26 Ocak 1933 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 11

26 Ocak 1933 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No.1902—217 SERVETİFÜNUN 143 «Telif hakkı » için... Son günlerde, dört bir tarafta bir <Telif hakkı» gürültüsüdür gidiyor. Bilhassa gazetelerin sütun kö- şelerinde «Fıkrasları yertutan «Meşhur imzalı» mu- harrirler, bu yeni mevzudan bol bol istifade ediyorlar! Gerçi bu başlangıçtan sonra, benimde ayni mev- zua dokunmam, hayli cüret sayılır, ama posası çıkmadan — lüzumlu, lüzumsuz, faydalı, faydasız.. o ayrı bahisi — bundan bahşetmeği benim de ca- nım istedi! Bahsetmeğe kalkınca bir an durdum. Nesinden, neresinden bahsedeyim? Hemen bütün gazetelerdeki «Fıkrs#» sütunlarında bu mevzuun serlâvhaları gözü- me ilişti, Bu sütunlarda bundan bol bol istifade edildiğini,.. yahut istifade edilmek ve ettirilmek iste- nildiğini yalnız serlâvhalarından anladım. Yoksa, hiç birini okumuş değilim! Bu vaziyette, yani «Meşhur imzalı mubarrirlerin sütun İöşelerindeki ı «Fıkraslarında ileri sürdükleri «Yüksek» fikirlerden istifade etmeden, bahse karışmak cüretini nereden edindiğimi sorarsanız, işte me'hazim: Fikret Âdil B.yin <Telif hakkına dair» makalesi! Bu makalaye şöyle bir gözgezdirmek, beni keçi- boynuzundan tatçıkarır gibi, fikir hülâsalarını almak için bir sürü «Fıkra» okumak külfetinden kurtardı. Fikret Âdil B., üşenmemiş, lehte, aleyhte hemen bütün yazılanları az, çok kısarak, makalesinde 8ira- lamış. Bu ğrada, bu bahisteki kendi fikri, hattâ fazla olarak evvelce neşrettiği bir makalesinin hülâsusı da bulunuyor. «Edebi kontenjan isteriz» serlâvhasını taşıyan O makaleyi ben çıktığı zaman okumağa niyetlenmiş, fakat bu akılçelici serlâvhasına rağmen, okumağı unutmuştum. O makalesine işaret ederken, «Bu yazım akişler uyandırmakla beraber, günün hadiseleri ara- sında kaybolup gitti> diyen Fikret Âdil B., bu cüm- lesile benim gibi başka birçoklarının da alâka ve ihmalini ifade etmiş oluyor Her neise,. gelelinn «Telif hakkı» meselesine.. Gene Fikret Adil B.in hülâşasından alıyorum, mesele şu: Fransızca ve Almancadan Türkçeye tercüme veya wdapte edilecek eserler için bundan sonra o eserlerin asıl muhsrrirlerine telif hakkı vermek lâzımmış. Bu iki memleketle yapılan ticari mukavelelerde, bu esas mevcutmuğ. Kopan <Telif hakkı» gürültüsü, bu anahattın etrafında. «Pek muvafık!» diyenier de var, «Çok fena !» diyenler de, Bütün bu lehteki ve aleyhteki fikirleri, «Hasbabı mucibesleriie birlikte burada tekrar edersem, Fikret Âdil B.in makalesini hemen tamamile e EŞE em rma many renma O Yağmur Öksüz gibi bekler, yalvarır yağmur, Ne mağrurdur, çabuk darılır yağmur.. Sonra penceremden bükük boynile Derdini dökmeden ayrılır yağmur.. BI Bir ince histir ki titrer camlarda; Orda başlar, gene biter camlarda; Akar, akar, akar ölüm tenile.... Bu sestiz gözyaşı yeter camlarda. Reşat Feyzi buraya nakletmek lâzım, Onun makalesinde tanıma- dığımı <Meşhur imza» eşhiplerinin nakil ve iktibas yollu hakları yertutmamış olsaydı, belki derkenarımı gelecek haftaya bırakarak bunu yapardım. Halbuki vaziyet &ksi. Ve dolayısile..... Dolayıisile, ben, onun nakil ve iktibasındân nakil ve iktibası bukadar kâfi görerek, kendi fikrimi yaz- mak cür'etini göstereceğim! Gösterecektim,.. fakat işte şimdi de gözlerim Fikret Âdil B.in kendi fikirlerinden bir cepheyi ifade eden şu satırlara takıldı: «Sonra, Fransızlarla Almanlar, memleketimizdeki 14 milyonluk nüfusu kendi kültürlerine bağlamak için kavga ediyorlarsa, biz, bu fırsattan istifade ede- rek her iki tarafa birer tekme vurmalıyız, Zirâ'demin yapıştırdığım balmumuya avdet ederek haber vereyim ki, Türkiye, bugün kendi başına bir kültür yaratma- ğa çalışırken, maddi ve manevi kapitülâsyonları yık- tıktan sonra, hiç bir kimsenin ruhi, fikri ve içtimai vesayeti gltına giremez: Nerede kaldı ki, edebiyat larını, tamamen ticarileştirmiş ve büyük sanayiine bir propaganda vasıtası yapmış milletlerin!» Yokaa, etrafında gürültü koparılan mevzu, ecnebi memleketler neğriyatınıu lisanımıza, düşünüş ve du- yuş hayatımıza kolayca intikaline «Telif hakk» kaydile engel çıkarılması, yahut setçekilmesi değil de, bu ecnebi memleketlerin bizi esaret altında bu- naltmağa davranışlar tehdit ve tehlikesi mi? Herhalde, ya ben mevzuu lâyık olduğu ehem- miyetine uygun olarak kavrıyamadım, ya da Fikret Âdil Bin hülâsaları, meselenin en «Müthiş» cihetini eksik bırakmıştır! Bu itibarla, bahsi bu haftalık burada ke- serek, dört bir taraftan etrafında gürültü koparılan mevzuu daha etraflıca gözden- geçirmeği, neticeye göre fikrimi gelecek hafta söylemeği tercih ediyorum!

Bu sayıdan diğer sayfalar: