19 Mayıs 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 4

19 Mayıs 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

S v A T Ğ ÇY _İt MAĞ Ç AÇ F Üa AY AA S AEĞE TÇT AMT TTTT DEAĞ N Dü T PRŞAĞ D a F ; : . söz bırakmamış. < l.lx ulağımıza (,'ıılınıın'ıırı Kafa ' Yok Ki.. | | Bilir bilmez, her bahse kare | şan ve ikidebir. manalı manasız cevherler yumurtlıyan cahil, cahil olduğu kadar müteazzım birisini, bütün İstanbulun sevdiği güzide bir avukatımıza göstermişler. Müteazzım herif, çalımlı bir eda ile, elini arkasına götürmüş, bir şeyler anlatıyormuş. Sormuşlar: — Söz söylerken, niçin hep böyle elini arkasına dayar acaba? | Hoş sohpet avukat gülmüş: — Ne olacak, demiş. Amudu fikarisile iş gören adam! Herifte kafa yek ki elini başma götürs inl. Söylemem Amma Söylenirim! Hususi bir müessesenin mü- dürü , geçenlerde yanında çalıştrdığı — kâtiplerden — birine hiddetlenmiğ. * Açmiş — uğrür, Söylemecik Adamcağızın yüzüne karşı — savrulan — bütün hakaretlere — tahammül — etmesi | öteki arkadaş'arının canını sıkmış, | müdür, dışarı çıktıktan sonra: — Canım, — demişler, ağzın, dilin yok mu idi? Birkaç söz de sen söyleseydin!.. Senelerin verdiği tecrübe ile Bırasında sabırlı görünmeği bilen yaşlı memur: — Siz bakmayın.. demiş, ben | döylemem amma kendi kendime | söylenirim! — Söylediklerimi duyurmaktan ne çıkar? Kepeksiz Un Çuvalı Gördün Mü? Bazı kimselerin saçları çok kepekli olur. Nüktedan bir ihti- yummuş gözünü.. senin | memleketimizin SON POSTA Bir Portakal Cenneti | Sultanhisar Nahiyesi Memleketin En Güzel Ve Şirin Köşelerinden Biridir Sul tanhisar, (Hususi) — Gü- zel (Son Posta) bütün köşelerini okuyucalarına ta- nıttıriyor. Fakat şimdiye — kadar bizim şirin na- hiyemizden bah- setmek — fırsatı ele geçmedi.Ben de bu mektu- bumla güzel (Sultanhisar)ı ta- nıtmıya çalışaca- ğim, Aydın vi- lâyetinin feyizli nahiyelerinden biri olan bizim kasabamız bir portakal cennetidir. Bu mevsimde tren nahiyemize yaklaşırken yo'cular, baygın por- takal — kokularile — mestclurlar. Ruhlara neşe ve ferahlık veren bu ıtır kokusu nahiyemizin hudu- dundan çıkılınc ya kadar devam eder. Burada halkın maişetini temin eden baş'lıca mahsulât por- takal, incir ve zeylindir. Geçer sene hüküm — süren soğuklardan dolayı ağaçların bir kısmı kurudu. Fakat bizim hal- yara geçen gün, bir yerde; genç- lerden biri: | — Aman, beybaba, demiş, saçların zda ne çok kepek var! İhtiyar, siyahları ben — gibi kalmış ak saçlarını göstererek: — İlâhi çocuk... demiş, sen kepeksiz un çuvalı gördün mü?.. Ver Ateşine Yanayım! Tramvay caddesinde buluştu- lar. Birisi, elinde bir sigara, öte- kine yaklaşt: : — Sigaran yanıyor mu? — Yamyor! — Ver, öyle ise ateşine ya- ; nayım... Derhal sigaras.mı çekti : — Olmaz! — Neden? — Anlıtay:ım: Geçende tanı- dıklardan birile senin gibi böyle yolda karşılaştık. O da tıpkı se- nin gibi * Ver, ateşine yanayım!,, demişti, Meğerse beş lira borç istiyecekmiş. Baş bulunduk, verdik. Senin anlıyacağın 6 benim ate- şime yanacağı yerde ben onun | ateşine yandım! — Bir daha mı? | Tövb Bilirim İnanmıyacaksın!.. Kalender bir arkadaş tanırım, Günlinün yarısı meyhanede geçer. | İçkinin cinsini “aramaz, içilecek | zamanı düşünmez: Rakı, votka, şarap, konyak.. Ne bulursa, ne vakit bulursa ve nerede bulursa içer. Mayilerden arası iyi olmadığı | yalnız bir su vardır. Geçen gün baktım elinde bir bardak yudum yudum içiyor. Sordum: — Hazret, nedir o içtiğin? Güldü: — Sudur desem bilirim inan- mıyacaksın.. Sen Trakıdır, desen ona da ben inanmıyacağım.. Türk Dili Sekiz Yaşında Bahkesirde çıkan ( Türk Dili ) refikimiz sekizinci senesini idrak etmiştir. Tebrik - eder, muvaf- fakıyetler dileri-. su, Hüi " Vi aaf ee kımız çok çalışkan olduğu için Edirnede Bir Boğulma Faciası Edirne ( Hususi ) — Burada feci bir kaza oldu. Tafsilâtını bildiriyorum: Kunduracı Zekeriya Efendinin oğlu yedi yaşında Nihat ile Mehmet — çavaşun G yaşındaki çocuğu İzzet beraberce Tunca kenarına öoyün oynamıya - gitmiş- lerdir. Nihat bir aralık nehir kena- rında duran bir balıkçı kayığına atlamış ve arkadaşı İzzeti de kolundan tutarak kayığa çekmek istemiştir. Fakat tam bu sırada kayık sallanmış, muvazenelerini kaybeden iki çocuk nebre yuvar- lanmışlardır. Nihadın cesedi iki gün sonra birkaç kilometre aşa- gıda bir ağaca takılı olduğu halde bulunmuştur. İzm_irde Bir Banka Memuru Kaç Gündür Ortada Yok İzmir Ziraat Bankası memur- larından Niyazi Efendinin tegay- yüp ettiği İzmir zabıtasına haber verilmiştir. Niyazi Ffendi Mersinden İzmir Ziraat bankası namına gelen 15 balya pamuk - ipliğinden dört balyasını gümrükten — çıkarmış mütebakisini gümrükte bırakmış ve senra kendisinden haber alı- namamıştır. İzmirin Borçları İzmir Belediyesi geçen sene- ler zarfında İş Bankasından iki milyon lira borç almıştı. İzmir Belediyesinin yeni sene bütçesi bu borcun - taksitlerini -ödemiye gayrimüsait bulunduğu için şim- dilik yalmız - faizlerin ödenmesine karar verilmiştir. sultlanhisar Nahiyesinin umum! görünüşü büyük bir gayret hamlesile bun- ları yeniden yetiştirmiye uğra- şıyor. — Tahminlere — göre bu sene portakal mahsulü çok meb- zul olacaktır. Zeytin ve incir mahsullerimiz. de bizi memnun edecek derecededir. Nahiyemizde hayat oldukça ucuzdur. Cuma günleri burada pazar kurulduğu için civar köy- ler abalisi buraya gelerek alış- veriş ya arlar. Pazarda 25 tane yumurta bir mecidiyeye satılıyor. Kaymak gibi güzel tereyağı- nn okkası (80) kuruştur. Burada .. ün Geçirildi Güzel Bir G Tokatta Hidirellez günü sal salfası Tokat ( Hususi ) — Hidirellez günü, şehrimizde müstesna eğ- lenceler arasında çok güzel geç- t. Sekizinci kolordu istihkâm ve nakliye taburları efrat ve zabit- leri, halka nümune olacak eğlen- celer arasında bu güzel günü tes'it ettiler. Sabahliyin erkenden zabitleri- miz ailelerile birlikte Talimhane çayırlarında toplanmıya - başladı- lar. Kadınlı, erkekli bir kalabalık yemyeşil çayır üzerinde küme küme toplandılar. Öğleye doğru müsabakalar tertip edildi. Evvelâ süratli çadır kurma müsabakası yapıldı. Bunu halat çekme ve gülle atma müsabakaları takip etti. Bundan sonra yumurta, yüz metre sür'at, çuval ve iğhe yarış- ları icra edildi. Müsabakaları seyreden yüzlerce kişi kahkahalar arasında hoş bir gün geçirmiş oldular. Sırıkla yüksek atlama müsabakasında İbrahim Efendi " D e e eiT a Tokatta Hidirellez — Bütün Ailelerin İştirakile sze çok — bol- dur. Kasabanın etrafı mis koku- lu gül bahçelerile müzeyyencir.Na- hiyemizin — gerzi- lecek ve eğlence ile vakit geçiri- lecek yerleri de çoklur. Memleketin ileri gelenleri tarafından vücu- & de getirilmekte olan yır ) parkı pek hoştur. Bilhassa civar köylere ve ovaya hâkim olması — dolayı- sile tabiatin bütün zenginliklerini doya doya buradan seyretmek mümkündür. Akşamları temiz bir hava içinde burada tatlı vakitler geçiriyoruz. SAFFET VECDİ Hayat Ucuzluğu Soma (Hususi) — Barada ha- | yat çok ucuzdur. Bugün çarşam- ba ve kasabamızın pazarı olmak münasebetile halk köylüden te- reyağını G0, zeytinyağını 40 ku- ruşa ve yumurtanın tanesini 40 paraya almıştır. 4,80 metre atladı. Hafikli Hüseyin Efendi gülle müsabakasında 17,40 metre atarak birinci geldi. Uzun | atlama müsabakasında Hasan Ef. 5,80 metre 'atlamak suretile bi- rinciliği kazandı. Müsabakalar çok biddi bir şekilde yapıldı. 8. BEDİ Hiç Yüzünden ( Pireba- | Bir Cinayet Bandırma (Hususi) — Ahmet ve Mustafa isininde iki çocuk oyun yüzünden kavgaya tutuş- muşlar, kavgayı yatıştırmak üzere Ahmedin ablası Fatma araya girmiştir. Bu sırada Mustafanın babası Hüseyin ağa da gelerek meseleye müdahale etmiştir. Bir aralık Fatmanın ağır bir söz söylediğini işiten Hüseyin, belindeki bıçağı çıkararak Fat- mayı iki yerinden feci şekilde yaralamıştır. Hüseyin yakalan- mıştır. | misline “Kızılcık Dalları,, Yazan: Nurullah Ata Kızılcık ağacı — gördüğümü pek hatırlamıyorum; fakat yemi- şini çiy de, reçel, şurup, murabba halinde de pek sevdiğim bu ağaç, yeşil yaprakları arasında kırmızı noktaları ile, kim bilir ne güzeldir! Yeni romanının ismini Kizılcik dal- darı (1) koyduğu için Reşat Nuri Beye müteşekkirim; bende- tabiati pek sevmediğim hâlde - © ağacı görmek hevesini uyandırdı. Gö- rünce belki sukutu hayale uğra- rım... İşte ben tabiati bunun için sevmem yal! Romanın ismi ile bir müna- sebeti yok; muharrir, zannederim, evvelâ “ Kızılcık sopası ,, demek istemiş, sonra bu ismi şairane bulmamış ve şairane olan yanlışı tercih emiş. Hani bazı insanlar vardır, herkesin keyfine hizmet eden kadmlara tercümeci hâllerini söy- letmek isterler, sonra onların an- lattığı ve hemen hemen daima acıklı — vak'aları dinleyip ağlar, hiç olmazsa o kssıdan bir hisse çıkartmak isterler ; işte o kimse- ler ( Kızılcık dalları ) m - seve- ceklerdir. Reşat Nuri Bey de Ankaranın bayağı bir tiyatrosunda kantoya çıkan Mücellâ Suzan Hanıma bu | hale niçin düştüğünü — sormuş, © da anlatıyor: Anadolulu Gül- süm isminde bir kızcağızmış, babası anası ölmüş, kendisinden küçük bir erkek kardeşile yetim kalmış; amcası ikisini de İstan- bula getirmiş, kızı bir kapıya vermiş. ö Gülsüm ©o kapıda, efendile- tinin — fena olmaktan | ziyade iradesizlikleri, birtakım sınıf itikatlarına bağlı olmaları yüzünden haylı ıstırap çekiyor, dayak yiyor, nihayet bir gün kaçıyor. Hikâyeyi hülâsa ederken asıl tertibe riayet etmedim; roman- da, Gülsümün nihayet Mücellâ isminde bir — kantocu — oldu- ğunu en sonda — öğreniyoruz. Fakat muharririn bir şey göster- mek, “ düşen bir kadına gülme- mek, öfkelenmemek ,, lâzımgeldi- gini, bunun bir takım içtimai hak- sızlıklardan, yolsuzluklardan doğ- duğunu göstermek istediği mu- - hakkak. Ben bunun için * neti- ce,, yi başa aldım, bu suretle asıl mevzu daha iyi mey« dana çıkıyor. Reşat Nuri Beyin, Gülsümün kantoculuğa düşmesine göster- diği sebepler belki kâfi görüle- cektir; beni ikna — edemedi. Zaten roman ©o kadar dağınık ki dikkatimiz Gülsüm'ün etra- fında — toplanamıyor. Muhit tas- viri de, içinde hiç — şüphesiz hakiki hayattan alınmış birçok alar —bulunmasına rağmen elki bir “terkip,, olmadığı için gayetle itibari gözüküyor. San'a- tn asıl kudreti, realiteden de daha doğru gözükecek yalanlar uydurmaktadır; Reşat Nuri Beyin romanında böyle, süzülmüş bir ha- kikat olduğu için gözüken hayatta raslıyamıyacağımız — bir yalan vak'a göremedim. Bu ' - tapta insan bir san'at havası | duyamıyor; san'alin olmadığı yer- de hayat ta yoktur. Çünkü göz- lerimizle gördüğümüz zaman bizi fevkalâde heyecana düşürecek vak'aların bile hikâyesi ancak pek kuvvetli bir san'at gözü ile bize © heyecanı verebilir. Bu roman'n eşhası © kadar hakikat- ten mahrum ki çoğunun ismi da- ha roman bitmeden hatırdan çı- kıyor. V) Muabim A, Halii kitaphanesi. A

Bu sayıdan diğer sayfalar: