17 Temmuz 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

17 Temmuz 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

;Tagor irazinin Tahran, (Hususi) — Hindin büyük milli şairi Rapindranat Tagor haziranın (29) uncu günü ( Halilabat ) taki şarkın klâsik şairi Hafızı Şirazinin türbesini iziyaret etmiştir. Tagor türbenin lçıne girmiş ve Hafızın mermer isandukasının kenarma oturarak ellerini şakaklarma dayamış uzun müddet vecit içinde düşünmüştür. Sonra şairin yanında bulu- nanlar ve “türbedarlar Hafızın “divanını gelirmişler, — kalbinden >bir niyet tutarak bir sayfa aç- masını teklif etmişlerdir. Tagor bu teklifi büyük bir samimiyetle tkabul etmiş ve derhal bir niyet tutarak divanı açmıştır. Acılan “sayfada ( Kapılar açılacak. Biz onu azmimizle açarız) mealindeki mısralar okunmuştur. Hafız, Ta- îomn niyetine ( fetih ve zafer ) elimelerile cevap vermiştir. Şair bu tefeülden çok mem- nun olmuş ve demiş ki: “Ben de, Hindin bugün bir tılsımlı kilit gibi etrafını saran koyu taassup- tan kurtularak hakiki istiklâline kavşmasını niyet tutmuştum. Ha- fizn — bu niyetimi keşfederek verdiği cevap beni dehşet ve hayret içinde bıraktı.,, Tagor bu sözleri söyledikten sonra eğilerek Hafızın kabrini öpmüştür. Komünist Hareketleri Berut ( Hususi ) — Şu gün- lerde Suriye, Lübnan ve Filistin- de sık sık komünist faaliyetleri olmaktadır.. Dün de Berut sa- kaklarına birçok beyannameler yapıştırılmış ve sokakta — halka dağıtılmıştır. Bu beyannameler &yni günde Şam ve Balbekte de dağıtılmıştır. Polis henüz kimseyi tevkif edememiştir. Bir Tekzip Berut (Hususi) — Suriye hu- dudunda bazı kaçakçı ve eşkiya ile askerler arasında kanlı müsa- demeler yapıldığı hakkında gaze- telerde çıkan haberleri Fransız Fevkalâde Komiserliği ile Tür- kiye Konsolosluğu dün resmen tekzip etmişlerdir. y Satılık Otomobiller Berut, ( Hususi ) Suriye kükümeti tasarruf kastile reisi- eümhurun otomobilinden başka bütün hükümet erkânma ait oto- ıııobıllırııı satılmasına karar ver- Bıı şekilde satılacak olan oto- mobillerin adedi 160 tır. Şu iki gün içinde bu otomobiller Şamda aleni müzayede ile satılacaktır. SON POSTA Yevmi, Siyasiı, Havadis — ve Halk gazetesi ; İstanbul: Eski Zaptiye idara Çatalçeyme: sakağı 25 'Telefon İıtılıbııl » 20203 Posta kutusu: İstanbul - 741 'Telgraf: İstanbul SÖON POSTA ABONE FiATİ TÜRKİYE Ecneb — M00 Kr. ÖZT00 Kr — 750 1400 » 400 » &00 » 150 » 300 » 1 Sene 6 Ay 8 » deş Gelen evrak gerl verilmaz. İ&nlardan — mes'uliyot —alınmaz cevap için moktuplara 6 kuraşluk Put İlâvosi İâzımdir. Adros değiştirilmesi (20) kuruştar. — Hanım kızım.. Başını çek!.. Biz de görelim... — Şahende kız.. Kardeşin nereye gitti ? Elinden tut, diye sıkısıkı tembih te etmiştim. — Anne! Ben limon şekeri İsterim ! Kuşdili çayırında bir uğultu- dur gidiyor. Bu kadar kalabalık niye toplanmış acaba ? Bütün gözler havada olduğu- na göre, yoksa bir tayyare filo- sunun geçişini mi seyrediyorlar? Biraz dikkat edince anladım: | Tel üstünde cambazlar!... Önde, açılır 1 nirz — iskem- leye kurulmuş, gözlüklü bir kadın, yanındakine; telde perende atan gösteriyor: — A zavallı.. | genç... terlemiş!.. — Sorma hemşire... yüreği hün oluyor! Bu esnada, cambaz, en tehli- keli numaralarından birini yap- makla meşguldü. İncecik bakırtelin — etrafında fırıl firıl dönerken birdenbire tek ayak üslüne kalktı. Herkes, he- yecandan güçlükle nefes alıyor. Şişman bir kız, elile yüzünü ka- padı. — Aman çarpıntıdan ğim!.. Altı yaşlarında eline sıkısıkı yapışan | Borüyor: — Amne... güç müdür? — Güçtür ya.. — Ben de büyüyünce cambaz olacağım.. Kadıncağız, âdeta hafakana uğradı. Arka arkaya üç dört ke- re geyirerek: — O nasıl lâkırdı. öyle.. Ağ- zından çıkanı yel alsın... - Üzen- diğin şeye bak... Elinde, kırmızı bir şeker, ya- pışkan ellerini kadınların etek- lerine süre süre bacaklar ara- sında dolaşan sümüklü bir ço- çuğu fena halde azarladılar. — Ne üst bıraktın, ne baş.. Sen, ne çirkef şeysin... At ba- bakayım elinden o şekeri.. Yok- | sa şimdi etlerini didik, didik | ederim. Bir hanım atıldr — Velette kabahat yok.. Ka- bahat anası olacak yellozda... Ne demişler.. Kenarına bak bezini al, anasına bak kızını al.. Kendi kim bilir, nerelerde sürter durur? İhtiyar bir hanım, ayakta uyuşan dizlerini oğuşturuyor : — Şu dünyada hak hukuk Daha da - pek bıyıkları Baksana ölece- bir çocuk, annesine Cambazlık çok yeni SON POSTA [ CAMBAZ SEYREDERKEN... Ayol Daha Da Pek Genç çmiş, BSıyıkları Yeni Terlemiş A Hemşire... | Velette Kabahat Yok, Anası Olacak Yellozda... kalmamış.. Şu kadına da bir oturumluk yer verelim diyorlar mı bakın.. Çapkının biri manalı manalı | güldü : — Rahatı — bozulan cambazların yanıma çıksın.. varsa, Sakallı bir herif €'indeki tes- | pihi şakırdatarak: — Hey Aliahım.. Sen bilirsin, diyor, dolaşamıyoruz; el oğlu, minare boyu yüksekte perende alıyar... Öteden bir başkası söze ka- rişbi: Hacıefendi.. gençlik!.. Cambaz, fincanla, telin başladı. Her kala: — Filcanda kahve yok! Gençlik, | — Nasıl kahve yok.. Ağzına kadar dolu.. | İnsanın | — İçine kurukabve doldur- muşlar bel Bayağı kahve olsa, dökülmez mi ? — Dökülmez ! Onlar bu işin | ustası... İddia edenin hakkı — varmış. Cambaz, fincanı sallıyarak birkaç damlasını döktükten sonra kala- balığa seslendi : — Hanımlar, beyler!.. denizle kahvemi içeyim... Seyirciler arasından biri : — İç. İç.. Ananın ak sötü gibi belâl olsun.. Tel üstünde bir de sigara tel- lendirince cambazın keyfi yerine geldi. Fakat onun keyfi yerine gel mesine mukabil, seyircilerden bir kısmının keyfi kaçtı. Malâm ya.. Para isteme ben- den, buz gibi soğurum senden... — Osman be! Dikiz parsa topluyorlar... Elinde tabakla dolaşan ada- Müsaa- mmm önünde kimseler kalmadı., | Sıvışan sıvışana... Para verenler © kadar az ki, adamcağız müte- essir. oldu: — Beyler! Hanımlar!.. Göynü- nüzden kopanı verin.. zararı yok.. kırk para, altmış para... Fakat tabağı boş çevirmeyin... Altın gözlüklü bir hanım, iki tane yirmibeşliği bir metre yu- kardan tabağa attı. Az kalsın, tabak kırılıyordu. Etraftan gülüşenler: — Hanımnineye bak... yapıyor... — Erbab ol, oğlum... Müşfikane mütalcalar derme- yan edenler de var: Caka sen de ver.. biz doğru dürüst yerde | Cambaz ip üstünde numara yaparken — Hakkı kalır, Üzerimizde... — Başını koltuğu altına al- | yor zavallı.. Beş kuruş nereye gitmiyor? — Para vermiyeceksen, niçin seyredersin ? Hem günah, hem ayıp... Üç, beş vermili! — Para kazandıkça, heves gelir, daha iyi gösterir | Maamafih, bütün rağmen — tahsilât türlü kabarmadı.” Tabağa yan- gözle baktım: — İki lira zor çıkar. Cambaz en büyük mariletini so- na saklamıştı. Para toplıyan adam uzakla- şınca, saflar şöyle bir karıştı. Herkes öne geçmek istiyordu. Meğerse, bu.. Cambaz, tel üstünde kocr- man bir koyunu boğazlıyacakmış. Hiç görmiyenlerde — dehşetli bir merak var; — Acaba nasıl yapacak? — Hayvan debelenmez mi? — İster misin —ikisi — birden aşağı yuvarlansın? Nihayet, cambaz, tele - çıktı. Ayakları sımsıkı bağlı koyunu, uzattılar. Hayvanı tel üstünde yatırırken, bir alkıştır. koptu. Koyun bu sesten — dehşetli ürk- müştü. Az kalsın, cambazla bir- likte tepesi Üstü gidiyorlardı. Aşağıda bağrışıyorlar: — Alkışlamayın! Kaza çıka- racaksınız... Bir dakika süküt... Keskin bıçağın, koyunun gırtlağına dayan- masile kırmızı bir kan dalgazının fışkırması bir oldu. Artık bol bol alkış... Cambaz, tel üstünde halka te- şekkür ederken parsacı tekrar kalabalık arasında göründü. Şaşkınlık ve heyecandan kim- se yerinden kıpırdanamamıştı, parsacı fırsat bu fırsattır. diye acele acele tabağı dolaştırıyor. ona da hünerler yekünu | Bu sefer, galiba epeyce bir şey | toplandı. Yalniz biraz evvel, tabığa iki yirmibeşlik atan Hanımın bu sefer cimriliği tuttu; para ver- memek için bulduğu bahane de hoştu: — Hayvanı, cendereye koyup boğazladınız! Sanki bu da marifet mi? O da can ayol Bile bile, işle z günaha ortak olamam!. Halk, yavaş yavaş dağılmıya başladı. Teller toplanırken, bazı kim- seler cambazın etrafına toplan- miş, onü — insanların fevkinde acayip bir mahlük gibi hayret, hürmet ve korku ifade eden ba- kışlarla temaşa ediyorlardı. * * teşviklere | bir | görülecek numara imiş | Kari Mektupları Allahın Denizin- den Bukadar Para Alınır Mı? Geçen hafta plâja gittim. Vapur ve tren parası avuç dolu- su para aldılar. Şu Iktısadi buh- ran zamnında ancak haftada bir gün bu kabil yerlere gidebilen bizim gibi az kazançlı adamlar için yıkım olacak kadar fazla para alıyorlar, Tren ve vapur paraları İndi- rilemez mi? Plâjlarda da antre parası çok pahalıdır, Gerçi plâj sahibi biraz tesisat yapmış amma Allahin denizine girmek için bukadar para almak doğru mudur' Dahası var, şikâyetim bitmedi. Denizden çıktım. Gazinoya girdim. Hararetten yanıyordum, bir don- durma yiyeyim dedim. Meğer 55 kuruşmuş.. İşte bir cuma günü güya eğlendim. Akşama bir de baklım masraf iki lirayı bulmuş. Öğle, akşam yemeği, cıgara ve kahveyi hesaplarsanız masraf üç lira da kapandı. Biz az kazançlı D adamlar nasıl eğlenelim. Açıkta denize girsek buna da belediye | müni oluyor. Çemberlitaş AN Rıdvan Sarhoş - Dilene! Karaköyde tramvayın Yük- sekkaldırıma — doğru — döndüğü | küşede bir dilenci oturuyor. Bu dilenci akşamları saat yedi ile |dokuz arasında 'zilzurna sarhoş bir hâlde yerinde oturmakta, gelene geçene nükteli dualar yapmakta- | dır. Müşterilerinden para kopar- dığı takdirde, onlara medhiyeler okumaktadır. — Fakat bu adama para vermemek faziletinde bu- lananların vay haline... Bu cür"- etkâr sarhoş dilenci, en mlüsteh- cen kelimelerle para alamadığı insanlara küfretmektedir. Nazatı dikkati celbederim. Bir Kariiniz Fatih Talebelerinin Teşekklirii İstanbulumuzun —en — güzel semtlerinden olan Fatihte eski zamandan kalma bir Atpazarı vardır. Bu pazar mahallemizin en işlek caddesi olan Mıhçılar eaddesi üzerinde kurulmuştur. Biz talebeler bu yoldan gelip geçerken çok sıkıntı çekiyorduk. Bilhassa küçük ilkmektepli kar- deşlerimiz pazardaki at ve eşek- lerin aralarından korku ile geçi- yorlardı. Atların, arabaların al- tında ezilmemek İçin kaçıyorlar- ken düşüyorlar, yaralanıyorlardı. Muhterem Fatih Kaymakamı- nın isabetli icraatile bu tehlike- den kurtulan biz. mektepliler Kaymakam — Beye teşekkürler ederiz. | Fatih Atpazarı talebeleri namına Sanayi Mektebinden Talât cıwıphmuıı Bursalı Rıfkı Beye: Taahhüt işlerindeki 'yölsuzluğu alâkadar makama ihbar etmeniz lâzımdır. e Ali Riza Beye: Bahsettiğiniz — hastalık — için fazla telâş göstermiye lüzum yoktur. Tedavisi çok kolay bir şeydir. Hemen bir cilt mütehas- sısına müracaat ediniz. » Nilüfer Hakkı Hanima : Bahsettiğiniz sütunları bu iş- lerde mütchassıs ve münevver kadınlarımız yazmaktadırlar. Ya- olmayıp ılar edebi mahiyette ;üı"lkıhıvıdu' ıılıcınndıı imza konmamaktadır. ç

Bu sayıdan diğer sayfalar: