24 Eylül 1936 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 7

24 Eylül 1936 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Mr No. 2092 —407 cak mesi var. Bir gün, hiç beklemediğimiz bir gün, ik yapışıp karatopraklara fırlatacak değil rf. endini ile münakaşa ettim, Ölümün hiç bir za man sevilmiyöceğini söyledim. Gülerek : — Niyazi, dedi, ben çok tez öleceğim. Gazetede benim ölümümü yazarsın, değil mi 9.. Sıprı, bunu ölümünden onbeş gün kadar evvel söylemişti. Sırrı ölümün pençesinde kıvranırken ben matbaa- da onu bekliyor, geç e a aabırsızlanıyordum. O gün için sözleşmiştik. : — Erken gel.. ben de işini erken bitireceğim. Biraz edi hava alır, sonra sakin bir yerde otururuz. demi im bilir o gece neler konuşacaktık, Bana neler- den bahsedecekti. Sırrı ile konuşmak kadar Zevkli bir şey yoktu. O, inandığı şeylerden bahseder ve O kadar içten anlatırdı, ki.. konuşmaları bitirdiğimiz vakit, ben dinlemeğe doymamış, bahsimiz yanda kalmış gibi olurdum. San'at hayatının en olgun eserini tamamlamadan gözlerini kapayan Sır ile konuşmalarımız da yarıda kaldı. Halbuki Sırrı daha yarı ömrünü bile bitirmemişti. Yarıda kalan eserler, Yarıda kalan konuşmalarımız Ve yarı olamayan bir öm Beni ebediyen arkasından ağlamam, Niyazi Ahmed Bütün arkadaşlarımız, Sırrının yazı işlerindeki mu- vaffakıyetinden, arkadaşlarına karşı gösterdiği derin ve samimi alâkasından behsettiler. Bunu ispat için de türlü misaller, türlü hâtıralar gösterdiler; yazılar yazdılar.. Ben bütün bunlardan sonra, Sırrının unu- tulmuş ve hiç bahsedilmemiş bir tarafını anlatmak is tiyorum, Sırrının edebiyata, şiire bağlılığı olduğu gi- bi musikiye karşı da derin bir alâkası vardı. Deba pek küçük yaşta iken musikile meşgul olmuş, keman dersi almıştı; notadan tamamile anlar, bir notaya A. Sırrı Uzelli, «İstanbul Basın Kurumu» nun kongresinde: Sobanın yanında, elini çenesine dayamış, oturan. UYANIŞ 271 bakar bakmaz alaturka ve alafranga birçok eseri, ıslıkla kusursuz bir şekilde söylerdi. Musikiyli dinler- ken ve bu yolda beste söylerken, büyük bir itina ve hassasiyet gösteriyordu. Arada sıradu: « — Musikiye dünyayı değişmem» derdi. «âh, bizim musikimiz de bir tekâmüle erişse!> Ne yazık ki Sırrı bunu göremeden hayata gözle- rini kapadı. Şimdi onun hoşuna gidip :slıkla söyle- diği her beste çalınırken, kendisini, gözlerim yaşara- rak auıyorum H. Bedrettin Ülgen Bırrı, en fazla yaşamak istediği, değerli varlığının bütün olgunluğunu göstereceği bir çağda uzviyeti kendisine ihanet etti. Bırn, eğer yaşamış olsaydı, hiç şüphesiz edebiya- tımız hassas ve ince bir şairle öğünecekti. Ne çars ki, bayat ona cömert davranmadı; bu yoksulluktan yalnız edebiyatımız değil, bütün onu sevenler de mütgessirdir. Münif Fehim Onun ölümü benim için okadar beklenilmedik bir şeydir ve okadar canayakın bulduğum bir insanın ölümüdür, ki böyle tepeden inme bir felâketin er yakın sarsıntısı içerisindeyken, tam uygun bir ifade bulamamak ve ne de olsa klişe bir tezkiye ve teessür yazısı ortaya koymak endişesile, gömüldüğü gün bir şey yazmaktan çekinmiştim; uzun yıllarla ölçülü pek yakın bir beraberliğin ayrılık şeklini alıvermesini, aradan birkaç gün olsuu geçince, yazı ile güya ÖZ- lendirebilmek fikrine saplanıp kalmıştım ! Şimdi, bu satırları sıraladığım gşırada, aradan iki hafta geçmiş bnlunuyor; ve özlüce belirtiş gayretim, gene boşuna,. Gırrının, cismen yokluğunu bildiğim halde, gene de bunun mümkün olabileceğini bir tür- lü aklım almıyor. Düşününüz, bir insanın öldüğünü bile bile, hattâ bunu düşünüş anindeyken boyu- na, şu köşeden çıkıverecekmiş hissine kapılmak, ne demektir ! Hissige, mi 9. Hattâ düşüncesine demek daha yerinde! Büyük Hö midin lisanında salmez bunu bavsalam hayalim» le ifade bulan şeylerden biri de, bu şey olsa gerek | İşte, şimdi de, demek istediklerimi, satırların kupkuru sıralanışından öteye yeçiremiyorum., A- radau iki hafta geçmiş olmasına rağmen.. Lâkin, bu kayıp kar- yanda gün, hafta, Ay, yıl da nef Bu yokluğu, olduğu gibi kabule alışa- madım ş.. hiç alışamı- yacağım gibi geliyor. ve alışmak da istemiyo» rum! Az aci değil,.. olduğu gibi kaleme gelmek şöy- le dursun, dile bile kolay gelmiyor; değil ki içe | Mehmed Selim

Bu sayıdan diğer sayfalar: