13 Mayıs 1937 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 14

13 Mayıs 1937 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

398 SERVETİFÜNUN No. 2125—440 Hikâye SONRADAN GÖRME M.H. Dosdoğru — Baştarafı bundan evvelki sayıda çıkmıştır — Dursun hesabını yapmağa uğraşırken kadın bütün varlığını bakışlarında toplamış onu süzüyordu. Ma- nav bu eşsiz güzellik karşısında ne göyliyeceğini şa- şırdı: kekeliye kekeliye : — Yüyüyüz yirmi! Rum güzeli, hızla portmenini açtı. İçerisinde bir şeyler arar gibi yaparak, küçük bir çığlık kopardı: — Aana.. Santamı evde unutmusum. — Zarar yok, siz üzülmeyin Madam. — Nasil olur? Zahmet olazak zize evim gok ya- kındadır. Benimle gelin de paranızı vereyim. Su sözleri tışarıdan işiten çırak hemen kese kâ- gıtlarına sarılmak istedi. Fakat ustası daha hevesli çıktı... Sen dukkanda gal da ben şimdü gelirün. Diyerek Madamın arkasından yürüdü. Yollar yü- rümekle bitmiyordu. Önce ışıklı caddeleri geçtiler artık karanlık sokaklara dalmışlardı. Madam, yürek çarpıntısı içinde arkaşından gelen Dursubu bekledi. Söz olsun diye: — Bugün hava sok sızak... Dedi. Genç Manavın karanlıkla terlediği pek belli olmuyordu ama, yorgunluk sözlerinden dökülüyordu. — Evinize daha çok yol var mı Madam... — Hayir, su karsıdaki... Dursun, bacaklarındaki &on gücü de harcıyarak merdivenli kapının taş basamaklarını tırmandı. Cana yakın bayan, ince parmaklarile kapının çıngırağını çaldı içeriden rumca bir söz işitildi. Madam hemen karşılık verdi. — Elâdo Marikat!... Kapı açılınca sahanlıkta elinde büyük bir maden l&mba ile yeni gelenleri karşılıyan yaşlı bir kadın göründü. Kadın lâmbayı yere bırakarak Dursunun elindeki kâğıtları aldı. Güzel Madam da kapıyı ka- patırken: — İseri girin de biraz dinlenin... Dedi. Sonra önüne düşerek döşeli dayalı bir oda- ya aldı. Dursun kumral rum kızının evinden ayrılırken saat biri geçiyordu. Zayallı Manav getirdiklerini pa- rasız verdikten başka bir de üstelik kesesini de boşalt- mıştı. Hızlı hızlı geldiği karanlık yolları geçti. Her yerin ışıkları sönmüş, gürültüsü kesilmişti. Issız yol- larda tek başına koşan Manavın ayak sesleri boş du- varlara çarptıkça sanki arkasından birkaç kişi de bera- ber koşuyormuş gibi oluyordu. Çarşıya geldiği zaman dükkânları baştanbaşa kapalı buldu. Kendi dükkânı da kapalıydı. Her zaman anahtarı çırakta duruyordu. Çünkü sabahları erkenden dükkânı o açıyordu onun için fazlaca düşünmeden hemen evin yolunu tuttu. Birkaç kadeh içtiği için başı da dumanlıydı. Ötur- duğu evin sokağına girdiği zaman dört yandan çit çıkmıyordu. Yalnız yemek odasının lâmbası harıl harıl yanıyordu. Anahtarile usulca kapıyı açtı yavaş yavaş merdivenleri çıkıp yemek odasının aralık ka- lan kapısından içeri baktı. Çocuklarının her biri bir yanda uyuya kalmıştı. Karısı da sokağa karşı olan cumbanın içinde bekliye bekliye uykusu gelmiş ho- ruldamağa başlamıştı. Masa üzerindeki durmaktan soğuyan yemeklere, kesilmiş ekmek dilimlerine bakılırsa onu yemeğe bek- lemişlerdi. Dursun, uyuyanlara geldiğini haber ver- mek için birkaç giz ökaürdü. Kadıncağız acı acı uya- mp yerinden fırladı. Çocuklar kımıldamadılar bile... Karı koca oturup yemek yediler. Zavallı Anadolu kızının gözlerinden şiçim gibi yaşlar inerken bütün yediği lokmalar boğazına diziliyordu. Duygusuz ve düşüncesiz Manav karnını iyice doyurduktan sonra yatağına çekilip zıbardı. Yavrucuklar görgüsüz baba- larının yüzünden aç uyumuşlardı... Ertesi günü çap- kın çırak uâtasile alay ediyor; - böyle müşteri kaçı- rlmaz. Hakkın var doğrusu - diyordu. Bir insan fenalığa doğru sürüklenirken arkasından onu alkışlıyanlar, koltuklıyanlar çok olur, İyiliğe doğ- ru da ilerlerken tersine olarak ona karşı koymak isti- yenler, düşüncesinden caydırmıya kalkışanlar fazladır. Dursunun bu halini de öteki beriki beğenmeğe, bravo demeğe başlamıştı. Artık diişünçesinde Eleni- den başka bir şeyi kalmıyan Kayserili deli gibi ol- muştu. Ne yapacağını, nasl çalışacağını bilmiyordu. Her gün dükkânı tezhâhı çırağına bırakıp rum güze- linin peşine gidiyor, gece sabahlara kadar içip eğle- nerek bitkin bir halde evine dönüyordn. Bu kumral kadın yüzünden rum palikaryalar tarar- fından soyuldu, bıçaklandı da gene akıllanmadı. Fa- kat gittikçe aklı her şeye ermeğe başlıyan büyük oğlu dükkânın işini eline alınca babasının hovarda- lığına sekte vurdu. Artık Dursun eskisi kadar har vurup harman &&vuramıyordu. Eleni sermayenin bâ- badan oğula geçtiğini gördüğü gün Dursuna yüz çe- virdi. Bu düşümcesizlik Dursuna pahalıya malolmuştu. Haatalandı ve... bu hastalık onun gözlerini yeryüzü- nün bütün güzelliklerine kapadı. Öldü sanmayınız. Sadece kör oldu. Yarım bir ölümdü bu. M. Hulüsi Dosdoğru

Bu sayıdan diğer sayfalar: