23 Kasım 1939 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 4

23 Kasım 1939 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

OKUYUCULARA Servetifünun - Uyanış, bu sa- yısında okuyucularının önüne, yeni bir şekil ve hüviyetle çi- kıyor. Bu yeni hüviyeti mecmu- amıza kazandıran en bariz ceb- he, bugün sanat ve fikir haya- tımızı teşkil eden başlıca simâ- ların ve muhakkak kien değer- lilerin sütunlarımızda taplanmış olmasıdır. Öğünmeden, söylemeliyiz ki, Servetifünunnun bu sayısından itibaren (o toplıyabildiği Okad- ro - bir ikisi müstesna - mevcut fikir ve sanat mecmualarının hepsine faiktir. Taze bir kuvvet ve ümidle yeni bir işe başlamış bulunuyo- ruz. Bu işin yürüyebilmesi ise, sadece siz okuyucuların, göste- receği alâkaya bağlıdır. Servetifünun yüz yıl evvelki tarzda getirir ortaya koyar. Çorba tası bizim seyyar salep satanların kullandıkları altı mangallı salep ibriğine benzer; yani kâsenin altında bağlı mangalı vardır, Kâse ile mangal ortaya konulur. Sofranın etrafında bulu: nanlar tabaklarına bu daima sıcak mangallı kâseden kaşıkla alırlar. Bizim de pek güzel bir «döner kebab» usulümüz vardır; temizdir, ateşi meydandadır; şişe geçirilmiş nefis et ateşin önünde dönerek çok iştiha verici kokular neşreder, Acaba döner kebab usulünü neden goklarımız beğenmiyor da Lozan- hların hâlâ Fondu usulüne bağlı duruyor? Benim çocukluğumda Beykoz ve Eyüp yoğurtlu kebab- cılarile meşhurdu ve oralarda ye- nilen pideli, yoğurtlu kebablar hakikaten son derece nefisti, Bu kebabcılar nefasete itina sayesinde tutunmuşlardı. Uzağa gitmeğe ne hacet? Karaköy ile Çakmakçıların börekçileri bütün İstanbulluların malâmu idi. Ya Şekerci Hacı Bekirf Adı dünyaca tanınmış olan Hacı Bekir müessesesi iyi yetişmiş evlât- ların gayretile hâlâ göhretini mu- hafaza eyliyor. Bunu gördükçe ifti- har ederim. Müsahabemiz Şeker bayramına aid olduğu için şekerci Hacı Bekirden bahsetmeden sözü kesmek zaten doğru olmazdı. Ahmet İhsan Tokgöz SERVETİFÜNUN No. 2257—372 ABİDİN DİNOYA AÇIK MEKTUB Yazan : Abidin; Balıkesir'de bulun- duğum zaman, Halkevi salonun- da teşhir ettiğin ibrik tablolarını .seyretmiştim, O zaman da sana söylemiştim: ateşle oynama, elin yanar sonra! İbriklerini An- kara Sergisi'nde görenlerin ço- ğu şaşakalmışlar. Şimdi herkesin dilinden : bu apleshane ibrikleri de ne? sözü düşmüyor. A çocuk, sende de kabakat var ya, aptes- hane ibriklerinden başka bir şey bulamadın mı, resmini ya- pacak ? Sen de benim gibi ka. çığın birisin, Dayanamıyorum, itiraf ediyorum. Ben de zaman zaman çömlekeilerden ibrik, kavonoz gibi şeyler alır, geçer karşışına, saatlerce bakarım, Hiç şüphe yok ki, bunlar esle- ik dehâmızın cisimlenmiş cev- herleridir. Daha ileri gideyim mi ? İşte, gittim bile: eski şa. dırvanlar, cami kubbeleri, o öl. mez anıtlarımız hep bu ibrik, kapı mandalı, kaşık sapı gibi basit ihtiyaç eşyasının karnın- dan çıkmıştır! Ama Abidin Di- no, Türk esletiğinin bu gibi mahrem sırlarını biz yalnız Abidin Ismail Hakkı Baltacıoğlu . Baltacıoğlu kendi aramızda konuşuruz, 4- lemâ ve ukalâların meclisinde açmıya cesaret edemeyiz! Hal. buki sen nasıl olur da, bu ibrik. leri yafta yapıp asarsın? Hiç sıkılmıyor musun ? Hiç ulan- mıyor musun, Abidin Dino... « Sam'atila hayâ yok» mu di- yorsun ? Pek âlâ / Var savaş! ama sana bir öğüt vereceğim; önce bir hekime gidip kalbini, ciğerini iyice muayene citir, Bakalım, bu işde benim kadar dayamklı olabilecek misin ? Hd... bir diyeyeceğim daha kaldı sana... Senin çömlekle. rin hayli kalabalıktır, Oturdu. ğun evde tavan arası da olmıya- cak. İstersen birkaç tanesini bana gönder, yayılmasına yardım â- çin yeni bir yer keşfeltim ; yüzde doksan dokuz iskonta ile salın alıyor; bir istirhamname yaz da, oraya gönderelim; ha- mal parasş olsun çıkar, Abidin Dino, Allah süna akıl, bana da biraz iz'an ver- sin, olur mu?

Bu sayıdan diğer sayfalar: