On beş günlük yolu on beş saatte alacaksınız! Çinli düşünmü, — Peki... Geri kalan günlerimi- zi ne ile geçireceğiz? Osmanlı İmparatorluğu günün- de, Aziz padişah iken, Baron Hit- şin Rumeli demiryolunu Saraybur- nandan geçirmek isteyişine de kar- İ s1 gelenler çıkmıştı: — Ya Topkapı sarayı ne olacak? Neyse ki, bizim (günümüzde, böyle gülünç düşüncelere kafasın- da yerverecek kimse yok. Topraklarımızla kardeş İranın topraklarını biribirine bağlıyacak demiryolunun değerini anlamıyan kalmadı. Her iki ulus (1) un başın. da bulunanlar, bu işe canbaşla sa- rıldıkları için benim hiç kaşka (2) m yok ki beş on yıl sonra, Tahran, Ankaramn kapıbirkomşusu olacak| kar. İranın yetiştirdikleri bizim, bi » zim yetiştirdiklerimiz onun ülke- sinde alıcı bulacak. Belki bir gün, Sapancaya oldu- ğu gibi Isfehana, Şiraz'a Benderab- basa gezinti trenleri | işletilecek. Haydarpaşadan binip Hemedan - da ineceğiz. Biz olmasak ta bizden sonrakiler, bugünleri görecekler. İranla Türkiye, şimdiye kadar biribirlerine her bakımdan uzaktı- lar. Şimdi, gitgide her bakımdan yaklaşıyorlar. İlkin, yürekler yaklaştı. Beş on yıl içinde de sınırlar yaklaşacak. Başarılan bu büyük işi, içten al- kışlıyalım. ii M. SALAHADDİN | 1 — Ulus - Millet, ku - Şüphe. annemin ilimli nil ii tasavvur olunabilir ? 2 — Kuş- fakat bunun için de bazı fikirler müdafaasma mecburuz. Bulabil- diklerimiz ise pek mahdut. Origi - , ortaya atmakla bir fikri başka nin de yazısında görünce o adama, elimizden malımızı kapmış gibi düşman kesiliyoruz. Başka meslek sahiplerinin ara. sında muhabbet, anlaşma var. EL bette olu; çünkü gerek mektepte, gerek çıraklık (o devirlerinde, bir cinrten bir tahsil görüyorlar. Hal- buki edebiyat ile uğraşanların kül- türü böyle bir cinsten değildir. Ger- çi çoğumuz Fransız edebiyatının | tesiri altındayız; Fakat hepimiz de | ancak en yeninin peşinde olduğu- muz için he:birimiz ayrı bir cere - yandan kafa azığımızı alıyoruz. Kendimize hayranlar ariyoruz; | Muharrirlerimiz arasmda kültür birliği yok ki meslek tesanüdü ol - sun; halbuki bir meslek demek, €- sas bilgileri olan bir şey demektir. Hem fikirlerimizin bir olduğun. dan, hem de ayrı ayrı tesirler altın- da kaldığımızdan bahsettim. Çün- kü fikirleri bize hadisat verir; kül tür onların ifadesini hazırlar. Bizim muharrirlerimiz arasında da bir kültür birliği kurulabil Fakat bu yine grekçe (ve latince artar.,,. Catulle Mendes'in inden. meselesine götürür. | Nurullah ATA Trois Ouart Trois guart dedikleri üç parçalı kadın elbisesi, günün başlıca mo- dası oldu. Tanıdık, tanımadık, bir. çok hanımların sırtında görüyo « Tum, Geçen gün, burada adını söyle- meyi münasip bulmadığım geçkin-| ce bir hanzmefendinin üzerinde de | salkımsaçak bir trois guart görün- ce merakım arttı. o Bandan sonra toris guart giyenlere daha dikkatli bakmıya başladım. Bunların he - men yüzde sekseni, ellisini aşkın, kaknem şeylerdi. Trois guart malümya İransızca- da üç çeyrek demektir. Bir arka » daş, dün bana sordu: — Acaba, bu kadın modasına niçin üç çeyrek demişler?.. Güldüm: — Ömrünün üç çeyreğini yaşa. mış hanımlar giydiği için!.. Bug 18,30: Fransızca ders. 19: Konferans, 19,30: Türk musiki o neşriyatı (Fahire H. Refik B. Fikret B. Safiye H.) Zi: Eş- rel Şefik Bey tarafından konferans. 21, 30 Örkestra konseri: Karışık program, 2212: Hafif erkesirn, konseri. 23: Aktünlite. 23/10: Poznan #musiki- 23 Kr. BUKREŞ, 364 m. 1 ISI Kh Odeon ve Parlofon plâkları, 211 Mo- sahabe, 21,15; “Çardaş, Emmerick kalmanın operet temsili 686 Kir. BELGRAT, 437 m. 2030: Keman konseri, Zlı Musababe 21,30 Romadan maki, 23: aHberler, — Komser. 24: Kahvehane konseri, — Dana plâkları, 175 Kis. MOSKOVA, 1714 m. orduya BUDAPEŞTE, 550 m neşriyat. — Kanser ir. Ze habe, — nili Kanser. 22; Mehtelif di 832 Kb. MOSKOVA, 360 m. 17: Mafif musiki. — Ümmi mahalden ma- Musühahe, 21: kkep komser, in di Nevyork,, isiteli rad famki) 250 Kar BRESLAU, 316 21, 10; Karışık meçriymt. — Züz0iradikerler. Fk Dane memeli e ender VET ei berlerler. 20,45 liği, Basi © boten isimli kumiğdi lirik. 21,15: Dünya rin deva parçalar. 23: Taganni: 23,30: Dama plâklarr İttihadı Milli | İ fa köyüm Köyde Ayşeyi benden iyi ta: yan yoktu, O, herkesten çekinir, kimseyle konuşmaz, yalnız çocuk olduğum için benden kaçınmazdı. Mahallenin kadınlarına (ve genç kızlarına da yabancı dururdu. Birkaç ay evvel gelin olduğu kü- çük evlerinde kaynanası ve kocası kunduracı Mehmetten başka kala- balıkları yoktu. Evleri, sie yüz adım kadar ilerisinde ve y#£ | üstündeydi. Ben her sabah ilkmek| tebe giderken, onu dam üstünde gö| rürdüm. Birinci günler temiz hava almıya çıktığını zannetmiştim. Fa- kat çocu kolmamla beraber, bu 80- nu gelmez hava almalarda bir sır sezdim. Çok gecikmedi. e Bir gün onun geçen bir delikanlının arkasından dalgın dalgın baktığını gördüm. Ay şe o kadar dalmıştı ki benim bak- bığrmı bile farketmedi. Önden geçen delikanlıyı tanıyor- dum: komşumuz Mustafa. Musta- ün güzel ve babayiğit gençlerindendi, pehlivandı, düğün- lerde, şenliklerde güleş tutar, gü- zel sesile sokaktan her vakit kendi sevdiği bir türküyü © yavaş yavaş söyliyerek geçerdi. Biraz da keman çalardı. Onun huyu da o Ayşeye pek benzerdi. Kimreyle konuşmaz idi. Yalnız çok yakın komşumuz olduğundan arasıra onlara gider- dik. Keman çalardı, dinlerdik. Mahallede evlenme çağına giren gençler aitasında en geriye kalan o idi. Ben arada bir şaka olarak: — Mustafa düğününüzü ne va - kit göreceğiz? dediğim zaman, o kızar: — Başka söyliyecek (şey yok mu? diye sözümü keserdi. Ben artık iyice anlamıştım. Bun- lar biribirlerini seviyorlardı. Gelin olmadan evvel Ayşeyi babasından Mustafanm gidip istediğini yordum. Ayşenin babası Mustafa- yı nasılsa bir gün sarhoş gö'müş- tü, O, kendi düşüncesine uygun, beş vakit namazında bir güveyi | arıyordu. Yoksa keman çalan, tür- kü söyliyen, rakı içen Mustafaya dünyalar yıkılsa kızını vermezdi. Ayse, babasının dediğinden dı- şarı çıkamazdı. Onun için zavallı kız kendi genç gönlünün sevdiğine değil, babasınm dilediği (o kocaya verilmişti. Demek Ayşe her sabah dama çı-' karak onun geçmesini bekliyor, ar- tık kendisinin olamıyacak sev; | sine, gözünün gördüğü, gönlünün sevdiği gence günde hiç olmazsa bir defa, hem de ona duyurmadan | bakmakla gönlünü avutuyordu. Arası çok geçmedi. Dünya kav. - gası başladı. Mustafa da her eşi gibi sınıra gönderildi. İki yıl Mus- l Türk Sigorta Şirketi Harik ve hayat ü ine sigorta muamelesi icra eyleriz Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi : Galatada Unyon Hanmda Acenti bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. ii)» Tel. Beyoğlu : 4887. <ğ>3835 tafanın mektubunu anası bana yaz dırıyordu. Ayşe her görüşünde onu benden sorardı. Ben de hangi cephede olduğu- nu, nerelerde çarpıstığını söyler- dim. Bin gün artık Mustafanm mek- tubu kesildi. Ayşe sorgularını sık- laştırmıya başladı. Çok geçmeden Ayşenin kocası sınırda yaralanmış, altı ay hava değişmesi almış, köye dönmüştü. Ayşe o gün bir tesadüfle Mustafa nm anasına kocasının (o şu sözleri söylediğini duymuştu: Siz sağ olun ana, o, sizden em diği temiz sütü gösterdi. Taburuna yüksek bir ad bıraktı. Yurdun buy- ruğuna ödeğini verdi. Siperi kani- | le suladı. İşte sevgisini ayıran kocasından sevgilirinin öldüğünü Ayşe böyle işitmişti. Bir ay sonra Ayşeyi sonsuz yu - vasına götürürken, ona derinden ağlıyan yalnız bir ben vardım ve mezarını bellemiştim. Her geçtiğim vakit mezarı önün- de durur, o kıymetli ölüye, Mus fasına kavuşan zavallı tazeye g£; yaşları dökerdim. Y.Z. YENİ NESRİYAT Mülkiye mecmuası Her ay muntazaman intişar e den “Mülkiye,, mecmüasının (39) ncı sayısı dolgun mündericatla çık- mıştır. Bu nüshada “görgü, bilgi, takl't, Marksizm,, “ in 'memur ve işçi,, “hu- kuku esasiye hareketleri, “harp borçları,, “Faşizm İtalyayı zayıf- İatıyor mu,, “Bütçelere bir bakış,, ketleri yazıları li içtimai ve siyasi ilimler mecmu- asmı o okuyucularımıza tavsiye ederiz, Tophanede Levazım Âmir- liği Satm Alma Komisyonu İlânları Harbiye Mektebi için 24,000 kilo sade yağı 25-7-934 çar- şamba günü saat 14 de kapalı zarf usuliyle alınacaktır. Şart- namesini göreceklerin her gün ve taliplerin belli saatten “aylık siyasi hare | ır. Bu kıymet- | bilhassa | evvel teklifleriyle teminatları nı komisyona vermeleri. (55) 3892 | İ (3419) Deniz yolları İŞLETMESİ Acenteleri: Karsköy Köprübaşı Tel. 42362 — Sirkeci Mühürdarınde Han Tel, 22740 AYVALIK sür'at yolu MERSİN vapuru 7 Temmuz CUMARTESİ 17 de Sirke: ci rıbtımından kalkacak İzmir'e gidip dönecektir. (3703) e emar — Benim hiç param yok. Kenar kahvelere gitmek lâzımgelirse. — Al sana iki yirmi beşlik! Sa- baha kadar uyku yok. Mutlaka bir tatlı haber beklerim. — Polisler beni kaçak biliyor - lar. Bir kartın üstüne iki kelime ya- zıp verdi. Sansaros fırladı. Koşa koşa vaka yerine gitti, Halk orada toplanmış konuşuyordu: — Nah! şurada işte, kasapların köşesini sapıp Tahtak, sokağına girerken — Ben s'lâh sesi koştum, yetişemedim. — Üç el ateş etmiş. — Ben dükkânı kapıyordum, i- ki el duydum. — Kurşun oğlanın ensekökün - den girmiş burnunun üst tarafın - ış. #lana vurgun olan bi- | bu işi? Bilinmez. Dün | ya bu. Güzel çocuktu. — Benim bi'diğime göre gene | Yazan: AKA GÜNDÜZ kendi milletinden birisi yapmış. İ- kisi bir kızı seviyorlarmış ta kız ö- lene sırıtıyormuş. — Şişman birisi imiş. — Salih Çavuş kaçarken görmüş Zayi boylu imiş. — Tabancayı,ta, Kâraoğlana ya kın bir bozacınm dükkânı önün- de bulmuşlar. Eski, püskü bir şeymiş. Sansaros başka lâfl, di. Döndü. Çeşmenin prp Samanpazarına doğru karan- liklara daldı. Biraz ilerleyince ak- lina bir şey gelmiş gibi | döndü. Dün gece yattığı yerine geldi. Delikten içeriye ses lendi: — Haymanak! nak! — Sen misin Sansaros Abey? — Benim, buraya gel. Haymanak deliğin ağzma gel - Ulan Hayma - di. Sansaro: — Ulan! dedi, dün gece otuz beş kuruş borcum vardı. Al sana elli kuruş. Ben bu gece gelmiyece- ğim. İki Başka bir şey söylemeden uzak- laştı. Samanpazarından Atpazarı- na saptı. Allemkallem hanı civa - rındaki kahvelerden birisine gir - di. Kahvenin n nargile, tavla gürültüsü ile dolu i- di. kimse aldırmadı. Bir köylü delikanlı onar, yirmişer para parsa toplıyabilirim o umudu ile habre bağlama (saz) çalıyor - du. Sansaros bir yana oturdu, çay ısmarladr. Altı parti altmışaltı oy- nadı. Dördünü kazandı ikisini kay betti. Geceyarısına — yakm çıktı, pol İairesine geldi. Daire hâlâ telâş içinde idi. — Ne yaptın Sansaros? Sansaros kaşlarını ve omuzları- ni yukarıya kaldırdı: Hiçbir iz bulamadım, Çok ü- şüdüm. — Şu sobanın yanma zıbar uyu. | Yarn gideceksin. Başının altına bir ters iskemle çekti ve yanan sobanm yanına u « zandı, Beş dakika sonra polisin bi- | ri arkadaşına söylüyordu: — İşte rahat hayat. Nerede sabah orada akşam, Baksana, dünya mil- yarderlei böyle rahat uyumaz. — Ey, birader, bizim de kısmeti- miz polislikte, Ne yapacaksın. Mek tepte okumuştuk. Neydi o? Kış yaz, oku yaz. Derler ya. Bizim için de kış yaz, çalış gez demeli. — İnan olsun ki şu Sansaros'u kıtkanıyorum. Cenabetin bir kötü- lüğü var, bir de hırsız olmasaydı. — Bari hırsızlığından rahat bul- sa. Çaldığını saklamıyor. — Biz polis mektebinde (iken böyleleri muallim bize anlattı. Böy- lelere anormal diyorlar. — Anarmal ne demek ki? Biz o- kumadık. — Bilmem. Pek anlatamadı ama galiba anadan doğma başkasının malma göz koyan demek olacak. Bu nöbetçiler değişti. Başkaları geldi. Berber oğlanınm katili hâ lâ bulunamadı. Sabah oldu, - düz nöbet geldi. e Gene bir birşeyler yok. — Sansaros! Ulan! — Efendim! Kalki — Şu sobayı bir dürtüşle! oda- yı süpür. Beş dakika sonra oda gül gibi idi. Yırtık kanapeler, bacakları kı- ik koltuklar, yampiri masalar, es- ki yer muşambaları tertemiz ol - muştu. Soba da gürül gürül yanı. yordu. Sabaha kadar çalışan po - lislerin gözlerinden uyku akıyor « du. Hiçbirisinde betbeniz kalma aştı, Bir polis kahveciye simitle çay ısmarlamıştı. Geldi. Simidin yarı- «ını yiyen polis Sansarosa baktı, i- çini çekti: — Al ulan! dedi. Ben seni unut- tum. Her polis biren dilim simitle birer yudum çay verdi. Sansarostan ke- yiflisi çıkmadı. Uykusunu uyuyan, karnını do - yuran Sansaros capcanlı kesilmiş- ti. Müteferrika komiseri çağırttı: — Sansaros! dedi. Öğle treni ile gideceksin. Seni götürecek polise tenbih ettim. Eskişehirde dayak yemiyeceksin. Ama buraya dönün- ce de uslu oturacaksın. Sanzaros Meryem Ana resminin kucağındaki çocuk gibi boynunu büktü. Saat on birde Sansaros gidecekti. Dedi ki: — Komiser bey! İstasyona ben kendim giderim. Yanıma adam kat mayın, Boşuna zahmete girmesin. — Ulan bir halt işlersin? — Buradan istasyona telefon e- din, kaç dakika sonra ittiğimi ben oradan size telefon ettiririm. — Sen akıllanmıya niyet etmiş- sin. Öyle olsun. İşte saat en biri Kari meklup'arı İzmitte memba suyu ticareti Memleketin hiçbir yerinde tesadüf & dilmiyen bir yolsuzluğun İzmitte bir a) danberi vukubulmakta olduğunu yaza sam hayret etmeyin İzmitin Çene na: meşhur suyu membamda diğer iyi sula” la birleştirilip çoğaltılarak borularla vE belediye masrafile © şehre isale edilerek (Gazi suyu) namı iştir. verili şeşmelerden meccanen su vermek yasal! edilerek kıtasına göre damacana başınl 17,5 - 35 kuruşa kadar para ile suyu satılması temin edilip esasen zengin ok mayan memleketin zavallı pek çok halki bu suyu içmekten mahrum bırakılmıştı. Belediyeler vezaifinden biri de böyle memba sularını memlekete getirerek hak ka sıhhi ve temiz suyu o meccanen da” ğıtmaktır, yoksa ihtikâr derecesinde bik meblâğ mukabilinde suyu satmak değil! Garibi şu ki: İstasyonda - borularla istati yona da getirilen sayu - zarif bi ii içine alınarak iki de musluk yı il olduğu halde tren yolcuları bir bardak” su bile verilmemesidir. Devri istipdatiğ bile Hamidiye suyu yüz binlerce Braği mukabilinde İstanbulun, birçok mahalli” ne getirilerek ve çeşmeler yaptırılarak halk meccanen müstefit olduğu gibi hat) len de bu usul devam etmektedir. Kezii Kayışdağı suyunun Kadıköyüne ve Six vastaki Kepenek suyunun ve gene Bali” kesir, Bandırma, o Samsun ve daha pek çok memleketlerin suyunun ekseri mer leketlerin belediyesi vasıtasile (belediy€” si de oldukça fakirdir) şehre isale edile” rek halkın meccanen istifadesine hizmet edilerek umum halkın © minnettarlığın kazandığı halde bilhasa cümhuriyet det” rinde İzmit belediyesinin bu ticaret zit niyetile tatbik ettiği bu sakim usulü balk umumiyetle pek çirki dola yisile çok meyus olmuştur. bir menbai varidat temini hiç olmazsa beher damacana başına be şer kuruş alınarak hala da çeşmeden mefi canen verilmesi muvafık değil midir? Karilarinizden: Halis NURİ Çanakkale Şehitlerini ziyaret seyahati 26 Temmuz Perşembe GÜLCEMAL vapurile yapılacaktır. Bu sene Boğaz'ın Rumeli sahilinde ka- raya çıkılarak Şehitlikleri İ- mar Cemiyetinin temin ettiği vesaitle MEHMETÇİK ABİDESİNE gidilecek ve merasim orada ya- pılacaktır. O kahramanlık di- yarını ve orada yatan aziz Şe- hitlerimizi ziyaret o etmek bir vazifedir. Bu vazifeyi ifa için Şehitlikleri İmar - Cemiyetinin hazırladığı fırsaltan istifade e- dilmelidir. 4033 Dr. İHSAN SAMI Gonokok Aşısı Belsoğukluğu ve ihtilâtlarma karşı pek tesirli ve taze aşıdır. Divanyolu Sultan Mahmut türbesi No. 189 4037 lliyet Asrın ümdesi “MİLLİYET” ör. “ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye için Hariş için aa EZ üç geçiyor. Haydi marş! , Ve istasyon mevkiine telefon et” tv: — Hırsız Sansaros oraya geli yor. Saat kaçta size gelirse heme telefonlayınız. Sansaros soluk soluğa karakol dan girdi. İstasyon komiseri telefon etti: — Sansaros saat on biri on iki dakika geçe buraya geldi. — Aferin dediğimi söyleyiniz. Sansaros on sekiz yirmi dakik#* hk yolu dokuz dakikada almış v£ aferine hak kazanmıştı. SansarosÜ götürecek polise teslim ettiler. P©“ onu üçüncü mevki bir köşeye 0 turttu ve kendizi de karşısma ge€ ti. Sansaros keyifli idi. Komiseri! i iğini bu polif te biliyordu. Birdenbire polise: — Efendi abey! dedi. Sen insaf” lara acır mısın? — İnsan olanlara acırım. — Öyleyse bana beş kuruş ver. Dündenberi ağzıma bir lokma ek" mek koymadım. Beş param da yol Şuradan yüz paralık simitle yüğ| paralık peynir alayım. a Polis, bir insan olan ve sözünü! eri olan Sansarosa acıdı, beş kur9f vardi. Sansaros: | — Bitmedi — ©

Bu sayıdan diğer sayfalar: